Pakistan sular altında! Yaşanan selde iklim değişikliği nasıl bir rol oynadı?

Pakistan son yılların en büyük felaketlerinden birini yaşıyor. Ülkenin üçte biri sular altında kaldı ve milyonlarca insan evinden oldu. BM Genel Sekreteri António Guterres bu felaketin şimdilik Pakistan’ı vurduğunu ancak önümüzdeki yıllarda diğer ülkeleri de etkileyebileceğini söyleyerek uyarılarda bulundu. Ülkede ağustos ayında yağması beklenen yağışların 5 ila 7 kat fazlası kısa süre içerisinde ülkenin üçte birini sular altında bıraktı. Peki, Pakistan’da yaşanan bu sel felaketinde iklim değişikliği nasıl bir rol oynadı? Felaketi etkileyen ana faktörler neydi? Küresel olarak yaşanan iklim değişikliğinin ülkelere verdiği zararları kim karşılayacak? Hepsi ve daha fazlası haberin ayrıntısında yer alıyor…

DÜNYA 10.09.2022, 22:25
Pakistan sular altında! Yaşanan selde iklim değişikliği nasıl bir rol oynadı?

Pakistan, tarihinin en yıkıcı ve yaygın selleri ile karşı karşıya. Ülkenin iklim bakanı suların ülkenin üçte birine ulaştığını söyledi. Artan etki ise oldukça korkunç. 1.100'den fazla insan öldü, bir milyon ev yıkıldı ve 33 milyon insan selden doğrudan etkilendi. Toplam hasar tahminleri 10 milyar doları aşıyor ve ülke ekonomisinde ve kritik gıda üretiminde daha büyük sıkıntıların yaşanması kaçınılmaz görülüyor. 25 Ağustos'ta hükümet ulusal acil durum ilan etti. BM genel sekreteri António Guterres, bunun dünyanın iklim eylemini hızlandırması için bir işaret olduğunu söyleyerek, “Bugün bu olaylar Pakistan'da yaşanıyor ancak yarın bu sizin yaşadığınız ülke olabilir.” açıklamalarında bulundu. Çok geniş bir düzeyde, Guterres kesinlikle haklı. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'ne (IPCC) göre aşırı yağışlar, insanların sera gazı emisyonları nedeniyle dünyanın birçok yerinde daha sık ve yoğun hale geliyor. Ve bu etki emisyonlarla artarak önümüzdeki yıllarda devam edecek. Bununla birlikte, toplum üzerinde bu kadar derin etkileri olan münferit olaylar için, iklim değişikliğinin etkisinin (veya eksikliğinin) daha ayrıntılı olarak araştırılması kritik önem taşıyor. IPCC'nin yaptığı açıklama küresel olarak geçerli olsa da, en son rapor Güney Asya'da artan şiddetli yağışlar nedeniyle iklim değişikliğinin ne kadar suçlanacağına dair yalnızca "düşük bir ihtimal" olduğunu belirtiyor. Sınırlı kaynaklarımızı en iyi şekilde kullanmamıza ve nihayetinde hayat ve paradan tasarruf etmemize yardımcı olmak için değişikliklerdeki neden ve sonucu daha iyi anlamamız hayati önem taşımaktadır.

İnsan faaliyetleri, Sanayi Devrimi'nden bu yana atmosferdeki artan karbondioksit konsantrasyonuna önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. Bu nedenle birçok bilim insanı iklim değişikliğine antropojenik bir eğilim olarak atıfta bulunuyor. Anthropos, Yunanca insan anlamına gelirken - jenik bir şey üretmek veya neden olmak anlamına gelir. Antropojenik iklim değişikliği, bu nedenle, insan faaliyetinin neden olduğu iklim değişikliği anlamına gelir.

Rekor kıran muson yağışı

Aşırı bir hava olayının iklim değişikliğinden mi kaynaklandığını sormak cazip gelebilir, ancak en azından evet ya da hayır gibi iki cevabın olduğu bir yanıt bekliyorsanız, bu genellikle yanlış sorudur. Bunun yerine, bilim insanları, iklim değişikliğinin olayın olasılığını ve yoğunluğunu etkileyip etkilemediğini ve ne kadar etkilediğini soruyor. Bu durum “aşırı olay atfı” olarak da bilinir. Geçtiğimiz günlerde yaşanan felakette, sele aşırı bir muson mevsimi neden oldu. Pakistan'ın büyük bir kesimi, kurak çöl iklimi ile Güney Asya muson bölgesinin en batı ucunda yer alır. Bu bölge bazen muson tarafından etkilenir ve genellikle aynı enlemlerde yer alan Hindistan'ın bazı bölgelerinden çok daha az yağış alır. Bununla birlikte, Pakistan'da haziran ortasından ağustos ayının sonlarına kadar rekor yağışlar yaşandı ve ülkenin büyük bir kısmı, olağan şekilde ağustos ayında yağan yağmurlarının 5 ila 7 kat fazlası ile karşı karşıya kaldı.

Pakistan’da yaşanan yağışlar o kadar etkiliydi ki normal şartlar altında bölgeye ağustos ayında yağan yağmurun yaklaşık 5 ila 7 kat fazlası bölgede etkisi gösterdi ve ülkenin üçte birini sular altında bıraktı.

İklim değişikliğinin bir başka maliyeti daha mı?

Pakistan Meteoroloji Departmanı'ndan yetkililer bir dizi nedenden ötürü olağandışı muson aktivitesi ve sel için iklim değişikliğini suçladılar. 2021'de IPCC, son yıllarda Güney Asya'da şiddetli yağış olaylarında önemli bir artış olduğunu bildirmişti. Bunun insan kaynaklı iklim değişikliğinden kaynaklandığına dair bazı kanıtlar var. Öte yandan sulama gibi iklim değişikliği dışındaki faktörlerin musonları etkilediği biliniyor. Bu nedenle, daha fazla araştırma yapmadan herhangi bir somut ilişkilendirme beyanı yapmak pek mümkün değil. Özel bir çalışma yapılmadan önce, yakın geçmişteki benzer olaylar, güncel olaylara ışık tutabilir. Pakistan en son 2010'da benzer bir ölçekte sel yaşadı ve o yıllarda BM'de görev alan Ban Ki-moon söz konusu seli şimdiye kadar gördüğü en kötü felaket olarak nitelendirildi. İki ayrı çalışma bu olayı değerlendirdi. Ne yazık ki, ikisi de kullanılan modellerin mevcut duruma uygun olduğuna dair kanıt sağlayamadı. Bu nedenle, bu çalışmalardan biri iklim değişikliği nedeniyle söz konusu sellerde bir artış bulsa da bu sonuca pek güvenemeyiz. İklim değişikliğinin rolüne ilişkin ipuçları, bu felakete katkıda bulunan parametrelerden de gelebilir. Bu konuya ilişkin üç ana faktör var.

İnsanların karbondioksit emisyonlarını azaltmak için yapabileceği en iyi şeylerden biri ormansızlaşmayı önlemektir. Ormanlar karbon yutağı görevi görür, yani karbondioksiti Dünya atmosferinin dış katmanlarına ulaşmadan ve küresel ısınmaya katkıda bulunmadan önce depolayabilirler.

Felaketi etkileyen üç ana faktör

İlk olarak, aşırı yağışın önemi vurgulanıyor. Daha sıcak bir atmosfer daha fazla nem tutar. Atmosfer ısındığı her derece için yaklaşık %6-7 daha fazla nem tutabilir bu da en aşırı olaylar sırasında genellikle daha fazla yağmur yağmasına neden olur.(Güney Asya 1900'den beri 0.7°C civarında ısınmıştır ). Bu olay, karbondioksit konsantrasyonlarının sanayi öncesi seviyelerde olduğu bir dünyada gerçekleşseydi, yağmurlar muhtemelen daha az yoğun olurdu. İkincisi, oldukça karmaşık ve değişken olan musonun kendisi. Güney Asya'da yaz aylarında, karadaki havanın deniz üzerindeki havadan daha hızlı ısındığı ve karaya doğru olan bir hava akışı oluşturur. Rüzgarlar, özellikle Himalayalar olmak üzere daha yüksek zeminlerle karşılaştıklarında sel baskınlarına dönüşen bu bölgelere büyük miktarda nem getirir. Pakistan üzerindeki olağandışı muson yağmurlarının bir miktar öngörülebilirliği var. Hem 2010'da hem de bu yıl olduğu gibi bu tür olaylar Pasifik'teki bir La Niña olayı ve yüksek bölgelerdeki büyük menderesler de dahil olmak üzere birden fazla fenomen çakıştığında ortaya çıkarlar.

Bölgelerdeki nem oranları atmosferin sıcaklığından etkilenir. Örneğin atmosferdeki her bir derecelik artış başına tutabileceği nem oranı yüzde 6 ila 7 arasında artar ve bu da aşırı yağışların yaşanmasına neden olur.

Değişen ve birleşen faktörler

İklim değiştikçe faktörlerin bu birleşiminin daha düzenli bir şekilde meydana gelebileceğine dair ortaya çıkan kanıtlar var. Bu tür eğilimler devam ederse, Pakistan'da ve kuzey Yarımküre'deki diğer eş zamanlı aşırılıklar gelecekte daha sık yaşanacak. Pakistan ayrıca, bu yıl Mayıs ve Haziran aylarında iklim değişikliğiyle şiddetlenen uzun süreli ve acımasız sıcak hava dalgaları yaşadı. Bu ısı, hızla yükselen sıcak havanın yarattığı düşük basınçlı bir sistem olan ve nem yüklü havanın güney Pakistan'a akışını büyük ölçüde artıran muson termal etkisini güçlendirdi. Üçüncüsü ise Pakistan'ın kuzey dağlık bölgelerinde 7.000'den fazla buzul var. Bu buzullar eridikçe, buzul suları sele katkıda bulunur. Bu erime, büyük ölçüde iklim değişikliğinden kaynaklanıyor ve bu yıl özellikle sıcak hava dalgasının bir sonucu olarak öne çıkıyor.

Pakistan’da yer alan buzullar sel felaketini iyice şiddetlendirdi. Zira geçtiğimiz aylarda yaşanan sıcak hava dalgaları nedeniyle buzullarda önemli oranda bir erime yaşanmıştı ve bu erime nedeniyle ortaya çıkan sular ülkede yaşanan seli iyice şiddetlendirdi.

İklim değişikliğinin bir etkisi var mı?

Pakistan şüphesiz iklim değişikliğinin ön saflarında yer alıyor. Devam eden selde, iklim değişikliğinin bu olayı büyütmede asgari bir rol oynadığı açıktır. İklim değişikliği en temel olarak, milyonlarca insanın acı çekmesine neden olan bir dizi bileşik durum yarattı. Tahminler, daha fazla iklim değişikliği ile Pakistan'da aşırı yağışlarda bir artış yaşanacağını gösteriyor. Ülke, benzer veya daha kötü felaketlerden kaçınmak için gelecekteki sel baskınlarına hazırlanmalı. Bunu yapmak için, zengin ülkelerin bu yeni iklime ezici katkısını karşılamak için uluslararası uyum finansmanı artırılmalıdır.

İklim değişikliğinin Pakistan’da yaşanan felakete direkt olarak etkisinin olduğu düşünülmese de bilim insanları iklim değişikliğinin dolaylı olarak bu tür felaketlerin yoğunluğunu etkilediğini düşünüyor.

Zengin ülkeler iklim kaybı ve zararını ödeyecek mi?

Pakistan’ın üçte biri sular altında kaldı ve mahsuller adeta çöpe gitti. 33 milyon insan evsiz. Milyarlarca dolarlık zarar var ve bunun yanı sıra ülkede yaklaşan bir gıda krizi mevcut. Ancak yine de eşi görülmemiş yağmurlar yağmaya devam ediyor ve Pakistan'da yer alan musonlar, ülkenin bazı bölgelerine ağustos ayında yağması gereken olağan yağışların 7 kat fazlasını boşalttı ve mart ayında ülkeyi vuran muazzam sıcak hava dalgasından kaynaklanan buzulların erimesiyle sel suları arttı. İklim uzmanları, iklim değişikliğinin en azından olayı büyüttüğünü söylüyor.

Kömür, elektrik üretmek için kullanıldığında en fazla karbondioksit yayan fosil yakıttır. Kömür yakan tesisler, üretilen her megavat saat elektrik için ortalama 1.020 kilogram karbondioksit yayar. Petrol, üretilen megavat saat elektrik başına 758 kilogram ve doğal gaz 515 kilogram karbondioksit yayar. Rüzgar veya hidroelektrik gibi alternatif enerji kaynakları, elektrik üretimi sırasında ihmal edilebilir miktarda karbondioksit yayar.

Pakistan sera gazlarının yüzde 1’inden sorumlu

Pakistan'ın iklim bakanı Sherry Rehman'ın sadece acil yardım için değil, aynı zamanda zengin sanayileşmiş ülkeler tarafından sera gazı emisyonlarının neden olduğu zarar için tazminat talep etmesi de şaşırtıcı değil. Pakistan dünyadaki sera gazlarının %1'inden daha azından sorumlu ancak bu günlerde sera gazlarından ve iklim değişikliğinden en çok etkilenen ülkeler arasında yer alıyor. Küresel kuzey ve küresel güney yarım küreler arasında yapılan pazarlık işe yaramıyor. İklim değişikliği tahmin edilenden çok daha hızlı hızlanıyor. Bununla birlikte, zengin ülkeler, kısmen emisyonlarının neden olduğu kayıp ve zararı ödeme konusunda çok az heves gösteriyorlar. Ancak iklim etkileri kötüleştikçe, bu durum sürdürülebilir bir şekilde devam edebilir mi?

Zengin ülkeler tazminat hakkında konuşmak istemiyor

Tartışmaya konu olmayan bir şey var: iklim değişikliğinden kaynaklanan kayıp ve hasarlar yaşanıyor. “Kayıp ve hasar”, iklim müzakerecileri tarafından yıllık Birleşmiş Milletler iklim zirvelerinde iklim değişikliğinin neden olduğu etkilere atıfta bulunmak için kullanılan ifadedir. Ancak BM'nin İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine taraf olan 165 ülkenin tamamı bunun gerçekleştiğini kabul etse de, bunun için kimin ödeme yapması gerektiği konusunda bir anlaşma yok. Bu konu oldukça önemli zira ülkelerin sera gazı salınımları birbirinden oldukça farklı. Üretimi ve sanayisi daha fazla gelişmiş olan ülkeler daha fazla sera gazı salınımı yaparken dolaylı olarak iklim değişikliğinde daha büyük bir rol oynuyor. Örneğin Çin küresel anlamda yapılan emisyonların yaklaşık 3'te 1'inden sorumlu iken Çin'in ardından en çok salınım yapan ülke ise Amerika Birleşik Devletleri. Bu iki ülkenin ardından küresel anlamda en çok karbondioksit gazı salınımına katkıda bulunan ülkeler arasında Hindistan, Rusya ve Japonya yer alıyor.

Karbondioksit emisyonları son 70 yılda hızla arttı. Bununla birlikte, önümüzdeki on yıllarda çok yüksek bir seviyede de olsa salınımların sabit kalacağı tahmin edilmektedir. Gelişmiş ekonomilerdeki emisyon azaltımlarının, gelişmekte olan ülkelerdeki karbondioksit emisyon artışını dengelemesi bekleniyor. Öte yandan metan, azot oksit ve florlu gazlar gibi diğer sera gazlarının önümüzdeki otuz yılda yüzde 30 artması bekleniyor.

Kişi başına düşen sera gazı emisyonları

Ancak birçok bilim insanı bu salınımların ve yüzdelerin daha iyi değerlendirilmesi için ülkelerin nüfusuna da bakmak gerektiğini dile getiriyor. Zira Hindistan gibi nüfusun daha yoğun olduğu bölgelerde salınımlar da doğal olarak daha fazla olacak. Bu nedenle birçok bilim insanları salınımların nüfusla orantılı olacak şekilde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Ülkelerdeki kişi başına düşen sera gazı salınımları düşünüldüğünde ise nüfusu belli bir değerin üzerinde yer alan ülkeler arasında kişi başına en çok salınım yapan ülkeler arasında Suudi Arabistan, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Güney Kore ve Japonya gibi ülkeler yer alıyor. Ancak iklim değişikliği nedeniyle oluşan hasar ve kayıpları telafi etmek için yapılacak ödemelerin kişi başına düşen karbon salınımına göre mi yoksa ülkelerin kümülatif salınımlarına göre mi değerlendirileceği konusu hâlâ tartışılıyor ve bu konuda bir fikir birliği bulunmuyor. Bali'deki son G20 görüşmeleri, kısmen bu konu yüzünden başarısız oldu. Zarar ve kayıpları kimin ödeyeceği sorusu, sanayileşmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında büyük tartışmalara neden oldu ve zengin ülkelerin 2020 yılına kadar iklim finansmanında yıllık 145 milyar dolarlık taahhütte bulunmamalarını ne kadar güçlü bir şekilde eleştirmeleri gerektiği konusunda fikir ayrılığına düştü.

Avrupa Çevre Ajansı'nın bir raporuna göre, 2019 yılında AB'nin toplam karbondioksit emisyonlarının yaklaşık dörtte birinden ulaşım sorumluydu ve bunun %71,7'si karayolu taşımacılığından geldi. AB, 1990 yılına kıyasla 2050 yılına kadar ulaşımdan kaynaklanan sera gazı emisyonlarında %90'lık bir azalma sağlamayı hedefliyor. Bu, Avrupa Yeşil Anlaşması yol haritası kapsamında 2050 yılına kadar karbondioksit emisyonlarını azaltma ve iklim nötrlüğüne ulaşma çabalarının bir parçası olarak görülüyor.

Özel şirketlere getirilebilecek sorumluklar çözüm olabilir

Ama bu durum değişiyor. Kayıp ve hasar için harekete geçmek ve fon sağlamak, gelişmiş ülkeler tarafından bile giderek artan bir şekilde bir zorunluluk olarak görülüyor. Ancak tüm bu değişime rağmen tarihsel emisyonlar için tazminat hala masanın dışında. Bu durum esasen kısmen de olsa yeterince adil. Amerika Birleşik Devletleri gibi erken sanayileşmekte olan ülkelerin orantısız hacimlerde sera gazı yaydığını bilsek de, belirli olaylara iklim değişikliğinin ne kadar katkıda bulunduğunu belirlemek çok daha zordur. Örneğin Pakistan'da muson mevsimi her zaman bölgenin hava durumu modellerinin bir parçası olmuştur. Yüksek emisyonlu bir ulusun felakete ne kadar katkıda bulunduğunu bilmiyorsanız, tazminatı adil bir şekilde tahsis etmek zor olacaktır. Bunu söyledikten sonra, fosil yakıt şirketlerinin iklim değişikliğine neden olmada ve iklim eylemini önlemek için lobicilikte oynadıkları kilit rol göz önüne alındığında, tüm uluslardan ziyade özel şirketler için sorumluluk belirlemek muhtemelen daha kolay olacaktır.

İklim mahkemeleri

Öte yandan tek sorun bu değil. Tazminat nereye gidecek? En çok etkilenen topluluklara mı akacak, yoksa çoğu merkezi bürokrasiler tarafından mi toplanacak? Peki ya hala gelişmekte olan bir ülke olarak kabul edilen, ancak küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık üçte birini yayan - ABD'nin yıllık emisyonlarının iki katından fazla - Çin gibi yükselen yüksek sera gazına sebep olan ülkeler ne olacak? Bu sorunlarla ilgilenecek donanıma sahip “iklim mahkemeleri” olmadığı için hangi mahkemeler tazminat miktarına karar verecek? Belki de en önemlisi, zengin ulusların gelişmekte olan ülkeleri iklim değişikliğinden kaynaklanan kayıpları açıkça tazmin etmeleri durumunda ortaya çıkan yasal emsaldir. Hukuken tazminat bir kişi, kuruluş veya ülke tarafından mağdura ödenir. Yani zengin ülkeler tazminat ödemeye başlarsa, dipsiz bir kuyuya dönüşebilir. Bu nedenle tazminat konusu oldukça tartışmalıdır. Gelişmekte olan ülkelerin bazı liderleri ve iklim adaleti savunucuları arasındaki popülaritesine rağmen, yasal karmaşıklıklar ve içerdiği potansiyel olarak muazzam meblağlar, hiçbir zaman ilgi görmeyeceği anlamına geliyor. Görme olasılığımız daha yüksek olan şey, iklim adaptasyonu ve afet müdahalesi. Buradaki fark, fonun isteyerek verilmesidir. Ancak şu anda iklim finansmanı, ihtiyaç duyulan seviyelere yakın hiçbir yere akmıyor.

Bir arabanın ürettiği karbondioksit miktarını hesaplamak için, sadece kullanım sırasında yayılan karbondioksit miktarını değil, aynı zamanda üretimi ve bertarafından kaynaklanan emisyonlar da dikkate alınmalıdır. Elektrikli bir arabanın üretimi ve imhası, içten yanmalı bir motora sahip bir arabadan daha az çevre dostudur ve elektrikli araçlardan kaynaklanan emisyon seviyesi, elektriğin nasıl üretildiğine bağlı olarak değişir. Bununla birlikte, Avrupa'daki ortalama enerji karışımı dikkate alındığında, elektrikli otomobillerin benzinle çalışan araçlardan daha temiz olduğu kanıtlanmıştır. Yenilenebilir kaynaklardan elde edilen elektriğin payı gelecekte artmaya devam edeceğinden, özellikle AB'nin pilleri daha sürdürülebilir hale getirme planları göz önüne alındığında, elektrikli arabaların çevreye daha az zararlı hale gelmesi bekleniyor.

Tazminat konusu iklim ilerlemesini durduracak mı?

Düşük olasılıklara rağmen, bazı gelişmekte olan ülkeler güçlü bir şekilde tazminata odaklanmıştır. Nispeten küçük emisyonlar ve yapılan orantısız hasar göz önüne alındığında, bu anlaşılabilir bir durumdur. Ancak zengin ülkeler için bu durum iklimin değişmesini önlemeye yönelik atılacak adımlara bir engel olmaya devam ediyor. Sorun şu ki, söz konusu sorun kritik iklim müzakerelerini gölgeleme riski taşıyor. Tazminat meselesi siyasallaştıkça, iklim kaynaklı doğal afetlerden etkilenen insanlar için daha acil finansman sağlamak gibi, acilen ilerlemeye ihtiyaç duyduğumuz diğer iklim değişikliği eylemi alanlarını geciktiriyor. Pakistan, Mısır'da gerçekleştirilen COP27 İklim Değişikliği Konferansı'nda yapılacak müzakerelerde gelişmekte olan ülkeler bloğuna başkanlık edecek. Tazminat ödemeleri ve kayıp ve hasar finansmanı konusunda sert müzakereler ve görüşler görülmesi bekleniyor.

Küresel olarak, sera gazı emisyonlarının başlıca kaynakları elektrik ve ısı (%31), tarım (%11), ulaşım (%15), ormancılık (%6) ve imalattır (%12). Her türden enerji üretimi, tüm emisyonların yüzde 72'sini oluşturuyor.

Zengin ülkeler iklim etkilerine karşı daha hazırlıklı

Avrupa'yı kasıp kavuran enerji krizinin arka planı ve arz açıklarını desteklemek için daha fazla fosil yakıt mücadelesinin yanı sıra artan iklim felaketleri göz önüne alındığında, bu yılki konferansın zaten gergin olması bekleniyordu. Tazminat ödemeleri ve kayıp ve zararın finansmanı konusunda sert müzakereler ve güçlü görüşler görmeyi bekleyebiliriz. Eşi görülmemiş Avrupa ve Amerika kuraklıklarının bize gösterdiği gibi, zengin ülkeler iklim etkilerine karşı pek bağışık değiller. Bununla birlikte, başa çıkma ve geri dönme konusunda daha büyük bir yeteneğe sahiptirler. Araştırmalar, toplulukların ve küresel politika yapıcıların tazminatın bir çözüm olduğuna ikna olmadıklarını gösteriyor. Açık olan ve belki de yapılması gereken ilk şey ise, iklim finansmanının hızlandırılması ve etkin bir şekilde harcanması gerektiğidir. Bu, pragmatik ve pratik olmalı, kayıp, hasar ve tazminat üzerine siyasileşmiş tartışmalardan uzaklaşarak, sahadaki insanların – Pakistan'da evsiz kalan milyonlar gibi – yardıma erişebilmesini sağlamalıdır.

Yorumlar (0)