İslam dininde dürüstlük ve sadakat

YAŞAM 04.02.2021, 14:52 06.02.2021, 12:18 Hanife
İslam dininde dürüstlük ve sadakat

Din insanı bağlanma duygusuna yöneltir. Bu bağlılık iman ve güvenden oluşmaktadır. İnsan aklı, vicdanı ve sağduyusuna dayanmadan bağlılık geliştirmiş olursa dinimizce “put” olarak adlandırılan varlıkların etkisinde kalmış olur. İnsanın içinde oluşmuş olan bu iki bağlanma duygusu zorunlu olarak başka iki duyguyu da beraberinde getirir ki bunlar dürüstlük ve sadakattir. İnsan gönülden bağlanırsa hem kendine hem de vicdanına karşı dürüst olur. Bu dürüstlük Allah ile insan arasında sadakat duygusunu geliştirir. Yani insan Rabbine karşı daha bağlı ve dürüst olmuş olur. İnsan aklını bir kenara koyup sadece inanması gerektiği için inanmanın ötesinde sorgulamalı, doğruyu yanlıştan ayırt etmeli ve din istismarına karşı uyanık olmalıdır. Aksi takdirde insan inanmış bir Müslüman olmaktan çok köleliğe sürüklenmiş olur. Sadakat insanın kendi iradesiyle inanmış olduğunu ve bağlılığını gösteren bir erdemdir. Sadakat erdemlerin ilkidir ve arkasından gelecek olan erdemlerin başlangıcı niteliğindedir.

Yüce kitabımız Kur’an’ı Kerim’de sadakat “kademü sıdk” kelimesi ile geçer ve bu kelime insanı müjdeleyen, inananların Allah katında bir değeri olduğunu biz Müslümanlara haber veren bir ayettir. Sadakat tam maksadına ulaştığında ise insanı zihninde şüphe uyandıran her türlü düşünceden kurtarmış olacaktır. Kur’an’da dinden ve bağlanmaktan yüz çeviren kimselerin, iç karartıcı ve iç seslerini boğan kimseler olduğu dile getirilir. Bu tarz kişiler cahil ve sefillerdir. Kur’an’da; dinin reddi bir manada insanın kendisinin reddi olarak kabul edilmektedir. Ayrıca insanın kendine olan dürüstlüğü ve Rabbine olan sadakati ortak bir kök olarak birbirine bağlanmış ve dürüst olan insanın esasında Rabbinin yolunda ve Allah’ın değerli kulları arasında olduğu belirtilmiştir. Yüce kitabımız Kur’an’ı Kerim dini insanın iradesine bağlı kılmış ve içinin doldurulmasına bu şekilde imkân vermiştir. Bu şekilde inanılan dini de “ed din el kayyim” olarak nitelemiştir. Nitekim ayet-i kerimede “İşte bu Allah’ın dosdoğru dinidir (ed din el kayyim)” (Tevbe Suresi 36. Ayet) buyrulmuştur. El kayyim, köken olarak hem dosdoğru olan hem ayakta duran, ayağa kaldıran hem de değer, kıymet üreten anlamındadır. Dosdoğru din dünya üzerinde evrensel olacak ve ruhi ve manevi değerlerimizi yüceltip koruyacaktır. Bu dosdoğru dinin amacı insanı şüpheci düşüncelerinden arındırmak, insanı özgürleştirmek ve aslında cezalandırıcı, yakıp yok edici bir tanrıdan çok rahmet edici, insanlara şefkatle yaklaşan bir Allah bilinci oluşturmaktır. Gerçek din insandan iki şey istemektedir. Bunlar “abd” kelimesinin farklı biçimleriyle ifade edilmiştir. “Abd” kökünden türeyen fiillerden ilkin reddetmek anlamı çıkmaktadır ki bu anlamı ile Allah’tan başka ilah yerine konan her türlü varlık reddedilir, ikinci anlamında ise yalnızca Allah’ı kabul edip ona kul olmak manası bulunur. Bu bağlılık türü her türlü kötülüğü reddederek sadece gerçek anlamda inanmanın kabulünü kapsar. Dosdoğru din her türlü yıpranmaya fosilleşmeye direnen bir yapıdadır. Bazı dinler yalnızca kendi kutsallarına inancı kabul etmekte, kendine inanmayanlara kapılarını sıkı sıkıya kapatmakta ve kendinden öncekileri yok saymaktayken dinimiz bütün kitaplara ve İslam’dan önce gelmiş bütün peygamberlere inanmayı emretmekte ve pek çok kez tüm insanlara hitap etmektedir. Ayrıca cennet ve cehenneme girmenin ırk ile yahut bir topluluğun keyfiyle sınırlı olmadığı konusunda tüm insanlığı aydınlatan şu ayet-i kerimeyi bizlere öğretmiştir: “Onlar, ‘Yahudi veya Hıristiyan olanlar hariç, hiç kimse cennete giremeyecek’ dediler. Bu onların kuruntusudur. De ki: ‘Eğer sözünüzde doğru iseniz kesin kanıtınızı getirin!’ Bilâkis, kim güzel niyet ve davranış sahibi olarak kendini

Allah’a teslim ederse Rabbinin katında onun mükâfatı vardır. Öylelerine korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de.” (Bakara Suresi 111 ve 112. Ayetler)

Aleyna Nur AYAN / habernediyor.com

Yorumlar (0)