Avrupa'da koalisyonlar yangını

Avrupa’nın politik zemini gittikçe daha da dağınık ve karmaşık bir hal alıyor. Güçlü koalisyonlar veya hükümetler çıkartmak pek çok Avrupa ülkesi için gittikçe daha da zor bir hal almaya başlıyor. İngiltere’de tüm siyasetçiler muğlak siyaset zemininin asılı parlamento denilen bir durum yaratmasından korkuyor.

SİYASET 16.11.2019, 18:05
Avrupa'da koalisyonlar yangını

Asılı parlamento ya da dengeli parlamento (hung parliament)nispi çoğunluk sistemi üzerine kurulu temsil mekanizması kullanan ülkelerde parlamentoda hiçbir partinin yeter çoğunluğu alamadığı durumları anlatmak için kullanılan bir tabir. Geçtiğimiz hafta İspanya’da da oldukça dağınık bir meclis tablosu ortaya çıktı. Sol kanat bir hükümet kuran sosyalistler ve aşırı sol Pademos ancak çok küçük bir fazla oy elde ederek hükümeti kurabildi.

Bu durumun bir istisnası olan Fransa’da 2016’da kurulan Macron’un partisi la Republique en Marche  genel bir zemin bularak geleneksel partileri geride bırakıp iktidarı kurabilen nadir partiler arasında yer alıyor. Yine de bugün birinci yıl dönümü olan Sarı Yelekliler hareketi kimi uzmanlarca artık halkın gidecek bir muhalefet olmadığına yorularak sokaklara taştığına işaret ediyor. Bunun çok basit bir açıklama olduğu düşünülse dahi içindeki gerçek payının gözden kaçırılmaması gerekiyor.

Batı Avrupa sayısız demokratik sistemin ve politik kültürün beşiği ve çoğu ülke öyle ya da böyle nispi temsil sistemi kullanıyor. İngiltere hariç çoğu ülkede bu şekilde olan durum İngiltere’de parlamentoya giden adayların her seçim bölgesinden en çok oyu alan aday olmasıyla çoğunlukçu olarak tanımlanıyor.

Nispi temsil genelde koalisyon hükümetleriyle son bulan bir sistem olarak biliniyor. Hükümet eden partiler her yasama döneminde tutarlı bir politika üretebilmek için diğer partilere belli tavizler vermek zorunda kalıyor. Bu durum da bu sistemlerde istikrarın sekteye uğraması ve kırılganlaşması anlamına geliyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan beri İtalya’da 74 yılda 61 hükümet değiştirdi. Belçika’da 2018’den beri “bakıcı hükümet” var ve bu ülke siyaset tarihinde bir ilk değil. Yalnız Almanya’da bir istisna olarak daha istikrarlı bir yapı görülüyor nitekim Almanya’da savaştan beri sadece 8 hükümette koalisyon yaşandı.

2010 senesine kadar Birleşik Krallık’ta koalisyon hükümetleri görülmesi beklenmedik bir şeydi. Salt çoğunluğu alanın her şeyi aldığı sistem (first-past-the-post) daha net çoğunluk hükümetleri çıkartmayı beklerken sonuç “asılı parlamento” oldu. Mesela Theresa May Kuzey İrlanda Demokratik Birleşim Partisi’yle yaptığı anlaşma sonrasında hükümeti kurabilmişti.

Her bir Avrupa ülkesi kendi özgün zorluk koşullarıyla karşı karşıya kalıyor. Yunanistan ve İtalya dengesiz ekonomi ve borç yüküyle cebelleşiyor. İspanya ekonomisini düzeltmeye çalışırken Katalanların bağımsızlık talepleriyle de mücadele ediyordu. Birleşik Krallık gündemi Brexit işgaline uğramış durumda ve bunun yanında tüm kıtayı etkileyen bir göçmen krizi de var. 

Buna ek olarak tüm Avrupa politik manzarasını güçlü bir şekilde değiştiren bir dip dalgası olarak artan yeni partiler görülüyor. Bu partilerin büyük bir kısmı aşırı sağda, bir kısmı aşırı sol ve bir miktarı da tek konu odaklı partiler olarak karşımıza çıkıyor. Peki bu karmakarışık manzara karşısında güçlü koalisyonlar çıkartmanın bedeli nedir sorusu Avrupa’nın önünde aşması gereken dik bir yokuş olarak duruyor. Bunun kolay bir cevabı olmadığı çok açık ancak göç, yavaşlayan küresel ekonomi, iklim sorunu, ayrılıkçı hareketler gibi temel meselelerde gittikçe Avrupa’nın gözünde büyümeye devam ediyor. Çoğu koalisyon müttefiki ise bu tarz çoğu mesele üzerinde ne kadar uzlaşmaz olduklarını da gayet açıktan belli ediyor.  Demokrasi hiçbir zaman kolay bir süreç olmamıştı ve hala mücadeleye değer görünüyor ancak arka plandaki siyasal kakafoni demokratik süreçler ve toplumların geleceği açısından dikkatli olunması, iyice anlaşılması gereken bir durum olarak karşımızda duruyor. 
 

Yorumlar (0)