Türk mücevherlerine kısa bir tarih turu…

Mücevher sanatının doğduğu yer olana Anadolu toprakları, bugün yine bu coğrafyada Dünya’nın en önde gelen takılarını yapmaktadır. Türk kuyumculuğunun bize bıraktığı uzun ve eşsiz mirasın tarih yolculuğunu gelin beraber yapalım. İşte Türk mücevherleri ve takı kültürümüz…

KÜLTÜR-SANAT 25.10.2022, 15:18 28.10.2022, 16:57
Türk mücevherlerine kısa bir tarih turu…

Günümüzde takının sosyal olarak kullanımına sizde şahit olmuşsunuzdur. Yeni doğan bir bebeğin yastığına, evlenen çiftlerin yakalarına ya da sünnet olan bir çocuğa takılan altınlar, aslında sosyal olarak takının kullanım örneğidir. Peki ya bu durum hep mi böyleydi? Hayır. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminden öncesine gidersek, takının çok farklı kullanım alanları bulunmaktaydı.

  • Halk arasında özellikle inanç gereği olarak gümüş takı kullanılmaktaydı. Büyü, nazar ve kötülükten korunmak için üzerlerine dini motif işlenmiş takılar takılmaktaydı. 
  • Hamile kalmak isteyen kadınlar çocuk sahibi olmalarına yardım edeceğine inandıkları için yüzük takarlardı. 
  • İyi şans getirmesi için insanlar, boyunlarına muska şeklinde tılsımlar asarlardı. 
  • Bir kadının evli mi, bekar mı yoksa nişanlı mı olduğunu yine taktığı bilekliklerden vs. anlaşılırdı. 
  • Tarlada çalışan kadınlar, kendilerine akreplerden ve yılanlardan koruması için, hareket ettikçe sallanan ve parlayan gümüş takılar takarlardı.
  • Eski dönemlerde Türkler, ölen kişileri üzerlerindeki takılarıyla birlikte gömmektelerdi. 
  • Takıların üzerindeki örneğin; ‘’ Süleyman’ın mührü ve Fatıma’nın eli’’ gibi motifler inançların takı üzerindeki yansıması olarak kullanılmıştır. 
  •  Takılan takılar sadece boyunda, bilekte ya da parmakta olmayıp, takan kişinin, göğsünde, belinde, karnında ya da kollarında da bulunmaktaydı. 
  • Ayrıca bir kişinin taktığı takılar, aynı zamanda onların sosyal durumlarını da belirlemekteydi. Özellikle kadınlar, yatırım amaçlı olarak mücevher alır, kendinden sonra çocuklarına bunları bırakırdı.  Dolayısıyla Türk insanı için kolye, küpe ya da yüzük sadece birer metal ya da bir süs eşyası değil, kendini ifade ettiği ve değerlerini yansıttığı bir sanat olmuştur. 

Anadolu’da takı işlemeciliği


Anadolu takı işlemeciliğinin ilk yapıldığı yer olmuştur. M.Ö 8000- 5500 yıllarından bu yana takı kullanılmıştır. Urartular, Hititler, Asurlar, Lidya ve Frigler dahil olmak üzere yapılan kazılarda bu medeniyetlerin çeşitli metallerden takı yaptıkları kullandıkları bilinmektedir. Özellikle bugün Türkiye’nin doğusunda bulunan Ermeni Dağlık Bölgesi’nde bulunan Urartu krallığı, bugün bile kullanılan kuyumculuk tekniklerini icat etmiştir.



Gümüş, bakır, altın, demir ve kurşun gibi metalleri eritip, kalıplara dökerek daha sonra da üzerlerine işlemeler yapmışlardır. Yaptıkları mücevherlere işlemek için toplamda 20 çeşit farklı taş kullanmışlardır.

Osmanlı dönemi mücevherleri


1526 yılı tarihli mahkeme kayıtları göstermiştir ki, sadece padişahın hizmetinde 90 tane kuyumcu bulunmaktadır. Zaten 16. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nun en zengin olduğu yıllardır. Bu yıllarda yapılan mücevherler, sadece vücudun üzerine takılacak şekilde değil, giysilerin ya da gündelik eşyaların üzerine de işlenmekteydi. Örneğin; kitap kapakları, mutfak eşyaları ve silahlar üzerlerine fildişi, kemik, sedef, çinko vs. gibi değerli metaller işlenmekteydi. 



Osmanlı mücevherlerinin o dönemde yapılan Avrupa takılarından farkı son derece renkli olmasıydı. Ayrıca bir kuyumcu, sadece bir takıyı işlemek için farklı taşlar kullanırdı. Osmanlı dönemi takılarının bir diğer özelliği ise taşın doğal yapısının korunmaya dikkat edilmesidir. Bu yüzden taşlar olduğu gibi korunmaya çalışılmış ve birçok taşta simetrik bir görüntü bulunmamaktadır. 

Aigrette kullanımı


Aigrette aslında ismini bir balık türünden alır. Osmanlı’da ise Padişah’ın ya da Harem’in önemli kadınlarının giydiği tüylü ve mücevherli başlıklara denilmektedir. Aigretteler hem şekil hem de görüntü olarak tam anlamıyla gücün simgesi özelliği taşımaktaydılar. Çiçek ya da su damlası gibi şekilleri olan bu takıları, padişahların belirli kişilere hediye ya da ödül olarak verdiği bilinmektedir.



Padişahlar portre çizimlerinde genellikle sadece bir tane bazen ise üç tane takarlardı. Kadınlar ise genelde birden fazla aigrette kullanırlardı. Bunların biri alnına, biri başlarının arkasına, bir tane de kıyafetlerinde olmak üzere takarlardı. 

Pimler 


Pimler, kadınların başlarına taktıkları önemli simgesi olan takılardır. Bu takılar, bazen armalara iğnelenir, bazen doğrudan saça takılır ve bazen de elbiselerin yakalarına broş olarak takılırdı. Lale, gül, menekşe, kelebek, arı vs. gibi motifleri bulunan bu pimler, genelde kadınların kullandığı Osmanlı iğneleridir. 


 

Küpeler


Küpelerin Osmanlı’da kullanımı çok yaygındır. Küçük inci küpelerden uzun ve büyük sallanan küpelere kadar çok geniş bir kullanım alanı vardır. Küpeler sallanma şekillerine göre sınıflandırılmaktadır. Örneğin; çift sarkan küpeler ‘’pay-i şift’’, üç damladan oluşan küpeler ise ‘’üç ayaklı’’ olarak adlandırılmaktadır.  Giyilen kıyafetin rengiyle takılan küpenin renginin uyumlu olması çok önemlidir. 

Osmanlı dönemi saray kadınları mücevherlere fazlasıyla ilgiliydi. Takılan yüzükler ve gerdanlıkların oldukça gösterişli olması da bunu desteklemektedir. Yüzükler genellikle, yeşim, yakut, carnelian, ametist gibi taşlarla işlenmekteydi. ‘’Divanhane şivisi’’ adı verilen üstte büyük bir pırlantanın etrafında küçük pırtanta dizilerinden oluşan motif, yüzüklerde, bilezik ve kolyelerde de kullanılmıştır.  Bunun dışında Osmanlı’da kadınların işlemeli taraklar, aynalar , kemerler  vs. kullandığı bilinmektedir. 

18. yüzyılda İstanbul’daki İngiliz Büyükelçisi, Sultan II. Mustafa’nın eşi Hafize Sultan’ın dizlerine kadar bir dizi inci ile hindi yumurtası büyüklüğünde bir pırlanta ve iki sıra zümrüt taktığını yazmıştır.

Osmanlı’da Gümüş Kullanımı


Günümüzde Topkapı Sarayı’nda bulunan gümüşlerin çoğu 16. Yüzyıldan itibaren saray gümüşçüleri tarafından yapılmıştır. Saray kayıtları ve çıkartılan envanterler sonucunda ise bu koleksiyonunun yalnızca çok küçük bir parça olduğunu göstermektedir. Bunun sebebi ise savaş zamanlarında ya da ülkede yapılan kutlamaların vs. masrafları için hazinedeki gümüş ve altınların darphanede eritilmesi gösterilmektedir. 

Günümüzde kuyumculuk

Günümüzde kuyumculuk, Türkiye’nin en önde gelen çalışma alanlarından birisidir. Türkiye bugün Dünya üzerindeki ilk 5 üretici ülke arasında yer almaktadır. Yaklaşık olarak 250.000 kişi kuyumculuk alanında çalışmaktadır. En bilinen ve en fazla dükkânın olduğu yer olan Kapalıçarşı, geçmişte olduğu gibi bugün de varlığını mutlak bir şekilde devam ettirmektedir. 

Yorumlar (0)