Bitki göçü mü başlıyor? “100 sene sonra Karadeniz’de görebiliriz”

Dünya genelinde özellikle son yarım asırda hissedilen küresel ısınma ve iklim değişiklikleri, bitki yaşamına da önemli zararlar veriyor. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan İTÜ Ekoloji-Evrim Ana Bilim Dalı Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Demet Biltekin, Akdeniz bitki örtüsünün bu olumsuz koşulları sebebiyle 1 asır sonra Karadeniz’de görülebileceğini belirtti. 

GÜNDEM 08.04.2022, 12:07 09.04.2022, 11:39
Bitki göçü mü başlıyor? “100 sene sonra Karadeniz’de görebiliriz”

Atmosferdeki karbondioksit yoğunluğu her geçen dönem biraz daha artmaya devam ediyor. Yaşanan bu durum da bitkilerin kendilerine uygun yaşam koşulları arayışına girmesini tetikliyor. Hayatta kalabilmek için kendilerine uygun ekolojik sistem arayışına giren bitkiler, yoğun karbondioksite ve artan sıcaklıklara ise uyum sağlayamıyor. Bitki göçünü tetikleyen bir diğer önemli unsur olarak yağışlar da ön plana çıkıyor. 

1 asır sonra önemli değişimler yaşanabilir

Akdeniz bitki örtünde görülen bu olumsuz koşulların yaklaşık 1 asır sonra ekolojik sistemde ciddi değişiklikler oluşturabileceğini belirten İTÜ Ekoloji ve Evrim Ana Bilim Dalı, Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Demet Biltekin, “Yaşanan bu durum sebebiyle Akdeniz bitki örtüsünü 100 sene sonra Karadeniz’de görebiliriz” değerlendirmesinde bulundu. 

“Hem dünyada hem ülkemizdeki bu sorunların artması bitki örtüsüne ciddi zararlar getiriyor”

Dünyanın ciddi çevre sorunları ile boğuştuğunu ve bu konuda bir an önce harekete geçilmesi gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Biltekin, “Maalesef hem dünyada hem ülkemizdeki bu sorunların artması bitki örtüsüne ciddi zararlar getiriyor. 100 sene sonra önemli değişiklikler görülebilir” ifadelerini kullandı. 

“Sığla ağacı, ciddi bir tehlike altında bulunuyor”

Anadolu’nun bitki örtüsü geçmişi ile ilgili bilgileri paylaşarak açıklamalarına başlayan Biltekin, “Anadolu’ya baktığımızda, bazı ağaçlar bölgenin hâkim olduğu florada yok olmak durumunda kaldılar. Bunların arasında hala var olanlar da bulunuyor. Bunları ‘kalıntı’ şeklinde tanımlıyoruz. Akdeniz coğrafyasına göz atarsak, bu bahsettiğimiz kalıntı bitkileri, en ön plana çıkan tür olarak söyleyebiliriz. Anadolu’da bulunan sığla ağacı, her geçen gün biraz daha yükselen sıcaklıklar ve iklimsel dönüşümler sebebiyle ciddi bir tehlike altında bulunuyor. Geldiğimiz son noktada bu ağacımız ya bu şartlara adapte olacak ya da bölgesini terk ederek göç etmek durumunda kalacak. Aksi takdirde yok olmakla karşı karşıya olan bir ağacımız” şeklinde konuştu. 

Babadağ akçaağacı da risk altında olan türler arasında 

Fethiye’de çok sayıda bulunan Babadağ akçaağacını da örnek gösteren Biltekin, “Bu ağacımız da aynı sığla ağacımız gibi risk grubunda yer alan bir ağaç. Artan bu olumsuz koşullar, Fethiye’nin bu önemli değerini de yok olma riskiyle baş başa bırakıyor” ifadelerini kullandı. 

“Oluşan bu koşullar, bitkileri göçe zorluyor”

Bazı bitkilerin, arttan küresel sıcaklığa ve karbondioksit yoğunluğuna adapte olmak güçlük çektiğini ve yok olduğunu vurgulayan Biltekin, “Oluşan bu koşullar bitkileri göçe zorluyor. Ama burada bahsettiğimiz göç hemen gerçekleşecek bir konu değildir. Günümüzde görülen etkilerin sonuçlarını 1 asır sonra fark edebiliriz. Akdeniz bitki örtüsünü ele alalım. Bu bitki örtüsünü 1 asır sonra Karadeniz’de görme ihtimalimiz var. Göç konusunda da en belirleyici kriterler arasında dağ silsileleri yer alıyor. Konya-Ankara bölgelerine baktığımızda, düz arazi ile karşılıyoruz. Gerçekleşmesi muhtemel olan göç o sebeple Torosların, Hatay kuzeylerinde 2’ye bölünüyor” dedi. 

“Gerçekleşmesi muhtemelen olan bu göç, hepimiz için çok önemli bir konu”

O bölgenin ‘Anadolu Çaprazı’ olarak isimlendirildiğini vurgulayan Biltekin, ”Buradaki dağ oluşumları boyunca devam eden göç hareketi, bu istikamette sürer ve bunun etkisini 100 sene sonra Akdeniz bitki örtüsünü Karadeniz’de görerek hissedebiliriz. Gerçekleşmesi muhtemelen olan bu göç, hepimiz için çok önemli bir konu” ifadelerini kullandı. 

“Ardıç ağaçları, mevcut iklimsel değişiklikler sebebiyle göç ederse, şüphesiz ardıç kuşları da bu göçü takip edecektir”

Bölgede oluşması muhtemel bu göç hareketinin gerçekleşmesinin ardından çeşitli hayvan türlerinin de bu göçe katılacağını vurgulayan Biltekin, “Bu canlılar da şüphesiz ki bitkililerle iç içe yaşamayı benimsemiş ve buna adapte olmuş varlıklar. Örnek vermek gerekirse ardıç ağacını ele alabiliriz. Ardıç kuşları vardır bildiğiniz gibi. Bu kuşlar, ardıç ağacının meyvesini yerler ve böylelikle hayatta kalırlar. Ardıç ağaçları, mevcut iklimsel değişiklikler sebebiyle göç ederse, şüphesiz ardıç kuşları da bu göçü takip edecektir. Bu ağaçların tohumlanmasına vesile olan da yine ardıç kuşlarıdır. Bu bütün ağaçlarda meydana gelen bir durum değil. Bu sebeple de dikkat çeken bir olay” değerlendirmesinde bulundu. 

“Bitki çeşitliliğimiz oldukça zengin”

Türkiye sınırları içerisinde 12 bini aşkın bitki taksonunun var olduğuna dikkat çeken Biltekin, “Bu 12 binden fazla taksonunun 3 bin 700’ü endemik bitki türüdür. Avrupa ile Türkiye’yi yan yana koyup kıyasladığımızda, bu konuda gerçekten çok zengin bir ülkeyiz. Aynı zamanda çok merkezi bir coğrafi konumda bulunduğumuz için de bitki çeşitliliğimiz oldukça zengin. Bahsettiğimiz bu endemik bitkilerin bazıları değişen sıcaklık ortalamalarına ve sert iklim değişiklerine uyum sağlayabilse de bazılarına buna adapte olamıyor. Adapte olamayan türler yok olmakla karşı karşıya kalıyor” dedi. 

“Bitkiler, Avrupa’nın kuzeyine göç ediyor”

Avrupa merkezli olarak gerçekleştirilen bir araştırmada bitkilerin Avrupa’nın kuzeyine doğru bir göç halinde olduğunun tespit edildiğini paylaşan Biltekin, “Bizde de aslında buna benzer bir durum söz konusu. 100 yıl sonra Akdeniz bitki örtüsünü Karadeniz’de görebiliriz. Artan sıcaklıklar ve iklim değişiklikleri sebebiyle oraya göç ederek varlığını sürdürebilir” ifadelerini kullandı. 

“Maalesef hızla artan iklim değişikliği ilerleyen süreçte biyoçeşitliliği ciddi şekilde etkileyecek”

Biltekin, açıklamalarının son bölümünde öğrencileriyle birlikte gerçekleştirdiği laboratuvar araştırmaları hakkında da bilgiler paylaşarak, şunları kaydetti:
“Şuan Gölhisar Gölü etrafından elde ettiğimiz yosun örneklerini araştırıyoruz. Bölgenin bitki örtüsü ile ilgili bilgileri değerlendireceğiz ve inceleyeceğiz. Bu zamana kadar yaptığımız araştırmalar sonucunda şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, maalesef hızla artan iklim değişikliği ilerleyen süreçte biyoçeşitliliği ciddi şekilde etkileyecek. Bu durum yalnızca Türkiye ile sınırlı değil tüm dünyada bu sorun ön plana çıkacak. Bir an önce bu konuda gerekli önlemlerin hayata geçirilmesi gerekiyor.”

“Atmosferdeki sera gazı etkisini en alt seviyelere çekmek durumundayız”

Alınacak önlemler kapsamında fosil yakıtlarının azaltılmasının önemli bir nokta olduğunu kaydeden Biltekin, “Çevre kirliliğini en alt seviyeye çekmek de önemli bir başlık. Atmosferdeki sera gazı etkisini en az seviyelere çekmek durumundayız. Bu da sıcaklıkları ciddi oranda olumsuz etkiliyor. Kutuplara baktığımızda, buzullar hızla erimeye devam ediyor. Bu vesileyle deniz seviyeleri yükseliyor, çoğu kıyı bölge yok olma aşamasına gelmiş durumda. Bunun gibi çeşitli konular ve ülkemizdeki sıcaklık değerlerinin artması sonucu Anadolu’daki kuraklık riski daha üst seviyelere çıkıyor. Bitkilerin varlığını ciddi şekilde tehlikeye sokan bu duruma karşı mutlaka el birliği ile ciddi adımların atılması gerekir” şeklinde konuştu. 

Yorumlar (0)