Denizlerimiz kaynıyor: Uçak gemimiz geliyor mu?

F-35 ısrarımız neden? Uçak gemimiz var mı? Bu iki sorunun cevabı aslında aynı! Doğu Akdeniz savaşın eşiğinde! Denizlerimiz kaynıyor...

ÖZEL HABER 19.11.2019, 12:00 19.11.2019, 17:44
Denizlerimiz kaynıyor: Uçak gemimiz geliyor mu?

F-35 meselesi sanılanın aksine daha çok Hava Kuvvetlerini değil Deniz Kuvvetlerini ilgilendiren bir meseledir. Türk Deniz Kuvvetleri çok uzun yıllardan beri yüzde yüz milli deniz gücüne ulaşmak için ciddi çalışmalar yürütüyor. Şu an hepimizi gururlandıran MİLGEM projesi de uzun yıllar önce oluşturulmuş bir vizyonun sonucu. Daha 90'lı yıllarda Deniz Kuvvetleri kendisine yüksek vizyonlar koymuştu. Peki neden? Deniz Kuvvetlerinin bu konudaki yüksek motivasyonunun sebebi ne?

Deniz Kuvvetleri milli olmayan sistem ve cihazların harp sahasındaki riskleri ve düşük teknolojideki sistem cihazlar konusunda acı tecrübeler edinmiştir. Bundan 45 yıl önce Kıbrıs Barış Harekatında savaş uçaklarımız yanlışlıkla Kocatepe muhribimizi bombalamış, aldığı yara sonucu batan muhribte 54 askerimiz şehit olmuştu. Amerika'dan hibe olarak alınan muhribimizin sistemleri eski teknolojiydi. Ayrıca kontrol-kripto sistemlerinin kontrolü bizde değildi ve uçaklarla gemiler arasında telsiz bağlantısı bile yoktu. Tüm bunlar başka hatalarla da birleşince maalesef kendi muhribimizi vurduk.

Tarihler 2 Ekim 1992'yi gösterdiğinde Deniz Kuvvetleri bir başka faciayı daha yaşadı. Planlı bir NATO tatbikatında ABD donanmasına ait USS Saratoga tarafından yanlışlıkla olduğu söylenen bir füze atışının TCG Muavenet zırhlımıza isabeti sonucunda gemi komutanı Deniz Yarbay Hakkı Burak dahil olmak üzere 5 denizcimiz şehit oldu. Olay sonrası ABD Dışişleri Bakanlığı olayın bir hata olduğunu füzenin yanlışlıkla ateşlendiğini söyleyerek özür diledi. Deniz kuvvetleri bu iki olayın da acısını çok çekti ve ciddi dersler çıkardı.

Güçlü bir donanmaya sahip olmak her zaman ülkemizin gayelerinden biri olmuştur. Ülkemizin 3 tarafı denizlerle çevrili olduğu için aynı zamanda bir deniz ülkesidir. Ancak halkımız denizlerdeki menfaatlerimiz konusunda maalesef çok bilgi sahibi değildir. Ülkemizin en büyük krizleri şu an denizler üzerinde yaşanmaktadır. Lozan anlaşması sonucu Türkiye ve Yunanistan Adalar (Ege) denizindeki adaların silahsızlandırılması konusunda anlaşmıştı. Ancak Yunanistan adaları silahlandırmaktadır. Yunanistan, Çanakkale boğazı çıkışında bulunan Limni adasına koyduğu füze rampaları ile boğaz çıkışımızı dahil tehdit etmektedir.

Adalar denizindeki bir diğer sorun ise FIR hattı sorunudur. Yunanistan sivil uçaklardan, daha bizim FIR (Uçuş Bilgileri Bölgesi) hattımızdan çıkmadan Yunanistan FIR hattına girdiğini iddia ederek bilgi istemektedir. Yunanistan aynı zamanda Adalar denizinde bulunan egemenliği anlaşmaşlarla devredilmemiş ada, adacık ve kayalıklar ile ilgili de hak iddia etmektedir. 1996 yılında Kardak Kayallıkları'nda bu konundan dolayı Türkiye ve Yunanistan savaşın eşiğine gelmiştir. Adalar denizindeki en önemli sorun ise karasuları sorunudur.

Adalar denizinde iki ülkenin de karasuları 6 mildir. Ancak Yunanistan bunun 12 mil olduğunu iddia etmektedir. Karasularının 12 mil olması durumunda Marmara denizinden Akdeniz'e deniz ulaşımımız sona erecek ve Çanakkale Boğazı'ndan çıkan bir gemi Yunan karasularına girmeden Akdeniz'e ulaşamayacaktır.

Tüm bu problemlerin yanında son 10 yılda saydığımız sorunlardan daha riskli bir sorun daha ortaya çıktı: Doğu Akdeniz sorunu. Doğu Akdeniz'de kıta sahanlığımız normalde karşı kıyımızda bulunan Mısır'la ortadan çizilen hat ile paylaşılması gerekmektedir.

Son yıllara kadar bu konuda büyür bir anlaşmazlık çıkmamış iken, bir anda Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi çevre ülkelerle anlaşmalar yaparak bizi sadece Antalya Körfezine hapsetmeye çalışmaya başladı. Bu durum bariz bir şekilde Uluslararası Deniz Hukuku sözleşmesine de aykırıdır.

Kıbrıs adası açıklarının dünyanın en büyük hidrokarbon kaynaklarına sahip olması ve Ortadoğu'da petrol bölgelerinin gittikçe daha da istikrarsızlaşması sonucu Doğu Akdeniz'e, bölgeye kıyısı olmasa dahil büyük ülkelerin ilgisi artmıştır. GKRY'nin Türk MEB (Münhasır Ekonomik Bölgesi)'inde yer alan sahaları kendi adına parselleyerek Fransa, İtalya, Amerika gibi ülkelere sondaj izni vermesi gerilimi hat safhaya çıkarmıştır. Şu anda Doğu Akdeniz'de en az 12 ülkeye ait 60 savaş gemisi bulunmaktadır.

Bu sorunlar gündemi son birkaç yıldır meşgul etse de Deniz Kuvvetleri yıllar öncesinde tüm bunları öngörmüş ve gerekli tedbirleri almıştır. Doğu Akdeniz'de suların kaynadığı bir zamanda milli gemilerimizi denize indirmemiz, milli füzemizi denememiz bir tesadüf değildir.

TCG Anadolu çok maksatlı amfibi hücum gemimiz de 2 yıl içinde hizmete girerek göreve başlayacaktır. TCG Anadolu bölgede caydırıcılığımızı arttıracak önemli stratejik avantajlar sağlayacak olan bir savaş gemisidir. TCG Anadolu'nun denize inmesi ile Deniz Kuvvetlerimiz orta ölçekte bölgesel güç aktarım yeteneğine sahip deniz kuvveti olmaktan orta ölçekte küresel  güç aktarım yeteneğine sahip deniz kuvveti seviyesine ulaşacak ve çağ atlayacaktır.


TCG Anadolu imkan ve kabiliyetleri;
- Tabur büyüklüğündeki bir çıkarma kuvveti (yaklaşık 700 kişi), uçucu personel ve karargâh personeli taşıma,
- 202 m uzunluk ve 5440 metrekare alana sahip uçuş güvertesi (üzerinde orta yük nakliye, taarruz veya genel maksatlı helikopterlerin iniş kalkış yapabileceği 6 adet, ağır yük nakliye helikopterlerinin iniş kalkış yapabileceği ise 2 adet spot vardır),
- Uçuş güvertesinin alt kısmında 1880 metrakarelik hafif araç güvertesi (Bu alan ZAHA (Zırhlı Amfibi Araç) ve ZPT gibi tekerlekli araçlar ile konteyner depolaması için uygundur. Bu alanda toplam 27 adet ZAHA taşınabilir),
- Uçuş güvertesinin alt kısmında 900 mertrekarelik hangar (12 adet orta yük nakliye helikopteri veya 8 adet CH-47 taşınabilir),
- Hafif araç güvertesi ile hangar birleştirildiğinde oluşan alanda ise 25 adet orta yük nakliye helikopteri veya 8-10 adet F-35B’ye ilave olarak 12 helikopter taşınabilir.
- 1410 metrekarelik ağır araç güvertesi (29 adet tank taşınabilir),
- Havuz (2 adet hava yastıklı çıkarma gemisi veya 4 adet mekanize çıkarma gemisi taşınabilir),
- STOVL (Short Take Off Vertical Landing — Kısa kalkış Dikey İniş) özelliğine sahip uçakların iniş ve kalkış yapabilmesi için 12 derecelik fırlatma rampası (Bu da gösteriyor ki TCG Anadolu klasik anlamda uçak gemisi olmamakla birlikte, hava harekâtı gerçekleştirme kabiliyetine sahiptir).

Gemi özelliklerinde de gördüğümüz gibi TCG Anadolu'nun üst güvertesi STOVL özelliğine sahip uçakları kaldırabilme özelliğine sahiptir. Ancak dünyada STOVL tipi iniş kalkış özelliliğine sahip savaş uçağı iki tiptir. Birisi F-35B diğeri ise AV 8B Harrier'dır. AV-8B'ler 1980 yapımı uçaklar olup hizmet ömürlerini doldurmaktadırlar. Yani TCG Anadolu'dan savaş uçağı indirip kaldırmak istiyorsak elimizdeki tek seçenek F-35B'ye sahip olmaktır. Deniz Kuvvetleri uzun yıllardır kendisine ait bir hava gücü istiyordu. F-35B'ler ve TCG Anadolu ile bu imkana sahip olabilirdi. Hatta ilerde gelecek F-35B'lerin Deniz Kuvvetleri envanterine girmesi ve Deniz Harp Okulu'ndan mezun subayların bu uçaklara pilot olarak yetiştirilmesi planlanmaktaydı. Hem Amerika tarafından kesin bir şekilde Türkiye'nin F-35 projesinden kesin olarak çıkarıldığımız konusunda açıklama yapılmaması hem de ülkemiz tarafından da bu konuda ılımlı açıklamalar gelmesinin sebebi budur. Bu yüzden gelecekte her şeye rağmen F-35B'ler konusunda bir şekilde anlaşma sağlanması büyük bir olasılıktır. 

Donanmaların asıl amacı ülke çıkarlarını ülke sınırlarının çok ötesinde savunmaktır. 1800'lü yıllarda yaşamış olan Amerikalı Amiral Mahan "Deniz büyük bir kara yolu gibidir. Bu çok kullanılan yollara, ticaret yolları adı verilir. Hattı korumak için polis gereklidir; deniz ticaretini ve ticareti korumak için deniz güçlerinin de donanmalara ihtiyaçları vardır. Denizler medeniyetin büyük meydanı ve oyun bahçesidir. Küresel politik mücadelesinin sonucunu belirleyen değişken deniz gücüdür" demiş ve Amerika bu ilke üzerine dünyanın en büyük donanmasını kurarak dünyaya hakim olmuştur. Türk Deniz Kuvvetleri de Barbaros Hayretin Paşa'nın "Denize Hakim Olan Cihana Hakim Olur" sözünü kendisine ilke edinmiş ve bu konuda stratejisini belirlemiştir.

Deniz Kuvvetlerinin hedef ve projeleri gösteriyor ki Türk Deniz Kuvvetleri küresel ölçekte harekat icra etmek ve açık denizlerin serbestisi ilkesinden yararlanarak kara suları dışında, dünyanın heryerinde herhangi bir kısıtlama olmaksızın varlık göstermek istemektedir. Sonuç olarak TCG Anadolu ve aynı tip ikinci gemi olan TCG Trakya'nın inşasında sonra Deniz Kuvvetleri uçak gemisini de yapmak isteyecektir.

Habernediyor.com/ Banu Fırıncılar

Yorumlar (0)