Brexit'e dair değişen argümanlar

İngiltere'de Brexit meselesi gündemi meşgul etmeye ve iç siyaseti şekillendirmeye devam ededursun, çözülmeyecek gibi görünen bu mesele üzerinden politikacıların değişen argümanlarını ele aldık.

ÖZEL HABER 01.11.2019, 15:49 08.11.2019, 18:21
Brexit'e dair değişen argümanlar

İngiltere'de Brexit meselesi gün geçtikçe daha da tuhaf bir hâl alırken, kelimeler de bir gün bir şey, sonraki gün başka bir şey ifade edebilir. Hatta, aynı anda iki veya üç farklı şey bile ifade edebilirler.

İngiltere ve AB'nin iki hafta önce kabul ettiği anlaşmayı ele alalım. Boris Johnson, ülkenin "AB Gümrük Birliğini bir Birleşik Krallık olarak terk etmesine" izin vereceğini söylerken Demokratik Birlik Partisi lideri Arlene Foster, "bunun büyük Birleşik Krallık'ın temellerini zayıflatacağını çünkü Kuzey İrlanda ile Büyük Britanya arasında bir gümrük engeli yaratacağını" belirtiyor. Dolayısıyla, olaylar ve gelişmeler nereden baktığınıza göre anlam kazanıyor.

Seçmenler, 2016 referandumundan sonra henüz gerçekleşmeyen Brexit ile artık tüm siyasi kampanyalara ihtiyatla yaklaşıyorlar ve Brexit meselesi, İngiltere’nin 1923’ten bu yana ilk kez yapacağı Aralık genel seçimlerinde önemli bir rol oynuyor. 

Dahası Brexit'in sebep olduğu değişken dil İngiltere ile de sınırlı kalmıyor. Müzakerelerin başında İngiltere'nin AB'den anlaşmasız ayrılmasına çok da karşı çıkmayan AB müzakerecisi Michel Barnier, zamanın geçtiğini söyleyerek şu an kilit noktalardaki pozisyonunu değiştirmiş gözüküyor. 

İşte Brexit'e dair değişen argümanlar:

"Öyle ya da böyle 31 Ekim'de çıkıyoruz"

Argüman: Boris Johnson ilk kez Haziran ayında, TalkRadio’ya verdiği röportajda İngiltere’yi AB’den 31 Ekim’de her koşulda ayırmaya kararlı olduğunu söyledi. O tarihten bu yana bu taahhüdünü çeşitli şekillerde dile getirdi. Boris Johnson Eylül ayında, Downing Street’te “Brüksel’den erteleme isteyeceğim hiçbir koşul yok. Lamı cimi yok! 31 Ekim’de ayrılıyoruz” demişti.

Sonuç: Johnson AB'den bir erteleme istedi. Sonuç olarak, İngiltere 1 Kasım itibariyle hâlâ AB’de bulunuyor ve AB’yi en erken gelecek yıla kadar terk etmeyecek. Johnson, yine de siyasi problemlerle yüzleşmek zorunda kalabilir ve Aralık ayındaki sandıktan sürpriz bir sonuç çıkabilir. Şu anki siyasi görüntü şu şekilde:

"Yeniden müzakere yok"

Argüman: AB geçtiğimiz yıl Kasım ayında Theresa May hükûmetiyle Brexit anlaşması imzaladıktan sonra Brüksel, İngiltere Parlamentosuna bunun müzakere yolunun sona erdiği anlamına geldiğini söylüyordu.

Milletvekilleri daha sonra anlaşmayı reddetmiş olsalar bile, AB liderlerinden ve Brüksel yetkililerinin tekrarladığı sözler, anlaşmanın metninin kapalı kalması ve müzakere edilmemesiydi. Brüksel’deki Haziran ayındaki Avrupa Konseyi zirvesinde, Başkan Donald Tusk, Londra’da kim olursa olsun, “konumumuzda hiçbir şey değişmedi” ifadesini kullanmış, “Çekilme Anlaşması yeniden müzakereye açık değil” diye eklemişti. AB müzakerecisi Michel Barnier ise Eylül ayında, Telegraph gazetesinde, İngiltere Parlamentosu değiştirilmemiş Çekilme Anlaşmasını onaylamadığı sürece AB’nin alternatif düzenlemeleri görüşmeyeceğini belirten bir yazı kaleme almıştı.

Sonuç: AB, değiştirilemez dediği anlaşma metnini açtı ve İrlanda ile olan "katı sınır" probleminden kaçınmak için geri döndürme mekanizmasını geçersiz kılarak bunun yerine farklı bir plan uygulama anlaşmasına vardı.

* * *

"Halk oyu önemli"

Argüman: AB yanlısı Liberal Demokratlar (LibDems), seçmenlere aylarca Brexit görüşmelerinden çıkan anlaşmazlıklar konusunda yeni bir referandum istediklerini söyledi. Liderleri Jo Swinson, Ekim ayında da Londra'da Brexit'e karşı koymak için yürüyüşe çağırarak yeni bir oylama yapılması çağrısında bulunmuştu.

Sonuç: Mevcut parlamentonun ikinci bir referanduma destek vermeyeceği netleştiğinde, LibDems İskoç Ulusal Partisi ile birlikte, 9 Aralık'taki genel seçimleri destekleme yolunu seçti. Brexit ile sesini daha çok duyuran LibDems'in, eğer seçimler Brexit'ten sonra gerçekleşmiş olsaydı gücünün daha da zayıflayacağı düşünülüyordu.

* * *

"Seçime gitmeliyiz"

Argüman: İşçi Partililer, bu yılın başlarında Muhafazakâr Parti lider seçimlerinde 160.000 kadar üyenin bir sonraki başbakana karar vermesinin demokratik olmadığını, başbakanlık seçimi için bir genel seçime ihtiyaç olduğunu söylediler. İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn, mesajı Temmuz ayında üyelere bir mektup göndererek “Genel seçime ihtiyacımız var. Kemer sıkma işini sonlandırmak ve ülkemizi çoğunluğa hitap ederek yeniden inşa etmek için bir İşçi hükûmetine ihtiyacımız var” demişti.

Sonuç: Ancak Eylül ayında Johnson tarafından bir seçim teklif edildiğinde Corbyn, milletvekillerine bunu desteklememesini, yalnızca LibDems ve İskoç Ulusal Partisi (SNP) tarafından böyle bir teklif yapıldığında fikirlerini değiştirebileceklerini söyledi.

* * *

"Tehdit yoktu"

Argüman: Görüşmelerdeki her iki taraf da anlaşmasız bir Brexit'in zarar vereceğini öyle ya da böyle kullandı. Theresa May, anlaşma yapılamama korkusuyla milletvekillerinde şüphe oluşturarak destek kazanacağını umuyordu. Örneğin, BBC'ye geçen yıl Eylül ayında yaptığı açıklamada May, sunduğu önerinin alternatifinin "anlaşma yapılamaması" olacağını söylemişti.

Sonuç: May'ın tehdidi, parlamentoda yaptığı anlaşmayı hiçbir zaman desteklemeyen milletvekili oyları üzerinde çok etkili değildi. Dahası, AB müzakerecisi Barnier, May'in görüşmeler sırasında AB’yi hiçbir zaman anlaşmasız bir Brexit ile tehdit etmediğini açıkladı.

* * *

"DUP ile birlikteyim"

Argüman: En kararlı Brexit yandaşları, AB'den ayrılma nedenlerine yönelik belirsiz taahhütleri nedeniyle "Spartalılar" lakabını almıştı. Fakat onlar bile bir derece esneklik ve pragmatizm göstermişti. Şu an Avam Kamarası lideri o zaman Muhafazakar Parti milletvekili olan Jacob Rees-Mogg, Mart ayında Demokratik Birlik Partisi (DUP) eğer desteklerse, Theresa May'ın anlaşmasını gönülsüzce de olsa destekleyeceğine dair söz vermişti. Rees-Mogg kötü bir anlaşma olarak gördüğü 39 milyar sterlinlik bir fatura çıkaran, en az 21 aylık teslimiyete, Avrupa Adalet Divanı'na dahil olmaya devam etmeye sebep olan ve hatta hepsinden kötüsü olarak nitelediği İrlanda sınırının şimdiki durumuna devam edecek olmasına rağmen bu anlaşmayı destekleme görüşündeydi.

Sonuç: Mart ayındaki üçüncü oylamada DUP sert durarak anlaşmayı desteklemeyi reddetti, ancak Rees-Mogg yine de Boris Johnson ile birlik olmayı seçti. Oylama kaybedildi, ancak bu durum Johnson'ın görüşmelere liderlik ettiğinde DUP'un takınacağı tavırı görmek açısından önemli bir sinyal verdi.

* * *

"İrlanda Denizi'nde gümrük sınırı olmaz"

Argüman: Boris Johnson, geçen yıl Belfast'ta DUP'un yıllık konferansında konuşma yapma kararı almıştı. Başbakan, "Kuzey İrlanda'yı AB'nin ekonomik bir yarı kolonisi olarak geride bırakmama" taahhüdünde bulunmuştu. Ayrıca, Kuzey İrlanda’daki ayrı düzenlemelerin AB’nin yapısına zarar vereceğini, hatta bu kontrollerin Çekilme Anlaşmasında öngörülen İrlanda Denizi’ndeki fazladan denetleyici kontrollerin de üstünde olacağını söyledi" ve ekledi “Hiçbir İngiliz Muhafazakar hükûmeti bu tür bir düzenlemeye göğüs germemeli ya da imzalamamalı”.

Sonuç: Başbakan olduktan ve AB’nin Kuzey İrlanda’da sınırın iki tarafındaki gümrük kontrolleri planını asla kabul etmeyeceğini anladıktan sonra, Johnson hükûmeti İrlanda Denizi’nde bir gümrük noktası olması konusunda son dakika adımı attı.

Habernediyor.com / Turgut Başer 

Yorumlar (0)