Brexit çıkmazındaki İngiltere'nin AB'ye üyelik serüveni

İngiltere, son günlerde Brexit kriziyle çalkalanıyor. Boris Johnson, İngiltere'yi Avrupa Birliği'nden (AB) ayırmakta kararlı görünüyor. İngiltere'nin zamanında AB'ye üye olma hususunda istekli olduğu ancak birçok sorunla karşı karşıya kaldığı biliniyor. Peki İngiltere'nin AB'ye üye olma sürecinde neler yaşandı? Güçler dengesi nasıl değişti? İngiltere'nin üyeliğine neden sıcak bakılmadı? Detaylar haberimizde...

ÖZEL HABER 06.09.2019, 16:51
Brexit çıkmazındaki İngiltere'nin AB'ye üyelik serüveni

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yaşanan yıkımın meydana getirdiği etki, Avrupa devletleri arasındaki iş birliğinin tehditleri ortadan kaldıracağı inancını oluşturdu. Avrupalı devletler, birliğin oluşturulması fikrini destekleseler de birliğe verilecek olan güç ve yetki devrinde anlaşma sağlayamadılar. 

Söz konusu birliğin iş birliğini güçlendirmesine yönelik bir kurum olmasını isteyen devletler ile ulus-üstü bir yapının kurulmasını savunan devletler olarak iki gruba ayrıldılar. Bu yönde denenen 'Avrupa Konseyi' girişimi, federalist bir yapı oluşturamadı. 

5 Mayıs 1949 tarihinde Avrupa çapında insan hakları, hukuk ve demokrasinin üstünlüğünü savunmak amacıyla kurulan Avrupa Konseyi'nin ilk üyeleri İngiltere, Belçika, Fransa, Hollanda, İsveç, İrlanda, İtalya, İsveç, Norveç ve Lüksemburg'du. 

Bir tarafta İngiltere'nin başını çektiği ve iş birliği taraftarı anti-federalist devletler, diğer tarafta da Fransa'nın öncülüğündeki ulus-üstü ve federalist bir birlik oluşturulması gerektiğini savunan devletler vardı. 

Avrupa'ya mesafeli duruyordu

İngiltere'nin ulus-üstü bir yapıya devlet egemenliğinden bir kısım devretmesi pek de kolay değildi. Asırlar boyunca dünyanın birçok noktasında hâkimiyet kurmuş olan İngiltere, İngiliz Milletler Topluluğu (Commonwealth) ile olan ekonomik ilişkileri nedeniyle Avrupa'ya ekonomik ve siyasi anlamda mesafeli durmayı tercih ediyordu.

Kısaca İngiliz Milletler Topluluğu...

İngiliz Milletler Topluluğu (Commonwealth), geçmişte Britanya İmparatorluğu'nun parçası olan devletler ile sonradan katılmış olan devletlerin meydana getirdiği uluslararası bir koalisyondur. 

Önceden 'ortak çıkar, fayda' anlamına gelen 'Commonwealth', günümüzde 'bağımsız devlet' anlamında kullanılıyor. 

1648 İngiliz Devrimi'nin ardından Birinci Charles'ın idam edilmesi (1949) ve kraliyetin feshedilmesi ile ortaya çıkan ve 1660 yılında İkinci Charles'ın kral olması ile sona eren cumhuriyetçi dönem, 'Commonwealth Dönemi' olarak biliniyor. Günümüzde ise Commonwealth, İngiltere öncülüğünde bir araya gelmiş bağımsız devletler için kullanılıyor. 

İngiliz Milletler Topluluğu, karşılıklı ekonomik etkileşime dayanan bir koalisyondur. Üyelerin büyük bir kısmı, daha önce Britanya İmparatorluğu'nun eyaleti veya sömürgesi olmuş ülkelerdir. Şimdi çoğu bağımsız olan bu ülkeler, kendi istekleri doğrultusunda bu oluşumun br parçası olması sürdürüyorlar. Üyelerin diğer bir kısmı da geçmişte imparatorluğun parçası olmamakla birlikte sonradan birliğe dahil olan ülkelerdir.

İki süper güç doğdu: ABD ve Sovyetler Birliği

İkinci Dünya Savaşı ile birlikte yükselişe geçen ABD ve Sovyetler Birliği, birçok anlamda İngiltere'nin önüne geçmeyi başardılar. 1957 yılında meydana gelen Süveyş Krizi'nde İngiltere'nin uluslararası arenada önceki gibi söz sahibi olmadığı ve gücünü kaybetmeye başladığı fark edildi.

İngiltere, Commonwealth ile ilişkilerin gevşemesi nedeniyle daha da yalnızlaştı.

Süveyş Krizi: İngiltere gücünü kaybetti!

1950'li yıllarda Mısır'da egemen bir devlet kurulmasına rağmen Süveyş Kanalı'nın kontrolü Batılı devletlerin denetimindeki Kanal Şirketi'ndeydi. 

Mısır'da 1952 yılında iktidara gelen Cemal Abdünnasır, ülkesini askeri alanda güçlendirmeye ve İsrail karşısında üstünlük sağlamaya büyük önem verdi. Asuan Barajı'nı bitirip ülkenin ekonomik kalkınmasını sağlamak isteyen Nasır, ihtiyacı olan mali gücü sağlamak amacıyla Süveyş Kanalı'nı işleten Kanal Şirketi'ni millileştirdiğini duyurdu.

Bu karara İngiltere ve Fransa'dan tepki geldi. İki devlet için de Süveyş Kanalı, Basra Körfezi'ndeki devletlerden aldıkları petrolün taşınması bakımından önem taşıyordu. 

İsrail, 29 Ekim 1956 tarihinde Sina Yarımadası'nı işgale başladı. Bu nedenle İngiltere ve Fransa, bölgeye asker yollayarak harekâta başladı. İngiltere ve Fransa'dan birçok uçak gemisinin katıldığı harekât, 5 Kasım'a kadar hava saldırısı, ardından paraşütçü birliklerin indirilmesi şeklinde gerçekleşti.

Sovyetler Birliği ve ABD, bu saldırıya karşı cephe aldı. Sovyetler Birliği, Mısır'dan çekilmemeleri durumunda Paris ve Londra'ya nükleer saldırı yapma tehdidinde bulundu. Bunun üzerine İngiltere ve Fransa ateşkes ilan edip geri çekilmek zorunda kaldı. Bu durum, dünya hakimiyetinin Avrupa'dan ABD ve Sovyetler Birliği'ne geçtiğini gösterdi.

Avrupa Ekonomik Topluluğu cazip gelmeye başladı

Anti-federalist devletler, 1960 yılında Avrupa Serbest Ticaret Birliği'ni (EFTA) kurarak aralarında serbest ticareti artırmaya yönelik bir yapı kurdular ancak Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) İngiltere'ye daha cazip geldi. 

Bir yıl sonra İngiltere ile birkaç Avrupa Serbest Ticaret Birliği üyesi, Avrupa Ekonomik Topluluğu'na başvuruda bulundu. Böylece İngiltere, istemeyerek de olsa ulus-üstü yapıyı kabul etmiş oldu. 

İngiltere'nin üyeliğine sıcak bakılmadı

İngiltere'nin ulusal yetkilerinden kolayca vazgeçemeyecek olması ve önemli bir devlet olması, grup içinde dengeleri değiştireceği ve yürütmeyi zorlaştıracağından ilk başta topluluk üyeliğine sıcak bakılmadı. 

Fransa’nın lideri konumundaki Charles de Gaulle, İngiltere’nin üyelik başvurusunu veto etti. ABD'nin Avrupa üzerinde etki kurmasını istemeyen de Gaulle, İngiltere'yi ABD’nin truva atı olarak görüyordu. Ayrıca, grup içindeki liderlik konumunu İngiltere'ye kaptırmak istemiyordu.

De Gaulle iktidardayken İngiltere, 1967 yılında yapmış olduğu ikinci başvurudan da veto edildi. İngiltere’nin üyeliğinin önündeki en büyük engel, de Gaulle 1969 yılında istifa ettiği zaman kalktı.

Başkan değişti, üyelik mücadelesi sona erdi!

Yeni gelen başkan Georges Pompidou, de Gaulle ile aynı düşünceye sahip değildi. Pompidou, İngiltere’nin üyeliğine karşı çıkmıyordu. Vetoları kaldırmasıyla birlikte müzakereler yeniden başladı.

Müzakereler, İngiltere ve diğer devletlerin lehinde başarıyla sonlandırıldı. 1973 yılında İngiltere, Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) üye oldu. 10 yıldır devam eden üyelik mücadelesi böylece sona erdi.  

Commonwealth daha avantajlı

İngiltere’nin Commonwealth üyeliği, Avrupa Birliği’ne (AB) nazaran birçok fayda sağlıyor. Bunlardan en önemlisi, İngiltere'nin Commonwealth'in kurucusu olması ve birliğin en büyük ekonomilerinden birisi konumunda bulunmasıdır. Diğer bir yandan, en büyük 16 üye ülkenin devlet başkanı doğrudan Kraliçe tarafından atandığı için topluluk üzerinde doğrudan bir hâkimiyeti de mevcuttur. 

Avrupa Birliği'nde ise İngiltere, birlik içinde 3. büyük ekonomi olmasına rağmen karar mekanizmalarında diğer büyük devletler ile görüşmek ve karar alma mekanizmalarına katılarak en küçük birlik üyesinin dahi görüşünü almak zorundadır. Euro bölgesi dışında kalmayı tercih eden İngiltere, para birimi olarak Sterlin’i kullanmaya devam etti.

Neden AB'den ayrılma fikri oluştu? 

1973 yılından beri Avrupa Birliği üyesi olan İngiltere’de, o günden bu yana göreve gelen hükümetler hiçbir zaman Avrupa Birliği’ni terk etmek adına bir referandum yapmayı düşünmemişti. Fakat bu görüşün değişmesinde başlıca iki faktör etkili oldu.

Bunlardan ilki; 2 yıldır iktidarda olan Muhafazakâr Partinin, Avrupa karşıtı bir tutum içinde olması. İkincisi ve daha da önemlisi ise Euro Bölgesinde gerçekleşen krizdir. Kriz, önceden İngiltere’nin dile getirdiği gibi para birliğinin, siyasi birlik ve bir Avrupa federasyonu olmadan yürümeyeceğini kanıtladı.

Yorumlar (0)