İran'ın hafızasından silinmeyen lider

Tarihte bugün... 17 Eylül 1941'de Britanya ve Sovyetler Birliği işgali altındaki İran'da Rıza Şah Pehlevi tahttan indirildi ve yerine oğlu Muhammed Rıza Pehlevi getirildi. 

DÜNYA 17.09.2019, 06:12 17.09.2019, 07:22
İran'ın hafızasından silinmeyen lider

Muhammed Rıza Pehlevi, İkinci Dünya Savaşı sırasında İran'ı işgal eden Britanya ve Sovyetler Birliği'nin baskısıyla tahttan indirilen babası Rıza Şah Pehlevi'nin yerine iktidara geldi. İran'ı küresel bir güç ve modern bir ülke haline getirme iddiasıyla" Beyaz Devrim" adlı bir programı uygulamaya koydu. 

Toprak sahiplerinin sanayi kuruluşlarına ortak olması koşuluyla devletleştirilen araziler parçalandı ve köylülere dağıtıldı. Bu program; kara, hava ve demir yolları ağının genişletilmesi, baraj ve sulama projelerinin hayata geçirilmesi, sıtma gibi salgın hastalıkların kökünün kazınması, sanayinin geliştirilmesi, kırsal alanlara eğitim ve sağlık hizmetlerinin ulaştırılması ve toprak reformunu içeriyordu. Beyaz Devrim ile "bazaari" adı verilen küçük ve orta sınıf esnafın sistem dışı bırakılması ve zenginlerin sanayi yatırımlarına yönlendirilmesi amaçlanıyordu. Kadınlara oy hakkının tanınması da en önemli hedeflerden biriydi.

İran Ulusal Petrol Şirketi'nin Batı konsorsiyumu ile iş birliği içinde yürüttüğü çalışmalar, petrol ve petrokimya sanayilerinde önemli gelişmeler kaydedilmesini sağladı. Petrolden elde edilen yüksek gelir, farklı sanayi alanlarında büyük çaplı yatırımların ve çok büyük askeri harcamaların önünü açtı.

Muhammed Rıza Pehlevi, izlediği sekülerleşme ve güçlü modernleşme siyaseti, geleneksel tüccar sınıfıyla çatışması, kendisi ve ailesi hakkındaki yolsuzluk iddiaları nedeniyle Şii ruhban sınıfının yanında çalışan sınıfların da desteğini kaybetti. Diğer yandan, ABD ve Britanya'nın iktidarına olan desteği, komünist Tudeh Partisi'nin yasaklanması ve istihbarat örgütü SAVAK'ın siyasi muhalifler üzerindeki baskısı da güçlü bir muhalefetin oluşmasına neden oldu.

Ortaya çıkan siyasi huzursuzluk, 1979 yılında Muhammed Rıza Şah’ın devrilmesiyle sonuçlanan bir devrime dönüştü. Ayetullah Humeyni, sürgün hayatından sonra 1 Şubat 1979 tarihinde ülkesine dönerek İslam Cumhuriyeti’ni kurdu. Peki, Muhammed Rıza Şah rejiminin sona ermesine yol açan süreçte neler yaşandı?

Ülkeyi ordu ile kontrol altına aldı

Muhammed Rıza Şah, ABD destekli ordusunu kullanarak Pehlevi Hanedanlığına karşı çıkan tüm bağımsız ve demokratik güçleri sistematik bir şekilde baskı altına alıyordu. Pehlevi hanedanlığı, 1906 yılındaki anayasal mücadelenin kazandırmış olduğu temel özgürlüklere imkân vermiyordu. Şah, ülkesini kontrol altına almak için silahlı kuvvetlere güveniyordu. Babası Rıza Şah’ın döneminde bu diktatörlük, görece otonom olarak algılanıyordu. Onun döneminde yabancı güçlerden açık bir destek yoktu. Önemsiz denilebilecek sayıda yabancı danışman vardı. Fakat Muhammed Rıza Şah dönemindeki ordu, 10 kat daha büyüktü ve binlerce ABD personelini bünyesinde barındırıyordu. Şah rejimi ve ABD arasındaki bağlantı dikkate değerdi.

Muhalif sesler bastırılıyor

1960’lı yıllarda ve 1970’lerin başlarında İran'da muhalefet, büyük ölçüde yeraltına geçti. Öğrenciler, greve giderek gösteriler düzenlediler. Neredeyse tamamı yükseköğrenim çevresinden oluşan küçük bir gerilla hareketi, banka ve karakollara saldırı başlattı ve önde gelen devlet görevlilerine suikast düzenledi. Şah’ın buna tepkisi oldukça sertti.

Gizli polis teşkilatı SAVAK, İran'da toplumsal hayatın tüm kesimlerine yayılarak düzenli bir sorgulama aracı haline geldi. 1970’lerin ortalarında en az 10 bin siyasi mahkûm vardı. Uluslararası Af Örgütü gibi insan hakları örgütleri, İran rejiminin insan hakları ihlallerini ve siyasi mahkûmlara uyguladığı işkenceleri duyurdu. Böylece, İran’da mevcut olan huzursuzluk bir anlamda ortaya çıkmıştı.

1977 yılında yemin eden ABD Başkanı Jimmy Carter, rejimi liberalleştirmek için Şah’a baskı yapmaya başladı. Şah, ABD’den silah almaya devam ediyordu. Washington’la olan ilişkisini tehlikeye atmak istemeyen Şah, polis kontrollerini gevşetti, siyasi muhaliflerin davalarıyla ilgili reformlar getirdi ve yaklaşık 300 siyasi tutukluyu serbest bıraktı. Rejim politikalarındaki bu küçük değişiklikler, muhalefetin sesini yükseltmesine yol açtı. Halk, ülkenin siyasi ve kültürel hayatından neredeyse hiç memnun değildi.

Basın, SAVAK tarafından gönderilen düzenli genelgelere dayanarak sansürlendi. Bu genelgeler, basında hangi konulardan bahsedilmeyeceği ve hangi konulara öncelik verileceği konusundaki hususları belirledi. Neredeyse her gün önemli gazetelerin kapaklarında kraliyet ailesinin bir üyesinin fotoğrafı görülüyordu. Ülkenin tüm süreli yayınlarının yüzde 90’ından fazlası, rejimin seçilmiş birkaç medya organı üzerinde dikkati toplamak için kapatıldı. Entelektüel ve kültürel yaşam, yasaklar nedeniyle sekteye uğradı. Ülkelerindeki durumdan bıkmış olan mesleki orta sınıfın birçok üyesi, yüksek maaş tekliflerini reddetti ve mezun olduktan sonra ülkelerinde çalışma fikrine olumsuz bakmaya başladı.

Ekonomik kalkınma programı neler getirdi?

Ekonomik kalkınma programı, Şah tarafından İran’ın monarşik sistemini ve kapitalist karakterini güçlendirmek için bilinçli bir şekilde tasarlandı. Şah, farkında olmadan bu programla kendi sonunu getirecekti. Bu programın hayati bir parçası petroldü. Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Örgütü'nün (OAPEC), 1973 Arap-İsrail Savaşı’nda İsrail ordusuna destek veren Batılı devletlere ambargo uygulaması, petrol fiyatlarının birden tavan yapmasına ve İran petrol gelirlerinin beklenmedik bir şekilde artmasına neden oldu. Böylece Şah, 1974 yılında İran'ın petrol gelirini 4 milyon dolardan 20 milyon dolara çıkarma imkânı yakalayarak önemli miktarda sermaye kazandı. Kalkınma programı, ekonominin bu sermaye ile dönüşümünü amaçlıyordu.

1973-8 yılları için hazırlanan Beş Yıllık Kalkınma Planı, petrol fiyatları aracılığıyla ödeneğini ikiye katlayarak 35 milyar dolardan 70 milyar dolara çıkardı. 1970’lerin ortasına kadar 10 yıl boyunca sanayi sektörü, üretimini yılda ortalama yüzde 15 oranında artırdı. Kişi başına düşen milli gelir, 2 bin 500 dolar seviyesine yükseldi. Şah, bu paranın tüm askeri teçhizatları satın alabilmeye olanak sağlayacağını düşündü. Ayrıca, İran’ın "Büyük Medeniyet" olarak adlandırdığı şeye doğru ilerlemesine yardımcı olacak fon sağlanacaktı. Her şeye rağmen, bu kalkınma programı oldukça yetersizdi. 1960’ların başındaki toprak reformu bazı toprakları yeniden dağıtıyordu. Bu durum, üretimi yüzde 2’den fazla artırmadı. Diğer yandan, gıda talebi yüzde 15 oranında arttı.

Kırsal kesimde durgunluk yaşandı

Kırsal kesimdeki durgunluğun iki önemli etkisi vardı. Öncelikle gıda ithalatında azalma yaşandı. İran, 1970’lerin ortalarına kadar toplam talebin dörtte biri olacak şekilde 1,5 milyon ton buğday ithal ediyordu. Durgunluğun ikinci etkisi ise, şehir dışında yaşayan nüfusa yeterli istihdam sağlanamaması oldu. Çünkü tarımsal üretim uygun şekilde organize edilmemiş ve desteklenmemişti. Sonuç olarak kasabalara milyonlarca insan akın etti. Kırsal nüfusun yarısı topraksız işçi oldu ve sosyal anlamda dışlandılar.

Sanayi, üretim açısından büyümesine rağmen oldukça etkisiz bir sektör olarak kaldı. Hem yüksek gümrük duvarları hem de petrol sektöründeki sübvansiyonlar nedeniyle yapay olarak güvende tutulabildi. İran sanayi malları, dünya pazarı fiyatlarından ortalama yüzde 30-50 oranında daha yüksek maliyetlere sahipti.

1973 yılında petrol patlaması gerçekleştikten sonra, vasıflı iş gücü sıkıntısı ortaya çıktı ve bazı sanayi işçilerinin maaşları yılda yüzde 50 oranında yükseldi. En önemlisi de İran’da önemli bir sanayi sektörü gelişemedi, çünkü petrol patlamasından dolayı büyük bir iç talep ortaya çıktı. İran’ın petrol hariç ihracatı, toplam ihracat kazançlarının yalnızca yüzde 4’ünü oluşturuyordu. Bunun da yalnızca yüzde 1’i modern sanayi sektörüne aitti. Özellikle petrol fiyatlarının yükselmesinden sonraki çalkantılı yıllarda limanlardaki gecikmeler nedeniyle önemli miktarda ithal ürün kaybedildi.

Devrime adım adım...

Protestolar, ilk önce kentlerde yaşayan meslek sahibi sınıf ve yeni laik üniversitelerin öğrencileri arasında başladı. Toplumun geleneksel kesimi, yani pazar esnafı ve dinî okullardan gelen öğrenciler de onlara katıldı. Protestocular, profesyonel dernekler ve öğrenci örgütleri kurdu, rejimin insan haklarına karşı uygulamalarını kınadı, basın ve toplantı özgürlüğü için broşürler bastırdı ve manifestolar dağıtmaya başladı.

İki kesim arasındaki uçurum açıldı

Askerî harcamalar, resmî olarak bütçenin yüzde 25’ini oluşturuyordu ancak gerçek rakamın yüzde 35’e yakın olduğu biliniyordu. Çok büyük bir yolsuzluk mevcuttu. Bu da Tahran’ın kuzeyinde yaşayan ve yurtdışında 100 binden fazla evi olan zengin İranlıların lüks yaşam tarzlarından açıkça belli oluyordu.

1978’in sonlarına kadar ciddi bir döviz denetimi yapılmamıştı. Bu nedenle siyasi koşullar uygun olmadığında önemli miktarda sermaye kaçışı meydana geldi. 1977’de sermaye kaçışının 2 milyar dolar olduğu ve petrol gelirinin yüzde 10’u olduğu tahmin edildi. Bir önceki rejime bağlı olan bireyler, 1978’in son aylarında 2,3 milyar dolar kadar sermaye kaçırdı. Şah, bu sermaye kaçışının baş aktörüydü. Bu eşitsizliğin belirtileri Tahran’da kendisini gösterdi. Milyonlarca insan, yaşamını Tahran’ın güneyindeki fakir bölgelerde sürdürdü ve birçok aile gelirlerinin yüzde 70’ini kira için kullanmak zorunda kaldı.

Şehrin kuzeyi lüks villalarla doluyken hükümet, düşük gelirli konut sağlamak için çaba göstermedi. Petrol patlaması yaşandıktan sonra gelir eşitsizliği iyice artmaya başladı. Kent nüfusunun çoğunun yaşam kalitesi artmış olsa da zengin ve fakir halkın arasındaki uçurum giderek genişliyordu. Tarım gibi büyük sorunlar çözülememişti. Ayrıca, kentlerdeki yaşam koşulları ve enflasyon daha da kötüye gidiyordu. İran’daki petrol patlaması, yurtdışından gelen gelirin yükselişine bağlıydı. Ekonominin tüm alanlarında sıkıntı vardı. Ülkede ve ithal edilen malların fiyatlarında büyük bir enflasyon vardı. Bu da ekonomik alanda gerçek bir duraklamaya yol açtı. İlk ciddi işsizlik sorunu ortaya çıktı. İnsanlar yanlış yönetimin ve sosyal sorunların farkında olmaya başladı.

Siyasi diktatörlük ve ekonomik kalkınma programları, Şah’ın sonunu getirecek bir devrime neden oldu. Küçük bir protesto hareketiyle başlayan tepkiler, 1979 yılında Muhammed Rıza Şah liderliğindeki monarşinin devrilmesi ve Ayetullah Humeyni’nin liderliğinde İslam Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla sonuçlanan büyük bir devrime dönüştü.

Yorumlar (0)