Demokrasiye sürülen kara leke: 28 Şubat

"Postmodern darbe" olarak Türk siyasi tarihine geçen 28 Şubat 1997 tarihindeki MGK toplantısı, Türkiye'de toplumsal, hukuki, idari ve siyasi alanda tartışmalı bir dönemin başlangıcı oldu. 28 Şubat "postmodern darbe"nin üzerinden 27 yıl geçti. Peki 27 yıl önce neler oldu haberimizde...

GÜNDEM 28.02.2024, 09:00 28.02.2024, 09:43
Demokrasiye sürülen kara leke: 28 Şubat

"Postmodern darbe" olarak Türk siyasi tarihine geçen 28 Şubat 1997 tarihinde yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısının üstünden 25 yıl geçti.

28 Şubat’a giden süreç

Refah Partisi (RP) ve Doğru Yol Partisi'nce (DYP) ve Necmettin Erbakan'ın başbakanlığında kurulan 54. Hükümet, 28 Haziran 1996 tarihinde ülke yönetiminin başına geçti. DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'in Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak görev yaptığı Hükümet, "rejimi tehdit ettiği" iddiası üzerine tartışmaların merkezi oldu. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Necmettin Erbakan'ın, 24 Ocak 1997 tarihinde Kayseri'ye yönelik gezisi esnasında, tek tip elbise giyen ve bere takan il örgütü yetkilileriyle ilgili partiye uyarılar yaptı. Bu durumun "Siyasi Partiler Yasası'na aykırı olduğunu" ifade eden Başsavcılık, 30 gün içinde RP Kayseri İl Yönetim Kurulunun görevden el çektirilmesini talep etti. Başsavcılılık, "fesih işleminin yapılmaması durumunda, RP ile ilgili kapatma istemiyle dava açılacağını" partiye iletti.

31 Ocak 1997'de RP'li Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ın düzenlediği "Kudüs Gecesi"nde İran'ın Ankara Büyükelçisi Rıza Bagheri'nin de bir konuşma yapması ve söz konusu gecede düzenlenen gösteriler, "rejim tartışmalarını" alevlenmesine yol açtı.

1 Şubat 1997 tarihinde Başbakan Erbakan, itirazlara ve birtakım DYP'li bakanların "imza atmayız" şeklindeki tepkisine rağmen "başörtüsünü üniversitelerde serbest bırakan" kararnameyi Bakanlar Kurulunda imzaya sundu.

Tanklar, Sincan'dan geçti

Tepkilere neden olan "Kudüs Gecesi"ni gerçekleştiren RP'li Belediye Başkanı Yıldız ile ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Başsavcılığı, 2 Şubat 1997 tarihinde farklı farklı soruşturma başlattı. Bu gecede açıklamalarda bulunan İran'ın Ankara Büyükelçisi Bagheri, Dışişleri Bakanlığına 3 Şubat 1997'de çağrılarak protesto edildi. Öte yandan 28 Şubat sürecinde adeta hafızalara kazanan "Tankların Sincan’dan geçmesi" olayı meydana geldi. 4 Şubat 1997'de Sincan’da, 20 kariyer ve 15 tank, ilçe merkezinden geçerek Yenikent'teki tatbikat alanına doğru gitmeye başladı.

"Askerin uyarısı" şeklinde değerlendirilen bu olay, Sincanlı vatandaşlar tarafından "darbe oluyor" biçiminde algılanarak, endişeye yol açtı.

Siyasi tartışmalara sebep oldu

Yaşanan gelişmeler sonrasında dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener harekete geçti ve Sincan'dan tankların geçtiği gün, dönemin Belediye Başkanı olan Yıldız'ı görevden aldı. Ankara DGM'deki sorgusundan sonra Terörle Mücadele Şubesi tarafından gözaltına alınan Yıldız, yanındaki 9 kişiyle birlikte "halkı kin ve düşmanlığa tahrik, yasa dışı silahlı çeteye yardım” iddiası üzerine tutuklandı. Yaşanan olaylar, dönemin Cumhurbaşkanı Demirel'in de dahil olduğu siyasi tartışmalara sebep oldu.

Yaşanan olaylardan duyulan rahatsızlığı Dönemin Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller de Başbakan Erbakan'a iletmesi ve ardından yaşanan gelişmeler, koalisyon üyeleri arasında probleme yol açtı.

"Türkiye'nin rejim problemi yok"

Siyasiler arasındaki gerginlik, kamuoyuna ve topluma da yansıdı. Bu çerçevede, Ankara’da sivil toplum örgütlerinin kadın temsilcilerince geniş katılımlı mitingler gerçekleştirildi. Kudüs Gecesi’nde yaptığı konuşmalardan sonra İran Büyükelçisi Bagheri, artan tepkilerin ardından ülkesine dönmek zorunda kaldı.

Kudüs Gecesi’nin düzenlenmesinden 4 gün sonra dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, İçişleri Bakanlığına bir yazı yollayarak “Belediyelere yerleşen köktendinci kadrolaşmanın hemen araştırılmasını” talep etti. İçişleri Bakanı Meral Akşener bu istek üzerine, valiliklere yolladığı yazıda "Cumhurbaşkanı'na bilgi verilmek amacıyla" konunun araştırılması yönünde talimat verdi. 21 Şubat 1997'de Başbakan Erbakan, Cumhurbaşkanı Demirel ile gerçekleştirdiği görüşmenin ardından "Türkiye'nin rejim problemi yok." açıklamasında bulundu.

Aynı gün, Türk-ABD Konseyi’nin Washington’daki kapanış balosunda açıklama yapan dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir, seneler boyunca zihinlerden silinmeyecek "Sincan'da demokrasiye balans ayarı yaptık.” ifadelerini kullanmıştı.

8 saat 45 dakikalık tarihi toplantı

26 Şubat'ta tartışmaların en yoğun sürecinde Cumhurbaşkanı Demirel’in, "rejim konusunda kaygılarını belirten bir mektubu” Başbakan Erbakan'a yolladığı otaya çıktı. Yaşanan bu gelişmeler çerçevesinde MGK, 28 Şubat 1997'de Cumhurbaşkanı Demirel'in başkanlığında bir araya geldi. MGK tarihinin en uzun toplantılarından biri olarak bilinen, Türkiye'ye sosyal ve siyasal anlamda yeni bir istikamet veren söz konusu toplantı, 8 saat 45 dakika devam etti. Saat 15.10’da Çankaya Köşkü'nde başlayan toplantı, gece 23.55'te tamamlandı.

Düzenlenen MGK toplantısına katılan isimler ise şu şekilde: Başbakan Necmettin Erbakan, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ahmet Çörekçi, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hikmet Köksal, İçişleri Bakanı Meral Akşener Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya, MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Teoman Koman.

Toplantıda, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Onur Öymen, MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, Emniyet Genel Müdürü Alaaddin Yüksel, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Necdet Seçkinöz, Olağanüstü Hal Bölge Valisi Necati Bilican, MGK Genel Sekreter Başyardımcısı Korgeneral Necdet Timur ve Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin Taner de hazır bulundu.

"Laiklik" vurgusu

Toplantının ardından 4 maddelik MGK bildirisi yayımlanırken bildiride, ”Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı bölücü ve yıkıcı grupların, laik ve anti-laik ayrımı ile sosyal ve demokratik hukuk devletini güçsüzleştirmeye yöneldiklerinin gözlemlendiği" aktarılarak, “Cumhuriyet ve Anayasa yasalarının uygulanmasından kesinlikle taviz verilmeyeceği" ifade edildi.

Bildiride dikkati çeken sözler ise şu şekilde:

"Toplantıda Atatürk milliyetçiliği ile Anayasa’ya bağlı sosyal, laik ve demokratik hukuk devleti olarak belirlenen Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı çağ dışı bir kisve çerçevesinde zemin oluşturmaya dönük rejim aleyhtarı eylemler gözden geçirilmiş; Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığını, çağdaş medeniyet çerçevesinde, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda, demokratik sistem yolunda ilerlemesini garantiye alan Cumhuriyet ve Anayasa yasalarının uygulanmasından kesinlikle taviz verilmemesi gerektiği; Anayasa'nın belirttiği Cumhuriyet'in sosyal, laik ve demokratik hukuk devlet ilkelerinin sağlıklı bir biçimde düzenlenmesine imkan tanıyacak toplumsal barış, huzur ve güvenliğin öncelik ve önem taşıdığı; Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı bölücü ve yıkıcı grupların laik ve anti-laik ayrımı ile sosyal ve demokratik hukuk devletini güçsüzleştirmeye yöneldikleri; Türkiye'de laikliğin yalnızca rejimin değil aynı şekilde toplumun huzuru ve demokrasinin de teminatı ve bir hayat tarzı olduğu; devletin yapısını teşkil eden adalet ilkeleri ve sosyal hukuk devleti anlayışından vazgeçilemeyeceği, yasalarla kararlaştırılmış kuralların görmezden gelinerek yapılan çağ dışı faaliyetlerin hukukun üstünlüğüyle bağdaşmayacağı; 1997 yılında Türkiye'nin AB'ye tam üye olacak devletler listesine dahil olmayı öncelikli bir hedef alarak devam ettirdiği, böyle bir süreçte sivil ve resmi kurum ve kuruluşların bu çalışmalara katkıda bulunmasının gerektiği bu nedenle, demokrasimiz ile ilgili kuşkulara sebep olacak, Türkiye'nin yurt dışındaki itibarını ve imajını zedeleyecek spekülasyonlara son vermek lazım geldiğini, Türkiye Cumhuriyeti'nin insan haklarına saygılı, sosyal bir hukuk devleti olduğu kapsamındaki temel ilkelerinin devletimizin ve Anayasamızın teminatı olduğu; rejimin, geleceğine ve kendisine ilişkin tartışmaların, içinde olduğumuz ortamda Türkiye’ye zarar verdiği; belirtilen bu esaslar aksine tavırların, toplumumuzda güven ve huzuru bozarak yeni yaptırımlara ve gerginliklere yol açacağı değerlendirilmiş, bu meselelerde alınacak ve alınması lazım gelen önlemlerin Bakanlar Kuruluna bildirilmesi kararı almıştır.”

MGK kararlarına Erbakan imza atmadı

MGK bildirisinin yayımlanmasından sonra 1 Mart 1997 tarihinde askerlerin MGK toplantısına getirerek, hükümetten yapılmasını talep ettiği 20 madde gündem oldu. Bu talep listesinde, "Temel eğitimin 8 seneye çıkması, imam hatip eğitim kurumlarının meslek okullarına çevrilmesi, irticai tavırlara karışmaları sebebiyle TSK'daki görevlerinden alınan askerlerin belediyelerde istihdam edilmesinin engellenmesi" de yer alıyordu. Bu 20 maddedeki bazı sözleri kabul etmeyen Erbakan, söz konusu kararları imzalamadı. 3 Mart tarihinde DYP'nin birtakım önde gelen isimleri, hükümete yönelik çekilme çağrısı yaptı. Çiller, "MGK kararlarını imzalaması" konusunda Başbakanlık'ta görüştüğü Erbakan'ı ikna etmeye çalıştı. Bu dönemde bir basın toplantısı gerçekleştiren Erbakan, hükümet arayışlarına tepki göstererek, "Hükümet MGK'da değil, TBMM'de kurulur” açıklamasını yaptı. Öte yandan birtakım sivil toplum kuruluşları da MGK kararlarına destek verdiklerini bildirdi.

MGK, yol ayrımını hızlandırdı

Çiller, Temmuz 1997'de Erbakan’dan, Başbakanlığı kendisine devretmesini istedi. Bu isteği geri çeviren Erbakan, MGK kararlarını 5 Mart 1997'de imzaladı. Çiller, MGK kararları ve uygulanması hakkında Başkanlık Divanı toplantısında, Meclis’te genel görüşme açılması konusunda Erbakan ile anlaşmaya vardıklarını, hafta başında genel görüşme önergesini Meclise sunacaklarını bildirdi. Fakat diğer partilerin sert tepkisi sonrası bu plan uygulanamadı. MGK'nın kendine özgü ve anayasal bir kuruluş olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Demirel, "MGK kararlarının uygulanmaması durumunda devletin yürümeyeceğini, bu kararları uygulamayanların sorumlu olacağını" ifade etti.

Erbakan bunun üzerine, MGK kararları konusunda RP'li bakanlar Şevket Kazan ve Fehim Adak ile DYP'li Nevzat Ercan’ın bulunduğu bir "uygulama komitesi" hazırladı. Bundan sonraki dönemde, 8 yıllık eğitim olmak başta üzere MGK kararlarının uygulanması konusunda yaşanan tartışmalar, RP ve DYP arasında yaşanan yol ayrımını hızlandırdı.

Demirel, seçimi gösterdi

DYP Grup Toplantısı'nda konuşma yapan Başbakan Yardımcısı Çiller, MGK kararlarına direnilmemesini talep etti. DYP’de ise bundan sonra "hükümetten çekilelim" sesleri çıkmaya başladı.

Anayasa Mahkemesinin kuruluş yıl dönümünde açıklama yapan Cumhurbaşkanı Demirel, "Laik Cumhuriyet'e kimse alternatif bulmaya kalkışmasın" sözlerini kullandı. Demirel, 22 Nisan'daki diğer konuşmasında da Türkiye'nin içinde olduğu krizden çıkış için çözüm yolu olarak “seçim"i gösterdi. MGK, 26 Nisan’da bir araya geldi ve 28 Şubat tarihinde alınan kararların ne derece uygulandığını tespit edebilmek için "İzleme Komitesi" kurulmasına karar verdi. Söz konusu komite, MGK'ya her ay rapor sunacaktı.

21 Mayıs 1997'de dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, "Anayasa'nın laiklik ilkesine aykırı faaliyetlerin odağı olduğu açıklıkla anlaşıldığı" iddiasıyla, RP'nin sürekli olarak kapatılması istemiyle bir dava açtı.

Erbakan, istifasını sundu

11 Haziran'da Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde irtica karşıtı "Batı Çalışma Grubu" kuruldu.

18 Haziran’da Başbakan Erbakan ile yardımcısı Çiller, "Artan toplumsal gerginlik sebebiyle hükümetin nasıl yoluna devam edeceği" meselesindeki görüşmelerinde uzlaşmaya vardılar. Başbakanlığı Çiller alacak, BBP hükümete dahil olacak ve erken seçim yapılacaktı. Bu anlaşmanın ardından aynı gün Erbakan, Cumhurbaşkanı Demirel'e hükümetin istifasını sundu. Erbakan, Demirel ile yaptığı görüşmesinde BBP, DYP ve RP’nin anlaştığını, hükümet ve Bakanlar Kurulu programının hazır olduğunu aktardı ve hükümeti kurma sorumluluğunun Çiller'e verilmesini istedi.

Ertesi gün Cumhurbaşkanı Demirel, muhalefet lideri Mesut Yılmaz, Deniz Baykal, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk ile bir görüşme yaptı ve daha sonra ise ANAP Genel Başkanı Yılmaz'a hükümeti kurma görevini verdi. BBP, DYP ve RP liderleri Yılmaz'ın görevlendirilmesine tepki göstererek, Demirel’e eleştirilerde bulundu.

Yeni hükümet kuruldu

25 Haziran'da Demirel başkanlığında düzenlenen MGK toplantısı, Erbakan'ın yer aldığı son MGK toplantısı oldu. 55. Cumhuriyet Hükümeti, 30 Haziran'da ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın başbakanlığında kuruldu. ANAP-DSP ve DTP ortaklığı sonucunda kurulan hükümette DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Başbakan Yardımcısı unvanıyla görev aldı. MGK kararlarında en fazla tartışılan 8 senelik kesintisiz eğitime ilişkin yasa tasarısı, TBMM'de 242'ye karşı 277 oyla 16 Ağustos 1997 tarihinde kabul edildi. 8 senelik kesintisiz eğitim, 1997-1998 eğitim-öğretim döneminin açıldığı 15 Eylül'den sonra uygulamaya alındı.

Öte yandan 16 Ocak 1998'de Anayasa Mahkemesi RP'yi, “Laik ve demokratik cumhuriyet ilkelerine aykırı faaliyette bulunarak, devletin milleti ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğü ve millet egemenliği esaslarını çiğnediği ve irticai eylemlerin odağı olduğu" iddiasıyla kapattı. Genel Başkan Erbakan ile Şevket Kazan, Şevki Yılmaz, Ahmet Tekdal, İbrahim Halil Çelik ve Hasan Hüseyin Ceylan’ın milletvekillikleri düşürüldü ve 5 sene boyunca siyaset yasağı konuldu.

Söz konusu kararın Resmi Gazete'de, 22 Şubat 1998'de yayımlanmasıyla birlikte RP'nin 14 yıllık siyasi yaşamı sona erdi.

Yorumlar (0)