Girit ve 12 Ada'nın Türkiye'ye iadesi için dava açılıyor!

Türk Dünyası Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği, Girit ve 12 Ada'nın Türkiye'ye iadesi için harekete geçti. 

GÜNDEM 14.05.2020, 10:18
Girit ve 12 Ada'nın Türkiye'ye iadesi için dava açılıyor!

Türk Dünyası Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği, hukuken Türkiye'ye ait olduğu düşünülen 12 Ada, Girit, Musul - Kerkük, Libya, Batı Trakya ve Kırım ile ilgili uluslararası boyutta davalar açacak. 

Girit'in hukuki statüsü ile Ege adaları tekrar gündeme taşındı. 30 Mayıs 1913 tarihinde imzalanan Londra Anlaşması ile Girit'in dörtte üçünün Türkiye'ye verildiği, Yunanistan'ın ise anlaşmaları ihlâl ederek adanın tamamını işgal ettiğine ilişkin iddialar, uluslararası mahkemelere taşınacak.

İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. İlyas Topsakal ile Türk Dünyası Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Halit Kanak, söz konusu davayı uluslararası en üst mercilere taşıyacaklarını ifade etti. 

İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Topsakal, Doğu Akdeniz ve Ege'de uluslararası hukuku ihlâl eden komşular olduğunu, bunların başında da Yunanistan'ın geldiğini kaydetti. 

"Hiçbir anlaşmanın kendisine hak tanımadığı bölgede hareket etmeye başladı"

Prof. Dr. Topsakal, Yunanistan'ın uluslararası hukuka aldırış etmeden 12 Adalar'a asker çıkararak provokatif eylemler gerçekleştirdiğini belirterek, şunları söyledi:

"Yunanistan'ın son dönemlerde bu eylemleri daha fazla arttı. Özellikle Doğu Akdeniz'de KKTC'nin etrafında doğalgaz rezervleri ve yer altı zenginliklerinin ortaya çıkması, Yunanistan'ı partner aramaya itti. Bu doğrultuda Mısır, İsrail hatta zaman zaman Lübnan ve diğer ülkeleri arkasına alarak uluslararası hukukta hiç de hak etmediği, hiçbir anlaşmanın kendisine hak tanımadığı bölgede hareket etmeye başladı. Hatta uluslararası şirketler orayı pazarlamaya kalkıştı. Diğer ülkeler de buna ses çıkarmadı. Türkiye ise deniz kıta sahanlığı ile ilgili Libya ile çok önemli bir anlaşmaya vararak, bölgedeki güvenliğini ve geleceğini garanti altına aldı."

"Türkiye ile sınırlı değil, KKTC'nin de haklarını bu davalara ekledik"

Dışişleri Bakanlığı ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından hazırlanan bir raporla bölgedeki hakların uluslararası hukuk kapsamında aranmaya başladığını ifade eden Prof. Dr. Topsakal, sivil toplum kuruluşlarının Avrupa'da ve dünyada bu tarz davalara müdahil olmaya başladığını aktardı. 

Türk Dünyası Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği bünyesinde yer alan 100'den fazla sivil toplum kuruluşunun da bu davaya yardımcı olacağını belirten Prof. Dr. Topsakal, şu ifadeleri kullandı:

"Derneğimiz bünyesinde bu davayı deniz hukukçularımız takip edecek. Avrupa Birliği (AB), Birleşmiş Milletler'in (BM) yanı sıra insan hakları kuruluşlarına kadar bu davayı götürmeyi düşünüyoruz. Bu dava süreci sadece Türkiye ile sınırlı değil, ayrıca KKTC'nin de haklarını bu davalara ekledik. Oradaki STK'larla birlikte hareket edeceğiz.

Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan'ın da içinde olduğu Türk Dünyası STK'lar Birliği de bu konuda bize destek veriyor ve dava sürecini takip edecek. Aynı şekilde Balkanlar'da da çok büyük bir STK topluluğumuz var. Balkanlardaki kardeşlerimiz de aynı şekilde sürece dâhil olacak. Dolayısıyla kısa bir zaman sonra düzenleyeceğimiz bir toplantı ile süreci fiilen başlatmış olacağız."

"Hukuksuz davranışlarına devam ediyorlar ama önemli olan sesimizi çıkarmak"

Prof. Dr. Topsakal, dünyada sivil toplum kuruluşları aracılığıyla açılan bu tarz davaların sonuçlarına ilişkin, şunları söyledi:

"Filistin davası yıllardır STK'lar üzerinden yürüyor. Doğu Türkistan meselesi de aynı şekilde STK'lar üzerinden yürüyor. 6-7 ay önce bütün STK'ların ayağa kalkmasıyla Çin bile eylemlerini durdurmak zorunda kaldı. Muvaffak oldular. Sonuç alınıyor mu? Bu tartışılabilir. Belki egemen güçler haksız ve hukuksuz davranışlarına devam ediyorlar ama önemli olan sesimizi çıkarmak.

Dünyada artık bireysel ve STK'lar üzerinden gerçekleştirilen her eylem, mutlak olmasa bile bir sonuca ulaşıyor. Bu pandemiden sonra emin olun STK'lar üzerinden yürütülen hak ve hukuk davaları çok daha önemli hale gelecektir. Dolayısıyla derneğimizle beraber hareket eden diğer 100 STK ile birlikte hareket ettiğimiz zaman uluslararası hukuka göre Türkiye'ye ait olan 12 Ada olmak üzere, Girit, Libya, Musul - Kerkük, Kırım, Batı Trakya bölgeleri ile ilgili haklarımızı dünya gündemine taşımış olacağız."

"Mücadeleyi 'Girit bizim canımız, feda olsun kanımız' şuuru ile başlattık"

Türk Dünyası Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Genel Başkanı Halit Kanak, hukukçulardan oluşan bir heyetle başta 12 Ada olmak üzere, Girit, Musul - Kerkük, Libya,  Batı Trakya ve Kırım'a ilişkin uluslararası boyutta davalar açmaya hazırlandıklarını kaydetti. 

Türk Dünyası Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Genel Başkanı Kanak, "Girit bizim canımız, feda olsun kanımız." şuuru ile hukuk mücadelesini başlattıklarına dikkat çekerek, şunları söyledi:

"Dernek çatısı altında 22 kişilik bir yönetim kadrosuyla bu işe başladık. Derneğin yönetim kurulunda görev yapan hukukçu arkadaşımız, dava süreci ile ilgili bir komisyon kurdu. İstişare kurulumuzda bulunan akademisyen arkadaşlarımızdan da destek alıyoruz.

Türk dünyası ve Osmanlı coğrafyasını 8 bölgeye böldük. 8 bölge başkanımız bu konuda görev yapıyor. Bunların altında da ülke başkanlarımız var. Şu anda 42 ülkede ülke başkanlarımız yönetimlerini oluşturmuş durumda. Türk Cumhuriyetleri'nde ve Osmanlı coğrafyası olan Balkanlar'da obalara, aşiretlere kadar ulaşmış, irtibat kurmuş durumdayız." 

"Davaların bazıları soykırım ile de ilgili olacak"

Kanak, yeni tip koronavirüsün (Covid-19) ardından sürece hız kazandıracaklarını dile getirerek, Haziran ayından itibaren resmi olarak harekete geçeceklerini söyledi. 

Dava komisyonu tarafından bilgi, belge toplama, dava tezleri ve gerçekleştirilecek müracaat için hazırlanıldığını aktaran Kanak, şunları kaydetti:

"Salgın nedeniyle işleri yavaş yürütüyoruz ama salgın bittikten sonra ortalık sakinleştiğinde bu işi daha da hızlandıracağız. Lahey Adalet Divanı, BM gibi uluslararası kurumlara dava müracaatlarımızı yapacağız ve bu işin mutlak bir şekilde takipçisi olacağız. Ayrıca bu davaların bazıları soykırım ile de ilgili olacak.

Bizim amacımız gasbedilmiş haklarımız geri almak. Bu haklı davamızı sonuna kadar sürdüreceğiz. Bu sembolik olarak atılmış bir adım değil, somut bir adımdır. Muhataplarımız aksini savunabilirler ama biz bilgi ve belgelerimizle karşılarına çıkacağız aynı şekilde onların da bilgi ve belgeleriyle karşımıza çıkmalarını bekliyoruz."

"Sadece fiili değil, hukuki olarak da var olmak mecburiyetindeyiz"

Kanak, Türkiye'nin Akdeniz'de hukuki olarak da var olması gerektiğine dikkat çekerek, "Hangi yönden bakarsanız bakın, Girit çevresindeki 14 adacıkla birlikte, dörtte üç hakkımız duruyor. Biz gerek Girit üzerindeki haklarımızı gerekse İtalyanların önce işgal ederek elimizden aldığı, sonra da Libya'ya karşılık olarak anlaşmayla tekrar bize bıraktığı ama bugüne kadar tarafımıza teslim edilmeyen 12 Ada üzerindeki haklarımızı ve 12 Ada verilmediği için de Libya üzerindeki mutlak haklarımızı konuşmazsak, birileri Mavi Vatanı, Libya'da oluşumuzu, Kıbrıs'taki varlığımızı, hatta bölgenin teminatı olarak Suriye'de duruşumuzu sorgulamaya kalkar. Şu anda mademki biz asırlarca Türk gölü olarak anılan Akdeniz'e bunca aradan sonra Cumhurbaşkanımızın emriyle inmişiz, fiili olarak varız. Öyleyse hukuki olarak da var olmak mecburiyetindeyiz." açıklamasını yaptı. 

Yorumlar (0)