Müslüman Feministler: kadın,özgürlük ve Allah

Kadının rolü,kadın cinayetleri, cinsiyet eşitliği Türkiye gündeminde daha fazla yer bulurken "feminizm" artık yeni bir toplumsal cephede daha yankı buluyor. 

GÜNDEM 04.10.2019, 11:14 04.10.2019, 14:06
Müslüman Feministler: kadın,özgürlük ve Allah

Müslüman Feministler

Aynı anda hem seküler feministler hem de İslamî çevreden tepki ve eleştirilerle karşılaşan Müslüman Feministler daha önce Mısır,Libya ve Lübnan'da görülürken artık Türkiye siyasetinde de bir politik duruş olarak yer bulacak gibi göürünüyor.

BBC Türkçe'nin yaptığı haberde Gazete Duvar'dan Berrin Sönmez, Müslüman Feminist Dernek "Havle"nin kurucularından Rümeysa Çamdereli, gazeteci Özlem Albayrak, Yeni Şafak yazarı Sema Maraşlı, feminist aktivist Feride Eralp, feminist yayıncı ve yazar Ayşe Düzkan ile Müslüman feminizm üzerine konuşuluyor.

"Başörtüsü özgürlük getirmez" kuşatıcılıktan uzak

İlk olarak "Havle"nin kurucusu Çamdereli röportajında kendisini "Müslümanlık benim için hem kimlik aidiyetini temsil ediyor hem de iç huzurumu sağlıyor. 12 yaşında örtündüm. Feminizm hayatıma 18-19 yaşlarımda girdi. Her ikisi benim için birlikte mümkün olabilecek şeylerdi. Birincisi, kulları arasında adil olan bir Allah'a inanıyorum, ikincisi de kadınların görünüşleri dolayısıyla ayrımcılığa uğramasını ve cinsiyetçiliği bu meselenin içinde bir yerde görüyorum, bunun için de feminizme ihtiyaç duyuyorum." şeklinde ifade ediyor.

Çamdereli'nin ifadelerine göre İslamî çevreler ataerkil eleştiriden rahatsızken feminist çevreler ise "Başörtüsü asla özgürlük getirmez" tutumlarıyla kuşatıcı olabilmekten uzaktalar.

Berrin Sönmez İslami feminizm tanımını kullanmayı tercih ediyor. Kendi sürecini anlatırken "Dindar bir gençtim. İslamî metinleri okurken birçok şeye 'Bu kadar da olmaz ya' derdim. Çevremdekiler 'Sen Allah'a mı karşı geliyorsun?' derdi, halbuki Allah'a değil bu yazılanlara karşı çıkıyordum. Ben orada yazılan kadın değildim. Hem kadındım hem de Müslüman." diyerek başörtülü kadınların İslamiyetin ve bu yaşam tarzının tek gerçek temsilcileriymiş gibi lanse edilmesini yanlış bir tutum olarak değerlendiriyor.

Kadına evi işaret eden hiçbir şey yok

İslamiyete göre kadın ve erkeğin birbirine eşit olması gerektiğini Hucurât Suresi 13.ayet'i örnek vererek işaret eden Sönmez, bu ayetin ırkçılık ve cinsiyetçiliğe karşı olduğunu söylüyor.

"Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız O'na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır."
Hucurât Suresi 13. Ayet

Geleneksel İslamî algıda kadının toplumsal olarak annelik ve aileyi birarada tutma görevine vurgu varken Sönmez'in: "Hem kadın hem erkeğe aile yükümlülüklerini yerine getirmesi emrediliyor. Kadına evi işaret eden ve kadını sadece annelikle tanımlayan hiçbir şey yok. Kadın, Allah'a karşı doğrudan sorumlu bir bireydir." dediği kaydediliyor.

Mücadelelerinin esasının patriarka(mutlak erkek hakimiyeti) ile mücadele olduğunu açıklayan Müslüman feministler dünya siyasetinde de oldukça ses getiren ırkçılık ve sağın yükselmesiyle ilgili olarak "patriarkanın kaybettiği alanları geri kazanma çabası" yorumunda bulunuyor.

Şu an bu fikirlerin iktidarda olduğunu kurumsal mekanizmalarla yasal düzenlemelerle saldırıldığını kadının kamusal alandaki özgürlük alanının daraltıldığını ifade eden Sönmez, "ülkelerin yöneticileri, 'hayır' deme gücüne sahip değil" diyor.

https://www.habernediyor.com/images/upload/musluman-kadYn-carYaf.jpg

İslamî kesimden bir tepki

Kavramın kullanımına sert bir duruş sergileyen Yeni Şafak yazarı Sema Maraşlı Nisa Suresi 32.ayetine atıfla kadın ve erkeğin Allah tarafından farklı yaratıldığını ve ikisinin birbirine karşı çeşitli üstünlüklerle donatıldığını söylüyor ve ayetin “Birbirinize özenmeyin” vurgusunun önemli olduğu değerlendirmesinde bulunuyor.

"Allah'ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri iç çekerek arzu etmeyin. Erkeklerin de kazandıklarından nasipleri var, kadınların da kazandıklarından nasipleri var. Allah'ın lütfûndan isteyin; şüphesiz Allah her şeyi bilmektedir." Nisa Suresi 32. Ayet

Ailenin yükü erkeğin güçlü kollarında

Sema Maraşlı, dinde kadının yerinin daha düşük olduğu yorumuna karşı çıkıyor ve "Dinimiz aileye her kurumda olması gerektiği gibi bir idareci tayin etmiştir, bu da erkektir. Kavvam yani koruyan, idare eden ve sorumluluk alan erkektir. Bu, kadını değersizleştirmez, statü üstünlüğü mutlak bir üstünlük değildir. Ailenin devamı ve düzeni için gereklidir. Dinimiz ailenin sorumluluğunu kadının narin omuzlarına yıkmaz, erkeğin güçlü kollarına bırakır." yorumunu yapıyor.

Maraşlı'nın bir diğer eleştiri noktası feminizmin bireysellik savunusu ve aileyi reddetmesine karşı çıkması olarak karşımıza çıkıyor. Maraşlıya göre feminizmin kadından yana tavır alması ve ön plana çıkarması da cinsiyetçi bulunurken "kadın beyanının esas alınarak erkeklerin iftiralar karşısında çaresiz bırakılmasından" duyduğu rahatsızlığı ifade ediyor.

Yazara göre "mutsuzluklar ve şiddetin sebebini sadece erkeğe yüklemek" düşmanlık ve husumete neden olabiliyor.

İstanbul Sözleşmesi iptal edilmeli mi?

Maraşlı'nın en kritik bulduğu noktalardan bir diğeri de İstanbul Sözleşmesi olarak anılan Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi olarak karşımıza çıkıyor. Kısaca İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen ve kadına yönelik şiddet konusunda bağlayıcılığa sahip ilk uluslararası sözleşmeye karşı çıkan Maraşlı'nın gerekçesi sözleşmeye bağlı olarak çıkarılan 6284 sayılı kanunun kötüye kullanımı. Masumiyet karinesinin yok sayıldığını savunan Maraşlı, sözleşmenin iptalini istiyor

Bir geçiş süreci krizi olarak "Şiddet"

Geçen ay yayımlanmayan bir yazısı sebebiyle Yeni şafak'tan ayrılan Özlem Albayrak ise eski toplumun değerler sisteminin erimesine karşın yenilerinin ikâme edilmediğini ve erkeğin kadına yönelik şiddetinin özgüvensizliğin bir tezahürü olduğu yönünde değerlendirme yapıyor. Bu şiddeti yaratan özgüvensizliğin zemininin erkeği meşrulaştıran geleneksel egemenliğin kaybıyla baş edilememesi ifadesinde bulunuyor.

Albayrak kavrama bakış açısını "Müslüman feministler; seküler olmayan, dinlere mesafeli olmayan, erkekleri düşmanlaştırmayan, LGBTİ'nin varlığını kabul etmesine rağmen onu meşrulaştırmayan bir feminizm yorumu olabileceğini göstermeleri açısından bence kıymetliler." olarak ifade ediyor.

Albayrak İslam ve kadın özgürlüğü arasında bir çelişki olmadığı yorumlamasında bulunurken feminist hareketin dinlere mesafeli duruşlarını da eleştirerek kendi konumunu "Hem Müslümanlığı oryantalist bakışa karşı savunmak hem de Müslüman düşüncenin yenilenmesini talep etmek mümkün." şeklinde belirtiyor.

Başörtü bir özgürlük değil

Feminist yazar Ayşe Düzkan ise feministliğe kimin karar verip veremeyeceğinin belli olmayacağını tartışmanın ancak fikirlerin feministliği ya da feminist olmaması yönünde şekillenebileceğini işaret ediyor.

Düzkan, örtülü ve hayata katılmak, çalışmak isteyen, anne olmak istemeyen kadınlara ateş püsküren İslamcı erkek cenahtan bahsediyor ve yine de başörütüsünün bir özgürlük olarak sunulmasına karşı duruyor. Özkan' a göre "En güçlü mercîden de gelse bir emre itaat etmek özgürlük değildir ancak hak olabilir. Dolayısıyla başörtüyü özgürlük olarak tanımlayıp onu feminizm içine sıkıştırmayı doğru bulmuyorum."

Başörtüsünün İslam'ın sembolü olarak tartışılmasının nedeni

2006'da Amargi adlı dergi çevresinde örgütlenerek feminist mücadeleye katılan Feride Eralp

"Kendini Müslüman feminist olarak nitelendiren kadınların hepsi başörtülü değil. Bu sadece din meselesi değil. Kadın bedeninin nasıl bir sembolik araç olabildiğinin tarihiyle ilintili. Örtülüyü örtüsüzü ayırıyorsun, ama aslında hepsini metalaştırıyorsun. Bu, patriyarkanın kadim iktidar olma yöntemi. Bıyığın, sakalın, takkenin değil de başörtüsünün İslam'ın sembolü olarak tartışılmasının nedeni patriyarkal tahakküm." diyor.

Eralp'e göre Müslüman olan ve olmayan kadınlar tarihsel perspektif içinde mücadele ederken bir dayanışma pratiği geliştirdiler. Bu tutumunu ise "Kemalist bir ideolojinin iktidarda olduğu yıllarda Müslüman feminist kadınlar çifte bir dışlanma eğilimindeydi. Bu kadınlar kendi var oluş mücadelelerini verirken 'Siz bizi yok saydınız' demek zorunda kaldı. Bugün ise başka bir ideoloji iktidarda ve hakim paradigma değişti. Şimdi, o kadın şort giydiği için taciz edilen diğer bir kadınla dayanışıyor. Bu, bizim birbirimizle ilişki kurma biçimimizi de değiştiriyor." sözleriyle ifade ediyor.

Müslüman feminizmin ilerleyen dönemde politikada hangi temsil mekanizmalarıyla yer bulacağı ve kamuoyunda nasıl karşılandığı halen merak konusu.

Yorumlar (1)
12345 3 yıl önce
harika gerçekten muhteşem tebrikler