CHP'li Ünal Çeviköz'den zehir zemberek BBC röportajı!

Ekonomist İbrahim Turhan ve CHP’li Ünal Çeviköz BBC’ye Türkiye’nin mevcut diplomasisinin aleyhinde açıklamalarda bulundu. Türkiye diplomasisinde önemli görevlerde bulunmuş birinin İngiliz yayın kuruluşu BBC'ye Türkiye aleyhine açıklamalarda bulunması büyük tepki çekti.

ÖZEL HABER 13.11.2019, 17:48 18.02.2020, 16:01
CHP'li Ünal Çeviköz'den zehir zemberek BBC röportajı!

BBC’nin “Bolivyalı lider Meksika’ya ulaştı-(Bolivian leader arrives in Mexico)” adlı podcast’inde yapılan röportajda S-400 krizi ve ABD yaptırımları da konuşuldu. Ekonomist İbrahim Turhan ve şu an CHP’nin Parti Meclisi Üyesi olarak görev yapan Emekli Büyükelçi Ahmet Ünal Çeviköz ile S-400 krizi hakkında İngilizce dilinde röportaj yapıldı.

Ekonomist İbrahim Turhan, S-400 krizi “Türkiye’nin enerjisi, savunma sanayisi özellikle Suriye’de olanlara ilintili bir şekilde ilerliyor” dedi ve S-400 müzakerelerine binaen de, “Türkiye’nin dış politikası Rusya’ya tekrar bağımlı olacak” açıklamasında bulundu.

CHP’li Ahmet Ünal Çeviköz’ün Türkiye aleyhindeki açıklamaları

2010 ila 2014 yılları arasında Londra’dan Büyükelçi olarak görev almış olan Ahmet Ünal Çeviköz Türkiye’nin S-400 müzakereleri için, “NATO’nun tüm sisteminin güvenliğini tehdit edecek bir çeşit durum oluşturuluyor. S-400’ün kurulması halinde, Rusya NATO’nun verilerini elde edebilecek ya da veri akışını kesebilecek bir duruma gelecek.” ve bu durum için de “Ciddi bir casusluk ve istihbarat toplama durumu oluşacak.” ifadelerini kullandı.

Çeviköz ve Turhan ile yapılan röportaj paylaşmış bulunduğumuz bağlantının 17. dakikasının sonlarındadan itibaren başlıyor. Konuşmanın Spotify bağlantısı 

Bu sözleri söyleyen Çeviköz’ün NATO bağlantıları manidar mı?

Çeviköz, NATO ve Rusya arasında ciddi bir konuma sahipti. 1989’da Dışişleri Bakanlığı’ndan özel izin alarak ayrıldı ve NATO Uluslararası Yazmanlığı’nda görev aldı, önce Ekonomi Direktörlüğü’nde sonra da Siyasi Direktörlük’te çalıştı. 1994 yılında NATO, Ahmet Ünal Çeviköz’ü Moskova’daki Enformasyon Bürosu’nu açmakla görevlendirmişti. 1997 yılında Dışişleri Bakanı olarak görev aldı ve müteakip olarak NATO-Rusya Kurucu Senedi’ni hazırladı.

NATO bugüne kadar “üç maymunu” oynadı

Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı tüm dünyada geniş bir yankı buldu. NATO tüzüğünün 5. maddesinde ve Birleşmiş Milletler tüzüğünün 51. maddesinde de belirtilen ortak kanaat, ittifak ülkelerinden herhangi birine silahlı saldırı yapılması durumunda; saldırı alan NATO ülkesi gerek tek başına gerek diğer NATO ülkeleriyle birlikte harekete geçebilir şeklinde ifadeler yer alıyor. Ancak Türkiye, PKK terörüne karşı yaptığı mücadelede her daim tek başına kaldı, bu konudaki somut tüzüklere rağmen hiçbir sonuç alamadı, tek karşılaştığı NATO’nun sessizliği oldu. Türkiye’nin PKK ile mücadelede “meşruiyet kaynağı” olarak gösterdiği tüzükler yankı bulamadı. NATO’dan ve NATO ülkeleri tarafından sadece “üç maymun oyunuyla” karşılaştı. Bu durum Türkiye’yi Suriye üzerinde YPG’ye karşı önlem almak üzere 9 Ekim 2019 tarihinde başlattığı harekâtta tek başına olmaya zorladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu konuda yapmış olduğu açıklamada, “Uzun süren görüşmelere ve bir takım ortak çalışmalara rağmen müttefiklerimizle arzu ettiğimiz yere ulaşamadık, kendi adımlarımızı atmaya mecbur kaldık” ifadelerini kullandı.

Erdoğan'ın geçtiğimiz ay basına verdiği demeçler arasında, “Türkiye'nin meşru sözlerini dinlemeyenler örgütün isteklerini geri çevirmiyor. ABD terör örgütüne 30 bin tır yardım gönderdi. Bunları bize karşı kullanıyorlar. Operasyon başlar başlamaz ülkemiz topraklarına başlattığı saldırı terör örgütünün gerçek yüzünü göstermiştir.” ifadelerini kullandı ve en büyük NATO müttefiklerinin, terör örgütüyle olan ilişkilerini odak gösterdi.

Türkiye’nin terör krizine Barış Pınarı Harekâtı öncesi daima sessiz kalan NATO üyesi ülkeler üç maymunun ağzını, kulağını ve gözlerini açarak gerçek gayelerini aslında alenen ortaya çıkardılar. Başta ABD olmak üzere, Türkiye’ye karşı birçok konuda yaptırım ve yıldırma deviniminde bulundular.

NATO üyesi olan iki ülke ABD ve Türkiye; Ortadoğu üzerinde gerek savunmada, gerek askerî hizmetlerde birlikte hareket ettiler. Ancak Suriye üzerinde ABD'nin tasarrufları Türkiye’nin ciddi sorunlar yaşamasına sebep oldu. Bölgede yaşanan "kritik" gelişmeler, ABD’nin YPG’yi açık bir şekilde beslemesinin ve terör örgütü PKK'da gözlemlenen ABD menşeili endüstriyel silahlanmanın, Türkiye’nin mühimmat homojenliğini değiştirmeye ittiği düşünülüyor. 2016 yılında Beşiktaş-Bursaspor maçı sonrasında 41 polisi şehit eden ABD menşeili endüstriyel bombanın YPG kaynaklı olması ciddi tartışma ve tepkilerle vuku buldu.

NATO üyesi olan Türkiye, 67 yıllık NATO üyeliği geçmişinde neredeyse tüm savunma sistemini, ABD’nin tekel oluşturduğu NATO’nun sistemine entegre etti. Türkiye’nin ABD’ye rakip olan devlerden satın alacağı bir savunma sistemi, NATO’nun homojenliğini bozacağı ve devreye girecek rakip sistem ile NATO’ya ait 67 yıllık verinin karşı tarafa geçeceği endişesi tartışılıyor. Erdoğan, Türkiye’nin zorunlu bir şekilde edinmesi gereken S-400 ile ilgili taahhütü S-400’ü NATO’dan bağımsız bir şekilde kullanacağını, ayrı sahalarda kullanacağı şeklinde oldu.

Erdoğan’ın diplomasisi

ABD kanadı Türkiye’yi Patriot füzelerini satın almaya zorluyordu. Türkiye, S-400 üzerinde ısrar ederken, daha önce ABD’den sipariş verdiği F-35’leri de alamaz duruma geldi. Gerek Patriot hava savunma sisteminin Suudi Aramco saldırılarındaki başarısızlığı ve “metal yığını” atfıyla itibarının düşmesi, gerek S-400’ün Patriot’a göre çok daha güçlü oluşu ve gerek de çok daha ucuz olması, Türkiye’nin S-400 müzakerelerine karşı gelen tepkilerin sesini azalttı.  Bu Patriot’un itibarını düşürdüğü gibi Erdoğan’ın bu konudaki ısrarını haklı çıkardı ve uluslararası arenadaki itibarını güçlendirdi.

Rusya Türkiye’nin dostu mu?

Türkiye ve Rusya, Suriye’deki iç savaş krizinin çözümünde aktif rol oynuyordu. Bugün Barış Pınarı Harekâtı ile birlikte Rus ve Türk askerleri birlikte devriye atıyorlar ve bölgeyi YPG’den arındıran “güvenli bölgeyi” kuruyorlar. Bu durum, iki ülke ilişkilerini tam olarak sağlamlaştırılması manasına gelmiyor. Türkiye’nin Rus savaş uçağını düşürme hadisesi, Rusya’nın hafızasında halen yer buluyor. Bölgedeki ilişkilerin sağlamlaştırması gayesiyle gerçekleştirilen Astana müzakereleri, iki ülke arasını henüz yeterince ısıtmış değil. Rusya’nın Suriye operasyonları esnasında, Türkiye’nin kendi hava sahasını ihlâl ettiği nedeniyle Rus uçağını vurması iki ülke arasında şiddetli bir krize sebep olmuştu. Rusya, uçağın düşürülmesi sonucunda ölen pilota yüksek devlet nişânı verildi. Rus savaş uçağının vurulmasından 2 yıl sonra, 9 Şubat 2017 tarihinde de Rus savaş uçağı, ”Fırat Kalkanı Harekâtını” yürütmekte olan Türk askerlerinin üstüne saldırıda bulunmuştu. Saldırıyı “DAEŞ hedeflerine icra edilen hava harekâtı esnasında kazaen TSK unsurlarının olduğu binaya isabet eden bomba” olarak açıklayan Rusya, Türk askerinin üstüne açtığı saldırıda, “Fırat Kalkanı Harekâtı'nı” yürütmekte olan Türk askerlerinin üstüne ateş ederek; 3 Türk askerini şehit etmiş, 11 Türk askerini de yaralamıştı. Kremlin Sözcüsü Dmitry Peskov, "Olay saldırılar sırasında koordinatlar konusunda Rus hava gücünün içindeki anlaşmazlıktan kaynaklandı" demişti. Türkiye Cumhuriyeti adına TBMM’de açıklama yapan dönemin Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, “Hepimizi üzen bir vakadır. Savaş alanlarında böyle hataların olması, zayıf da olsa ihtimal dâhilindedir.” diyerek Türkiye Cumhuriyeti adına açıklamada bulunmuştu ve bunun üzerine Rusya Devlet Başkanı Vladamir Putin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı arayarak “trajik olay” tanımlamasıyla üzüntü ve başsağlığı dileğini iletmişti. Daha sonra Kremlin’den yapılan açıklamada, Türkiye ve Rusya liderlerine atıfta bulunarak "Suriye'de IŞİD savaşçılarına ve diğer radikal eğilimli örgütlere karşı askeri koordinasyonu artırmak" konusunda anlaştıklarını belirtmişti.

Yorumlar (0)