Halk hikâyelerinde Yunus Emre

Her yıl 1-7 Mayıs tarihleri arası Yunus Emre haftası olarak kutlanıyor. Türk dilinin ustası, tasavvuf şiirinin en önemli temsilcisi Yunus Emre’yi bir de halk hikâyelerinden dinleyelim.

YAŞAM 06.05.2019, 11:12
Halk hikâyelerinde Yunus Emre

Tasavvuf şiirinin en önemli temsilcilerinden Yunus Emre, 1238 yılında Eskişehir’in Mihalıçcık ilçesi Sarıköy’de doğduğu ve 1230 yılında vefat ettiği düşünülmektedir. Dönem itibarıyla Anadolu Selçuklu Devletinin yıkıldığı ve Osmanlı Beyliğinin yeni kurulduğu döneme denk gelmektedir.

Yunus Emre hakkında anlatılan halk hikâyesinde Yunus Emre, okul çağında bir türlü alfabeyi öğrenemez. Öğrenebilme inancı kalmayınca köyünde çiftçilik yapmaya başlar. Yunus’un çiftçilik yaptığı dönemde kıtlık ve kuraklık başlar.

Hacı Bektaşi Veli ile tanışması

Kırşehir’de Hacı Bektaşi Veli diye birisi olduğu ve kapısına gelen hiç kimseyi boş çevirmediğini öğrenir. Yunus, Hacı Bektaşi Veli dergâhına gitmek için yollara düşer, yolda giderken de alıç toplayarak gider. Dergâha vardığında alıçları ikram eder. Bektaşi Veli bu samimi tutumunu severek Yunus’a buğday mı istersin yoksa himmet mi diye sorar. Yunus ise himmet karın doyurmaz ben buğday isterim der. Bektaşi Veli isteğini kabul eder ve Yunus’u gönderir. Yunus yola çıktığında düşünür ve himmet istemediği için pişman olur. Tekrar Bektaşi Veli’ye dönerek himmet istediğini buğday istemediğini söyler. Bu sefer Bektaşi Veli, Yunus’u geri çevirir ve o kapı artık sana kapandı. Biz o kapının anahtarını Taptuk Emre’ye verdik der.

Yunus Emre, Taptuk Emre’nin dergahına girer

Yunus tekrar düşer yollara bu sefer Taptuk Emre’yi bulmak için. Taptuk Emre’ye başından geçenleri anlatır. Taptuk Emre, Yunus’u dergâhına kabul eder. Emre’nin görevi dergâha odun toplamaktır. Emre yıllarca sırtında odun çeker dergâha ve bir gün olsun tek bir eğri odun bile getirmemiştir. Neden eğri odunları getirmediğini soranlara ise bu kapıdan içeriye eğri olan odunun bile giremeyeceğini söyler.

Taptuk Emre, uzun yıllar dergâhında yaşayan Yunus’u, kızıyla evlendirir. Yunus ise kendisini hocasının kızına layık görmediği için kızdan uzak durur. Yunus hiçbir zaman ulaşması gerektiği mertebeye ulaşamadığını düşünür ve Emre’nin dergâhından ayrılır.

Dergaha dönüşü

Taptuk Emre’den ayrı kalarak zaman geçiren Yunus istediği mertebeye çoktan ulaştığını anlar ve tekrar dergâha dönmek için yola çıkar. Bir yandan da dergâha kabul edilmemekten korkuyordur. İlk önce karısının yanına gider ve babasının tekrar kabul edip etmeyeceğini sorar. Karısı bunu anlamak için Yunus’a şunları yapmasını söyler:

“Babamın gözleri görmez sen kapının önüne yat uyu, babam sabah namazına kalktığında ayağı sana takılır ve bu kim diye bana sorar. Ben Yunus dediğimde hangi Yunus derse hiç sesini çıkartmadan buradan çek git. ‘Bizim Yunus mu’ diye sorarsa kalk ellerini öp, seni kabul edecektir.”

Yunus Emre’nin ölümü

Taptuk Emre ‘bizim Yunus mu’ sorusunu sormuş ve Yunus Emre hocasının eline sarılarak öpmüştür. Hocasının elini öpen Yunus’un orada can verdiği söylenir.

Yunus Emre’nin onlarca eseri vardır ve eserleri kitap haline getirilmemiştir. Öldükten sonra sevenleri eserlerini toplayarak kitap haline getirmiştir ve böylece iki adet kitap meydana getirilmiştir. Yunus’un en önemli özelliği ise şiirlerini halk diliyle ve arı bir Türkçe kullanarak yazmasıdır. Yunus’tan bugüne yüzyıllar geçmesine rağmen okuyanlar hala Yunus’un şiirlerini çok basitçe algılayabilir.

Yorumlar (0)