İntihar eden aileler, Werther ve krizler

Fatih’te intihar eden Yetişkin kardeşlerin ardından Antalya’da da benzeri bir durumun yaşanması akıllara Werther etkisi olarak bilinen bir psikolojik fenomeni getiririyor ancak Werther Etkisi bu vakaları açıklamak için yeterli mi?

ÖZEL HABER 10.11.2019, 14:04 10.11.2019, 23:07
İntihar eden aileler, Werther ve krizler

Toplu intihar tanımı yapılan bu hassas vakalar ülkemiz sosyo-psikolojik tablosunda nadir karşı karşıya gelinen durumlar olduğu biliniyor ve bu sebeple de hem medya hem uzmanların dikkatini çekiyor. İlk olarak Türkiye’de intihar vakalarının sayısal verilerine değinilirse ülkemizde günde ortalama 8 intihar gerçekleştiğini görülüyor. En son 2018 yılı verilerini de dahil eden istatistiklere göre aynı yıl 3 bin 161 vatandaşımız intihar sebebiyle yaşamını yitirdi. 2000 senesinden 2012’ye dek 2 bin 500 ve 3000 arasında seyreden kaydedilen vaka oranı 2012’den sonra artarak 3000 ve 3500 arasında kaydediliyor.

İntihar vakarlarının nedenlerine geldiğimizde ise ilk üç sırada 677 kişiyle hastalıklar, 246 kişiyle geçim zorluğu ve 129 kişiyle aile geçimsizliği yer alıyor. Fatih’te Yetişkin ve Antalya’da Şimşek ailelerinin intiharlarıyla ile ilgili ortaya atılan en güçlü neden ekonomik sıkıntılar olarak karşımıza çıkıyor ancak Werther Etkisi’nin de incelenmesi ve soru işareti kalmaması önemli görünüyor.

Werther Etkisi?

Sosyolog David Phillips tarafından ortaya atılan Werther Etkisi terimi intihar eylemlerinde taklitçi eğilimi tanımlamak için bulunmuş bir tabir olarak adlandırılıyor. Tabirin kökeni Alman yazar Goethe tarafından yazılmış “Genç Werther’in Acıları” kitabına dayandırılıyor. Bunun sebebi ise kitabın sonunda genç kahramanın aşkı uğruna ölmesi ve 1774 yılında kitabı okuyanların içinden 40 gencin de Werther’e çok benzer şekilde yaşamlarına son vermesi olarak görülüyor. Hatta bu vakalar sonrası kitabın İtalya ve Danimarka’da yasaklandığı  da biliniyor. 

Sosyolog Phillips ise 1947 ve 1968 yılları arasındaki vakalara ele alarak yaptığı çalışmasında şöyle bir bulguya ulaşıyor. New York Times gazetesinin intihar haberi yaptığının ertesi ayında intihar oranları yüzde 12 artıyor. Aynı durum günümüzde de Kanada’nın “Ölmek İçin On Üç Sebep” adlı diziyi aynı fenomenin tekrar etmesi kaygısıyla engelleme çabalarıyla da gündeme gelmişti. Aynı zamanda Dünya Sağlık Örgütü gazeteciler için intiharla ilişkili vakalarda haberin duyurulmasına yönelik rehber niteliğinde bir belge hazırlamıştı. 

Nasıl gündeme geldi?

Fatih’te Yetişkin kardeşlerin intiharının ardından Antalya’da Şimşek ailesinin de benzer yöntemle yaşamına son vermesiyle medyanın bu konuda rolü olup olmadığı konuşulmaya başlandı. Uzmanlara göre Werther etkisi, intihar eden kurgu ya da ünlü figürlerle empati kurma ve intiharı romantize etmeyle ön plana çıkan durumlarda ifade ediliyor. Bu durumda toplumsal ve ekonomik durumdaki benzerlik üzerinden bu vakalarla ilişki kurulup toplumsal tabanda yaygınlaşması tehlikesinin bulunduğu görülüyor. Karşımıza çıkan resim de benzerlik kurulması olası ekonomik ve toplumsal koşulların neler olduğunu ve bu koşulların intiharla ilişkisi üzerine düşünmeyi gerektiriyor. 

Benzerlik yaratan koşullar 

Türkiye özelinde konuşulduğunda Halil Tunalı ve Seren Özkaya’nın “Türkiye’de İşsizlik-İntihar İlişkisinin Analizi” adlı çalışmasında sağlanan veriler karşımıza ekonomik koşulların ve krizlerin intihar konusunda ne kadar belirleyici olduğunun ciddiyetini ortaya koyuyor. TÜİK verilerine göre 1993 yılında 1229 olan intihar vakası sayısı 1994 senesinde gerçekleşen ekonomik krizle beraber 1536’ya çıkarak artış gösteriyor. 

İşsizlik oranlarıyla bağlantılı olarak konuşulduğunda 2001 senesinin son çeyreğinde kaydedilen işsizlik oranının 2000 senesinin aynı çeyreğinde kaydedilene göre yüzde 4,2 daha yüksek olduğu görülüyor. Bu göstergedeki artışın intihar vakalarına nasıl yansıdığına baktığımızda ise 2000’den 2001’e değişen iktisadî koşullara bağlı intihar vakalarında 407’den 673’e bir artış gözlemleniyor.

Ekonomik koşullar ruh sağlığının bozulma ihtimalini iki kat arttırıyor

Tarihsel verileri biraz daha genişletip bugüne getirerek son 17 yılda yaşanan intihar vakalarını değerlendirdiğimizde 50 bin 378 vatandaşımızın yaşamını intihar ederek yitirdiğini görüyoruz. Bu vakalarda yaklaşık 11 bin kişinin hastalık kaynaklı 4 bin 481 kişinin ise geçim sorunları sebebiyle hayatına son verdiği kaydediliyor. Hastalık kaynaklı intiharlarda ise uzmanların belirttiği bir diğer detay da ekonomik koşulların psikolojik hastalıklara sebep olma konusundaki etkisi olarak karşımıza çıkıyor. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Dr. Aruz Bozkurt ekonomik kriz ile ruh sağlığı konusunda yapılmış araştırmalara göre iktisadî sorunların ruhsal hastalık oranını iki kata kadar arttırdığını ifade ediyor. Bu durumda hastalık olarak kaydedilen vakaların geçim sorunlarıyla ilgili olan kısmı üzerine de düşünmek gerekiyor.

Dünyadan bir örnek

Ekonomik durum ve intihar arasındaki ilişkiyi daha olumlu bir yerden ele alan çalışmalar da mevcut. Amerika’da Berkeley Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmaya göre asgari ücrette gerçekleşen yüzde 10’luk bir artışın 18-64 yaş arası üniversite diploması olmayan kadın ve erkeklerde intihar oranlarında yüzde 3,6’lık bir düşüşe sebep olduğu kaydediliyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nde orta ve alt sınıf çocuklu ailelere yönelik Kazanılmış Gelir Vergisi Kredisi olarak tabir edilen bir kredide yüzde 10’luk bir artışın aynı kitlede gözlenen intihar vakalarında yüzde 5,5’lik oranda düşüş gözleniyor. Berkeley’de yapılan çalışmaya göre eğer yoksulluk depresyonu ve dolayısıyla yüksek intihar vakalarını da tetikliyorsa yoksulluğu azaltmaya yönelik politikalar aynı zamanda yoksulluğu azaltmaya yönelik politikalar olabilir. Yoksulluğu azaltmaya yönelik politikalar denilince akla gelen bir diğer başlık da Türkiye’de yoksullukla mücadelede sosyal yardımların durumu oluyor.

Türkiye’de sosyal yardımlarda durum 

İntihar eden ailelerle ilgili medyaya yansıyan en önemli vurgulardan biri de ailenin sosyal yardımı onurlu bir şekilde reddettiğine yönelik vurgular olmuştu ancak haberimizin baş kısmında bahsi  geçen Werther etkisinin görülme ihtimali tam olarak da burada karşımıza çıkıyor ve bu şekildeki ifadeler tehlikeli olarak kaydediliyor. Bu sorunun asıl kaynağına inmek gerekirse de sosyal yardıma ulaşma konusunda vatandaşın yaşadığı zorluklar ve Türkiye’de sosyal yardımların genel bir resmini koymak faydalı görünüyor.

Ülkemizde zaten çalışan yahut çalışma yaşında ve yeterliliğinde olan nüfusa yönelik bir nakit yardım sisteminin mevcut olmadığı biliniyor. Bunun haricinde dezavantajlı gruplara yönelik yardımlarda ve genel olarak Türkiye’de sosyal yardımlarda devletin yanında ön plana çıkan dinî kurumlar ve sivil toplum örgütleri de bu resmin içinde sorumlu kurumlar olarak görülüyor. Özellikle Yetişkin ailesinin yaşadığı semt olan Fatih bu tarz vakıf ve derneklerin çok fazla olduğu bir semt olarak biliniyor. Doç.Dr. Çağla Ünlütürk Ulutaş’a göre Türkiye sosyal yardım sisteminin çok parçalı bir yapısı olması, düzenli gelir desteklerinde kapsamın dar miktarın düşük olması gibi durumlar yoksullukla mücadeleyi sürdürülebilir yoksulluğa doğru değiştirdiğini gösteriyor. 

Habernediyor.comUmur Gerenli

Yorumlar (0)