Obsesif kompulsif bozukluğun temel sebebi nedir?

Sinirbilim çalışmalarının geniş kapsamlı bir incelemesi, obsesif kompulsif bozukluğun (OKB) temelini oluşturan beyin devrelerini ve mekanizmaları ortaya çıkarmaktadır. Araştırmacılar, yeni bulguların mevcut tedavileri daha etkili hale getireceğini ya da yeni tedavilere yön vereceğini umuyorlar.

SAĞLIK 03.05.2019, 14:55 03.05.2019, 15:02
Obsesif kompulsif bozukluğun temel sebebi nedir?

Obsesif kompulsif bozukluk (OKB), zihinsel bir sağlık durumudur. Bu hastalığa sahip olanlar, tekrarlayan ve kaygı uyandıran düşünceler veya dürtüler, kontrol edemedikleri davranışlar yaşarlar. Kapının kilitli olup olmadığını ya da ışıkların kapalı olup olmadığını sürekli kontrol etmek OKB belirtileri arasında sayılabilir. Bu belirtiler kontrol edilemez ve bir kişinin yaşam kalitesini ciddi şekilde bozabilir.

OKB tedavileri arasında ilaç tedavisi, psikoterapi ve derin beyin stimülasyonu vardır ancak herkes bu tedavilere cevap vermeyebilir. Bu konuya dair yapılan çalışmalar, OKB hastalarının yalnızca yüzde 50’sinin bu tedavilerle daha iyi olduğunu, sadece yüzde 10’unun da tamamen düzeldiğini ortaya koymuştur. Tedavilerin etkisizliği tıp uzmanlarının, hastalığın nörolojik kökenlerini hala tam olarak anlayamadığı gerçeğinden kaynaklanmaktadır. Fakat yeni yapılan bir çalışma, araştırmalardaki bu boşluğu doldurmayı amaçlıyor.

Michigan Üniversitesi Psikiyatri Bölümü’nde araştırma görevlisi olan Luke Norman liderliğindeki bilim insanları, obsesif kompulsif bozukluğun temelleri üzerine yapılan çalışmalardan elde edilen verileri analiz ettiler.

Beyin devrelerinin incelenmesi

Norman ve meslektaşları, OKB’ye sahip yüzlerce insanın beyinlerini tarayan çalışmaları analiz ettiler. Aynı zamanda bu hastalığa sahip olmayan insanların beyin görüntülerini de incelediler. Çalışmanın başyazarı, “10 çalışmadan elde edilen verileri, yaklaşık 500 hasta ve sağlıklı gönüllülerden elde edilen bilgilerle birleştirerek, OKB için çok önemli olduğu düşünülen beyin devrelerinin bu hastalığa nasıl bir etkisi olduğunu gördük.” açıklamasını yapmıştır.

Araştırmacılar spesifik olarak, ‘cingulo-opercular network’ adı verilen bir beyin devresine yoğunlaştılar. Bu ağ, beynin merkezinde nöronal yollarla birbirine bağlanmış birkaç bölgeyi kapsamaktadır. Çalışmalar, ilk olarak bu ağı ‘tetikte olma durumu’ ile ilişkilendirdiler. Başka bir deyişle beyin devresindeki bölgeler, potansiyel hatalara karşı tetikte olur ve istenmeyen bir sonucu önlemek için bir eylemi durdurabilir.  

Norman ve meslektaşlarının incelemelerine dahil ettikleri manyetik rezonans görüntüleme (MRG) çalışmalarının çoğunda, gönüllüler beyin tarayıcısı içindeyken hatalara karşılık verdiler.

Çeşitli çalışmalardan elde edilen verilerin analizi, çarpıcı bir örnek ortaya koydu: Obsesif kompulsif bozukluğa sahip olan kişiler, bu rahatsızlığa sahip olmayanlarla karşılaştırıldığında, hatayı tanımayla ilişkili beyin bölgelerinde daha fazla etkinlik gösterirken, hatayı durdurabilecek beyin bölgelerinde daha az etkinlik göstermişlerdir.

Michigan Üniversitesi Psikiyatri Bölümü’nden Dr. Kate Fitzgerald, bulguları şöyle açıklıyor:

“OKB’li kişilerin genellikle davranışları hakkında içgörü sahibi olduklarını ve ihtiyaç duyulmayan bir şey yaptıklarını tespit edebiliyoruz. Fakat araştırma sonuçları hata sinyalinin, hatayı durdurabilecek beyin ağına ulaşmadığını gösteriyor.”

Araştırmacı, analoji kurmaya devam ederek şu örneği veriyor:

“Sanki ayakları, onlara durmalarını söyleyen frenin üzerinde duruyor ancak fren, onları gerçekten durdurabilecek tekerleğe bağlı değil.”

Fitzgerald, “Bu analiz, OKB’de terapi hedeflerine yönelik zemin hazırlıyor, çünkü hata işleme ve engelleyici kontrolün, hastalığa sahip olan insanlarda değişikliğe uğrayan önemli süreçler olduğunu gösteriyor.” diyor.

Araştırmacı ayrıca, bulguların ‘bilişsel davranışçı terapi’ gibi tedavileri nasıl geliştirilebileceğini de açıklamaktadır. “Biz OKB için gerçekleştirdiğimiz bilişsel davranışçı terapi seanslarında, tekerlekler gerçekten duruncaya kadar fren ile tekerlekler arasındaki iletişimi artırmak için, hastaların dürtülerini tanımlamalarına, onlara karşı koymalarına ve direnmelerine yardımcı olmaya çalışıyoruz. Ama bu sadece hastaların yarısında işe yarıyor.” açıklamasını yapan Fitzgerald, “Bunun gibi bulgularla bilişsel davranışçı terapiyi daha etkili hale getireceğimizi ve yeni tedavilere rehberlik edebileceğimizi umuyoruz.” ifadelerini kullanıyor.

Yorumlar (0)