Erdal Eren ve 2010 Referandumu

12 Eylül askerî darbesinin vuku bulmasından birkaç ay sonra, Erdal Eren adlı bir çocuğun yaşı büyütülerek idam edilmesi hadisesinin üzerinden bugün itibarıyla tam 41 yıl geçti. Erdal Eren, 2010 yılında gerçekleştirilen Anayasa Değişikliği Referandumu ile gündeme getirilmişti. 2010 referandumuyla, işkenceye ilişkin açılabilecek davalarla ilgili Anayasa değişikliği ele alınıyordu. 12 Eylül 1980 askerî darbesi, silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesi olarak tarihe geçti. Peki, işkenceler, gözaltılar ve idamlarla dolu olan bu darbe sürecinde neler yaşandı? Ayrıntılar haberimizde...

ÖZEL HABER 12.09.2021, 10:50 12.09.2021, 11:22
Erdal Eren ve 2010 Referandumu

2010 yılı referandumunda, 12 Eylül Askerî Darbesi de ekseriyetle tartışılmıştı. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Askerî Darbeyle idam edilen gençleri gündeme getirmişti ve yasa değişiklikleri, 12 Eylül Askerî Darbesi'ne ilişkin işkence hadiseleri üzerine dava açılmasının da önünü açıyordu.

Erdoğan idam edilen gencin mektubunu okurken gözyaşları içinde kalmıştı


Dönemin Başbakanı Erdoğan, 12 Eylül Askerî Darbesi sonrasında idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu isimli gencin mektubunu okurken "Allah'tan bulsunlar" demişti

Erdoğan, 1980'de idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu, Hüseyin Kurumahmutoğlu gibi ülkücü gençleri, Necdet Adalı ve Erdal Eren gibi solcu gençleri de gündeme getirmişti. Erdoğan, ülkücü genç Mustafa Pehlivanoğlu'nun ailesine yazdığı mektubu gözyaşları içinde okumuştu. Erdoğan, 2010 yılında gerçekleştirilen Anayasa Değişikliği Referandumu'nda "Hayır" reyini verilmesinin darbe anayasasını koruyacağı minvalinde yorumlar getiriyordu.

2010 Referandumu ile 12 Eylül'de yaşananlara yönelik yargının önünü açıldı

Anayasa Değişikliği Referandumu ile, Milli Güvenlik Konseyi üyeleriyle 12 Eylül döneminde kurulan hükümetler, Danışma Meclisi'nde görev alanların yargılanmasını önleyen geçici 15. madde yürürlükten kalktı. Böylece, 12 Eylül döneminde yaşananlar yargılanabilecekti. Erdal Eren'in yaşının büyütülüp idam edilmesi suç teşkil edilebilecek, dönemde işkence gördüğünü iddia eden vatandaşlar dava yoluna girebilecekti.

Referandumun yüzde 58 "Evet" ile sonuçlanmasıyla, bu değişiklik de yapılmış oldu. Peki, tüm hatlarıyla 12 Eylül Askerî Darbesi nasıl irdeleniyor? 12 Eylül'de neler yaşanmıştı? Bugün, Erdal Eren'in 41. yılı. Dönemin büyük resmine bakıldığında Erdal Eren'in dava dosyası nasıl bir noktayı teşkil ediyor?

12 Eylül: Emir-komuta zincirinin son darbesi

12 Eylül, emir-komuta zinciri içinde gerçekleşen son askerî darbe olarak Türkiye tarihine geçti. Bu süreçte gerçekleşen insan hakları ihlalleri, kötü muamele ve idamlar hafızalara kazındı. 12 Eylül sabahında TRT radyosunda önce İstiklal Marşı, daha sonra da Harbiye Marşı çaldı. Darbe, Genelkurmay ve Millî Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Kenan Evren’in imzaladığı Millî Güvenlik Konseyi bildirisinin okunması ile başladı. İşte Orgeneral Kenan Evren’in darbeyi başlatan sözleri…

"Silahlı Kuvvetler, aziz Türk milletinin hakkı olan refah ve mutluluğu, vatan ve milletin bütünlüğü ve gittikçe etkisi azaltılmaya çalışılan Atatürk ilkelerine yeniden güç ve işlerlik kazandırmak, kendi kendini kontrol edemeyen demokrasiyi sağlam temeller üzerine oturtmak, kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek için yönetime el koymak zorunda kalmıştır."

Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’un da aktif bir rol üstendiği darbenin nedeni 'güvenlik problemi' olarak açıklandı.

Siyasi istikrarsızlık

Bülent Ecevit hükümetinin 1979 yılında düşürülmesi ve Süleyman Demirel’in azınlık hükümeti kurarak başbakanlık koltuğuna oturması, ülkedeki gerginliği iyice artırdı. Nisan 1980'den itibaren cumhurbaşkanlığı krizi meydana geldi. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün görev süresinin dolmasıyla cumhurbaşkanlığı makamı boşaldı. Fakat, mecliste bulunan partiler herhangi bir isim üzerinde uzlaşma sağlayamadı. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunu 22 Mart 1980’de yaptı ancak seçimler, 114 tur oylama yapılmasına rağmen darbe gününe kadar sonuçlandırılamadı.

Peş peşe siyasi cinayetler...

Eski Başbakan Nihat Erim, Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul, MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak, gazeteci Abdi İpekçi, eski Malatya Ülkü Ocakları Başkanı Mürsel Karataş, CHP İstanbul Milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu, MHP İstanbul İl Başkanı Recep Haşatlı, eski Türkiye İşçi Partisi Adana İl Başkanı Ceyhun Can, eski Adalet Partisi Milletvekili İlhan Egemen Darendelioğlu, MHP Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı Ali Rıza Altıok, TRT İstanbul Radyosu prodüktörlerinden Ümit Kaftancıoğlu, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Cavit Orhan Tütengil ve Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Kemal Türkler gibi çok sayıda insanın siyasi cinayete kurban gitmesi de darbenin gerekçelerinden biri olarak gösterildi.

Siyasi cinayetlerin dışında 12 Eylül darbesini tetikleyen birçok gelişme yaşandı. İşte kronolojik sırayla o gelişmeler...

1 Mayıs 1977:  İstanbul Taksim Meydanı’nda gerçekleştirilen İşçi Bayramı kutlamalarında meçhul saldırganlar, kalabalığın üzerine bir binanın çatısından ateş açtı. Tarihe 'Kanlı 1 Mayıs' olarak geçen ve hâlâ aydınlatılamayan olayda 33 kişi yaşamını yitirdi.

16 Mart 1978:  İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'nden çıkan sol görüşlü kalabalık bir öğrenci grubunun üzerine otomatik silahlarla ateş açıldı ve bomba atıldı. '16 Mart Katliamı' olarak adlandırılan olayda 7 öğrenci hayatını kaybederken, 47 kişi yaralandı.

17 Nisan 1978: Adalet Partisi üyesi Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu’nun evine gönderilen bombalı paket patladı. Fendoğlu, gelini ve iki torunuyla birlikte hayatını kaybetti. Bunun üzerine tırmanan gerginlik, Alevilerin hedef alındığı saldırılara dönüştü. 20 Nisan’a kadar devam eden olaylarda 8 kişi hayatını kaybederken, 20 kişi ağır yaralandı.

2 Haziran 1978: Madrid’de Ermeni terör örgütü ASALA’nın gerçekleştirdiği silahlı saldırı sonucunda, Türkiye’nin Madrid Büyükelçisi Zeki Kuneralp’in makam arabasında bulunan eşi Necla Kuneralp, emekli Büyükelçi Beşir Balcıoğlu ve aracın şoförü hayatını kaybetti. O sırada araçta bulunmayan Büyükelçi Kuneralp kurtuldu. Bu tarihten sonra Ermeni terör örgütü tarafından 21 ülkede düzenlenen saldırılarda 42 Türk diplomat yaşamını yitirdi. 

3 Eylül 1978: Sivas'ın Alibaba Mahallesi'nde Osman Çevikdoğan ve Mustafa Karaaslan'ın çocukları arasında başlayan sıradan bir tartışma, daha sonra anne ve babaların katılmasıyla iyice büyüdü. Şehrin farklı yerlerinde Alevi ve Sünni vatandaşlar, gruplar halinde birbirlerine silah, sopa ve taşlarla saldırdı. Yaşanan çatışmaların başlangıcında Alevi vatandaşlardan 2 kadın ateşli silahla öldürüldü. Galeyana gelen kişiler, Belediye, Vali Konağı, polis lojmanları, polis karakolları ve önceden tespit ettikleri ev ve iş yerlerini tahrip ederek yağmaladı. Yangınları söndürmeye gelen itfaiyecilerin su hortumları kesildi ve yangınlara müdahale etmelerine engel olundu. İki gün boyunca devam eden olaylarda bir kişi araç altında kalarak, 10 kişi de linç edilerek veya vurularak öldürüldü. 

13 Mayıs 1979: Gazetelere ilan verenTÜSİAD, Bülent Ecevit Hükümeti’nin çekilmesini istedi.

11 Haziran 1979: IMF’nin (Uluslararası Para Fonu) baskısıyla Türk Lirası’nda devalüasyon yapıldı.

19 Aralık 1979: Kahramanmaraş’taki Çiçek Sineması’na sol görüşlü gruplar tarafından bomba atıldığına dair haberlerin yayılmasıyla, sağ görüşlü gruplar ayaklanarak sol partilerin ve derneklerin binalarına saldırdı. Karşılıklı çatışmaya dönüşen olaylar bir hafta boyunca devam etti. 100’den fazla vatandaşın hayatını kaybettiği olaylarda Alevilere ait 200'ün üzerinde ev yakıldı ve iş yerlerine zarar verildi. Güvenlik güçlerinin, saldırıların kendilerine yöneldiği iddiasıyla kentten çekilmesi, şiddet olaylarının kontrolden çıkma nedeni olarak gösterildi. Olaylar, Gaziantep ve Kayseri'den gönderilen askeri birliklerin müdahalesi ile bastırıldı. Ankara ve İstanbul dahil birçok ilde sıkıyönetim ilan edildi. 

24 Ocak 1980: '24 Ocak Kararları' olarak bilinen bir ekonomik program duyuruldu. Ekonomide yaşanan istikrarsızlık, üretimin azalması ve karaborsacılığın oluşması gibi durumlara son verilmesi amacıyla ücretlerin düşürülmesi, kamu harcamalarının kısıtlanması ve serbest döviz kuru gibi ekonomik önlemlerin alınmasına karar verildi. Turgut Özal, Süleyman Demirel tarafından başbakanlık müsteşarı olarak atandı. 

4 Temmuz 1980: Kahramanmaraş’ta yaşanan Alevi-Sünni çatışmasına benzer olaylar, Çorum'da yaşandı. Resmî kayıtlara göre, olaylarda 57 kişi yaşamını yitirdi.

11 Temmuz 1980: 'Nokta Operasyonu' olarak da bilinen olaylar, Fatsa'da bağımsız belediye başkanı olan Fikri Sönmez’in girişimiyle başladı. Fatsa'da katılımcı yerel yönetim modeli uygulanıyordu. 9 Temmuz 1980'de Fatsa’ya askerî birlikler geldi. 11 Temmuz'da başlayan operasyonlar sonucu birçok gözaltı ve tutuklama gerçekleşti. Sosyalist bir yönetim kurduğu gerekçesiyle yargılanarak hüküm giyen Sönmez, 1985 yılında cezaevinde yaşamını yitirdi.

Tepki çeken Kudüs mitingi!

 6 Eylül’de Konya’da gerçekleştirilen Kudüs Mitingi, 12 Eylül darbesinin gerekçelerinden biri olarak gösterildi. Darbe yönetimi, bu mitingi 'şeriatçı bir girişim' olarak değerlendirdi.

Kudüs, 23 Temmuz 1980'de İsrail hükümeti tarafından İsrail'in ebedi başkenti olarak ilan edilmişti. Bunun üzerine Türkiye, tepki olarak Kudüs'te bulunan başkonsolosluğu kapatmıştı. 

Bu gelişmelerin üzerine Milli Selamet Partisi (MSP), 6 Eylül 1980 tarihinde Konya'da 'Kudüs'ü Kurtarma Mitingi' düzenledi. Mitingin sloganı da "Ya tam susturacağız, ya kan kusturacağız" oldu.  

Konya Belediye Başkanı Mehmet Keçeciler'in başkanlığındaki Tertip Komitesi tarafından hazırlanan ve MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan'ın yer aldığı mitinge, Konya ve çevre illerden gelen yaklaşık 100 bin kişi katılım gösterdi. Cübbe, sarık ve şalvar giyen kişiler, yeşil renkli boyalarla çevredeki binalara sloganlar yazdılar. 

Topluluk, İstasyon Meydanı'ndan İtfaiye Meydanı'na yürürken "Anayasa Kur'an'dır", "Şeriat İslam'dır", "Cihadımız Devletimizi Kuruncaya Dek", "Ya Şeriat Ya Ölüm" ve "Tek Halife Tek Devlet" yazılı pankartlar açtılar. Miting sırasında İstiklâl Marşı okunurken katılımcıların bir kısmının yere oturması tepkilere yol açtı. Bunun üzerine Konya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından MSP hakkında soruşturma başlatıldı. 

Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Ali Haydar Saltık, Kudüs Mitingi'ni, 12 Eylül'e gelinmesinde 'bardağı taşıran son damla' olarak değerlendirdi. 

Darbe öncesi ekonomik ortam nasıldı?

Türkiye, darbe öncesi dönemde ekonomi alanında oldukça sıkıntılı bir dönem geçiriyordu. Petrol sıkıntısı, döviz yokluğu ve temel gıda maddelerinin karaborsaya düşmesi halkın üzerinde olumsuz bir etki yarattı. 

O yıllarda uygulanan petrol ambargosu ve Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü'nün (OPEC) petrol fiyatlarını arttırması, petrol ithal eden ülkeleri kötü etkiledi ve Türkiye de bu ülkelerden birisiydi. Maliyet artışıyla birlikte ithal edilen malların fiyatlarında ciddi artışlar meydana geldi. Bu da beraberinde enflasyon problemlerini getirdi.

Aslında 12 Eylül darbesinden önceki ekonomik durumu ele alabilmek için Kıbrıs Barış Harekâtı dönemine kadar gitmek gerekiyor. 20 Temmuz-18 Ağustos 1974 tarihlerindeki harekâtın ardından meydana gelen maliyet artışları, uygulanan ambargolar ve petrol krizi, Türkiye ekonomisinde bunalım yaratan en önemli etkenler olarak biliniyor. 

Ülkede tüketim olmasına rağmen üretim yoktu. Bu nedenle karaborsa oluşmuş, yağ, şeker, tüp ve ekmek gibi temel ihtiyaçlar için uzun kuyruklar oluşmaya başlamıştı.

Darbe yönetiminin ilk dönemlerinde rahatlayan ekonomi, darbe yönetiminin siyasi ve ekonomik hazırlığı bulunmadığı için uzun vadede yine ekonomik sıkıntılara neden olmuştu.

İhtilâl tatlısı

'Sütlü nuriye' tatlısının darbeye uzanan ilginç bir hikâyesi var. Sıkıyönetim zamanında paşalardan biri baklava alır. Paşa, aldığı baklavanın çok pahalı olduğunu düşünerek konuyu İsmail Hakkı Akansel Paşa’ya iletir. Bunun üzerine İsmail Hakkı Akansel Paşa, Ramazan Bayramı’ndan iki gün önce baklavanın satış fiyatının üst sınırına ilişkin bir liste yayınlar ve baklava satış fiyatlarındaki en üst sınır 340 bin lira olarak belirlenir. Üretimi durduran baklavacılar, yeni çözümler bulmaya çalışırlar. Güllüoğlu Baklavaları’nın sahibi Nejat Güllü'nün fikriyle; baklavada fıstık yerine fındık kullanılır ve bir de süt eklenir. Böylece daha önce 5 kilogram olan baklava tepsileri, sütle birlikte 6 kilogram ağırlığına ulaşır. Görünümü baklavaya benzeyen ancak tadı farklı yeni bir tatlı ortaya çıkar. Bu tatlıya da 'sütlü nuriye' ismini koyarlar.

Kod adı 'Bayrak Harekâtı'

Genelkurmay Karargâhı’nda Haziran 1980’den itibaren darbe hazırlıklarına başlandı. Darbenin kod adı ‘Bayrak Harekâtı’ydı. Aslında ilk başta 11 Temmuz’da yapılması planlanan darbe, Süleyman Demirel'in başbakanlık görevini üstlendiği hükümetin 2 Temmuz günü güvenoyu alması ile ertelenmek zorunda kaldı. Bu nedenle 12 Eylül günü ordu, yönetime el koyarak darbeyi gerçekleştirdi.

Darbe, emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirildi. Bilindiği üzere, 27 Mayıs 1960 ve 12 Mart 1971 tarihlerinde iki darbe gerçekleştirilmişti. 12 Eylül 1980’de yapılan bu askerî darbe, Türkiye tarihine 'silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü kez açık müdahalesi' olarak geçti.

Siyasetin yeniden tasarlandığı dönem

Süleyman Demirel’in başbakanlık görevini yürüttüğü hükümet, darbe sürecinde görevden alındı ve TBMM feshedildi. 1970'ten sonra değiştirilen 1961 Anayasası kaldırılınca Türkiye’de siyasetin yeniden tasarlandığı askerî döneme girildi.

Cuntacılar, 13 sıkıyönetim bölgesine 13 generali komutan olarak atadılar. Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Türk Hava Kurumu dışındaki tüm derneklerin faaliyetleri durduruldı.

Askerî yönetim, siyasi partileri de feshetti. Alparslan Türkeş ve Necmettin Erbakan Uzunada’ya, Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel ise Hamzakoy’a gönderildi ve bu isimlere siyasi yasaklar getirildi.

Millî Güvenlik Konseyi (MGK), darbeye öncülük eden 5 generalden oluşuyordu. Konsey, tüm yetkileri ele aldı. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Ulusu’ya kurdurulan hükümet, 21 Eylül günü göreve başladı.

Askerî yönetim üyelerinin yargılanmasına engel!

Önemli kanunların neredeyse tamamına yakını, darbeden sonra geçen 3 yıl içinde değiştirildi. Askerî yönetim tarafından belirlenen Danışma Meclisi, 1982 Anayasası'nı hazırladı. Anayasa, 7 Kasım 1982'de yapılan ve "şeffaf zarfların" kullanıldığı referandumda yüzde 92'lik 'evet' oyu ile kabul edildi.

Bu dönemde Kenan Evren, cumhurbaşkanı seçildi. Anayasa'ya askerî yönetim üyelerinin ömür boyu yargılanmasını engelleyen madde eklendi.

İdamlar başladı...

Yönetime el koyan askerler, birçok idam kararına da imza attı. 9 Ekim 1980’de darbe sonrası ilk idamlar geçekleşti. Önce sol görüşlü Necdet Adalı, daha sonra da ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi. 17 yaşında olan Erdal Eren, bir askeri inzibat erini öldürmekle suçlanınca 19 Mart 1980 tarihinde idama mahkûm edildi.

Kenan Evren’in Erdal Eren hakkında söylediği "Asmayalım da besleyelim mi?" sözleri hala unutulmadı. Yargıtay, Erdal Eren’in idam kararını iki kez iptal etti. Sıkıyönetim mahkemeleri tarafından yaşı büyütülen Erdal Eren, 13 Aralık 1980’de Ulucanlar Cezaevi’nde idam edildi.

2008 yılında Kenan Evren, "İdam kararlarını imzalarken elim bile titremedi... Bir sağdan, bir soldan astık." diyecekti. 

Gözaltılar, işkenceler ve yasaklarla dolu günler

Cunta yönetimi, darbe döneminde birçok insanın hayatını etkileyen kararlar verdi. Bu süreçte 210 bin dava açıldı ve 230 bin kişi yargılandı.

650 bin kişi gözaltına alınırken, 7 binden fazla kişi için idam cezası istendi. 50 kişinin idam edildiği ve 14 bin kişinin vatandaşlıktan çıkarıldığı bu dönemde, yaklaşık 100 bin kişi de örgüt üyesi olmakla suçlanarak yargılandı. 30 bin kişi 'sakıncalı' oldukları gerekçesiyle işten çıkarıldı. İşkenceler hat safhaya ulaştı.

Yaklaşık bin film sakıncalı bulunarak yasaklandı, gazeteler 300 gün boyunca yayın yapamadı. Birçok üniversite görevlisinin ve yaklaşık 4 bin öğretmenin işine son verildi. Çok sayıda gazeteci için de hapis cezaları istendi.

İlk kez bir darbenin sorumluları yargılandı

Darbeden sorumlu kişiler ve bu kişilerin emirlerini yerine getirenler hakkında suç duyuruları yapıldı. Darbe döneminin genelkurmay başkanı olan 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve eski Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya hakkında dava açıldı. Evren ve Şahinkaya hakkında hazırlanan iddianame, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 10 Ocak 2012’de kabul edildi. Böylece, ülkemizin tarihinde bir darbeden sorumlu olan kişiler ilk kez yargılanmış oldu. Sadece yargılananların Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya ile sınırlı olmasının nedeni ise hayatta kalan tek darbecilerin bu iki isim olmasıydı.

Evren ve Şahinkaya, 'anayasayı değiştirmek veya ortadan kaldırmak' ve 'meclisi ortadan kaldırmak veya görevini yapmasına engel olmak' ile suçlandı.

Davalar 4 Nisan 2012’de görülmeye başlandı ancak bu iki komutan, sağlık durumlarını gerekçe göstererek duruşmaya katılmadı. Bundan sonraki duruşmalara tedavi altında oldukları hastanelerde görüntülü iletişim sistemi ile katıldılar.

Evren ve Şahinkaya, haklarındaki suçlamaları kabul etmediler ve mahkemelerin kendilerini yargılayamayacağını söylediler. Bunun üzerine, dava nedeniyle haklarının ihlâl edildiğini ileri sürerek Anayasa Mahkemesi'ne (AYM)  başvurdular. AYM, Evren ve Şahinkaya tarafından yapılan başvuruyu kabul etmedi. 

Rütbeleri söküldü

Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi kapatılınca dava, Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne devredildi. Cumhuriyet Savcısı, Evren ve Şahinkaya’nın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmalarını istedi. Evren ve Şahinkaya, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldılar ancak takdiri indirimle cezalar, 'müebbet hapis cezası'na çevrildi. Askeri Ceza Kanunu’nun 'askerî rütbelerin sökülmesi' hakkındaki maddesinin uygulanmasına karar verildi.

Davanın düşürülmesine karar verildi

Verilen kararın ardından Evren ve Şahinkaya’nın avukatı, kararın bozulması için temyiz dilekçesini 24 Haziran 2014’de Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne verdi. Temyiz incelemesi devam ederken Kenan Evren, tedavi altında olduğu Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde 10 Mayıs 2015’te hayatını kaybetti. Ardından dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Şahinkaya da 9 Temmuz 2015 tarihinde yaşamını yitirdi.

Yargıtay, sanıkların vefatının üzerine davanın düşürülmesine karar verdi.

Habernediyor.com  / Banu Fırıncılar & Safa Kaçar

Yorumlar (0)