Kadına karşı şiddet ve Arap rönesansı

Daha çok kadına yönelik şiddet olarak ortaya çıkan toplumsal cinsiyet şiddeti, bugün Ortadoğu'daki en önemli salgın hastalıklardan biri olarak kendini gösteriyor. Ortadoğu'da durum böyle olmasa Arap rönesansı gerçekleşir mi?

ÖZEL HABER 25.11.2019, 13:02 25.11.2019, 14:42
Kadına karşı şiddet ve Arap rönesansı

Daha çok kadına yönelik şiddet olarak ortaya çıkan toplumsal cinsiyet şiddeti, bugün Ortadoğu'daki en önemli salgın hastalıklardan biri olarak kendini gösteriyor.

Kadına yönelik bu tür şiddet, bölgedeki hemen hemen tüm ülkelerde görülüyor ve farklı geçmişe, dinlere ve sosyal alanlara sahip tüm aileleri etkiliyor. Hatta sadece ailelere etkilemekle kalmıyor, bir bütün olarak toplumlara da dokunuyor.

Birleşmiş Milletler raporuna göre, Arap ülkelerindeki kadınların en az yüzde 37'sinin aile içi şiddet yaşadığı tahmin ediliyor. İsrail'in de dahil edildiği çalışmaya 2014-2015 yılları arasında, örneğin, İsrail'de yaklaşık 200.000 kadın aile içi şiddet kurbanı oldu.

Utanç ve eşlerinin intikam alma korkusu da dahil olmak üzere çoğu kadın çeşitli kültürel, ekonomik ve sosyal faktörler sebebiyle şiddet eylemlerini polise ya da güvenlik güçlerine ihbar etme konusunda isteksiz davranıyor. Konuşan kadınlar ise çoğunlukla polis yerine ailelerine ve arkadaşlarına yöneliyor. Öte yandan, suçlamalarına etkili bir adli yanıt gelmemesi de kadınların suskunluklarına sebep olan bir diğer etmen olarak göze çarpıyor. Kuzey Afrika ve Ortadoğu coğrafyası, aile içi şiddete karşı en az yasal korumaya sahip olan bölgeler olarak dikkat çekiyor.

Kadına karşı şiddetin sonuçları

Birleşmiş Milletler Arap Ülkeleri Uzmanı Manal Benkirane, "Kadına yönelik şiddetin gerek bireysel düzeyde gerekse aile ve toplum içerisinde birden fazla sonucu var. Bu ölümcül sonuçlara da yol açabilir, ekonomi üzerinde önemli bir yük de olabilir” ifadelerini kullanıyor.

Dünya çapında şiddet, üreme çağındaki kadınların ölümüne sebep olan kanser kadar yaygın. Birleşmiş Milletler çalışmalarına göre şiddet, trafik kazaları ve sıtmanın toplamından daha fazla ölüme sebep oluyor.

Halk sağlığı uzmanları kadına karşı şiddeti bir halk sağlığı sorunu olarak görüyorlar, dolayısıyla uzmanlar bunun bir halk sağlığı yaklaşımı gerektirdiğini ifade ediyorlar.

Araştırmalar, şiddete maruz kalmış kadınların sadece fiziksel değil, aynı zamanda depresyon, intihar, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı gibi çeşitli zihinsel sağlık sorunlarına karşı da daha duyarlı hâle geldiğini ortaya koyuyor.

Şiddetin cinsel boyutu da kadınlarda HIV/AIDS de dahil olmak üzere cinsel yolla bulaşan hastalıklara yakalanma riskini arttırıyor. Ayrıca, cinsel şiddet çeşitli ciddi jinekolojik sorunlara yol açabiliyor.

Küresel bir sorun

Dünyanın en büyük sivil toplum örgütleri koalisyonu olan İşkenceye Karşı Dünya Örgütü, dünya çapında kadınlara yönelik şiddetin yüksek seviyeleriyle ilgili endişelerini dile getiriyor. Örgüt, aile içi şiddet ile ilgili hükümler çeşitli ulusal politikalara ve yasalara dahil olmasına rağmen, bunların uygulanmasında zorlukların olduğunu belirtiyor.

Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre ise, "cinayet nedeniyle ölen kadınların yaklaşık yarısı mevcut eşleri veya eski kocaları ya da erkek arkadaşları tarafından öldürülüyor.” Dolayısıyla halk sağlığı uzmanları giderek artan kadına karşı şiddeti bir halk sağlığı sorunu olarak görüyorlar. Arap dünyasında yapılan çalışmalar, şiddetin yüzde 70'inin büyük şehirlerde meydana geldiğini ve sorumlu olanların neredeyse yüzde 80'inde babalar veya en büyük kardeşler gibi ailelerdeki "saygın kişiler" olduğunu gösteriyor. Şiddet eylemlerinde bulunan bu insanlar çoğu durumda, eşlerini ve çocuklarını uygun gördükleri herhangi bir şekilde cezalandırma hakları olduğunu düşünüyorlar. Arap ülkelerinin çoğunun yer aldığı, 18 ülkelik Birleşmiş Milletler Batı Asya Ekonomik ve Sosyal Komisyonu (ESCWA) üye devletlerinden sadece Ürdün, Lübnan, Tunus, Fas, Bahreyn ve Suudi Arabistan'ın kadına karşı şiddeti önleyici, ev içi istismara karşı korumak için yasaları olduğu düşünülüyor.

İyi haberler

  • Tunus

Bununla birlikte, bu sorunla ilgili bazı ilerlemeler oldu. Örneğin Tunus, 21. yüzyılda Arap kadın hakları çıtasını yükseltmeye devam ediyor.

2014 yılında, Kadın ve Aile İşleri Bakanlığı aile içi şiddeti kınayan ve bunun suç olduğuna dair bir tasarısı hazırladı. Yasa tasarısı 2016 yılında onaylandı.

  • Lübnan

Lübnan'da, toplumda hâlâ tabu kabul addedilen bir konu olan aile içi şiddet konusunda güvenilir bir istatistik olmasa da Birleşmiş Milletler dosyasına göre Lübnan Parlamentosu, 1 Nisan 2014 tarihinde 293 sayılı kadın ve diğer aile fertlerini aile içi şiddetten koruma yasasını kabul etti. Yasa, cezai önlemler ve koruma önlemleri üzerine bölümlere ayrılmış durumda.

  • Ürdün

2009 yılında, ikinci Arap Aile Koruma Bölgesel Konferansı Ürdün'de gerçekleşti. Bu konferans Ürdün Kraliçesi Rania el Abdullah himayesinde gerçekleştirildi. Konferansta, Arap dünyasından aile uzmanları ve sosyologların katılımıyla aile içi şiddetten kurtulmak için birleşik bir strateji oluşturuldu.

  • Fas

Fas'ta, Kadın Eylem Birliği (UAF), kadınlara karşı şiddet konusunda kamuoyunu bilinçlendirmek ve mağdur kadınları korumak ve yerel gruplara lobi yapmak için forumlar düzenledi.

Aynı zamanda, kadınların sorunları hakkında konuşmalarına ve yardım almalarına izin vermek için danışmanlık merkezleri kuruldu.

  • Mısır

Kadına şiddetin yaygın olduğu Mısır'da, Mısır ve Arap dünyasındaki ilk kapsamlı kadın sığınma evi olan Beit Hawa (Havva'nın Evi) kuruldu.

  • İsrail

Aralık 2018'de İsrail'deki protestocular, hükûmetin kadına yönelik şiddetin üzerine gitmemesini eleştirdi ve Başbakan Binyamin Netanyahu'ya "uyan artık, kanımız ucuz değil" diyerek slogan atan protestocular, geçen yıl eşi, aile üyesi ya da bir tanıdığının öldürdüğü 24 kadın için tepki gösterdi.

Protestoların ardından Çalışma, Sosyal İşler ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, ülkedeki aile içi şiddet olaylarıyla ilgili şikayetlerde yüzde 150 artış olduğunu kaydetti.

  • İran

İran'da aile içi şiddeti önleme ve şiddet uygulayan kadınları korumaya yönelik bir kanun yok. İran medyasında çıkan bazı haberlere göre bir grup avukat ülke yasalarına ilişkin bir soruşturma yürütmek ve İran’daki bazı aile içi şiddet olaylarını ve kanıtlarını incelemek amacıyla "Kadına Yönelik Aile İçi Şiddeti Önleme Kanunu Taslağı" hazırlıyor. Bu tür bir mevzuatın ardından, grup tarafından geçen yıl Kasım ayında "Aile İçi Şiddeti Önleme Kampanyası" adlı bir kampanya başlatıldı ve kadınların aile içi şiddete dair yaşadıkları deneyimleri belgelemek için atölye çalışmaları ve toplantılar düzenliyor.

Arap rönesansı?

Ufak tefek kabul edilebilecek çalışmalar yapılsa da bu şiddet salgınını kontrol etmek amacıyla daha fazla kapsamlı çalışmaların yapılmasına ihtiyaç duyulduğu kesin. Hükûmet ve toplum liderlerinin, bu sorunla ilintili tüm işaretleri ortadan kaldırmak için bir açıklık ve destek kültürü yaratma çabalarına öncülük etmesi gerekiyor.

Ayrıca, sadece yürürlüğe koymak değil, kadınlara karşı her türlü şiddete karşı çıkan yasaları uygulamak da gerekiyor.

2009 yılında yayımlanan Birleşmiş Milletler Batı Asya Ekonomik ve Sosyal Komisyonu (ESCWA) raporu, kadınların sosyal katılım eksikliğinin "öncelikle ayrımcı yasaların varlığına, sonrasında ise var olan ayrımcı olmayan mevzuatın uygulanamamasına ve kadınların bu tür konularda haklarının farkında olmamasına bağlı” olduğunu belirtiyor.

Bu açıdan, Ortadoğu'da kadınlar haklarının farkında olmadıktan sonra, yasalar uygulamaya konmadan ve de kadınlar gerçek anlamda iş gücüne katılmadan gerçek bir gelişmenin olmayacağı yorumunu yapabiliriz.

Birleşmiş Milletler Kalkınma raporunda belirtildiği gibi, "Arap kadınlarının yükselişi aslında Arap rönesansı için bir ön şarttır ve nedensel olarak Arap dünyasının kaderi ve insani gelişme başarısı ile bağlantılıdır.”

Habernediyor.com / Turgut Başer

Yorumlar (0)