Güvenli bölge: dünü, bugünü, yarını

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ilk kez 2012 yılında dile getirilen "güvenli bölgenin" dünü, bugünü ve yarınını ele aldık.

ÖZEL HABER 06.11.2019, 13:21 07.11.2019, 17:09
Güvenli bölge: dünü, bugünü, yarını

15 Mart 2011'de başlayan Suriye iç savaşı bugüne dek yüz binlerce insanın hayatını kaybetmesine, 5.5 milyondan fazla sivilin de hayatta kalabilmek için göç etmesine sebep oldu.

"Psikolojik sınır"

Türkiye, Suriye'deki iç savaştan ilk etkilenenlerden biri oldu ve ilk sığınmacı grubunu Nisan 2011'de kabul etti. Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 100 bin göçmenin "psikolojik sınır" olduğunu dile getirdi ancak Türkiye en fazla iltica edilen ülkelerden biri olmaya devam etti. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) verilerine göre 100 bin kritik eşiği henüz Ekim 2012'de aşıldı ve Türkiye'de kamplarda tutulan Suriyeli göçmenlerin sayısı 100.363 olarak açıklandı.

2012'de ilk kez kullanıldı

Recep Tayyip Erdoğan, 2012 yılı Mart ayında Beşir Atalay'ın "Suriye'den geçişler daha da artabilir. Gelişmelere göre tampon bölge konusu da değerlendirilebilir." sözlerinin ardından durum değerlendirmesi yaptıklarını söylemiş, "Yapılan çalışmalar içerisinde Suriye sınırında 'tampon bölge' ya da 'güvenli bölge' oluşturulup oluşturulmama konusu da bulunuyor" ifadesini kullanmıştı.

Bu açıdan "güvenli bölge" tabiri ilk kez "tampon bölge" olarak kullanılırken aradan geçen 7 yılda birçok farklı görüşmenin gündem maddelerinden biri oldu.

ABD ilk kez 2015'te dile getirdi

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 2013 yılındaki ABD gezisinde ilk kez "güvenli bölge" talebini ileterek bu konuyu ABD Başkanı Barack Obama ile görüştü. ABD tarafından bu konunun kamuoyu önünde ilk kez dile getirilmesi ise 2015 sonunda Barack Obama'nın "Gerçek bir güvenli bölge, sahada askerler bulundurmamızı gerektirecek. Bu güvenli bölge konusunda çok fazla sayıda soru ortaya çıkarıyor" sözleriyle oldu.

"Suriye topraklarında gözümüz yok"

2016 yılında ise Erdoğan, 911 kilometre ile Suriye ile en uzun sınıra sahip olan ülkenin Türkiye olduğunu ve bu sınırlarda Türkiye'nin uzunca bir süredir tehdit altında olduğunu söyleyerek "güvenli bölge" talebini Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'ndaki konuşmasındaki şu ifadelerle ilk kez tüm dünyaya iletmiş oldu.

"Suriye'nin topraklarında gözümüz yoktur. Suriye muhalefetine verdiğimiz destekle başlayan Fırat Kalkanı Harekatı, umutsuzluğun hakim olduğu bölgede dengenin yeniden tesisi bakımından kritik yerde bulunuyor."

"Suriye'de kalmak için bir neden kalmadı"

Donald Trump, 17 Ekim 2018'de "Suriye'de kalmak için bir neden kalmadı" derken, güvenli bölge planında Türkiye ve ABD, Münbiç'te düzenlenen ortak devriyelerle sahada ilk kez eyleme geçmiş oldu. 2018'in Kasım ayında Fırat Kalkanı Harekatı bölgesinde Türk ve Amerikan askerî birimleri müşterek kara devriyeleriyle bölgedeki terör unsurlarına yönelik ilk kez ortak tutum takınmış olsa da bu ABD'nin oyalama taktiğinden ve sahada Türkiye ve "Kürtler" olarak gördüğü YPG'yi eşit tutma çabasından başka bir şey değildi.

Aradan geçen kısa bir sürenin ardından ABD Başkanı Donald Trump, takvimler 19 Aralık 2018'i gösterirken, DEAŞ'ın Suriye'de yenildiğini söyleyerek ABD askerlerinin artık ülkeden çekileceğini duyurdu. Bunun üzerine, Fırat'ın doğusunda da terör koridoruna izin verilmeyeceğini daha önce defaatle ifade eden Erdoğan, kısa bir süre sonra YPG'ye yönelik geniş çaplı bir harekâtın başlayacağını belirtti.

"Bir müddet daha bekleyeceğiz" 

Trump'ın çekilme açıklamasının üstünden 2 gün geçmişken Erdoğan 21 Aralık'ta düzenlenen bir ödül töreninde, "Sayın Trump'la yaptığımız telefon görüşmesi, gerek diplomasi ve güvenlik birimlerimizin temasları, gerekse Amerikan tarafından yapılan açıklamalar, bizi bir müddet daha beklemeye yöneltti, tabi bu ucu açık bir bekleme süreci değildir. Önümüzdeki aylarda Suriye sahasında hem PKK, YPG unsurlarını hem de DEAŞ kalıntılarını temizlemeye yönelik harekât tarzı izleyeceğiz, bu böyle bilinsin" açıklaması yaptı.

32 kilometrelik güvenli bölge

Trump ise 2019'un Ocak ayının başlarında Twitter üzerinden "Türkiye'nin Suriye'de Kürtleri vurması durumunda, Türkiye'yi ekonomik yıkıma uğratacağız ve bölgede 32 kilometrelik bir güvenli bölge oluşturacağız." paylaşımı yaptı.

Bu paylaşımın ardından kararlı bir duruş sergileyen Erdoğan ise "Fırat'ın doğusunu da çok yakında huzura, emniyete ve istikrara kavuşturacağız" mesajını verdi.

Müşterek Harekât Merkezi kuruluyor

Güvenli bölgeye dair görüşmeler ise bu yıl 5 Ağustos'ta başladı. ABD'li yetkililer ile 3 gün süren görüşmelerin ardından Millî Savunma Bakanlığı, "Suriye kuzeyinde ABD ile koordineli bir şekilde tesis edilmesi planlanan Güvenli Bölgeye yönelik olarak ABD askeri yetkilileriyle Millî Savunma Bakanlığında 05-07 Ağustos 2019 tarihlerinde yapılan görüşmeler tamamlanmıştır. Görüşmelerde; Türkiye'nin güvenlik endişelerini giderecek ilk aşamada alınacak tedbirlerin bir an önce uygulanması, bu çerçevede, Güvenli Bölge tesisinin ABD ile birlikte koordine ve yönetimi için Türkiye'de Müşterek Harekât Merkezinin en kısa zamanda kurulması, müteakiben, Güvenli Bölgenin bir barış koridoru olması ve yerinden edilmiş Suriyeli kardeşlerimizin ülkelerine dönmeleri için her türlü ilave tedbirin alınması konularında mutabık kalınmıştır." açıklaması yaptı.

"Kendi harekât planımızı uygularız"

Türkiye'nin ev sahipliğinde Ankara'da düzenlenen ve Suriye'deki iç savaşın ele alındığı 17 Eylül'deki "Üçlü Zirve"de ise Suriye'nin toprak bütünlüğünün altı çizilerek nihai hedefin Suriye'nin bölünmemesi olduğu konusunda mutabık kalındı. Erdoğan, Zirve'den sonra yaptığı açıklamada "Nihai hedefimiz, Suriye'nin kuzeyinde bir barış koridoru tesis etmektir, Bunun için şayet ABD ile 2 hafta içinde arzu ettiğimiz sonuca ulaşamazsak, kendi harekât planımızı uygulamaya başlayacağımızı her iki dostumuza da anlattım" ifadelerini kullandı.

"Takvim işliyor"

New York'taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu konuşmasında da mülteci krizi ve güvenli bölgeye dair mesajlar veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Mülteci krizi küresel boyutlara ulaşmış durumda fakat dünyanın ilgisi başka yerlerde" diyerek dikkat çekmek Aylan Kurdi'nin fotoğrafını gösterdi ve mülteci sorununa kökten kalıcı çözüm bulmak için de Suriye'de akan kanın durması gerektiğini belirtti.

 

Cumhurbaşkanı, "Hem ulusal güvenliğimiz hem de mülteciler için güvenli bölgenin bir an önce kurulması gerekiyor. Bu konuda yaptığımız ön çalışmayı muhataplarımla paylaştım. Hatta bununla ilgili hazırladığımız kitapçıkları bütün liderlere bu vesileyle dağıttım. Eğer bu güvenli bölge kurulabilirse, 1 ila 2 milyon mülteciyi buralara yerleştirebiliriz." dedi.

Suriye'de güvenli bölge konusunda takvimin işlediğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan "Bu takvim işlerken sınır boylarında bütün tedbirlerimizi almış bulunuyoruz. Bu tedbirlerin yanında son dönemde bölgede uçaklarımızı da uçurduk. Uçaklarımız da bölgede uçmak suretiyle zaten bu sürece devam etmekte olduğumuzun sinyallerini verdiler. Yani uçaklarımızın burada uçuşu herhalde boşuna değil. Bu basit bir seyrüsefer de değil." diyerek kararlılık mesajları vermeye devam etti.

Ve telefon görüşmesi yapılır...

6 Ekim Pazar akşamı ise Trump ve Erdoğan bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Görüşme sonrası yapılan açıklamalara göre, Türkiye'nin güvenli bölge kurmak amacıyla düzenlemeyi planladığı askerî operasyon üzerinde uzlaşıya varıldığı anlaşıldı. Ayrıca, iki ülke askerinin karşı karşıya gelmemesi için ABD askerinin, Türkiye ile uzlaştığı belirli bir bölgeden çekileceği ve de DEAŞ'lılardan Türkiye'nin sorumlu olacağı bildirildi.

Erdoğan ise ertesi gün Sırbistan ziyareti öncesinde "Sayın Başkan'ın (Trump) belirttiği gibi bölgede çekilme olayı başlamış vaziyette" ifadesini kullandı. Trump ise Twitter'dan açıklamalarına devam ederek ABD'nin Suriye'de DEAŞ ile savaşmak için gerekenden daha uzun süre kaldığını söyledi. DEAŞ'ın yüzde 100 yenildiğini söyleyen Trump, tutuklu olan DEAŞ militanlarıyla Avrupa, Türkiye, Rusya, İran ve Irak'ın ilgilenmesi gerektiğini söyledi. Aynı gün Trump, "Sınırı aştığını düşünürsem, Türkiye'nin ekonomisini yerle bir ederim. Daha önce bunu yaptım!" uyarısında bulundu.

Cumhuriyetçi ve Demokratlar el ele

9 Ekim'de başlayan Barış Pınarı Operasyonu kapsamında ABD ile tansiyon gittikçe yükseldi ve uluslararası kamuoyunda, bölgedeki sivil unsurların hedef alındığına dair mesnetsiz iddialar ortaya atıldı.

ABD'de Cumhuriyetçiler ve Demokratlar bir araya gelerek Türkiye'ye karşı tavır bile alındı. Örneğin; Senatörlerden Lindsey Graham ve Chris Van Hollen'ın Temsilciler Meclisine sunduğu Türkiye'ye yönelik bir yaptırım tasarısı bile hazırlandı. 

Ankara çıkarması

17 Ekim gününde ise Ankara'ya çıkarma yapan ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O'Brien ve Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’den oluşan ABD heyeti ve Türkiye yapılan yoğun görüşmeler sonrası Suriye’de 120 saatlik bir ateşkes kararı aldı. 120 saatlik süre içerisinde terör unsurlarının güvenli bölgeden çekileceğinin garantisini veren ABD, YPG ile görüşmelere devam etti.

120 saatlik sürenin dolacağı gün Erdoğan, Soçi'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüştü. 22 Ekim'deki 6.5 saatlik görüşmeden sonra Türkiye ile Rusya arasında imzalanan "Soçi Mutabakatı'nda" Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, SDG'nin sınır bölgesinden ve Tel Rıfat ile Münbiç'ten 30 kilometre uzağa çekilmesi için ateşkes süresinin 150 saat daha uzatılması üzerine anlaşmaya vardılar. Böylelikle, YPG sınırın 30 kilometre güneyine çekilmeye başlarken, Rusya ve Suriye orduları da bölgeye yerleşmeye başladı.

Rusya ile ortak devriyeler 

Rusya ile imzalanan Soçi Mutabakatı kapsamında ilk Türk-Rus ortak devriyesi 1 Kasım Cuma günü yapıldı. Mutabakat kapsamında ikinci ortak devriye ise 5 Kasım'da gerçekleşti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 5 Kasım günü partisinin grup toplantısında güvenli bölge planlarının aralıksız sürdüğünü söyleyerek “Türkiye, Suriye ve Irak topraklarında tek bir terörist kalmayana kadar mücadelesini sürdürecek." mesajını verdi.

Hayat normale dönmeye başladı

Öte yandan, Barış Pınarı Harekâtı'nın düzenlendiği bölgede hayat normale dönmeye başladı. Bölgede bir yandan temel ihtiyaçlar kapsamında su, elektrik ve sağlık gibi hizmetlerde iyileştirmeler yapılırken öte yandan yerel yönetimler de kurularak gündelik yaşam faaliyetleri hız kazandı. Ayrıca, insan hakları ihlâlleri ve hukuki sorunları çözmek için Resulayn ve Tel Abyad bölgesinde, Geçici Hükûmet Savunma Bakanlığı'na bağlı olarak Askeri Mahkeme oluşturuldu. 

Güvenli bölge planı

Güvenli bölge planına göre Suriye'nin kuzeyinde Ayn El Arap olarak bilinen Kobani'den Derik olarak bilinen Malikiye'ye kadar olan bölgeye 1 milyon kişi yerleştirilecek. Buraya ilk önce 10 bölge ve 140 köy kurulacak. Kurulan bölgelere yaklaşık otuz bin, köylere ise beş bin kişi yerleştirilecek. Köylerin her birinde 350 metrekare parsele sahip 100 metrekare 3+1 ev ve ahırların oluşturduğu bin adet ev, 2 cami, 16 derslikli 2 okul, 1 gençlik merkezi ve kapalı spor salonu ile yönetim merkezi inşa edilecek. Her haneye de tarım yapılabilecek arazi verilebilecek. 

Ayn El Arap ile Tel Abyad arasındaki coğrafyada 1 bölge ve 7 köy kurulacak. Buraya 65 bin kişi yurtlandırılacak. Tel Abyad ile Rasulayn arasında ise 3 bölge ve 63 köy oluşturularak buraya 405 bin kişinin iskanı sağlanacak. Rasulayn'dan Derik'e kadar ise 6 bölge, 70 köy kurulacak ve 530 bin kişi yerleştirilecek.

Söz konusu proje için 9 bin 260 hektarlık araziye ihtiyaç duyuluyor. Projenin maliyetinin ise 26,4 milyar dolar olacağı öngörülüyor.

Habernediyor.com / Turgut Başer 

Yorumlar (0)