2035’e kadar 3,3 milyar yetişkin etkilenebilir

Obezitenin Türkiye ve dünya genelinde giderek artan bir halk sağlığı sorunu olduğunu vurgulayan Prof. Dr. M. Emel Alphan, Türkiye'nin obezite oranı açısından Avrupa'da birinci sırada yer aldığını belirtti. Prof. Dr. Alphan, obezitenin bir halk sağlığı sorunu olduğuna dikkat çekerek, “2035’te yüzde 54’ünün obez olacağı tahmin ediliyor” dedi.

SAĞLIK 22.05.2024, 12:19 23.05.2024, 09:50 Melina Ay
2035’e kadar 3,3 milyar yetişkin etkilenebilir

İstanbul Atlas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. M. Emel Alphan, 22 Mayıs Avrupa Obezite Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada önemli bir halk sağlığı sorunu olan obeziteyle mücadelede yapılması gerekenlere dikkat çekti. Alphan, DSÖ verilerine göre, tüm dünyada kilo fazlalığının ve obezitenin prevalansının son 50 yılda arttığına dikkat çekti. Alphan, “2008'de 18 yaş ve üzeri obez ve aşırı kilolu bireylerin sayısı 1,8 milyar iken, 2020'de 2,2 milyardan fazla yetişkinin kilo fazlası veya obez olduğu bildirilmiştir. 2035 yılına kadar yaklaşık 3,3 milyar yetişkinin obeziteden etkilenebileceği varsayılıyor. 2020’de yetişkinlerde obezitenin yüzde 42 olduğu belirtilirken, 2035’te ise yüzde 54’ünün obez olacağı tahmin ediliyor” ifadelerini kullandı.

Obezite dünyada yaygınlaşan bir halk sağlığı sorunu

Prof. Dr. Alphan, Dünya Sağlık Örgütü'ne (DSÖ) göre obezitenin, "vücutta sağlığı tehlikeye sokacak düzeyde aşırı yağ birikimi" olarak tanımlandığını ifade etti. Alphan, “Obezite, aşırı enerji alımı, yetersiz enerji harcaması (hareketsiz yaşam tarzı, düşük Dinlenme Metabolizma Hızı - DMH) veya her ikisinin neden olduğu uzun süreli enerji dengesizliğiyle kişinin genetik ve çevresel etkenler arasındaki karmaşık etkileşimlerin bir sonucu olarak ortaya çıkan kronik bir hastalıktır. Obezite, dünya genelinde ve ülkemizde artan bir halk sağlığı sorunudur. Küresel düzeyde pandemik boyutlara ulaşan obezite, farklı etnik kökenlere sahip toplumlarda yaygın olarak görülmektedir. Günümüzde çevresel faktörler, genetik yatkınlık, kültürel ve sosyo-ekonomik etkenler ile insan davranışları arasındaki karmaşık etkileşimlere bağlı olarak obezite insidansında değişiklikler gözlemlenebilir” açıklamasında bulundu.

Çocuk ve gençlerde de artacak

Obezitenin çocuk ve gençler arasında da artış gösterdiğini vurgulayan Alphan, “1990'da sadece yüzde 8 olan bu oranın 2022'de yüzde 22'ye yükseldiği ifade edilirken, 2035 yılında ise çocuklarda obezite, yüzde 39'un üzerine çıkması bekleniyor” şeklinde konuştu.

Pek çok hastalığı beraberinde getiriyor

Obezitenin önemli sağlık sorunlarına yol açtığına dikkat çeken Alphan, “DSÖ'nün veri tabanına göre; Avrupa'daki yetişkinler arasında obezitenin, hipertansiyonun yüzde 55'inden, kalp hastalıklarının yüzde 35'inden ve Tip 2 diyabetin yüzde 80'inden sorumlu olduğu belirtilmektedir. Bu durum her yıl 1 milyondan fazla ölümle sonuçlanmaktadır” diye konuştu.

Avrupa’da ilk sıradayız

Türkiye'nin obezite oranı açısından dünyada 17'nci, Avrupa'da ise birinci sırada olduğunu belirten Alphan, “2024 yılına gelindiğinde Türkiye'de 15 yaş ve üzeri nüfusun yüzde 32,1'inin obez, yüzde 34,6'sının ise kilo fazlasına sahip olduğu, toplamda ise bu oranın yüzde 66,7'ye ulaştığı görülüyor. Türkiye'de obeziteye bağlı hastalıklar arasında diyabet, koroner kalp hastalığı, felç ve kanser gibi sağlık sorunlarından etkilenen kişi sayısının 2,4 milyon olduğu DSÖ-2024 raporunda belirtilmiştir” açıklamalarına yer verdi.

Yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor

Obezitenin mevcut sağlık sorunlarını şiddetlendirdiğini vurgulayan Alphan, “Obezite, kalp-damar hastalıkları, diyabet, yüksek tansiyon, inme (felç), belirli kanser türleri, solunum sistemi rahatsızlıkları, eklem ve kemik sorunları, safra kesesi hastalıkları, karaciğer yağlanması, uyku apnesi, depresyon, infertilite, cinsel işlev bozuklukları, cilt sorunları gibi hastalıkların riskini arttırır. Obezite ayrıca yaşam kalitesini ve süresini olumsuz etkiler” bilgilerini aktardı.

Obezitede altta yatan faktör tedavi edilmeli

Sosyo-kültürel çevrenin obezitede önemli bir rol oynadığını belirten Alphan, “Enerji alımının artması ve enerji harcamasının azalması sonucunda dokularda yağ birikimi oluşur. Ancak sadece beslenme alışkanlıklarının düzeltilmesiyle obezite tedavisi mümkün değildir. Obezitenin nedenleri arasında genetik faktörler, hormonal dengesizlikler, çeşitli hastalıklar, ilaç kullanımı, uyku düzensizlikleri (örneğin vardiyalı çalışma), çevresel, psikolojik ve sosyo-ekonomik faktörler, iklim değişiklikleri gibi etkenler bulunmaktadır. Obeziteye yol açan temel faktörün tedavi edilmesi gereklidir. Obezitenin tedavisi, çeşitli faktörlerin bir araya gelmesi nedeniyle oldukça zor olabilir” açıklamalarında bulundu.

Obeziteyle mücadele çok yönlü olmalı

Obeziteyle mücadelenin çok yönlü olması gerektiğini kaydeden Alphan açıklamasını, “Obezitenin önlenebilmesi için bireylerin, bireyleri oluşturan ailenin ve dolayısıyla bütün toplumun sağlıklı beslenme ve fiziksel olarak hareketli olması için bilinçlendirilmesi, eğitilmesi ve hem sağlıklı beslenmenin hem de hareketli olmanın davranış biçimine dönüştürülmesi gerekir. Bunu başarmak çok zordur. Bütün toplumlarda obezite ile mücadele programları vardır ama obezite ile ilgili belirlenen hedefe ulaşmanın gerçekten çok zor olduğu hemen hemen bütün toplumlarda giderek artan obezite prevalansından anlaşılmaktadır. Türkiye’de de Sağlık Bakanlığı’nın yürüttüğü Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı Yetişkin ve Çocukluk Çağı Obezitesinin Önlenmesi ve Fiziksel Aktivite Eylem Planları yapılıp raporlar yayınlanmaktadır” şeklinde sürdürdü.

Akdeniz diyeti öneriliyor

Sağlıklı beslenmenin tarifini yapan Alphan, şöyle konuştu:

“Sağlıklı beslenme az yağlı süt ve ürünleri, yağsız et, balık, tavuk, yumurta ile kurubaklagiller ve az miktarlarda kabuklu kuruyemişleri de içeren, rafine olmayan tam tahıllardan ve günde 5-10 porsiyon sebze ve meyveden oluşan bir beslenme modelidir. Doymuş yağ ve trans yağ içermeyen, az miktarda bitkisel sıvı yağ (zeytinyağı ve diğer bitkisel yağların karışımı) kullanılarak yemeklerin yapılması, şeker ve şekerli besinler ile içeceklerin minimum düzeyde alınması ve su tüketiminin arttırılması da enerji dengesi ve obeziteye bağlı hastalık risklerini en aza indiren bir yaklaşım olacaktır. Bu tarz beslenme modelleri, tüm dünyada sağlıklı olduğu kabul edilmiş olan Akdeniz diyeti, DASH diyeti ile vejetaryen beslenmedir.”

Popülerse riskli olabilir

Popüler diyetlerin risklerine dikkat çeken Prof. Dr. M. Emel Alphan, sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Zayıflamak amacıyla aralıklı açlık diyetleri, ketojenik diyet, kan grubu diyetleri, alkali diyet veya tek besin diyetleri gibi popüler diyetlere yönelmek kısa vadede zayıflamayı sağlasa da bu tür diyetlerin uzun vadede uygulanabilirliği ve ömür boyu sürdürülebilir olması mümkün olmadığı gibi bazı hastalıkların oluşturma riskini arttırdıkları da bir gerçektir.”

Yorumlar (0)