Mesut Özil'in "Doğu Türkistan" tweeti kriz çıkardı!

İngiltere Premier Lig takımlarından Arsenal'da forma giyen dünyaca ünlü Türk futbolcu Mesut Özil, Çin'in Doğu Türkistan'da (Sincan Uygur Özerk Bölgesi) Uygur Türkleri'ne yaptığı zulmü dillendirmesi, krize neden oldu. Çinli bazı şirketlerle iş yapan Arsenal da bu açıklamadan rahatsız oldu ve söz konusu açıklamanın Mesut Özil'in kendisini bağladığı şerhini düştü.

SPOR 15.12.2019, 17:08
Mesut Özil'in "Doğu Türkistan" tweeti kriz çıkardı!

Dünyaca ünlü Türk futbolcu Mesut Özil sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, şu ifadeleri kullandı:

-Kur'an-ı Kerim yakıyorlar, camileri kapatıyorlar. Okullarını yasaklıyorlar. Din adamlarını öldürüyorlar.

-Erkekler kamplarda tutuluyor, aileleri Çinli adamlarla yaşamaya zorlanıyor. Kadınlar Çinli erkeklerle evlendirilmek zorunda bırakılıyor.

-Fakat Müslümanlar sessiz. Bu konuda kimsenin sesi çıkmıyor. Orada yasaklılar.

Arsenal rahatsız oldu

Çin'de bazı yatırımları bulunan İngiltere Premier Lig takımlarından Arsenal ise, Mesut Özil'in bu paylaşımına apar topar şerh düştü.

Arsenal kulübünden yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:
"Mesut Özil'in sosyal medyada yaptığı yorumlar üzerine Arsenal açıklama yapma ihtiyacı duymuştur. Paylaşılan şey, Mesut Özil'in kendi görüşüdür. Arsenal bir futbol kulübü olarak siyasi konulara karışmama konusundaki çizgisini korumakta kararlıdır."

Arsenal'e tepki geldi

Yüz binlerce insanın katledildiği, işkence gördüğü, yurtlarından sürüldüğü Doğu Türkistan'daki zulme karşı Mesut Özil'in gösterdiği tepkiye, Arsenal'ın açıklama ile karşılık vermesi de tepkilere neden oldu.

İngiltere Premier Lig takımı Arsenal'ın bu açıklamasının ardında ekonomik nedenler yattığı ortaya çıktı. Zira Premier Lig'in Çin'deki yayıncısından tepki gecikmedi. CCTV isimli Çin kanalı, pazar günkü Arsenal - Manchester City maçını yayından kaldırarak tepkisini açıkça ortaya koydu. İnternet yayıncısı PPTV de maçı programından çıkardı.

İŞTE DOĞU TÜRKİSTAN ZULMÜ

Toplama kampları

Çin'in "Sincan Uygur Özerk Bölgesi" olarak tanımladığı Doğu Türkistan'da Çin güçlerinin gerçekleştirdiği zulmün örnekleri arasında toplama kampları bulunuyor.

1 milyon Uygur Türkü esarette

BM'ye (Birleşmiş Milletler) göre 1 milyon civarında Müslüman Uygur Türkü, Çin'in sözde "eğitim merkezi" olarak dünyaya lanse ettiği toplama kamplarında tutuluyor. Çin'in 1949 senesinden bu yana hakimiyeti altında tuttuğu Doğu Türkistan'ın kırsal kesimlerinde etrafı yüksek duvarlarla çevrili inşaatlar sürüyor. Uydu görüntüleri, Doğu Türkistan çöllerinde inşa edilen ve içinde yüz binlerce Uygur Türkü'nün tutulduğu toplama kamplarının son bir yılda tam 3 katı büyüdüğünü gözler önüne seriyor.

Çin'e göre her bir Uygur Türkü terörist!

Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde ve Çin'in değişik yerlerinde gerçekleşen saldırılardan Uygur Türkü'nü sorumlu tutan Çin, 2014 senesinden itibaren "teröre karşı halk mücadelesi" adı altında yeni bir zulüm sürecini başlattı. Uygurlara yönelik kültürel ve dinî kısıtlama ve baskılar 2009 senesinden itibaren giderek hız kazandı.

İnsanlık dışı yaptırımlar var

Erkeklerin sakal bırakması ve kadınların uzun kıyafet giymesi yasak. Halkın düğünlerde alkol kullanmaya zorlanması da bu uygulamalardan bazıları. Müslüman Uygur Türklerini kamplarda topladığı ve işkence yaptığı yönündeki suçlamaları kabul etmeyen Pekin yönetimi, Doğu Türkistan genelinde inşa edilen söz konusu yapıları, dünyaya "eğitim merkezi", "rehabilitasyon merkezi" ya da "mesleki eğitim merkezi" olarak lanse ediyor. Ki kesinlikle alakası yok. Ancak Pekin yönetimi, kampların mesleki eğitim merkezi olduğu iddiasında ısrar ediyor.

Onlarca bahane ile fişleniyorlar

Doğu Türkistan genelinde on binlerce kişi, ajan olarak hükümet tarafından işe alındı. Komünist Parti'ye yakın bu kişiler daha doğrusu ajanlar, halkın arasına giriyor, istihbarat topluyor ve şüpheli gördükleri kişileri güvenlik görevlilerine ihbar ediyor. İhbar edilen kişiler hiçbir delil aranmaksızın hemen gözaltına alınıyor. Gözaltına alınanların çoğundan ise bir daha haber alınamıyor.

Geçmişte okul, hastane ya da kamu binası olarak hizmet veren bir çok bina da küçük kamplara dönüştürülmüş durumda. Çin'in Doğu Türkistanlıları tuttuğu ve Çin'den kaçan Uygurların ifadesiyle işkence gördükleri kampların sayısı net olarak bilinmiyor.

SADECE TÜRKİYE KUCAK AÇMIŞTI

Urunçi'den hicret kararı alan ilk isimler İsa Yusuf Alptekin ve Mehmet Emin Buğra idi. Mehmet Emin Buğra'nın 17 Eylül 1949'da, İsa Yusuf Alptekin'in ise 20 Eylül 1949'da başladığı yolculuk açlık, sefalet, soğuk, yakalanma ve kaçmalarla geçer.

1952 yılına gelindiğinde Keşmir, Pakistan ve Hindistan’a ulaşan Kazak ve Uygur muhacirlerin sayısı binleri bulur. Dinî ve kültürel olarak yabancılık çekmeyecekleri ve millî kimliklerini muhafaza edebilecekleri kalıcı bir vatan arayışında olan Uygurlar adına İsa Yusuf Alptekin ve Mehmet Emin Buğra muhacirlere sığınma hakkı tanınması için Hindistan, Afganistan, Mısır, Suudi Arabistan ve Türkiye’de resmî makamlarla pek çok temasta bulunur. Sadece Türkiye’den olumlu yanıt alırlar ve sığınma talebinde bulunan 1.850 kişilik kafileye Türk makamları tarafından iskânlı sığınma hakkı tanınır. Kazak ve Uygurlardan oluşan bu ilk kafile Konya İsmail, Niğde Altayköy, Nevşehir Aksaray, Kayseri Develi, Manisa Salihli ve İstanbul’a yerleştirilir.

1960’ların ilk yıllarında Afganistan, Keşmir ve Pakistan’a göç etmiş 600’ün üzerinde Uygur ise bu ülkelerde kendilerine vatandaşlık hakkı tanınmadığı için Çin’e iade edilme tehdidiyle karşı karşıya kalır ve sosyal olarak da hiçbir devlet yardımından faydalanamazlar. İkinci göç dalgasında muhacirlerin bir kısmı kendi imkânlarıyla bir kısmı da Türk hükümetinin ya da Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) çabalarıyla Türkiye'ye ulaşır. Türk hükümeti, soydaşları olarak kabul ettiği bu muhacirlere ev, tarım faaliyetleri için arazi ve ticari amaçlı sermaye yardımında bulunur. 22 yaşına ulaşmış Uygur gençleri askerlik vazifelerini yerine getirmek üzere orduya alınır. Muhtelif illerde Türkistan köyleri ve mahallelerinin ortaya çıkmasıyla Türkiye’de Uygur toplumunun çekirdeği oluşur. Bunun en net örneği ise Kayseri'de Yeni Mahalle'de görülür.

Üçüncü kitlesel göç dalgası Mao’nun ölümünden sonra Çin’in dünyaya açıldığı 1970’lerin ikinci yarısında yaşanır. Ancak bu sefer Türkiye ile Çin arasında diplomatik ilişkiler kurulmuştur. Türkiye’de sayıları artan, kamuoyunda görünürlük kazanan Uygur toplumu, Çin için bir rahatsızlık kaynağı olmaya başlamıştır. Ticaret, eğitim ya da hacca gitme gibi amaçlarla pasaportlarıyla ülkeden çıkabilenlerle vizeli ya da vizesiz Orta Asya ülkelerine göç edip oradan da Türkiye’ye ulaşan Uygurlar, muhacir olarak Türkiye’de kalır. Çin’in sınır geçişleri üzerindeki kontrollerinin zayıfladığı Afganistan ve Pakistan’dan da onlarca muhacir ülkeden çıkış yapar. Bu yıllarda BMMYK bu muhacirlerin Türkiye’ye ulaşması noktasında kolaylaştırıcı bir vazife görür. Resmî bir istatistiki bilgi olmamakla birlikte bu yıllarda Türkiye’ye gelen Uygur muhacirlerin sayısının en az 50.000 civarında olduğuna yönelik çeşitli tahminler vardır. Bunların bir kısmı Türkiye’de yerleşmeyi seçerken önemli bir kısmı da Avrupa ve ABD başta olmak üzere farklı ülkelere göç eder. Sovyetlerin dağılmasından sonra Kazakistan’ın bağımsızlığını kazanması, Türkiye’deki Kazaklar için sevindirici bir gelişme olur ve Uygurlarla birlikte gelenlerin önemli bir kısmı anavatanlarına geri döner.

Yorumlar (0)