Güçlendirilmiş parlamenter sistem ittifakları değiştirebilir mi?

Dün Millet İttifakı'nın ortaklarından İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in "güçlendirilmiş parlamenter sistem" çıkışı ve Temel Karamollaoğlu'nun "ittifaklar değişebilir" açıklaması akıllara yeni hükümet sisteminin muhalefetteki yansımaları üzerine sorular getiriyor.

SİYASET 13.11.2019, 15:17
Güçlendirilmiş parlamenter sistem ittifakları değiştirebilir mi?

Cumhurbaşkanlığı Sisteminin iki senesi çoktan doldu. Bilindiği üzere 16 Nisan 2017’de gerçekleşen anayasa değişikliğinin ardından siyaset literatüründe başkanlık sistemi olarak geçen “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne geçiş süreci başlatılmış ve ardından 24 Haziran seçimleriyle Recep Tayyip Erdoğan yeni sistemin ilk Cumhurbaşkanı olmuştu. Sistemin idareye yönelik açıkları kararnamelerle kapatılmaya çalışılırken tıpkı dün İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in vurguladığı gibi muhalefetten ve çeşitli çevrelerden “güçlendirilmiş parlamenter sistem” vurgusu gelmeye başladı.

Türkiye’ye özgü başkanlık sistemine tarihsel bakış 

Türkiye’de bu tartışmanın ilk başladığı dönem 1982 Anayasası’nın uygulanması aşamasında Turgut Özal’ın açıklamalarıyla olmuştu.



Her ne kadar Özal tarafından başbakan olduğu dönemde başkanlık sistemine yönelik olumlu açıklamalar gelse de en dikkate değer çıkışlar kendisinin cumhurbaşkanlığı dönemine denk gelmişti. Özal haricinde eski cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel de başkanlık hükümet sistemine dair olumlu açıklamalarda bulunmuş ancak somut bir adım atmamıştı.

 

Kısaca o zamanki siyasi iklim

Türkiye’nin başkanlığa geçtiğinde yaşadığı siyasî iklime değinmek gerekirse; 15 Temmuz 2016’da başarısız darbe girişiminin ardından Türkiye’nin iki önemli sağ partisi yakınlaşmış ve darbe girişiminden altı gün sonra ilan edilen Olağanüstü Hal bir şekilde tehdit olarak algılanan iç ve dış unsurlara karşı istikrarı koruma hissiyatını getirmişti. Dış politikada Suriye problemi, DEAŞ gibi örgütler kaynaklı güvenlik tehdidi, ülke olarak uluslararası düzeyde yaşadığımız yalnızlık, siyasette yakınlaşan bir tıkanıklık algısı Türk sağının konsolide olmasına kaynaklık ederek ülkemizin hükümet sisteminde köklü bir değişimi hızlandırıcı etkide bulundu.
Başkanlık sistemine dair en önemli argümanlar nelerdi?
Kasım ayının geçtiğimiz günlerinde iktidara gelişinin 17.yılını kutlayan AK Parti’de  başkanlık sistemi vurgusu iktidara geldiği günlerden sonra bir gündem olarak belirlenmişti. Sisteme yönelik avantajlı yönler genel olarak yürütmenin önüne çıkan engelleri kaldırmak şeklinde belirleniyordu. Destekleyenlere göre dinamik bir uluslararası ve ulusal siyasal, ekonomik, sosyal zeminde Türkiye’nin karşılaştığı sorunları hızla aşabilmesinin yolu sonuca anında ulaşabilen bir yürütme kapasitesiyle mümkün olabilirdi. 

Başkanlık sistemine karşı argümanlar nelerdi?

Kimi uzmanlara göre sistemin güçlü bir yasamayı(meclis) ve yürütmeyi(Cumhurbaşkanı ve yardımcıları) aynı anda barındırması zor görünüyordu. Bunun yanında yürütmeye sağladığı imkanlar ölçüsünde meclis ve başkan arasındaki sürtüşmelerin sistemi kilitleme olasılığı üzerinde de duruluyordu. Çoğulcu-yani toplumsal kesimlerin hepsinin ağırlığı ölçüsünde temsil edilerek demokratik katılım sağladığı- bir sistemden daha ziyade çoğunlukçu-niceliksel çoğunluğu alanın her şeyi aldığı, kaybedenin hiç yönetimde hiç temsil şansı olmadığı- bir yapıya dönüşüp demokratik teamülleri geriletmesi de en büyük korkulardan birisi olarak görülüyordu. 

Türkiye’de sistem başkanlık mı?

Bu konuda 5678 sayılı kanun ile getirilen Cumhurbaşkanının referandum usulüyle seçilmesi sistem açısından belirleyicilik arz ediyor. Bu doğrudan ve çoğunlukçu demokratik seçim yönteminin parlamenter sistem tanımını tamamen masadan kaldırdığı görülüyor. Ancak çelişkili bir biçimde sisteme tam olarak başkanlık demek de zor görünüyor. Bunun için sayılabilecek birkaç sebep var.Bunların ilki ABD’de meclis yürütme tarafından feshedilemezken; Türk tipi başkanlıkta edilebiliyor. Tam tersi şekilde Türk tipi başkanlıkta meclisin 5’te 3 tam sayı çoğunluğu Cumhurbaşkanlığı seçiminin yenilenmesini isterse tekrarlatabiliyor. Türkiye’de yürütmenin önemli aktörlerinden bakanlar ve başkan yardımcıları ve yüksek yargı üyelerinin atanmaları doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından yapılıp herhangi bir onaya tabi değilken, Amerika’da senato onayı gerektiriyor. Başkanlık sisteminin doğduğu topraklarda Başkan bütçesini meclise onaylatmak ile yükümlüyken, Türkiye’de meclisin onaylamadığı bir bütçe Cumhurbaşkanı tarafından arttırılarak yürütmeye devam edilebiliyor. Birleşik Devletler’de Başkan parti ilişkiler olabildiğince zayıf ve gevşek tutulurkeni Türkiye’de kuvvetli ve sıkıdır. Bu durumda da başkanlık hükümet sistemi açısından çok belirleyici olan kuvvetler ayrılığı (checks&balances) ilkesi sistemin en bilindiği ülkelerden olan Amerika Birleşik Devletleri’ndeki kadar kuvvetli olmadığı için sistemi yarı-başkanlık yahut daha da doğrusu Türk tipi başkanlık olarak tanımlamak daha doğru oluyor. 

Belirleyici unsur kuvvetler ayrılığı

Hükümet sistemlerinde en belirleyici elementlerden birisi yasama ve yürütme arasındaki yakınlık ve uzaklık ilişkisi olarak biliniyor. Yasama yürütme tek bir organın elinde ve yakın ilişkide olduğu durumlarda kuvvetler birliği söz konusu olur. Eğer bu sistemdeki yakınlık yürütmenin tarafındaysa monarşik yahut totaliter ve otoriter bir sistemin önü açılırken, yakınlık yasama tarafında olduğunda da meclis hükümeti sistemi dediğimiz bir sistem mevcut anlamına geliyor.
 
Kuvvetler ayrılığını esas olarak belirleyen hükümet sistemleri ise yasama ile yürütme arasında bir denetim ve denge ilişkisi yürütmeye çabalıyor ancak burada yine uzaklık ve yakınlık belirleyici bir nitelik teşkil ediyor. Yasama ve yürütme birbirine yakın ve yoğun olduğunda parlamenter bir sistemden, iki kuvvet arasındaki ilişki uzak olup çok katı biçimde ayrıldığında ise başkanlık sistemine tekabül ediyor. Bu iki sistemin arasında bir ara form olarak ise dünyada yarı-başkanlık olarak geçen bir sistem bulunuyor. Dünyadan yarı-başkanlığa örnek olarak Fransa, Rusya gibi örnekler verilebiliyor.

Yeni hükümet sisteminin muhalefette karşılığı

Genelde başkanlık sistemine geçen ülkeler açısından politik zamanlamaya bakarsak siyasal istikrarın sağlanamadığı ve tıkandığı durumlarda bu ihtiyacın ortaya çıktığı görülüyor. Bu noktada 66 hükümet kurmuş olan Türkiye Cumhuriyeti siyasal tarihine baktığımızda ortalama iktidar süresinin 1,4 olması istikrar konusunda açık bir soruna işaret ediyor. Cumhurbaşkanlığı sistemi fiilen işlemeye başladıktan sonra idari ve teşkilat yapısını düzenlemek için kullanılan Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin aşırı derecede artması ve kanun sayısında düşüklük ise pasifleşen bir meclis ve yürütme lehine fazla ağırlık anlamına gelebiliyor.

Muhalefetin “güçlendirilmiş parlamenter sistem” karşı çıkışı da tam olarak buradan besleniyor. Artık alanı daralan parlamentoda siyasete devam edebilmek ve mecliste tabanını temsil edebilmek, siyaseti toplumsal kesimler arasında bir vasata ve sandıkta nicelik üzerinden bir dirsek kavgasına indirgeyerek demokratik teamülleri geriletirken, aynı zamanda muhalefeti de sürdürmesi zor bir ittifakı sürdürmek için zorlayıp zayıflatarak iktidarın elinin siyaset matematiği anlamında da gelişmesini sağlıyor. Muhalefetin bu sorunları aynı zamanda ittifaklarla ortak aday gösterdiği figürlerin farklı tabanlara aynı anda hitap etmesi gereken kişiler olmasını gerektirdiği noktada birliktelikleri sıkıntıya sokuyor ve muhalefetin siyasal esnekliğini kısıtlıyor. Nitekim Temel Karamollaoğlu’nun dün yaptığı “ittifaklar değişebilir” çıkışında hem yeni partilere göz kırpma hem de bu bahsettiğimiz sorunlar bağlamında bir çözüm arayışının emareleri de görülüyor.

Yorumlar (0)