Medyanın ahlâksız manipülasyonu "Siyanürle intihar eden aile"

Medyanın “çocuk ve kadın cinayeti” yerine “siyanürle intihar eden aile” algısı yaratması milyonlarca insanı manipüle ediyor. Medya, durumu “cinayet” yerine “ailevi drama” olarak gösteriyor. Medyanın bu algı yönetimi, benzer bunalımda olan ve sağlıklı düşünemeyen başka kişiler için potansiyel yol gösterici oluyor.

ÖZEL HABER 15.11.2019, 17:40 17.11.2019, 20:51
Medyanın ahlâksız manipülasyonu "Siyanürle intihar eden aile"

Hem modern hem de geleneksel toplumlarda, evlat katli sosyo-ekonomik ve sosyal psikolojik kapsamlarda değerlendiriliyor. Kendi çocuğunu öldüren aileler incelendiğinde, bunun nedeni olarak psikolojik yetersizlik ve anne baba olmaya hazır olmayan insanların çocuk sahibi olması bulgusuna ulaşılıyor. Çocuk yetiştirmeye hazırlıksız olan aileler için; şizofreni, bipolar gibi mental bozukluklar da kuvvetli tetikleyiciler olurken, ailenin çocuklarına karşı kendini güçlü bir şekilde yabancılaşmış hissetmesi ve genetik hoşnutsuzluk hissi de ebeveynlerin evlat cinayetlerinde ağır basıyor. Bir diğer etken de; eşler arasındaki geçimsizlik ve çocuklarına dair ebeveyn rol kayıpları olarak da karşımıza çıkabiliyor; bu tür geçimsizlikler de birçok konuda çeşitlenebiliyor, ancak odak noktası rol kaybetme ya da tüm rolleri ailedeki tek bir kişinin alması oluyor (evden uzaklaşan babanın sorumluluklarını annenin alması gibi). Tüm saydığımız bu etkenler kendi aralarında iki ve ikiden fazla eşleşip aile içi sorunları daha da katılaştırarak içinden çıkmaz bir hale getirebiliyor.

ABD Adalet Bakanlığının 1976 ve 1997 yılları arasını kapsayan anne ve babaların kendi çocuklarını öldürme istatistiklerinde; kendi çocuğunu öldüren anneler evlat cinayetlerini daha çok çocukları henüz bebekken işlerken; kendi çocuğunu öldüren babalar daha çok 8 ve 8 yaşından büyük yaştaki çocuklarına karşı cinayet işliyor.

Toplumsal etki nasıl gerçekleşti?

İntihar fikri, çoğu insanın belli dönemlerde ve seviyelerde aklından geçtiği sosyal psikoloji tartışmalarında yer alan bir durum. Bir kişinin intiharı, intihar etme hikâyesi gibi konular, aynı dönem ve seviyedeki diğer intihar etme fikrindeki insanlar için ikna edici olabiliyor. “İntihar eden kişi ile benim içinde bulunduğumuz durumlar aynı. Ben de aynı şeyleri düşünüyorum, o noktayı koydu, ben de artık koyabilirim” gibi argümanlarla “bilişsel” bir “sosyal etki” kurulabiliyor ya da bu tür intiharların oluşumunu çevresel etkenlerle öğrenerek kendine uyarlayıp yine “bilişsel” bir etkiyle benimseyip “uyma davranışı” gösterebiliyorlar.

Cinayetler neden aynı şekilde işleniyor?

İlk olarak Antalya’da, bir babanın 5 ve 9 yaşlarındaki çocuklarını, eşini ve kendini siyanürle öldürmesi tüm Türkiye’yi sarstı ve gündeme oturdu, televizyon kanalları, sosyal medya platformları bu konuyu günlerce tartıştı. Medyanın etkisiyle, artık siyanür kullanarak intihar bir şekilde toplumun hafızasına çarpık bir şekilde dramatik bir konu olarak “ailelerin intihar etmesi için kullanılan madde” olarak kazınmış oldu. Bugün de Bakırköy’de bir baba, 7 yaşındaki oğlunu ve 38 yaşındaki eşini siyanürle zehirleyerek katletti. Bu durum yine medyada “siyanürle intihar eden aile” ya da “intihar eden aile” olarak lanse edildi.

“Çocuk cinayeti mi?” “intihar eden aile mi?”


Babası tarafından öldürülen çocuklar

Aslında “çocuk cinayeti” olan durumu “intihar eden aile” kalıbıyla hafifletiyor, cinayetler medya tarafından ailevi bir drama gibi gösterilerek manipüle ediliyor.
İntihar; bir kimsenin muhtelif nedenlerle yaşamına kendi eliyle son vermesi, kendini öldürmesi gibi tanımlarla anlamı verilen “kendini öldürme” olgusu olarak karşımıza çıkıyor. Televizyon kanalları, gazeteler gibi medyanın güçlü figürleri; bir baba ya da annenin çocuklarını öldürüp cinayet işlemesini ailenin ortak kararı gibi lanse ederek topluma sunuyor. Bu cinayetlerde “çocukların da rızası varmışçasına” algı yaratılıyor. Medya aracılığıyla yaygınlaşan “intihar eden aile” kalıbının “çocuk ve kadın cinayeti” yerine kullanılması “ailevi drama” algısı yaratıyor ve cinayetler normalleştiriliyor. Bir babanın çocuğunun yaşam hakkını almasının normalleştirilmesinin ahlâksız bir algı yönetimi olduğu yadsınamaz. Bu algı yönetiminin de kendilerini benzer sıkıntıda hisseden diğer kişilere de “çıkar yol” göstermesi ve durumun en az diğer cinayetler kadar “intihar eden aile” algısında sunulacağına inanması zaten mental olarak yeterince doğru düşünemeyecek birisi için çıkar bir yol olarak görülebiliyor. Cinayetleri, “intihar eden aile” olarak kullanan haber ajanslarının paylaştığı fotoğraf ve videolar da medyanın bir diğer ahlâksızlığı olarak karşımıza çıkıyor. Bu cinayet vakalarının kısa aralarla, benzer durumda gerçekleştirilmesinde medyanın “ailevi drama” algısı yaratması, medya için okunma sayısı artıran bir araçken, yeni cinayetlere yöntem gösteren bir durum haline geldiği tartışılıyor.

Medyanın ahlâksız algı yönetimi: “intihar eden aile”


ensonhaber.com adlı haber sitesinin ahlâksız manipülasyonu

Bunu kadın cinayetleriyle karşılaştıracak olursak; eşini öldüren bir erkek, eşini öldürdükten sonra kendini öldürmesi durumunda hakikat “bir adamın bir kadını öldürmesi”, “cinayet işlemesi”, “canice bir eylemde bulunması” olurken ve algı “bir kadın cinayeti daha”, “kadın cinayeti” gibi toplumsal hassasiyetlerden sunuluyor. Burada ahlâken “karı koca intihar etti” kalıbı nasıl problemliyse, çocuklarını öldüren bir babanın işlediği cinayet “intihar eden aile” olarak lanse edilmesi de o kadar problemli. Örneğin; Pendik’te 22 Ekim tarihinde yaşanan bir adamın önce eşini silahla öldürüp, sonra kendini öldürmesi medya tarafından “karı koca intiharı” ya da “intihar eden aile” olarak lanse edilmedi, "kadın cinayeti" olarak aktarıldı. Çocuğunu ve eşini öldüren bir baba için kullanılabilecek bir hakikat varsa o da; “çocuk cinayeti” ve “kadın cinayeti” olarak sunulmalı.


Oda TV ve Haberler.com'un ahlâksızlıkları...

Bu haberleri, "siyanürle intihar eden aile" başlığı altında milyonlar okuyup manipüle oluyorlar! Sağlıklı düşünemeyen benzer bunalımdaki kişilere, konunun korkunç bir cinayet olduğunu göstermek yerine dramatize ederek "intihar eden aile" başlığıyla manipüle ederek "yöntem" gösteriyorlar!

Medya Werther etkisini mi güçlendirdi?

ABD'li Sosyolog David Phillips'in, intihar fikrinin bulaşıcılığını "Werther etkisi" terimiyle 1974 yılında ortaya atmıştır. İsmini Alman yazar Wolfgang Von Goethe'nin "Genç Werther'in Acıları" adlı romanından kurulan metaforla alan bu terim, intihar vakalarının diğer insanları etkilemesi ve benzer vakalara yol açtırması tanımında kullanılıyor. Türkiye'de yaşanan korkunç evlat cinayetleri, medyanın "siyanürle intihar eden aile" söyleminin etkisiyle "ailevi drama" tabirini aldı. Zaten sağlıklı düşünemeyen katil babaların ya da potansiyel katil babaların zihinlerinde güçlü bir cinayete teşebbüs savı oluşturuyor. Düşündükleri şey; "korkunç bir cinayet fikri değil", "dramatik bir aile intiharı..." haline geliyor. Evlat ve eş cinayetlerinin "siyanür" ile işlenip intihar eden babaların bu etkiyi medya vasıtasıyla daha güçlü halde yaşadığı düşünülüyor. Burada, Werther etkisini yaşayan "aile" değil, medyanın manülatif etkisini zihninde "Werther etkisi" türünde yaşayan katil baba oluyor, evlatları ve eşi "cinayete uğrarken", baba da bu etkiyle "intihar" eden kişi oluyor.

Peki kitlelerin algısını yönetebilecek medya gücünün bu manipülasyon ile peş peşe gelen cinayetlerde etkisi var mı?

Habernediyor.com / Safa Kaçar

Yorumlar (0)