"Şehzadeler Şehri" Manisa'da gezilecek yerler...

“Şehzadeler Şehri” Manisa, sahip olduğu doğal ve tarihi güzellikleriyle ayrıca Ege Bölgesi’nde değerli konumuyla dikkatleri üzerine çekiyor. Bu yazımızda Manisa’nın ilçelerini ve doğal, kültürel ve turistik güzelliklerini sizlerle paylaşacağız.

SEYAHAT 13.09.2022, 21:29 13.09.2022, 21:56
"Şehzadeler Şehri" Manisa'da gezilecek yerler...

Ülkemizin en kalabalık 14. şehri olan Manisa’nın ilçeleri ve Manisa gezilecek yerleri bu yazımızda beraber inceliyoruz.

Manisa ilçeleri

Manisa, ülkemizin Ege Bölgesi’nde yer alan bir kenttir. Batı kısmında İzmir, güneydoğusunda Uşak, kuzeyinde Balıkesir, güneyinde ise Denizli ve Aydın bulunur.

Ege’nin doğal ve tarihi güzellikleriyle öne çıkan Manisa’nın çok bilinen merkez ilçesinin dışında 15 adet ilçesi bulunur. Turgutlu ve Saruhanlı dışında il merkezlerine komşu herhangi bir ilçesi ise bulunmaz.

Manisa’nın kimi ilçeleri şehir merkezine yakın kimileri ise uzaktır. Merkez’e en uzak ilçe Selendi’dir. Buranın merkeze uzaklığı 150 kilometreden fazladır.

Akhisar

Manisa’nın kuzeydoğusunda bulunan Akhisar ilçesinin merkeze uzaklığı 50 kilometredir. Bu ilçe Manisa’nın en tanınmış ve en büyük ilçesidir. Aynı zamanda burası nüfus açısından da en kalabalık şehirdir. Buranın nüfusu 180 bin civarındadır.

Tarihi ve köfteleriyle ön plana çıkan Akhisar’dan çıkan Akhisar köftesi, tüm Türkiye’ye ününü salmış bir balkan lezzetidir. Balkanlardan göç eden Ramiz ile ailesi tarafından ilk olarak bu köfte bu ilçede üretilmiştir.

Tarihiyle de ön plana çıkan şehirde, Roma, Helen, Pers dönemlerinden kalma eserler yer alır. Birçok antik şehir üzerinde de kazı çalışmaları hala sürmektedir.

Akhisar, zeytin üretimiyle de bilinen bir şehirdir. Zeytin ilçede mühim bir geçim kaynağıdır.

Salihli

Manisa’nın doğusunda bulunan Salihli’nin şehir merkezine uzaklığı yaklaşık olarak 83 kilometredir. Batısında Ahmetli, doğusunda Alaşehir, kuzeyinde ise Köprübaşı ve Gördes ilçeleri yer almaktadır. Buranın nüfusu 2018 yılında yapılan sayımlara göre 161 bin 562’dir. Ayrıca burası Manisa’nın da en büyük 3. İlçesidir.

Salihli’de en fazla doğal ve tarihi güzellikler dikkat çekmektedir. Burada önemli bir yeri olan Sart Antik Kenti de yer alır. Antik kentlerin ötesinde Anadolu’nun en büyük tümülüsleri de burada bulunur. Bölgede yerleşimin çok eski olmasından dolayı burada Osmanlı, Roma, Pers, Helen ve Hitit gibi birçok medeniyetin de tarihi izlerine rastlanır.

Bölgede tanınmış olan Kurşunlu Kaplıcaları da yer alır. Bununla beraber Adala Beldesi’ndeki kanyonda yıl içinde farklı festivaller eğlence dolu anlara ev sahipliği yapar.

Soma

Manisa’nın kuzeyinde yer alan ve ana geçim kaynağı madencilik olan Soma’nın şehir merkezine uzaklığı 90 kilometre, Balıkesir’e olan uzaklığıysa 77 kilometredir. Soma’nın güney kısmında Kırkağaç ve Akhisar ilçeleri yer alır. Buranın nüfusu yaklaşık olarak 110 bindir ve ilçenin geçim kaynağını ise madencilik oluşturmaktadır. Burası linyit kömür ve termik santralleriyle bilinmektedir.

Kırkağaç

Manisa’nın Akhisar ilçesinin kuzeyinde yer alan ve şehir merkezine yaklaşık olarak 85 kilometre uzaklıkta olan Kırkağaç’ın nüfusu 40 bin civarındadır. Kırkağaç’ın batısında ise yalnızca Soma yer alır.

Askeri açıdan önemli bir ilçe olan Kırkağaç’da komando eğitimi öne çıkar. Manisa Kırkağaç 6. Jandarma Komando Eğitim Alayı burada yer alır.

Turgutlu

Manisa’nın Saruhanlı dışında şehir merkezine komşu başka bir ilçesi ise Turgutlu’dur. Manisa’nın şehir merkezine uzaklığı buranın yaklaşık olarak 35 kilometredir. Turgutlu’nun kuzeyinde Saruhanlı, doğusunda Ahmetli ilçeleri yer alır. 2018 yılı sayımlarına göre ise nüfusu yaklaşık 163 bin civarındadır. Sürekli olarak göç alan bir ilçe olan Turgutlu, Manisa’daki en büyük 2. İlçedir.

Tarihi yerleşimlerin çok eski olduğu bu ilçe Yıldırım Beyazıt tarafından kurulmuş ve Osmanlı egemenliğine girmiştir. 3 yıl boyunca, Kurtuluş Savaşı’ndan önce işgal altında kalan Turgutlu, Kurtuluş Savaşı’nda ise işgalciler tarafından bütünen yakılıp yıkılmıştır.

Alaşehir

Manisa’nın doğusunda bulunan Alaşehir, merkeze 118 kilometre mesafede yer alır. Batı kısmında Salihli, doğusunda Sarıgöl ve Kula ilçeleri yer alır. 2018 yılı sayımlarına göre Alaşehir’in nüfusu yaklaşık olarak 105 bindir.

Alaşehir günümüzde en fazla üzüm üretimiyle tanınır. Buranın üzümleri ülkemizin dışında Avrupa’da da bilinir. Yine Alaşehir’de bulunan Sarıkız Kaplıcası da yöre insanlarınca sıklıkla ziyaret edilir.

Kula

Manisa’nın şehir merkezine 121 kilometre mesafede yer alan ilçe olan Kula’nın kuzey kısmında Selendi ve Demirci, güney kısmında ise Alaşehir, batısında ise Salihli yer alır. Nüfusu yaklaşık olarak 45 bin olan bu ilçenin en büyük özelliği ise Kula Evleri’dir.

Kula Evleri, “Türk Evi” olarak da bilinmektedir. Bu evler tek katlı ve bitişik formdadırlar ve günümüze dek orijinalliğini yitirmeden ulaşabilmiştir. Kimileri boyanan bu evler günümüzde koruma altına alınmıştır.

Sarıgöl

Manisa’nın şehir merkezine uzaklığı yaklaşık olarak 140 kilometre olan Sarıgöl’ün nüfusu 2021 senesine göre 35 bin 766’dır. Sarıgöl daha çok üzüm üretimiyle ön plana çıkar. Buradaki üzümler büyük ve çekirdeksizdir. Sarıgöl üzümlerinin kalitesi hem ülkemizde hem de birçok yurt dışı ülkesinde tanınmıştır. Markalaşma yoluna gidilmesinin ardından da Avrupa’nın kimi ülkelerinde Sarıgöl üzümleri satın alınabilir hale gelmiştir. Bu ilçede üzüm festivalleri de düzenlenmektedir.

Gördes

Gördes, Manisa’ya 115 kilometre mesafede bulunur. Güneyinde Köprübaşı, batısında Akhisar, doğusunda Demirci ilçelerinin yer aldığı ilçenin nüfusu 2018 yılı sayımlarına göre 28 bin 182’dir.

Madenciliği ve tarihiyle dikkat çeken ilçe zeolit yatakları açısından oldukça zengindir. Yatakların işletilmesi maksadıyla pek çok firma kurulmuştur.

Selendi

Manisa’ya lokasyon olarak en uzak yerde olan ilçelerden Selendi şehir merkezine yaklaşık 160 kilometre mesafededir. Güneyinde Kula ve kuzeybatısında ise Demirci yer alır. Buranın nüfusu 2018 yılı sayımlarına göre 20 bin 291’dir.

Gölmarmara

Manisa’nın şehir merkezine 54 kilometre mesafede yer alan Gölmara 5 ilçeyle komşu durumundadır. Kuzeyinde Gördes ve Akhisar, batısında Saruhanlı, güneyinde ise Salihli ve Ahmetli ilçeleri yer alır. 2018 yılı sayımlarına göre bakıldığında buranın nüfusu 15 bin 247’dir.

Osmanlı Dönemi’nden önce Saruhan Beyliği’ne bağlı bir ilçe olduğu bilinen Gölmarmara’nın yerleşimlerinin çok eski olduğu bilinmektedir.

Saruhanlı

Manisa’nın şehir merkezinin doğu sınırın kapsayan Saruhanlı’nın şehrin merkezine uzaklığı 22 kilometredir. 2018 yılı sayımlarına bakıldığında buranın 55 bin nüfusu bulunmaktadır. Tarihi ile dikkat çeken bu ilçenin Gediz Ovası üstünde yer almasından dolayı sürekli olarak nüfusu artmaktadır. Üzüm üretimi ilçede önemli bir geçim kaynağı sayılmaktadır. İlçedeki halk ise genellikle balkan göçmenlerinden oluşur.

Demirci

Manisa’ya lokasyon olarak en uzak ilçelerden olan Demirci’nin şehir merkezine olan uzaklığı yaklaşık 180 kilometredir. Demirci’nin doğusunda Selendi, batısında ile Gördes yer alır. 40 bin nüfusa sahip bu ilçede Celal Bayar Üniversitesi’nin Eğitim Fakültesi de yer alır.

Köprübaşı

Manisa’nın şehir merkezine 130 kilometre mesafede olan ve Manisa’nın en küçük ilçesi olan Köprübaşı’nda nüfus 2021 itibarıyla 12 bin civarındadır. Buranın doğusunda Demirci, kuzeyinde ise Salihli yer alır.

Ahmetli

Manisa’nın şehir merkezine 55 kilometre mesafede yer alan Ahmetli, Turgutlu ve Salihli arasında kalmaktadır. Kuzeyinde Gölmarmara’nın bulunduğu ilçenin nüfusu 2018 yılı sayımlarına göre nüfusu 16 bin 530’dur. Burası tarihi yapılarıyla da ön plana çıkan bir ilçemizdir.

Manisa gezilecek yerler

Ülkemizin en kalabalık 14. şehri olan Manisa’nın ilçeleri ve Manisa gezilecek yerleri bu yazımızın bu kısmında beraber inceliyoruz.

Yunus Emre ve Tapduk Emre Türbesi

Manisa Kula’ya bağlı Emre Köyü’nde yer alan çeşme, iki adet hamam kalıntısı ve medrese temeliyle günümüze dek gelmiştir. Tapduk Emre Türbesi ismiyle anılan bu yapı, mimari olarak bakıldığında Manisa’da bulunan Saruhan Bey Türbesi’yle eş özellikler taşır. Türbenin içinde yer alan ortada bulunan mezar Tapduk Emre’ye diğerleri ise ailenin diğer fertlerine ait 10 adet mezar vardır. Türbe kapısının önünde taşında balta tasvirinin yer aldığı mezarın Yunus Emre’ye ait olduğu düşünülmektedir. Burası her sene binlerce kişi tarafından ziyaret edilmektedir.

Kula Volkanları

Manisa’nın Kula ilçesinde yer alan Kula Volkanları, volkanik özelliği bulunan bir jeolojik formdadır. Kula’daki volkanik faaliyetler dördüncü zamanın başlarına dek devam etmiş ve genç volkanlar meydana gelmiştir. Sönmüş küçük volkanların yer aldığı bu alanda çeşitli zamanlarda püskürtmeler meydana gelmiş ve lav akıntıları çevreye dağılmıştır. Bu özelliği sebebiyle Kula ve çevresine tarihte Katakekaumene yani Yanık Ülke adı verilmiştir.

Bu tepelerden en büyükleri Kara Divlit ve Sandal’dır ve İzmir-Ankara yolu üstünde izlenebilmektedir. Kula’nın ilçe merkezinden başlayıp Demirköprü Barajı’nın batısına dek giden volkanik bölge yaklaşık olarak 600-700 metrelik yükseklikteki yaylanın üzerinde yer alır. Bu yayla, güneyde Alaşehir – Salihli Grabeni ve kuzeyde ise Gediz Nehri ile sınırlanmıştır. Bu alanda volkan konileri Gediz Grabeni uzanımına uygun şekilde kuzeybatı-güneydoğu yönünde irili ufaklı dizilir ve graben kırık sistemiyle ilgilidir.

Özellikle yaşlı konilerde daha iri kraterler görülüp genç konilerdeki kraterler ise görece daha ufaktır. Sayıları yaklaşık 70’i bulan konilerin çevresinde, çıkarmış oldukları siyah lav akıntıları görülür. En genç konilerse güncel koni görünümüne sahiptir ve bunlara halk dilinde “divlit” ismi verilir. Kimi volkan konilerindeyse kraterler çifttir. Çalışma bölgesinde yapılmış olan araştırmalar neticesinde Kula volkanitlerinin aralıklı olarak üç farklı evrede etkisini gösterdikleri belirlenmiş ve bunlar Divlittepe Volkanitleri, Elekçitepe Volkanitleri ve Burgaz Volkanitleri olarak isimlendirilmiştir.

Spil Dağı Milli Parkı

Spil Dağı Milli Parkı, Gediz havzasının üzerinde Bozdağlar’ın Kuzeybatı kısmında ayrı bir kütle oluşturup doğu-batı hattında uzanan toplamda yüksekliği 1513 metreyi bulan kalker bir kütledir. Jeomorfolojik ve jeolojik yapıda olan kalker kayalar, zengin bitki örtüsü, dolin gölleri, lapyalar, yaban hayatı ortamıyla mitolojik öykülere konu olan taşınmaz kültür varlıklarını bağrında taşır. Bu özellikle göz önüne alınıp burası Milli Park ilan edilmiştir.

Spil Dağı ilk kez 22 Nisan 1968 yılında milli park olarak halka açılmıştır. Açık alan ve orman olarak toplamda 6860 hektarlık alanı içine alan Spil Dağı Milli Parkı, 1995 senesinde At Alanı Yaylası’nın bir kısmını turizm merkezi kurulması maksadıyla ayrılmıştır. Milli Parkın doğusunda yer alan ve 600 metre yüksekliğe sahip Sülüklü Göl, kalkerlerin erimesi neticesinde oluşmuştur. Derinliği 1-2 metreyi aşmayan gölün çapı ise 100 metre civarındadır. Burası flora açısından da oldukça zengindir. Nitekim burada dağda saçlı meşe, karaçam, kızılçam karışık olarak bulunur. Burada alt floranın ağaççıklarından meşe türleri, laden, sürüngen ardıç, defne, funda ve mersin göze çarpmaktadır. Otsu bitkilerden olan eğrelti otu, sütleğen, bablıbabagiller, çayırotları, buğdaygiller ve geven de sıklıkla görülmektedir. Böğürtlen, yaban gülü, gelincik, papatya, menekşe, glayöl, yabani karanfil, siklamen, çiğdem ve sümbül de hemen her mevsimde açan türlerin arasında yer alır.

Spil Dağı, 120’yi geçkin endemik türü ile eşsiz bir değer taşımaktadır. Sayısı 70’e yakın olan şifalı bitki bulunur. Bunların içinde en ünlü olan ise Manisa Lalesi’dir. Manisa Lalesi, Anemone türlerine verilmiş olan genel bir isimdir. Bunlar büyük çiçekli, parçalı yapraklı ve otsu bitkilerdir.

Milli park alanında, ötücü kuşlar, akbaba, kartal, atmaca, doğan, gelincik, kirpi, sincap, porsuk, sansar, tilki, domuz, çakal, kurt ve tavşan gibi kuşlar yaşar. Spil Dağı’ndaki alanda Lidya kültüründen kalma kaya mezarlar, Kybele Kaya Kabartması, Yarıkkaya’nın yakınında her biri kayaya oyulan evler ile taht görülür. Çaybaşı’nda Manisa Kalesi kalıntıları ve Doğal Kaya Anıtı gibi belli başlı kültür varlıkları sıralanabilir. 1250 metre yüksekliğe sahip At Alanı Yaylası, Milli Park’ın gelişim bölgesi olarak planlanmıştır. Burada, günübirlik kullanmak maksadıyla iki restoran, iki kır gazinosu, oyun alanları, piknik tesisleri, kamp alanı ve 124 yatak kapasitesi bulunan dağ evleri personelleriyle hizmet vermektedir. Manisa şehir merkezinden 1250 metre yüksekliğe sahip At Alanı Yaylası’na 24 kilometre tutan asfalt yolla ulaşmak mümkündür.

Aigai Antik Kenti

Bu antik kentin adı Yunanca’da keçi manasına gelen “aiya” kelimesinden türetilmiştir. Aigai Antik Kenti, Manisa’da Yunus Emre ilçesinin Yunt Dağı Köseler Mahallesi yakınında yer alır. Aigai, alışılagelmiş Hellen yerleşimlerinden farklı olarak, nispeten Ege Denizi’ne uzak, dağlık bir coğrafyada, antik adı Aspordenos olan Yunt Dağı’nda kurulmuştur.

Aigai’de bulunan halk kıyıdan içeride, dağlık, verimsiz bu coğrafyada dikkat çeken bir Hellen kenti kurarak bu şehri 1000 sene boyunca ayakta tutmuştur. Antik yazarlar tarafından aktarılana göre Aigai, Milattan Önce 2. Binyılın sonlarında Yunanistan’dan Anadolu’ya göç eden Aioller tarafından kurulmuştur. Halkın Anadolu’da gelip yerleştiği yer ise Antik dönemde Aiolis olarak adlandırılmıştır. Burada yürütülmüş olan arkeolojik çalışmalarda kentin kuruluşunun şimdilik Milattan Önce 8. Yüzyılın sonları olduğu görülmektedir. Aigai isminin kökenine baktığımızda ise keçiyle olan bağı, kent sikkelerinde sıklıkla kullanılmış olan keçi sembolü, epigrafik kanıtlar ve bugün de halihazırda üretim faaliyeti hayvancılık olan köyleri içine alan Yunt Dağı’nın coğrafi şekli, şehir ekonomisinin Milattan Önce 8. Yüzyıl itibarıyla hayvancılığa dayandığını gösterir. Özellikle keçi yetiştiriciliği ile ünlenmiş olan Hellenistik Dönem’de de kemik ve deri dokuma ürünlerinin satıldığı görülmektedir. Ünlü kütüphanesinde parşömen kullanan ve parşömenin yaratıcısı olarak anılan Pergamon’un, parşömeni Aigailılara ürettirmiş olması veyahut en azından ham maddesi olan deriyi, Aigai’dan almış olduğu düşünülmektedir.

Bouleuterion (Meclis Binası)

Meclis binasına dair ilk veriler, Pergamon’daki kazı ekibi üyelerinin 1886 senesinde şehirde yapmış oldukları araştırmalarda görülmüştür. Bouleuterion yakınlarında tespit edilen arşitrav bloğu üzerindeki yazıt Apollonidas oğlu Antiphanes’in Hestia Bollaia, Zeus Bollaios ve Demos’ta bir bina adadığını gösterir.

Bu yazıt yıkılmadan önce Bouleuterion’un ön cephe duvarı üstünde yer alıyordu. Bouleuterion, Agora Meydanı’na giden ana yol üstünde doğu batı yönünde uzanır.

Dükkanların içine doğru yıkılmış olan Meclis enkazında 6 adet mermer ile heykel başı ve bu başlara ilişkin gövdeler bulunmuştur. Orijinalinde heykeller, Bouleuterion’un kuzey duvarının doğu kısmıyla cephe duvarının iç kesimlerinde oluşturulan payeler üzerinde duruyorlardı. Heykellerden iki tanesinin kaidesi üzerinde bulunan Antik Yunanca yazı, iki heykelin de Pergamonlu heykeltıraş, Hippias oğlu Menestratos tarafından yapıldığını gösterir.

Macellum

Agora Binası’nın zemin katının yer aldığı düzlemde yapının doğusundaki teras veyahut küçük bir meydan şeklinde tasarlanmıştır. Bu meydanda Agora Binası’ndan farklı fakat onunla yakın bir ilişki içinde olan yapı yer alıyor. Bu yapının Hellenlerin “Makellon”, Romalıların ise “Macellum” ismini verdikleri et veya balık pazarı olarak hizmet ettiği düşünülmektedir.

Bu yapı yaklaşık 9 metre çapına sahiptir ve düzgün plaka taşlardan oluşan dört basamağa sahiptir.

Athena Kutsal Alanı

Kuzeybatı-Güneydoğu doğrultusunda planlanmış olan Athena Kutsal Alanı, Arkaik Dönemin surlarıyla çevrili olan akropolisin batısında bulunmaktadır. Kutsal alan, tiyatronun doğu kısmında yükselen terasın üstündeki hakim konumu ve planlaması açısından da Pergamon’daki Athena Kutsal Alanı ile benzerlikler taşır.

2017 senesinde yapılmış olan çalışmalar esnasında Milattan Önce 7. Yüzyıldan Geç Bizans Dönemi’ne dek uzanan geniş bir tarih aralığına ilişkin buluntular görülmüştür.

Agora

Hellenlere özgü bir kavram olarak bilinen Agora, daha çok “pazaryeri” olarak nitelendirilmektedir. Fakat bu dar kapsamının dışında daha kapsayıcı bir ifadeyle bakmak gerekirse Agora “halkın birleştiği yer” manasında kullanılmaktadır.

Aigai Agorası şehrin yerleştiği tepenin kuzeydoğusunda Agora Meydanı’nı oluşturan terasın doğusunda yer alır. Bu teras boydan boya geçen anıtsal yapısıyla kuzey-güney doğrultusunda ancak doğu batı cephesinde konumlanmış vaziyettedir. Yaklaşık olarak 80 metre uzunluğa sahip ve doğu duvarı 10,50 metre yüksekliğinde korunmuş olan Agora binası üç katlı bir şekilde inşa edilmiştir. Yapı batıda, aradaki duvar vasıtasıyla Agora Meydanı terasına yaslanır.

Tiyatro

Athena kutsal alanı terasının batı kısmındaki çanağa inşa edilmiş olan tiyatro, kuzey rüzgarına karşı korunaklı vaziyettedir. Vomitorium’un güneyden dayandırdmış olduğu analemna duvarı, diktörtgen şekilli hafif bosajlı kesme blok taşların kullanılmış olduğu atkılı-isodomik sıralı örgüye sahiptir.

Sardes

Lidya’nın başkenti Sardes Antik Kenti’nin kalıntıları Salihli İlçesi, Sart beldesinde yer alır. Sart ve yöresinin 5 bin seneyi geçkin süredir çeşitli yerleşimlere sahne olduğu, Bizans ve Roma döneminde de önemli bir yerleşim alanı olduğu kazı çalışmalarından görülmektedir.

Tarih süresince devlet güvencesinde para basımının yapıldığı ilk yer olarak bilinen Lidya zamanının Sardes şehri, hayvancılık, tarım, ticaret ve Sart Çayı’nda gerçekleştirilen altın madenciliği ile zengin bir şehir olmuştu.

Milattan Önce 7. Yüzyıldan başlamak üzeri Milattan Sonra 7. Yüzyıl erken Bizans dönemine dek devam eden ve 1400 sene süresince Sardes ticari ve idari olarak önemli bir şehir olma özelliğini korumuştur.

İncil’in vahiy kısmında Hıristiyanlığın batıya yayılması konusunda büyük bir rol oynayan Batı Anadolu’da bulunan 7 kiliseden bir tanesi olarak anılan Sardes, dini olarak da bakıldığında önemli bir konumdadır.

Günümüze dek korunagelen dünyanın belki de en görkemli İon düzeni tapınaklarından bir tanesine ev sahipliği yapan antik şehir, korunmuş Roma yapıları arasında anıtsal hamam-gymnasium kompleksi ve antik dönemin en büyük havrasına sahiptir.

Burada kompleks karşısında “Bronzlu Ev” ismiyle bilinen büyük bir yapı bulunur. Bu yapı, Bozdağ Dağı’nın sırtlarıyla eski Lidya merkezinin arasında yer alıp antik dönemin en göz alıcı yapılarından bir tanesidir.

Bin Tepeler

Marmara Gölü’nün güney kısmında yer alan, Gediz Ovası’nın kenarında yaklaşık olarak 90 kadar Tümülüs’ü içeren Bin Tepeler veya diğer ismiyle Lidya Kral Mezarlığı yer alır. İki büyük tümülüsün Kral Gyges ve Kral Alyattese’ye ait olduğu düşünülmektedir. Tapınağın arka kısmında ise Milattan Sonra 400’lü senelerde yapıldığı tahmin edilen küçük kilise ilk 7 kiliseden bir tanesidir.

Lidya tümülüsleri, Milattan Önce 6. ve 5. Yüzyıllarda bu peyzajın önemini ortaya koyan unsurlardan biridir. Bin Tepe, Lidya Dönemi’nin öncesi ve sonrasına tarihlenen kalıntılarıyla yalnızca bir mezar alanı değildir kültürün devamlılığını da yansıtan bir anıttır.

Kula Peri Bacaları

Kula ile çevresi volkanik özelliğe sahip jeolojik bir yapıdadır. Burgaz mevkisinde Gediz Nehri’nin üst kısmındaki ısı değişiklikleri, rüzgar, yağmur ve erozyon etkisiyle oluşmuş, peri bacaları görünümlü doğal oluşumlar görülür. Gediz Vadisi’nin içerisinde pastel tonlarda etkileyici bir peyzaj oluşturur.

Niobe Doğal Anıtı

Niobe Doğal Anıtı, Manisa’nın güneyinde izlenen Spil Dağı’nın yer olduğu öykülerden biridir. Tantolos’un kızı olan Niobe Manisa’da doğmuştur ve efsanelere göre Tanrıça Leto’yla beraber çocuklukları burada geçmiştir. Ardından Thebai Kralı Amphion ile hayatını birleştiren Niobe’nin 7 tane erkek ve 7 tane kız olmak üzere toplamda 14 çocuğu olmuştur. Çocukluk arkadaşı olan Zeus’un eşi Leto’nun ise Artemis ve Apollon olmak üzere iki çocuğu bulunmaktadır. Her imkanda çocuklarıyla gururlanan Niobe’nin kendisinin çok çocuğu olduğunu Leto’nun ise yalnızca iki adet çocuğunun olduğunu söylemesinin ardından Tanrıça Leto’yu öfkelendirerek çocuklarından Niobe’yi cezalandırmasını talep eder. Niobe’nin tüm çocukları Artemis ve Apollon’un oklarıyla öldürülürler. Çocuklarının cesetlerinin başında günlerce ağlayan Niobe’nin haline en sonunda tanrı Zeus acıyarak bu ızdırabını sonlandırmak için onu Spil Dağı’nın eteklerinde taşlaştırır.

Günümüzde Karaköy semti Çaybaşı Mevkii’nde kadın başı olan bu kayanın göz çukuruna benzeyen girintilerinden yakın döneme kadar akan su damlaları Niobe’nin gözyaşları olarak değerlendirilir ve buraya vatandaşlar arasında “Ağlayan Kaya” da denir. Daha detaylı olarak bakıldığında bir kadın başını andıran bu kaya en fazla ziyaret edilen yerlerden bir tanesidir.

Yeni Han

Manisa’da yer alan Yeni Han’ın ne zaman yapıldığına ilişkin net bir bilgi yer almamaktadır. Halk arasında Karaosmanoğulları tarafından 1825-1830’lu senelerde yaptırıldığı ifade edilir. Han iki katlı ve orta avluludur. Doğu, güney ve batı cephelerine bitişik dükkanlar yer almaktadır.

Han doğu-batı hattında dikdörtgen bir plana sahiptir. Alt kat odaları avluya, üst kat odaları ise revaklara açılmaktadır. Güney cephedeyse bir girişi yer almamaktadır. Kuzeybatıdaki koridor develikle bağlantıyı sağlayan bir geçiş koridorudur. Alt katta bulunan dükkanlar bir duvar yardımıyla ikiye bölünmüştür. Alt katta ocakların bulunması ve iki bölümlü olmasıyla depo olarak kullanıldığı ifade edilebilir. İkini kat dükkanların önünü ise yuvarlak kemerli revaklar çevrelemektedir. Üst katta, kuzey cephede sekiz, doğu, güney ve batı cephelerinde 7, birer de köşede olmak üzere toplamda 33 dükkan yer almaktadır. Odaların birkaç tanesi hariç tamamında ocak yer alır.

2001 senesinde başlayan ve 2004 senesinde yapımı bitirilen restorasyon çalışmaları yapıyı bozmayacak şekilde gerçekleştirilmiştir. Bugün ise Yeni Han alışveriş ve kültür merkezi olarak kullanımına devam edilmektedir. Hanın günümüzdeki kullanımından doğan ihtiyaca uygun olarak kimi mekanlar arasında geçişler sağlanmıştır.

Thyateira

İzmir – İstanbul yolunun üstünde yer alan Akhisar İlçesi, tarihi erken bronz çağına dek giden antik Thyateira Kenti üstünde kuruludur. Antik Dönem’de bir dokumacılık merkezi olduğu düşünülen bu şehir, bölgedeki yolların kesiştiği bir konumda olmasında dolayı ticari ve askeri açıdan da öneme sahipti. Hristiyanlığın ilk dönemlerine ait olan 7 adet kiliseden Thyateira Kilisesi’nin bulunduu yer olarak da ziyaret edilen bu şehir, Tepe Mezarlığı ismiyle de bilinir. Akhisar dinsel turizm dikkate alındığında da önemli bir potansiyeli bünyesinde taşımaktadır.

Yoğurtçu Kalesi

Bizanslılar tarafından 12. Yüzyılın sonu ile 13. Yüzyılın başlarında Türk akınlarına karşı yapıldığı bilinen bu kale Gediz Ovası’na da hakim bir yerdedir ve burası büyük bir kireç taşı formasyonunun üstüne kurulu vaziyettedir. Yoğurtçu Kalesi’nin oturmuş olduğu kütle, çevresindeki volkanik dokulardan ayrı olarak, doğu batı ve kuzey yönünde herhangi bir bağlantısı olmadan tırmanılması güç dik yamaçlı bir koni olarak yükselir. Kalenin dışındaki sur belirli aralıklarla yerleştirilen kuleler ile tahkim edilmiştir. İç kale ve surlar arasında bulunan alanda çeşitli mekanlara dair kalıntılar göze çarpar.

Sultan Camii

Sultan Camii, Klasik Osmanlı Külliye Mimarisi’nin sosyal yaşamı ve kültürel yaşamının görkemli bir örneği olan ve oldukça geniş bir alana yayılan sıbyan mektebi, hankah, hamam, medrese imaret, camiden oluşan bu külliye, Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi olan Ayşe Hafsa Sultan tarafından Miadi 1522, Hicri 929’da yaptırılmıştır. Cami ile ona bağlı olan binaların kimileri 1522 tarihinde, darüşşifa 1539 tarihinde, hamam ise 1538 senesinde bitirilmiştir. Günümüzde Sultan Camii’nin çevresinin düzenlemesi Manisa Belediyesi tarafından gerçekleştirilmiş olup her sene düzenlenmiş olan Mesir Şenlikleri’ne ev sahipliği yapar. Yerli ve yabancı turistler tarafından da cami ziyaret edilebilmektedir. Sultan Camii Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde 2007 senesinde başlayan restorasyon çalışmaları 21 Mart 2008 Cuma gününde 468. Mesir Festivali esnasında yeniden ibadete açılmıştır.

Manisa Kalesi

Manisa şehir merkezinin güney kısmında yükselen Sipil Dağı’nın kuzey kısmında görüntülenebilen Manisa Kalesi iki bölümden oluşur. Bu bölümler “İç Kale” ve “Dış Kale”dir. Hellenistik Dönem’de şehrin Akropolü konumunda olan Sipylos Dağı’nın üzerinde bir kale yer alıyordu. Kalenin kimler tarafından ve ne zaman yapıldığı çok fazla bilinmemekle birlikte Magnesia şehrinin surlarla çevrildiği bilinmektedir. Milattan Sonra 17’de yaşanan depremde kalenin de bir kısmının yıkıma uğradığı düşünülmektedir. Bizans Zamanı’nda iç kalenin iyi derecede yenilendiği ve dış kısmının surla çevrildiği düşünülmektedir. Arap akınları karşısında direnebilmenin surlar sayesinde olduğu düşünülmektedir. İmparator III. Joanne Dukas Vatatzer devrinde iç kale 1222 senesinde yapılmıştır. 14. Yüzyılın başlarında ise surlar takviye yapılmıştır. Saruhanoğulları tarafından kale önce onarılmış, ardından ise kullanılmıştır. Dış kalenin içerisinde kalıntıları yer alan Hacet Mescidi ise Saruhan Bey tarafından yapılmıştır. Manisa Kalesi’nin Osmanlılar zamanında da onarımdan geçirildiği anlaşılmaktadır.

Tarihler 1400’leri gösterdiğinde surlar çokça tahrip olduğundan dolayı önemi kalmamış ve yerleşmeler sur dışına çıkarak şehir dini yapılar çevresinde yayılmaya başlamıştır. Kalenin 17 yüzyılda içinde eşkıyalık hareketlerine ilişkin önemli olaylar yaşanmıştır. Bu yüzyılın başında Polonyalı Simeon şehri görmüş, seyahatnamesinde dağ üstünde ahşap bir Ermeni Kilisesi’nin bulunduğunu söylemiştir. 17. yüzyılda Katip Çelebi, dış surların harap olduğunu söylemiştir. 1671 senesinde Manisa’yı ziyarete gelen Evliya Çelebi de kaleye ilişkin detaylı bilgiler paylaşmıştır.

Ulu Camii ve Külliyesi

Saruhanoğulları Beyliği’nin bilinen en mühim yapıları arasında yer alan ve 1366 senesinde Muzafereddin İshak Bey tarafından Mimar Emet Bin Osman’a yaptırılan Manisa. Ulu Cami, Beylikler Dönemi’nin en dikkat çekici cami planı olarak gösterilir. Sipil Dağı’nın kuzey kısmında bulunan külliye; medrese, cami, türbe ve kuzeydoğusunda yer alan hamamdan oluşur. Cami, enine dikdörtgen bir planı bulunan sekizgen ayak sistemi üstünde büyük bir kubbe ile örtülmüştür. Tek bir minaresi bulunan caminin hakiki kündekari tekniğiyle yapılmış olan minberi, Beylikler Dönemi Türk ahşap oymacılığının da şaheserlerindendir. Buradaki minber günümüzde Manisa Müzesi’nde muhafaza edilmektedir. “Fethiye Medresesi” ismiyle anılan medrese caminin batı bitişiğinde bulunan tek eyvanlı, iki katlı olarak camiden on sene sonra aynı mimar tarafından yapılmıştır. Şehrin en eski medresesi olan yapının kuzey kısma bakan taç kapısının iki yanında çeşme de yer alır. Cami ve medresenin arasındaki geçidin güney duvarına açılan kapıyla girilen türbedeki dört adet sandukanın İshak Çelebi ile ailesine ait olduğu düşünülmektedir. Külliyedeki hamam ise “Çukur Hamam” ismiyle bilinmekte olup, külliyeye gelir getirmesi maksadıyla yapılmış olduğu vakfiyesinden anlaşılmaktadır.

Philadelphia

Manisa şehrinin Alaşehir ilçesinde yer alan antik kentin büyük bir kısmı modern yerleşme atında kalmıştır. Pergamon krallarından olan II. Attalos Philadelphos’un kurduğu Philadelphia, Roma zamanında kentte yapılan festivallerin ve tapınakların çokluğu sebebiyle “Küçük Atina” ismiyle anılmıştır. Bizans Dönemi’nde önemini arttıran şehir, bu dönemde sağlam surlarla çevrilmiştir. Philadelphia’da yapılan kazılarda Roma Dönemi’ne tarihlendirilmiş olan tiyatroyla tapınak ortaya çıkartılmıştır. Tiyatroda gerçekleştirilen kazılarda, sahnenin büyük bir kısmıyla oturma kısmının az bir kısmı gün ışığına çıkartılabilmiştir. Şehrin en görkemli anıtlarından olan ve yalnızca üç payesi korunmuş olan Aziz Jean Kilisesi’de burada dikkat çekmektedir. 6’ncı yüzyılda yapılan bazilika sonraki zamanlarda ise onarımlar geçirmiştir.

Muradiye Cami

III. Murat ismine 1583 ila 1592 tarihleri arasında yaptırılmış olan bu külliye; imarethane, medrese, cami ve dükkanlardan oluşmaktadır. Projesi Mimar Sinan’a ait olan külliyenin inşası Mimar Mahmut Ağa tarafından başlatılmış olup, yaşamını kaybetmesinin ardından Mimar Mehmet Ağa tarafından bitirilmiştir. Buradaki medrese, klasik Osmanlı medrese şekil ve planına uygun şekilde yapılmıştır.

Giriş kapısı batı kısmında olup revakların ardında kuzey, güney ve batı yönlerinde odalar bulunur. Kubbeyle örtülü vaziyetteki bu odaların içerisinde ocak ve dolap nişleri bulunmaktadır. İmarathanenin planı medrese planına benzeyip revakların ardında avluyu “U” biçiminde saran mutfaklar, erzak dolapları ve yemekhaneler yer almaktadır. Mutfak bölümlerinde ise çeşme ile büyük ocaklar yer alır.

Medrese ve cami arasında bulunan kütüphane 1812 senesinde Karaosmanoğulları’ndan Hüseyin Ağa tarafından inşa ettirilmiştir. Bugün ise burası çocuk kütüphanesi olarak kullanılmaktadır. İmarethane ve medrese bölümleri günümüzde müze şeklinde kullanılır.

Kybele Kaya Kabartması

Manisa Akpınar’da mesire bölümünde düz kaya üstüne oturur şekilde betimlenen Kybele Kaya Kabartması yer alır. Kayaya oyulmuş bu figür 8x10 metre yüksekliktedir. Hava koşullarının da etkisiyle kimi kısımları bozulmuşsa da iki eliyle de göğsünü kavraması, silindir şeklinde başlık giymesi günümüzde seçilebilmektedir. Kabartmanın sağ kısmında dört Hitit hiyeroglifinin izleri zor da olsa anlaşılabilmektedir. Kybele Kaya Kabartması Milattan Önce 13 yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilir. Kybele, tüm Anadolu yarımadasında tapınılan ana tanrıçadır. Yani Magna Mater’dir. Ana tanrıça Kybele’nin “Sipylene” ismi altında Magnesia’da bir kült oluşturduğu ifade edilmektedir. Kybele Magnesia sikkelerinde de görülmektedir.

Akhisar Müzesi

1933 senesinde Ali Şefik Hastanesi olarak yapılmış olan bu bina, aynı sene MEB’e devredilmiş ve 1992 senesine dek ortaokul olarak hizmet vermiştir. 2012 senesinde ise müze olarak açılan Akhisar Müzesi, 11 bölümde 1451 eser sergilenmektedir. Burada etnografik ve arkeolojik eserler yer alır. Arkeolojik seksiyonda, 18-11 milyon yaşlarında olan kimi fosiller, el aletleri, idoller, Milattan Önce 6 binlere dek örneklenen Yortan seramikleri, Milattan Önce 700-500 senelerine ilişkin gümüş, seramik, kap ile altın buzağı, Hellenistik Dönem’e ilişkin seramikler, Milattan Önce 500’lere kadar tarihlenen cam eserler, mezar stelleri, yağ kandilleri ve figürler bulunmaktadır. Milatta Önce 500 senesine tarihlenen lir çalan bir Eros, Herakles mührü, aslan başı küpe, altın yüzük, iğne, kolye ve Hristiyanlık Dönemi’ne ilişkin günlük eşya ve aletlerde burada bulunmaktadır.

Müzenin arkeoloji kısmı haricinde etnografya kısmında ise tabak sürahi, cam kase gibi günlük gereçler, Osmanlı zamanında kullanılan gaz lambaları ve diğer günlük kullanıma ilişkin eşyalar, tüfekler, tabanca ve çeşitli büyüklükteki kılıçlar yer almaktadır. Bununla birlikte bölgeye ait el işi halılar ve yöresel kıyafetler de burada sergilenmektedir. Etnografya kısmının bir bölümü de zaman içerisinde önemini kaybeden mesleklere ayrıldığı ve yaşadıkları döneme ilişkin görünüşleriyle bu mesleklere ilişkin dükkanlar tekrar canlandırılmıştır.

Akpınar Mesire Alanı

Manisa – Turgutlu yolunun üstünde ve Manisa’ya 7 kilometre uzaklıkta Spil Dağı’nın eteklerinde yolun kenarında bulunan Akpınar, şehre yakınlığından dolayı geçmişte rağbet görmüş piknik alanlarından bir tanesidir. Biraz yukarısında Spil Dağı’nın Gediz Ovası’nı gören kuzey eteklerinde ise Kybele bereket tanrıçasının rölyefi yer alır. Günümüzde Manisa Belediyesi’nin su kaynaklarıyla koruma alanı konumunda yer alır.

İlk İnsan Ayak İzleri

Manisa’da yer alan ve eşine ender rastlanan “İlk İnsan Ayak İzleri” Gediz Irmağı’nın kıyısında Manisa Salihli ilçesine bağlı Sindel Köyü’nün sınırları içinde 1969 senesinde MTA tarafından gün yüzüne çıkartıldı. Buradaki ayak izi Kula merkezli olan bir yanardağın çıkarmış olduğu tüflerin arasında yer alır.

Bırakılan izlerin 5 ila 100 metre yüksekliğe sahip bazalt cüruf ile kaplı olduğu görülür. İlk insan ayak izleri ısı yoluyla uyarılmış ışıma yöntemi ile tarihlendirilip bu ayak izinin 26 bin sene öncesine ait olduğu düşünülmektedir. Bir örneği ise Manisa Müzesi’nde yer alır. Bu arkeolojik buluntu bilim insanlarının odağını çekmiştir.

Hatuniye Camii ve Külliyesi

15. yüzyılda II. Beyazid’ın eşi Hüsnüşah Sultan’ın yaptırmış olduğu külliye; sıbyan mektebi, imarethane, medrese ve camiden oluşmaktadır. Hatuniye Camii, dikdörtgen plana sahip, tek minareli sade bir camidir. Ana mekan, sekizgen bir kasnak üstüne oturtulmuş olan bir adet büyük, iki tarafta ise küçük kubbe ile örtülmüştür. Son cemaat yeriyse altı sütun üstüne oturan beş adet küçük kubbe ile kaplanmıştır. Minare zikzak kırmalar ile süslüdür. Yalancı kündekari tekniğiyle yapılmış olan minberi, Türk süsleme sanatlarının güzel örneklerinden bir tanesidir. Caminin batısında bulunan sıbyan mektebi, dikdörtgen planlı olup, kaba yontu taş örgü tekniği ile yapılmıştır. Külliyenin imarethane ve medrese gibi bölümleri, başka pek çok eser gibi Kurtuluş Savaşı esnasında yanıp yıkılması sebebiyle günümüze dek gelmemiştir.

Manisa Mevlevihanesi

Mevlevihane kitabesinden öğrenilenlere göre burası 14. yüzyılda İshak Çelebi (Saruhan Bey’in torunu) tarafından yaptırılmıştır. Mevlevihane, İshak Çelebi tarafından 14. Yüzyılda yaptırılmış olan Ulu Cami Külliyesi’nin bir kısmını oluşturmuştur. Külliyenin biraz uzağında bulunan bu Mevlevihane, şehirde Mevlevi kültürünün yerleşmesi neticesinde Şer’i sicillerinden öğrenilen bilgilere göre Osmanlı zamanında da Mevlevihane olmaya devam etmiş ve 17. Yüzyılda 4 kez onarım görmüştür.

Cumhuriyetinin ilanı sonrasında dergahların kapatılmasını içeren yasanın çıkmasıyla burası VGM’nin mülkiyetine girmiştir. Mevlevihanenin daha sonraki yıllarda yapısı tam olarak korunamamıştır ve Manisa Yöresi Türk Tarih ve Kültürünü Uygulama Merkezi’ne devredilmiş olan bu yapı 2001 senesinde Celal Bayar Üniversitesi’nin restorasyonunun ardından yeniden ziyarete açılmıştır.

Çeşnigir Camii

15. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet’in sofracıbaşısı olan Çeşnigir Sinan’ın yaptırdığı bu cami kesme taştan yapılmıştır. Enine dikdörtgen plana sahip ortasında bir büyük, köşelerinde ise dört adet küçük eliptik kubbe ile örtüldüğü görülen caminin batı bitişinde bulunan kare planlı kütüphaneyse 1831 senesinde Karaosmanoğulları’ndan Hacı Sabri Ağa tarafından yaptırılmıştır.

İvaz Paşa Camii

Karaköy semtinde bulunan camii 1484 senesinde ilk kez İvaz Paşa tarafından yaptırılmıştır. Cami büyük bir kubbeyle örtülüdür ve tek minarelidir. Son cemaat yeriyse beş adet yuvarlak sütun üstüne oturan dört adet kubbeyle örtülüdür. İnşaatında tuğla ve kesme taşın kullanıldığı bu caminin tuğla işçiliği dikkat çekmektedir. Caminin son cemaat yerinin doğu kısmında yer alan mezarsa İvaz Paşa’nındır.

Alaşehir Yıldırım Bayezid Camii

Yıldırım Bayezid’in yaptırmaya başladığı camii, Ankara Savaşı’nın çıkmasından dolayı yarıda kalmıştır ve buranın çatısı ahşap olarak bitirilmiştir. İşgal döneminde yakılan cami, Kurtuluş Savaşı’nın ardından onarıma girmiş ve minaresiyle çatı örtüsü tekrar yapılmıştır.

Manisa Müzesi

Antik dönemden beri Sypylos ismiyle bilinen dağın kuzey eteklerinde kurulup gelişmiş olan Manisa, yerleşimin günümüze dek kesintisiz bir şekilde geldiği yerlerden biridir. Homeros’a göre Troya Savaşı’na giren Teselyalı Magnetler’in kurduğu ve özellikle Milattan Önce 7. Yüzyılda Lidyalılar zamanında bir kültür ve uygarlık beşiği olan Manisa ile yöresi Bizans ve Roma imparatorlukları zamanın da önemli şehirlerindendir. 14. Yüzyılda Saruhanbey’in kurmuş olduğu Saruhanoğlulları Beyliği’nin başkenti, Osmanlılar Dönemi’nde de şehzadeler şehri olmuş olan Manisa, Cumhuriyet’te kültürel, dini ve mimari çehresini değiştirmiş ve günümüzde modern bir şehir olmuştur.

Yüzyıllar süresince yöre halkının üretim güçlerini, yaşam biçimlerini, zevklerini ve inançlarını gösteren belgelerin toplanarak korunması, sergilenmesi ve değerlendirilmesi yöntemiyle geçmişe olan vefa borcunu ödemeye çalışan Manisa halkı, Manisa’nın idari sınırları içinde yer alan kültürel varlıklarını Manisa’ya getirip depolayarak ilk defa 29 Ekim 1937 gününde dönemin valisi olan Murat Germen’in de katılmış olduğu bir törenle müze olarak düzenlenmiş olan Muradiye Külliyesi’nin medrese kısmında teşhire açmışlardır.

Yorumlar (0)