‘7. Sanat’ sinemanın doğuşu

Tarih boyunca insanlar gördüklerini kayıt altına alma çabası içinde bulundu. Önce fotoğrafı icat ettik sonra ise hareketli görüntüyü kayda almayı başardık. İlk hareketli görüntüyü kaydedenler ise yeni bir sanat dalının doğduğunun farkında değillerdi.

BİLİM-TEKNOLOJİ 04.05.2019, 12:08
‘7. Sanat’ sinemanın doğuşu

İnsanoğlunun, gördüklerini kayıt altına alma çabası uzun bir geçmişe sahip. Ortaçağ’da başlayan görüntüyü kaydetme çabası Rönesans Dönemi’nde de artarak devam etti. Leonardo da Vinci de karanlık oda yöntemiyle görüntü üzerine çalışan kişilerdendi. Yaşadıkları dönemin teknolojisi göz önünde bulundurulduğunda önemi anlaşılan bu çalışmalar, aslında sadece belirli nesnelerin görüntülerini duvara yansıtmaktı.

Fotoğrafın doğum sancıları

Camera obscura, büyülü fener derken 1826’da Fransız Niepce’in fotoğrafı icat etti. Daha sonraları nitrat tabanlı filmin icat edilmesiyle bu teknoloji gelişmeye devam etti. Fotoğrafın artık kayıt edilebiliyor olmasıyla insanlar hareketli görüntüyü kaydetmeye çalışmaya başladı. Edison 1894 yılında kenarlarında delikler olan filmler üretti. Bu filmlerle çekilen fotoğraflar hızla hareket ettirildiğinde görüntüyü hareketli gibi gösteriyordu. Edison ürettiği cihaza ‘kinetoskop’ ismini verdi. Bu cihaz sadece tek kişiye gösterim yapabildiği için ilk sinema aleti olarak kabul edilmedi.

Babaları boş işlerle uğraştıkları için kızdı

Edison’un ürettiği makineyi inceleyen Auguste ve Louis Lumiere kardeşler makineyi geliştirme çalışmalarına başladılar. Öyle ki Lumiere Kardeşler’e babaları boş işlerle uğraştıkları için kızmıştı bile. Lumiere Kardeşler geliştirdikleri cihaza sinematograf ismini verdiler. Sinematograf 11 kg ağırlığında büyük ve çok sesli çalışan bir makineydi.

İlk gösterim 1895’te

Lumiere Kardeşler sinematograf ile şehirden bazı görüntüler kaydettiler. Bu görüntüler bazen bir trenin gara girişi bazen bir bebeğin mama yemesi bazen de fabrikadan çıkan işçiler olmuştu. 28 Aralık 1895 tarihinde Grand Cafe’de, ilk kez çektikleri görüntüleri halka izlettiler. Gösteri ücretli yapılmıştı ve 25 kişi gösteriye katılmıştı. Gösteriye katılan kişilerin sinemayla tanışması korkutucu olmuştu. Çünkü ilk defa hareketli görüntüyle karşılaşan insanlar trenin üzerlerine geldiğini düşünerek kaçışmışlardı.

Lumiere Kardeşler filmler çekmeye devam ediyorlardı. Ancak ürettikleri makineyle 7. Sanat dalının doğduğunun farkında değillerdi. Onlar çeşitli olayları belgelemeyi tercih ediyorlardı. Farklı ülkelere giderek bazı bölgeleri kayıt altına aldılar. Filmlerinde senaryo ya da herhangi bir kurmaca yoktu.

Yeni bir soluk Melies sineması

Lumiere Kardeşlerin icadını gören George Melies hemen çalışmalara başladı. Melies’in tiyatro kökenli olması sinemaya yeni bir soluk getirdi. Melies oynadığı tiyatro oyunlarını kayda alarak bunların gösterimini yapıyordu. Her geçen gün yeni filmler çekiyordu. Çektiği filmlerde senaryo olması izleyicileri etkiliyordu. Melies ise sürekli kendini geliştirmeye devam ediyordu. Filmlerine kurguyu da ekleyen Melies, filmleri kesip biçiyor, üzerine eklemeler yapıyordu. Bugünkü sinemada kullanılan birçok tekniği Melies 1900’lerin ilk yıllarında çoktan keşfetmişti. Sineması bir süre sonra konu anlamında da çeşitlenmeye başladı. Mesela, Melies ilk bilim-kurgu filmi olan “Ay’a yolculuk” filmini de bu yıllarda çekti.

Türkler sinemayla tanışıyor

Lumiere Kardeşler’in ilk sinema filmleri İstiklal Caddesi’nde Sponeck Birahanesi'nde gösterime girdi. Mekan sinema gösterimine hazır hale getirildikten sonra her gün 4 gösterim yapıldı. Bu gösterimler İstanbul’da çok tartışılmıştı. Kimileri bu icadın günah olduğunu, izleyenlerin tövbe etmesi gerektiğini söylüyordu. Kimileri ise medeniyetin bir parçası olarak görüyor ve ülkede sinema gösterimleri yapıldığı için kendini şanslı hissediyordu.

Yorumlar (0)