Yediğimiz gıdalar ruh halimizi ve davranışlarımızı etkiliyor!

Yediğimiz besinlerde yer alan içerikler sadece sağlığımızı değil davranışlarımızı ve ruh halimizi de etkiliyor. Özellikle bazı vitaminlerin ve minerallerin eksikliği nedeniyle beynimizde olması gereken bazı süreçler sekteye uğrayarak nörolojik rahatsızlıklar yaşamamıza neden olabiliyor. Peki, yediğimiz gıdalar ve diyetimiz ruh halimizi ve davranışımızı nasıl etkiliyor? Beynimize en çok hangi gıdalar zarar veriyor? Bu zararlardan kendimizi korumak için neler yapmalıyız? Hepsi ve daha fazlası haberin ayrıntısında yer alıyor…

SAĞLIK 28.08.2022, 13:00 03.09.2022, 10:14
Yediğimiz gıdalar ruh halimizi ve davranışlarımızı etkiliyor!

Keşif Çağı olarak bilinen bir dönem olan 15. ve 16. yüzyılların uzun deniz yolculukları sırasında, denizciler muhteşem yiyecekler ve yemyeşil tarlalar gördüğünü bildirdiler. Bunların denizde aylar sonra halüsinasyonlardan başka bir şey olmadığı keşfi oldukça acı vericiydi. Bazı denizciler hasretle ağladılar; diğerleri ise kendilerini denize attı. Bu üzücü serapların tedavisinin, bir zamanlar şüphelenildiği gibi karmaşık kimyasalların bir karışımı değil, limon suyunun basit panzehiri olduğu ortaya çıktı. Göreve çıkan denizciler, insanların meyve ve sebze yemekten elde ettikleri temel bir mikro besin olan C vitamini eksikliğinden kaynaklanan bir hastalık olan iskorbüt hastalığından muzdaripti. C vitamini, beynin kimyasal habercileri olan nörotransmitterlerin üretimi ve salınımı için oldukça önemlidir. Yokluğunda, beyin hücreleri birbirleriyle etkili bir şekilde iletişim kuramazlar ve bu da halüsinasyonlara yol açabilir.

Beyindeki hassas denge

İlk kaşiflerin bu ünlü örneğinin gösterdiği gibi, yemek ve beyin arasında araştırmacıların çözmeye çalıştığı yakın bir bağlantı var. Bilim insanları öncelikle gıda bileşenlerinin ve bunların parçalanma ürünlerinin fizyolojimizi kontrol eden genetik talimatları nasıl değiştirebileceğiyle ilgileniyor. Bunun ötesinde, araştırmalar yemeğin düşüncelerimizi, ruh halimizi ve davranışlarımızı nasıl etkileyebileceğini anlamaya da odaklanıyor. Beyin hastalıklarını diyetle henüz önleyemez veya tedavi edemezken, birçok araştırmacı, bizi biz yapan günlük beyin süreçlerinde beslenmenin oynadığı rol hakkında çok şey öğreniyorlar. Belki de şaşırtıcı olmayan bir şekilde, hassas bir besin dengesi beyin sağlığı için oldukça önemlidir: Vitaminler, şekerler, yağlar ve amino asitlerdeki eksiklikler veya fazlalıklar beyni ve davranışları olumsuz veya olumlu şekillerde etkileyebilir.

Yediğimiz gıdalar sadece sağlığımızı değil dolaylı olarak ruh halimizi ve davranışlarımızı da etkileyebilir. 

Vitamin ve mineral eksiklikleri

C vitamininde olduğu gibi, diğer vitamin ve minerallerdeki eksiklikler de insanlarda beyni olumsuz etkileyen beslenme hastalıklarını hızlandırabilir. Örneğin, tipik olarak az miktarda et ve balık tüketmek gibi düşük diyet seviyeleri insanlarda bunama geliştiren bir hastalık olan pellagraya neden olur. Niasin, gıdaları enerjiye ve yapı taşlarına dönüştürmek, genetik planı çevresel hasardan korumak ve belirli gen ürünlerinin ne kadarının yapıldığını kontrol etmek için gereklidir. Bu kritik süreçlerin yokluğunda, nöronlar olarak da bilinen beyin hücreleri arızalanır, erken ölür ve bunamaya yol açar. Hayvan modellerinde, beyindeki niasin üretiminin azaltılması veya bloke edilmesi, nöron hasarlarını ve hücre ölümünü teşvik eder. Tersine, niasin düzeylerini artırmanın Alzheimer, Huntington ve Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıkların etkilerini azalttığı gösterilmiştir. İnsanlarda yapılan gözlemsel çalışmalar, yeterli düzeyde niasinin bu hastalıklara karşı koruma sağlayabileceğini öne sürüyor, ancak sonuçlar hala yetersiz. İlginç bir şekilde, aşırı miktarda alkol tüketiminin neden olduğu niasin eksikliği, pellagra ile benzer etkilere yol açabilir.

Vitamin ve mineral eksikliği beyin süreçlerine dolaylı olarak etki ederek bazı nörolojik rahatsızlıklar yaşamamıza neden olabilir. 

İyotlu tuz ile IQ puanlarındaki artış

Besin eksikliğinin beyin fonksiyonlarını nasıl etkilediğine dair başka bir örnek, niasin gibi kişinin diyetinde bulunması gereken iyot elementinde bulunabilir. Deniz ürünlerinde ve deniz yosunlarında bulunan iyot, gelişim, metabolizma, iştah ve uyku dahil olmak üzere insan biyolojisinin birçok yönü için önemli olan sinyal moleküllerinin yer aldığı tiroid hormonları için temel bir yapı taşıdır. Düşük iyot seviyeleri, yeterli miktarda tiroid hormonunun üretimini engelleyerek bu temel fizyolojik süreçleri bozar. İyot, gelişmekte olan insan beyni için özellikle önemlidir; 1920'lerde sofra tuzuna bu mineral eklenmeden önce, iyot eksikliği dünya çapında bilişsel engelliliğin önemli bir nedeniydi. İyotlu tuzun piyasaya sürülmesinin geçtiğimiz yüzyılda IQ puanlarındaki kademeli artışa katkıda bulunduğu düşünülmektedir.

Özellikle 1920'li yıllarından ardından tuzlara eklenen iyot sayesinde IQ seviyelerinin artmış olabileceği düşünülüyor.

Epilepsi için ketojenik diyet

Tüm diyet eksiklikleri beyne zararlı değildir. Aslında, araştırmalar, beyin hücrelerinin kontrolsüz bir şekilde ateşlendiği bir durum olan ilaca dirençli epilepsisi olan kişilerin ketojenik diyet olarak bilinen ultra düşük karbonhidrat rejimini benimseyerek nöbet sayısını azaltabileceğini gösteriyor. Bu diyette kalori yağdan elde edilir. Karbonhidratlar vücut için tercih edilen enerji kaynağıdır. Oruç nedeniyle veya ketojenik diyet nedeniyle karbonhidratlar mevcut olmadıklarında hücreler, yağları keton adı verilen bileşiklere parçalayarak yakıt elde ederler. Enerji için ketonların kullanılması vücutta dolaşan hormon seviyeleri, beyin tarafından üretilen nörotransmiterlerin miktarı ve bağırsakta yaşayan bakteri türleri dahil olmak üzere metabolizma ve fizyolojide derin değişimlere yol açar. Araştırmacılar, diyete bağlı bu değişikliklerin, özellikle nöronları susturabilen ve inflamatuar moleküllerin seviyelerini azaltabilen daha yüksek beyin kimyasalları üretiminin, ketojenik diyetin nöbet sayısını azaltma yeteneğinde rol oynayabileceğini düşünüyor. Bu değişiklikler, diyet ve oruç gibi ketojenik bir durumun bilişsel işlev ve ruh hali üzerindeki faydalarını da açıklayabilir.

Ultra düşük karbonhidrat seviyelerinde düzenlenecek bir beslenme şeklinin epilepsi gibi hastalıklarda yaşanacak nöbet sayısını düşürebileceği düşünülüyor. 

Şeker, doymuş yağlar ve aşırı işlenmiş gıdalar

Bazı besin maddelerinin aşırı seviyeleri de beyin üzerinde zararlı etkilere neden olabilir. İnsanlarda ve hayvan modellerinde, rafine şekerlerin ve doymuş yağların yüksek tüketimi (aşırı işlenmiş gıdalarda yaygın olarak bulunur) beyni tokluğu düzenlediği bilinen hormonal sinyallere karşı duyarsızlaştırarak yemeyi teşvik eder. İlginç bir şekilde, bu yiyeceklerin bol miktarlarda bulunduğu bir diyet, tat sistemini de duyarsızlaştırarak hayvanların ve insanların yiyecekleri daha az tatlı olarak algılamasına neden olur. Bu duyusal değişiklikler, yiyecek seçimini ve yiyeceklerden aldığımız ödülü etkileyebilir. Örneğin, araştırmalar, iki hafta boyunca her gün dondurma yendiği takdirde, beynin tat ve ödül için önemli bölgelerindeki dondurmaya verilen tepkilerin donuklaştığını gösteriyor. Bazı araştırmacılar, yiyecek ödül sinyallerindeki bu düşüşün, sigara içenlerin sigara içme isteğine benzer şekilde, daha yağlı ve şekerli yiyecekler için istekleri artırabileceğini düşünüyor. Yüksek yağlı ve işlenmiş gıda diyetleri, insanlarda ve hayvan modellerinde daha düşük bilişsel işlev ve hafızanın yanı sıra daha yüksek nörodejeneratif hastalık oranı ile de ilişkilidir. Ancak araştırmacılar, bu etkilerin bu yiyeceklerden mi yoksa bu diyetlerin uzun süreli tüketimiyle gelişen kilo alımı ve insülin direncinden mi kaynaklandığını hala bilmiyorlar.

Yüksek tuz ve rafine yiyecekler tat duyularımıza etki ederek zaman içerisinde tat duyularımızın körelmesine neden olur ve yediğimiz yiyeceklerden yeterince tat alamaz duruma geliriz. 

Zaman ölçekleri

Bu durum diyetin beyin üzerindeki etkisinin kritik bir yönüne getiriyor: zaman. Bazı gıdalar beyin fonksiyonlarını ve davranışlarını akut olarak etkileyebilir, bazılarının ise etki göstermesi haftalar, aylar hatta yıllar alabilir. Örneğin, bir dilim kek yemek, ilaca dirençli epilepsisi olan bir bireyin yağ yakan, ketojenik metabolizmasını hızla karbonhidrat yakan bir metabolizmaya kaydırarak nöbet riskini artırır. Buna karşılık, tat için haftalarca şeker tüketimi ve beynin ödül yollarının değişmesi ve aylarca C vitamini eksikliğinin iskorbüt geliştirmesi gerekir. Son olarak, Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıklar söz konusu olduğunda, risk, sigara içmek gibi diğer genetik veya yaşam tarzı faktörleri ile birlikte yıllarca diyet maruziyetinden etkilenir. Sonuç olarak, gıda ve beyin arasındaki ilişki biraz hassas Goldilocks'a benzer: Her besinden çok az, yeteri kadarına ihtiyacımız var.

Yorumlar (0)