Güneş kremi bulunmadan önce insanlar güneşin etkilerinden nasıl korunuyordu?

Günümüzde güneş ışınlarından korunmak adına güneş kremi sürüyor, şapka ve güneş gözlüğü takıyor ve şemsiyeler kullanıyoruz. Peki, insanlar güneşin etkilerine karşı her zaman bu kadar takıntılı mıydı? Bilim insanları güneşe karşı tavrımızın binlerce yıldır değiştiğini ve arkaik insanların güneş ile farklı bir ilişkisinin olduğunu ileri sürüyor. Peki, insanların güneşe olan tavrı binlerce yılda nasıl değişti? Bronzlaşmak sağlıklı mı? Merak edilenler haberin ayrıntısında yer alıyor…

SAĞLIK 18.09.2022, 11:56 19.09.2022, 17:48
Güneş kremi bulunmadan önce insanlar güneşin etkilerinden nasıl korunuyordu?

İnsanoğlunun güneşle çelişkili bir ilişkisi vardır. İnsanlar güneş ışığını sever ama fazla olması durumunda gereğinden fazla bir şekilde yanabilirler. Fazla terlemeniz durumunda gözünüze ter kaçabilir. Bunun dışında güneşten korunmak için birçok koruyucu ritüel var: güneş kremi, şapkalar, güneş gözlükleri. Çok uzun süre dışarıda kalırsanız veya yeterli önlem almadıysanız, cildiniz kızgın bir güneş yanığı ile bu durumu size bildirir. Önce sıcaklık, sonra acı, en sonda ise pişmanlık. İnsanlar güneşin vücutlarına ne yapacağına hep bu kadar takıntılı mıydı? Primatların çevreye uyumlarını inceleyen bir biyolojik antropolog ekibi cevabın "hayır" olduğunu söylüyor zira arkaik insanların ve primatların çok fazla endişelenmelerini gerektirecek bir konu yoktu. Çağlar boyunca, cildin güneşe karşı tavrı değişti.

İnsanlar güneş yanıklarından korunmak için birçok yola başvuruyor. Güneş kremi sürmek, şemsiye kullanmak, şapka ve güneş gözlükleri takmak bu önlemler arasında yer alıyor.

Deri, seninle dünya arasında

İnsanoğlu güneşin altında evrimleşmiştir. Güneş ışığı, insanların hayatlarının değişmez bir parçasıydı, onları ısıtıyor ve günler ve mevsimler boyunca onlara rehberlik ediyordu. Günlük rutinlerimiz de güneşe göre düzenlenmiştir. Normal şartlar altında güneş ışınlarının ortaya çıktığı zamanlarda uyanık ve enerjik hissetmemizi sağlayacak hormonlar aktif olmaya başlarken güneşin batmasından sonraki sürelerde de daha çok uykulu hissetmemizi sağlayacak hormonlar salgılanır. Bu durum diğer bütün canlılar için geçerlidir zira günlük rutini anlamak için en önemli ipucu güneşten gelen ışınlardır. İnsanlar elektriği ve ışığı kontrol ettikten sonra bu durum birçok açıdan değişmiş olsa da elektrik uzun tarihimizin sadece kısa dönemini temsil eder. Öte yandan Homo sapiens tarihöncesi ve tarihimizin büyük bir bölümünü çoğunlukla çıplak olarak dışarıda geçirdi. Deri, atalarımızın bedenleri ile dünya arasındaki birincil katmandı.

İnsanlar ve genel olarak bütün canlılar günlük rutinlerini oluşturmak için güneş ışınlarından yararlanıyor. Ne zaman uyuyacağımızdan ne zaman acıkacağımıza kadar günlük rutinlerimizi etkileyen sirkadiyen ritmimiz de en çok güneş ışınlarından etkileniyor.

Güneşe uyum sağlamak

İnsan derisi, içinde bulunduğu koşullara uyum sağlamıştır. İnsanlar, buldukları zaman mağaralara ve kaya sığınaklarına sığınmışlar ve ahşap, hayvan derileri ve diğer toplanmış malzemelerden portatif barınaklar yapmakta oldukça başarılı olmuşlardır. Arkaik insanlar geceleri bir araya toplandılar ve muhtemelen kendilerini kürkten battaniyeler ile örttüler. Ancak aktif gündüz saatlerinde insanlar dışarıdaydı ve çoğunlukla tenleri güneş ışığına maruz kalıyordu. Bir kişinin yaşamı boyunca cilt, güneşe rutin olarak maruz kalmaya birçok yönden tepki verebilir. Cildin yüzey tabakası olan epidermis daha fazla hücre katmanı ekleyerek daha kalın hale gelir. Çoğu insan için, özel hücreler eumelanin adı verilen koruyucu bir pigment üretmek için harekete geçtiğinden cilt giderek daha koyu hale gelir. Yazın güneşin altında çok fazla kaldığınızda özellikle yüz, kollar ve bacaklar gibi açıkta kalan bölgelerin koyulaşmasının nedeni budur.

Güneş ışınlarının yoğun olduğu dönemlerde eumelanin adı verilen bir pigment üretilerek cildimiz daha koyu hale gelir. Yazın daha esmer bir görünüme kavuşmamızın asıl nedeni budur.

Ten rengimiz ultraviyole ışık seviyesine göre ayarlanıyor

Bu olağanüstü molekül, görünür ışığın çoğunu emerek çok koyu kahverengi, neredeyse siyah görünmesine neden olur. Eumelanin ayrıca zararlı ultraviyole radyasyonu da emer. Genetiklerine bağlı olarak, insanlar farklı miktarlarda eumelanin üretirler. Bazıları güneşe maruz kaldığında çok daha fazlasını üretebilir; diğerleri ise, ciltleri güneşe maruz kaldığında daha az eumelanin üretir. İnsan derisi pigmentasyonunun evrimi üzerine yapılan araştırmalar, tarihöncesindeki insanların ten renginin yerel çevresel koşullara, öncelikle yerel ultraviyole ışık seviyelerine göre ayarlandığını gösteriyor. Her yıl ekvatorun yakınında bulacağınız gibi güçlü UV ışığı altında yaşayan insanlar çok fazla eumelanin yapabilen koyu pigmentli ve oldukça bronzlaşabilen bir cilde sahipti. Kuzey Avrupa ve Kuzey Asya'nın çoğunda bulacağınız gibi, daha zayıf ve daha mevsimsel UV seviyeleri altında yaşayan insanlar, koruyucu pigment üretme konusunda yalnızca sınırlı yetenekleri olan daha açık bir cilde sahipti.

Mevsimsel değişiklikler

Uzak atalarımız günümüz insanına kıyasla yaşamları boyunca pek fazla hareket etmemişlerdir. Derileri, güneş ışığı ve UV koşullarındaki ince, mevsimsel değişikliklere, daha fazla eumelanin üreterek ve yaz aylarında daha koyu hale gelerek ve daha sonra güneşin çok güçlü olmadığı sonbahar ve kış aylarında bir miktar pigment kaybederek adapte oldu. Hafif pigmentli cilde sahip insanlar için bile, ağrılı güneş yanıkları son derece nadir olurdu çünkü asla ani bir güçlü güneşe maruz kalma şoku olmazdı. Aksine, ilkbaharda güneş güçlendikçe, derilerinin üst tabakası haftalar ve aylarca güneşe maruz kaldıklarında kademeli olarak kalınlaşırdı. Yani tüm kış evde durduktan ve güneş ışınlarından uzak durduktan sonra havalar ısınınca birden dışarıya çıkıp yoğun güneşe maruz kalan günümüz insanlarının aksine sürekli dışarıda oldukları için güneşe daha uzun bir süre içinde ve daha kolay bir şekilde adapte oluyorlardı.

Tarih öncesinde yaşayan insanlar sürekli dışarıda yaşadıkları için yaz ve kış arasındaki geçişlerde sürekli olarak güneşe maruz kalırlardı. Bu durum yazın yaşanan yoğun güneşe kademeli olarak alışmalarını sağlardı.

Değişen davranışlar durumu daha da tehlikeli hale getiriyor

Ancak bu durum, günümüz standartlarına göre cildin zarar görmeyeceği anlamına gelmez: Dermatologlar, atalarımızın güneşe maruz kalan cildinin kösele ve kırışık görünümünden muhtemelen dehşete düşerdi. Ten rengi, tıpkı güneşin seviyeleri gibi, mevsimlerle birlikte değişti ve cilt hızla yaşlanma sürecine giriyordu. Bu durum dünyanın birçok yerinde, çoğunlukla açık havada, geleneksel olarak yaşayan insanlar için hala geçerlidir. Öte yandan deri söz konusu olduğunda yeterli sayıda veri elde etmek pek mümkün değil zira bilim insanlarının üzerinde çalışabileceği binlerce yıl öncesine ait korunmuş bir deri yok, ancak güneşe maruz kalmanın modern insanlar üzerindeki etkilerinden, hasarın benzer olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Kronik olarak güneşe maruz kalma cilt kanserine yol açabilir ancak nadiren üreme çağında ölüme neden olabilecek kadar şiddetli olabilir. Yine de yaşlanma ve kırışıklar gibi riskler günümüz insanını oldukça rahatsız ediyor. Güneş kremlerinin bu kadar çok kullanılmasının bir nedeni de bu olgunun kendisi.

Sürekli olarak güneş ışınlarına maruz kalma cilt kanserine sebep olabilir. Öte yandan güneşe fazla maruz kalma erken yaşta yaşlanma ve kırışıklığın da en önemli sebepleri arasında gösteriliyor.

Kapalı yaşam cildi değiştirdi

Evrimsel tarihin kovasında sadece bir damla olabilecek kadar kısa olan yaklaşık 10 bin yıl öncesine kadar insanlar geçimini yiyecek toplayarak, avcılık ve balıkçılık yaparak sağlıyordu. İnsanlar yerleşik hayata geçip kalıcı yerleşim yerlerinde yaşamaya başladıktan sonra, insanlığın güneş ve güneş ışığı ile ilişkisi çok değişti. Tarım ve gıda depolama, taşınmaz binaların gelişimine neden oldu. MÖ 6000 civarında, dünya çapında birçok insan duvarlarla çevrili yerleşim yerlerinde ve iç mekanlarda daha fazla zaman geçiriyordu. Çoğu insan hala zamanının çoğunu dışarıda geçirirken, bazıları mümkünse içeride kaldı. Birçoğu dışarı çıktıklarında kendilerini güneşten korumaya başladılar. En azından MÖ 3000'e gelindiğinde, insanları uzun süre güneşe maruz kalmanın neden olduğu rahatsızlıktan ve cildin kaçınılmaz koyulaşmasından koruyacak her türden şemsiye, şapka, çadır ve giysiler üretmek için büyük bir güneşten korunma endüstrisi büyüdü. Bunlardan bazıları, eski Mısır ve Çin'in güneş şemsiyeleri gibi soylulara ayrılmışken, bu lüks eşyalar yapılmaya ve daha yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Bununla birlikte bazı yerlerde insanlar güneşe maruz kalan ciltlerini korumak için minerallerden ve bitki artıklarından (modern güneş kremlerinin ilk versiyonlarından) oluşan koruyucu macunlar bile geliştirdiler. Bu macunlardan bazıları, Myanmar'daki insanlar tarafından kullanılan thanaka macunu gibi bugün hala varlığını sürdürüyor.

Eski dönemlerde şapka, şemsiye, çadır gibi insanları güneşten koruyacak giysi ve aksesuarlara yalnızca varlıklı kişiler erişebilirdi. Bu nedenle güneş ışınlarından korunabilme yalnızca varlıklı insanların sahip olabildiği bir olanaktı.

Bronzlaşmış cilt

Geleneksel tarım toplumlarında bu uygulamaların önemli bir sonucu da, zamanlarının çoğunu kapalı alanlarda geçirenlerin kendilerini ayrıcalıklı görmeleri ve açık tenlerinin statülerini ilan etmesiydi. Bir "çiftçinin bronzluğu" göz alıcı değildi: Güneşte kararmış cilt, rahat bir tatilin simgesi değil, açık havadaki zorlu çalışmayla ilişkilendirilen bir cezaydı. Büyük Britanya'dan Çin'e, Japonya'ya ve Hindistan'a kadar bronzlaşmış cilt, zahmetli bir yaşamla ilişkilendirildi. Bu nedenle güneşten yanma konusu insanların dışarıda çalışma ve sarayda ya da korunaklı bir mekanda oturma şansı arasında bir ayrıcalık ortaya çıkardığı için ileri dönemlerde neden siyah tenli insanların beyaz tenli insanları değil de beyaz tenli insanların siyah tenli insanlardan kendilerini üstün görmelerinin bir açıklaması olabilir. Zira uzun bir süre boyunca, özellikle tarım ve yerleşik hayat ortaya çıktıktan sonra koyu tenli ve güneş yanığına maruz kalma dışarıda ve tarım alanlarında çalışmanın bir göstergesi olarak görülüyordu. Açık tene sahip olmak ise sadece kapalı bir mekanda yaşayabilmenin, yani dolaylı olarak bir mülke sahip olmanın ve güneşten korunmaya yaracak şemsiye, şapka gibi sadece varlıklı insanların sahip olabileceği aletlerle gerçekleştirebileceği bir şeydi. Bu nedenler günümüzde mantıksız gelse de arkaik insanların kendilerini farklı sosyal sınıflarda yer alan insanlarla ayırabilmek için buna benzer pek çok gösterge vardır. Örneğin tırnakların uzatılıp süslenmesi çok eski zamanlarda varlıklı insanların geçim için tarım ve el işi gerektiren meslekler gibi işlerle uğraşmak zorunda olmadıklarını simgeleyen bir göstergeydi. Yine geniş çim bahçeler ise varlıklı insanların geçimlerini sağlamak adına bu bölgelerde tarım yapmaya ihtiyaç duymadıklarını gösteren bir işaretti.

Özellikle insanlar tarıma geçtikten ve yerleşik yaşama alıştıktan sonra daha fazla iç mekanda vakit geçirmeye başladılar. Bu dönemlerde içeride yaşayacak bir mülkü olmayan insanlar dışarıda ve tarlada yaşamak zorundaydılar bu nedenle bronz tenli insanların varlıksız olduğu düşünülürdü.

Sağlıklı bir şekilde bronzlaşma mümkün mü?

İnsanlar son yüzyıllarda daha uzun mesafelerde daha hızlı hareket ettikçe ve iç mekanlarda daha fazla zaman geçirdikçe, derileri bulundukları yere ve yaşam tarzlarına ayak uyduramadı. Eumelanin düzeyleriniz muhtemelen yaşadığınız yerdeki güneş koşullarına tam olarak uyum sağlamamıştır ve bu nedenle sizi eski atalarınızda olduğu gibi koruyamaz. Doğal olarak koyu pigmentli veya bronzlaşma yeteneğine sahip olsanız bile, herkes güneşe maruz kalma olaylarının neden olduğu hasara karşı hassastır, özellikle de tamamen güneşten uzak geçirilen uzun dönemlerin ardından bu etkiler şiddetli bir şekilde yaşanabilir. Aniden güçlü UV ışınlarına maruz kalmanın etkisi gerçekten kötüdür çünkü güneş yanığı cilde asla tam olarak onarılamayan bir hasar verir. Güneş yanıkları daha sonra geçse ve eskisi gibi açık tenli cildinize kavuşsanız bile bu güneş yanıkları yıllar sonra kendini erken yaşlanmış veya kanser öncesi cilt olarak gösteren kötü bir borç gibi görülebilir. Sağlıklı bronzluk yoktur bronzluk sizi güneşin daha fazla zarar vermesinden korumaz, bu hasarın kendisinin işaretidir. İnsanlar güneşi sevebilir ama biz atalarımız gibi değiliz zira yaşayış tarzımız oldukça değişti. Artık sürekli dışarıda olmak ve güneş ışınlarına yavaş yavaş alışmak yerine kilometrelerce öteye giderek kendimizi yoğun güneş ışınlarının altında bırakabiliyoruz. İnsanlığın güneşle ilişkisi binlerce yıldır değişti ve bu durum, cildinizi kurtarmak için davranışlarınızı değiştirmeniz gerektiği anlamına geliyor.

Yorumlar (0)