Barış Pınarı erken seçime götürür mü?

Son günlerde Türkiye ve dünya gündemini oldukça meşgul eden, Ortadoğu’da pek çok siyasi aktörün tekrar pozisyon belirlemesine sebebiyet veren “Barış Pınarı Harekâtı”nın Türkiye iç siyasetine etkisi ne olur?” cevabı haberimizde.

GÜNDEM 16.10.2019, 16:51 16.10.2019, 18:42
Barış Pınarı erken seçime götürür mü?

Barış Pınarı Harekâtı öncesinde durum

5 Ekim 2019 tarihinde Polimetre’nin gerçekleştirdiği araştırmanın sonuçları harekât öncesi dönemde iç siyasete yönelik aydınlatıcı nitelikte bilgiler barındırıyor.

Cumhur İttifakının durumu

Anket firmasının daha önceki dönemlere yönelik olarak işaret ettiği genel seçim sonuçlarındaki seyir AK Parti ve MHP beraber hesaplandığında 2011 Haziran ayında yüzde 62,8, 2018 Haziran ayında yüzde 53,5 ve 2019 tahminlerinde yüzde 47,2 olarak gösteriliyordu.
T24’te 2 Ekim tarihinde çıkan bir başka habere göre ise Toplumsal Etki Araştırmaları Merkezi’nin 1 Ekim’deki anket verileri 6 farklı anket şirketinin çalışmalarını kapsayan bir raporla yayınlandı. Rapordan çıkan sonuç ise Cumhur İttifakı’nın oylarının yüzde 47,8 gibi bir seviyeye gerilemesi olarak yorumlandı.
2014 Cumhurbaşkanlığı tahminlerinde hatasız bir şekilde bilen Kemal Özkiraz’ın araştırma şirketi Avrasya Araştırma’nın sonuçları AK Parti’nin tek başına yüzde 29,9 oranında oy alabileceğini gösteriyordu. 

MHP seçmeni

Bir başka araştırma şirketi Metropoll’e göre MHP tabanının Erdoğan’a desteğinin yüzde 84,1’den bir sene içinde yüzde 36,3 seviyelerine düşmesi Cumhur İttifakında bir kırılma olarak yorumlanıyordu. İttifak’ta kırılmanın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın güçlü siyasi kimliğiyle aşılıp aşılamayacağı sorusu ise ADA Araştırmanın yaptığı ankette yüzde 39,1 olarak gösterilen oy oranı ile analistlerin dikkatini çeker nitelikteydi.

Yeni partilerin oranı MHP’de daha mı yüksek?

TEAM’in araştırma sonuçlarının arasında yer alan bir başka dikkat çekici unsur ise Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kurması beklenen partiye AK Parti tabanında “kesinlikle oy vermezdim” diyenlerin oranının yüzde 48,5 ile epey yüksek seyretmesiydi. MHP seçmeninde Davutoğlu’nu düşünenlerin oranı yüzde 3,9’du. AK Parti seçmeninde ise yüzde 3,2 ile “kesinlikle oy verirdim” diyenler mevcuttu. MHP seçmeni Babacan için yüzde 6,8’lik bir destek arz ederken bu destek AK Parti seçmeninde yüzde 3,2 şeklinde gözlemleniyordu.

Babacan ve Davutoğlu’nun tabanı ne ifade ediyor?

Yakın dönem anketlerinin ve kamuoyunun Türkiye siyasetine dair açıkça altını çizdiği en mühim iki sorun ekonomi ve Suriyeli sığınmacılar sorunu olarak ön plana çıkıyordu. Nitekim Babacan’ın da geçen ay Karar Gazetesine verdiği röportajda da medya tarafından sivrilen görüş Babacan’ın Ekonomi Bakanlığı dönemine dair nostalji ve AK Parti’nin de bir ekonomik kriz sonrası iktidara gelmiş olmasının işaret ettiği politik zemindi. Hem birazdan daha detaylı bahsedileceği gibi politik hem de ekonomik krize dair Babacan’dan farklı bir söylem beklentisi yaratmıştı.

Babacan’a yönelik yorumlar hâlihazırda AK Parti seçmeni tabanından daha geniş bir siyasi yelpazeye ekonomik krizin çözümü bağlamında ulaşmak istediği yönündeydi. Röportajda da her kesimden herkesle görüştüğünü vurgulamıştı ve AK Parti’nin çıkışında yakaladığı “özgürlükler, insan hakları, çoğulcu demokrasi ve hukukun üstünlüğü” rüzgârını canlandırmak ister gibi görünüyordu. Ancak “hayalimiz bu değildi” vurgusu uzmanlar tarafından hem AK Parti’yi şu an için siyaseten tıkanmış olarak görme hem de ötesine geçip “aklen ve kalben bir ayrışma” bir kopuş niyeti olarak yorumlanıyordu.

Davutoğlu tarafında ise parti içi çözülmenin bir süredir beklendiğinin sinyalleri verilmişti ancak eski Başbakan’ın niyetinin, şimdi Barış Pınarı Harekâtıyla tekrar pekiştirilmeye çabalanan, klasik milliyetçi muhafazakâr tabanda çözülen sağ hegemonyanın yerine geçmeye çalışmak olduğu gözlemleniyor. 

Nitekim yine Babacan verdiği röportajda Davutoğlu için “ siyasetteki önceliklerimiz, izlediğimiz üslup ve yöntem farklı” vurgusu da ana akım sağda kimilerince ciddi olarak ayrıştırıcı kimileri açısından Erdoğan’ın siyasi kudretini kolay kolay sarsamayacak bir ayrışma olarak ifadesini buluyor. Kamuoyu ve uzmanların beklentisi ise bir erken seçim olasılığına karşılık Babacan ve Davutoğlu’nun yeni parti çalışmalarını arttırmak isteyeceği yönünde.

MHP tabanına geri dönülecek olursa

“Mhp’nin kilit rolü” haberimizde de bahsi geçtiği üzere AK Parti’nin meclisteki ve Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’ndaki 50+1 çoğunluğunu yakalamasında ve bunun sürdürülebilirliğinde Türkiye seçmeninde organik yüzde 20 olarak belirlenen milliyetçi tabanın etkisi yadsınamaz olarak belirleniyor. 

Buna ek olarak yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara gibi iki büyük seçim bölgesinde kayıp yaşayan ve seçmen kitlesi sığınmacılarla yakın sosyo-ekonomik coğrafyaları paylaşan AK Parti açısından Suriyeliler meselesinin çözülmesi de kilit bir hale geldi. 

Al-Monitor’dan aktarılan habere göre İstanbul’da kayıtlı Suriyelilerin yüzde 73’ü AK Partili belediyelerin sınırlarında yaşıyor.  Bu durum da Barış Pınarı Harekâtının Suriyeliler meselesiyle ilgili somut adım atıldığını göstermesi bakımından ve milliyetçi tabanı pekiştirmesi bağlamında da AK Parti’nin iç siyasetteki gücünü arttırabileceği yönünde yorumlara sebebiyet veriyor.

Nitekim yerel seçimlerin ardından dış politikada ve gündelik siyasette medyada sürekli tekrar edilen “Suriyelilerin geri dönecekleri” söylemi harekât ve oluşturulmak istenen “güvenli bölge” sayesinde somutlaşıyor. Diğer yandan bölgedeki PKK uzantısı terör odakları YPG/PYD ve köktenci terör örgütü DEAŞ’la savaşılması da iç politikada bir sorun olmaya başlayan mülteci krizinin dış politika meselesi olarak yansıtılmasına katkı sağlıyor.  Aynı durum ekonomik boyutunda da tüm dünyaya karşı “dimdik ayakta” Türkiye vurgusuyla iç ekonomideki kırılganlığın da bir dış politika komplosu olarak gösterilmesi ihtimalini ortaya çıkartabilir. Bunun yanında konunun hassaslaştığı böyle bir noktada muhalefetin de hamlesiz bırakılmasını ve konuya dair getirdiği eleştirilerde sesinin kısılmasını da sağlıyor. Buna binaen geçtiğimiz hafta CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “tezkereye içimiz yana yana evet dedik” açıklaması da bunun bir tezahürü olarak okunuyor.

Harekâtın ilk günlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan gelen “vatandaşlarımızı ‘partimizin’ saflarına bekliyoruz” vurgusunun da erken seçimi sezdiren en güçlü kanıtlardan birisi olduğundan bahsediliyor. 

Harekâtın muhalefete etkisi: CHP’nin açmazı

Barış Pınarı Harekatı’ndan neredeyse bir ay kadar önce 17 Eylül’de Sözcü’ye konuşan muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun da bahsi geçen tabloyu AK Parti’de bir tıkanma olarak görerek “erken seçim” çağrısı yaptığı biliniyordu. Bugün ise harekât sürecinde HDP’nin operasyonlara karşı çıkışı ve mensupları hakkında açılan soruşturmaların süreçte partinin özellikle Güneydoğu tabanının oylarını arttırma yönünde bir etkisi olabileceği yorumları yapılıyor. Bilinen bir başka gerçek ise HDP’nin CHP’nin yerel seçimleri kazandığı büyükşehir belediyelerinde aday göstermemiş olması. Ki bu durum da süreçte yalnızlaşan HDP’nin yanında konumlanacak bir CHP’yi de tabanına ve Millet İttifakındaki ortağı İYİ Parti’ye karşı sorumlu bırakacaktır şeklinde yorumlanıyor. Diğer yandan HDP’yle sessiz ortaklığını bozması halinde ise desteğini aldığı Kürt seçmeninin oylarını kaybetmesi ve kan kaybetmesi de mümkün görünüyor. 

Sonuç

Barış Pınarı Harekâtı’nın Türkiye açısından sadece bir dış politika meselesi olmadığı açık olmakla birlikte yapılan açıklamalar ve atılan adımların tek bir nedene bağlanması sakıncalı olabilir şeklinde yorumlanıyor. Ancak yine de tıpkı Kıbrıs Barış Harekâtını çok andıran dış politikadaki “dünyaya karşı Türkiye” durumu iç siyasette popülist bir dalgayı yakalayarak oyları arttırma refleksini doğurabilir değerlendirmesi yapılıyor. 

Kıbrıs’ta ne olmuştu?

Bilindiği üzere o dönem Milli Selamet Partisi’yle kurduğu koalisyonun dağılma evresinde CHP erken seçim teklifi yapmış ancak teklif kabul edilmeyince Ecevit istifa etmek zorunda kalmış ve Milliyetçi Cephe hükümeti kurulmuştu. Bu durum çoğu uzman tarafından Türkiye’de sağ ve sol siyasetin karakteristiğindeki farkla da açıklanıyordu. O dönem ANAP lideri Demirel’in “olmayanı göstererek olabilecek olanı gösterme” siyaseti geçici koalisyon arayan CHP karşısında sağ blokta birleşme olmasını sağlamıştı. O günlerden bugünlere baktığımızda AK Parti’nin bu tip operasyonlar sonrasında sandıktan istediğini aldığı görülüyor. 2016 Fırat Kalkanı sonrasında 2017 referandumu yaşanmış, 2018 Ocak’ta başlayan Zeytin Dalı sonrasında ise aynı yılın haziran ayında seçimlerde AK Parti iktidarı tekrar kazanmıştı. Bu bağlamda değerlendirilince AK parti tarafında erken seçim kuvvetli bir olasılık olarak görünse de henüz siyasi programlarıyla ilgili net açıklamalar yapmamış olan ve Aralık ayını işaret eden Davutoğlu ve Babacan’ın tabloyu nasıl değiştirebileceği merak konusu. 

 Habernediyor.com 

Yorumlar (0)