Genç işsizliği ile siyasal tercihler arasında ilişki var mı?

Artan genç işsizliği, genel işsizlik oranları bunun yarattığı mutsuzluk ve siyasal tercihlerimiz arasında bir bağlantı var mı? Popülizme giden yol işsizlikten geçer mi? Cevabı haberimizde...

SİYASET 12.01.2020, 10:17 12.01.2020, 10:18
Genç işsizliği ile siyasal tercihler arasında ilişki var mı?

Trading Economics’in hazırladığı ve G-20 ülkeleri olarak bilinen dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasında yapılan işsizlik oranları karşılaştırmasında Türkiye işsizlikte yüzde 13,9 ile ilk 3’te yer alırken, genç işsizlik oranında yüzde 27,10 ile Hindistan ve İtalya’nın arasında yer aldı. Yüzde 13,9’luk oranı mevsim etkilerinden arındırdığımızda ise oran yüzde 14,3 olarak kaydediliyor.

TÜİK’in hazırladığı Temmuz 2019 verileri baz alınarak oluşturulan işsizlik oranı tablosunda yüzde 13,9’luk işsizliğe karşılık gelen nüfus 4,6 milyon olarak belirleniyor. Ancak bu tabloya iş aramaktan vazgeçmiş olarak tanımlayabileceğimiz çalışmaya hazır ama artık iş aramayan nüfus eklendiğinde sayı 7 milyona, oran ise yaklaşık yüzde 20’lere ulaşıyor. 

Gençler eğitim de almıyor işgücüne de katılmıyor

Nitekim TÜİK’in sağladığı veriler benzer bir oranı yalnızca genç nüfus olarak tanımlanan 15-24 yaş arası nüfusta da karşımıza çıkarıyor. Genç nüfusta işsizlik oranı geçtiğimiz yıl yüzde 19,9’dan bu yıl yüzde 27,1’e çıkarken ne eğitim ne istihdamda yer almayan gençlerin oranı ise yüzde 27,7’den yüzde 29,4’e çıkıyor.



Eğitim düştükçe iş bulma şansı artıyor

Yükseköğretime katılım oranlarının yüzde 33 arttığı ülkemizde, üniversite mezunları arasında istihdama katılım yüzde 6 düşüş gösteriyor. Üniversite mezunları arasında işsizlik yüzde 37,5 olarak belirlenirken daha düşük seviyelerdeki eğitim öğretime katılıma baktığımız zaman karşımıza şu oranlar çıkıyor.



Yani neredeyse eğitim seviyesi düştükçe iş bulma şansı artıyor. 

Eğitimde durum 

Tabloyu başka bir taraftan değerlendirdiğimizde ise eğitime yapılan harcamaların da gittikçe düştüğü gözlemleniyor.  Son dönemlerin eğitim gündeminin en çok konuşulan başlıklarından 4+4+4 ile 12 yıl zorunlu eğitim iddiası 2018 yılında 8,2 yıl olarak gerçekleşmiş olarak görünüyor. Nitekim Türkiye’de yükseköğretime kadar bir öğrenciye yapılan harcama da yaklaşık 4 bin 652 dolar ile OECD ülkeleri ortalamasının 2 kat altında yer alıyor. Bu oran ortalama OECD ülkelerinde 10 bin 520 dolar olarak kaydediliyor. Şaşırtıcı olan bir başka detay 2016’da OECD ortalaması 10 bin 502 dolar iken aynı yıl 5 bin 633 dolardı. Yani eğitime yapılan harcama da 3 yılda bin dolarlık bir düşüş yaşandığı görülüyor. 



4+4+4’ün yan etkilerinden biri olarak görülen lise eğitimine katılmama oranı da OECD ortalamasından üç kat daha yüksek yani yüzde 45 olarak belirleniyor. Bu durumda da 15 yaş üstü gençler ne yapıyor ve ne kadar mutlu sorusunu akıllara getiriyor.

Gençlerin mutluluğu

Geçtiğimiz yılın verilerine göre hayatından memnun olan genç nüfusun oranı 28-24 yaş arası baz alındığında yüzde 55,4 olarak kaydedilirken 2016’dan günümüze kadar bir düşüş gözlemlendiği kaydediliyor. Yine 2018 verilerinin işaret ettiği bir başka gerçek son beş yılın en düşük oranında gerçekleşen iş memnuniyeti oluyor. Gelirinden memnun olanlar ise ancak yüzde 48,7’ye tekabül ederken eğitiminden memnun olan gençlerin oranı da yalnızca yüzde 58,3 olarak kaydediliyor. 

Türkiye’de işsizlik yüksek ama çalışanlar da mutsuz

Gençler iş bulsa dahi şu an emek piyasalarındaki resim işsizlik durumundaki mutsuzluk psikolojisini değiştirecek bir tablo vadetmiyor. Global İşgücü Endeksi’nin 28 ülkeyi kapsayan araştırmasına göre en mutsuz çalışanlar Türkiye’de. Ülkemizden ankete çalışan bini aşkın çalışan kişi içinden yüzde 49 mutsuz olduğunu belirtirken bunun sebepleri yanlış yönetim politikaları, ekonomik ve politik istikrarsızlık, eksik kurumsallaşma ve sosyal hak kısıtları olarak tespit ediliyor. Bunlara ek olarak gençlerin eski kuşaklar tarafından en çok suçlandığı “iş beğenmeme” bahanesinin asıl sebebi olarak eğitim ve iş tanımı uyuşmazlığı geliyor. Gençliği ve çalışanları demoralize eden bir diğer faktör ise uzun çalışma saatleri, zor çalışma koşulları ve düşük gelir üçgeninde heba olma korkusu olarak kaydediliyor. Çalışan nüfus haricinde genel olarak genç nüfusun mutluluğu değerlendirildiği zaman TÜİK’in 19 Mayıs 2019’da yayınladığı gençlik üzerine yapılan araştırmaların verileri genç nüfusun yalnızca yüzde 55’inin mutlu olduğuna işaret ediyor. 

Mutluluk politik katılımı etkiler mi?

20 Mart 2019’da yayınlanan bir araştırmanın sonuçları bu konuda aydınlatıcı bilgiler veriyor. Araştırmanın sonuçlarına göre bireylerin mutluluk algısı ve politik katılım arasında doğru orantı olmasının yanında mutluluk arttıkça o sırada hükümet eden partiye oy verme ihtimali de artıyor.



Bunun tam tersi olarak da mutsuzluk sandıklara popülist partilere oy olarak yansıyabiliyor. Türkiye’de konu üzerine bir araştırma olmamasına rağmen araştırmada Fransa politik zemini üzerinden Türkiye’ye yönelik bir çıkarım yapılabiliyor. Hayattan tatmin olma hissi ve popülist politikaya eğilim üzerine Fransa’da yapılan araştırma sağcı popülist Marine Le Pen’e oy verme konusunda daha mutlu olanların Le Pen’e oy vermeye daha az meyilli olduğu kaydediliyor. Burada altı çizilmesi gereken bir veri bunun gelir düzeyiyle ilgisi olmadığı yönünde ortaya çıkıyor çünkü bu eğilim tüm gelir düzeylerinde ortaya çıkıyor.



Araştırmada da  Le Pen’e oy verenler için ayırt edici olanın kişisel refah algısı ve geleceğe yönelik kötümser tutumla ilgili olduğu görülüyor. Bu verilere The Guardian’ın popülist liderler üzerine yaptığı inceleme eklendiğinde Türkiye ile ilgili bir değerlendirmeye varma imkânımız bulunuyor. The Guardian’ın dünyadan sağ ve sol popülist liderleri karşılaştırdığı “popülizm ölçeği”nde Cumhurbaşkanı Erdoğan 2 üzerinden 1,5 alıyor.



Karşılaştırma ise topluma yönelik konuşmalarda popülist fikirlerin içerilmesine bağlı konuşma analizlerinden verilen puanlar doğrultusunda yapılıyor. Ülkemizde bu noktada işsizlik, düşük eğitim, eğitimli nüfusun mutsuzluğu dolayısıyla genel ve bireysel refah algısındaki düşüşün arttığı görülüyor. Buna ek olarak siyaseten daha da popülistleşmeye başladığı ve istikrarın sırrının biraz da burada olduğu söylenebiliyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan 2003’ten itibaren hükümet etme makamında bulunduğu bu zamana kadar yalnızca son 4 yılında tam anlamıyla popülist ölçeğine giriyor.

Habernediyor.com

Yorumlar (0)