Osmanlı Devleti Ramazan'a Nasıl Hazırlanırdı?

Osmanlı Devleti’nde, özellikle halifeliğin Osmanlı Padişahlarına geçmesiyle beraber Ramazan ayları daha da önemli hale gelmiştir. Başkent İstanbul’da başlayan hazırlıklar tüm Osmanlı coğrafyasında titizlikle devam ederdi. Peki nedir bu hazırlıklar? İşte cevabı haberimizde…

KÜLTÜR-SANAT 08.04.2022, 02:42 08.04.2022, 17:13
Osmanlı Devleti Ramazan'a Nasıl Hazırlanırdı?

Toplumdaki gelir farklarına rağmen Osmanlı’da Ramazan ayında, sınıf eşitsizliği mümkün olduğunca kaldırılmaya çalışılırdı. Bunun için hem devlet hem de gelir sahipleri ihtiyaç sahibi olan insanlara yardım ederlerdi. Bunlara örnek verecek olursak; 

1-    TEMBİHNAME


Tembihnameler aslında bize çok yakın bir eylemden, ‘’tembih etmek’’ ten gelmektedir. Fakat günümüzde genellikle çocuklara yapmaları ya da yapmamaları gereken şeyleri tembih ederken Ramazan ayında da Osmanlı Devleti aynı şeyleri halka yapardı. 



Tembihnameler Ramazan ayında halkın nasıl davranması, ne yapması gerektiğine dair devlet tarafından sokaklarda okutulan fermanlardır. Sokaklarda okunarak, camilerde vaazlar aracılığıyla, işletmelerde işletme sahipleri ve az nüfuslu mahallelerde ise bekçiler tarafından halka iletilirdi. Bu tembihnamelerin içereği şu şekildedir: 

•    Yemeklerin israf edilmemeli,
•    Kılık kıyafete dikkat edilmeli,
•    Müslümanların namazlarını camide cemaat eşliğinde kılınmalı,
•    Geçerli nedeni olmayan herkesin oruç tutmalı,
•    Müslüman olmayan kişilerin açık alanlarda yemek yememeleri, su ve sigara içmemeli,
•    Oruç tutmayan Müslümanlar da açık alanda yemek yememeli,
•    Çalışma saatleri iftar ve namaz saatlerine göre belirlenmeli, 
•    Müslüman olmayanların mahallelerine davulcular gitmemeli, Müslüman olmayan halk geceleri rahatsız edilmemeli...

Bunlar gibi birçok kural halka duyurulur ve bu kurallara uymayanlar cezalandırıldı.  II. Mahmut döneminden itibaren ise Tembihnameler o zamanın gazetesi olan Takvim-i Vekayi gazetesinde yayınlanmaya başlamış ve halka küçük kitapçıklar olarak yayınlanmaya başlamıştır.
 
2-    YİYECEK- İÇECEK FİYATLARINA ZAM YASAĞI!



Ramazan ayından önce devlet, halkın gıda sıkıntısı yaşamaması için bol bol malzeme alması gerektiğine dair uyarılarda bulunurdu. Bunun yanı sıra ise Ramazan ayı gelmeden önce devlet esnaflara ürünlerin fiyatlarını gönderirdi. Bu fiyatların üstüne geçen esnaflara da ceza uygulanırdı. Böylece aşırı fiyatların önüne geçilmiş olunurdu. 

Gıda fiyatlarının uygun olmasından hariç olarak Ramazan ayı için dikkat edilen bir diğer konu ‘’ekmek’’ ti. Pişirilecek ekmeğin ‘’has’’ undan yapılması gerekmekteydi. Bu yüzden Ramazan aylarında pişecek olan ekmeklerin örnekleri Padişah’a yollanır ve Padişah’ın beğendiği ekmek tüm Ramazan boyunca aynı şekilde pişerdi. 

3-    YARDIMLAR VE GÖSTERİLER

Osmanlı’da Ramazan ayında büyük alanlara iftar sofraları kurulmakta ve yemekler dağıtılmaktaydı. Bu alanlarda toplanan halk, hep beraber oruçlarını açar ve dualar ederlerdi. İftar sofralarının kurulmasına hem devlet hem de birçok hayırsever destek olurdu. 

Yemeklerden ayrı olarak ihtiyaç sahiplerine devlet tarafından gıda ve maddi yardımlar yapılmaktaydı. 

Osmanlı’da halka yapılan yardımların yanında Padişahların Yeniçeri Ocağı askerlerine övgü amacıyla yaptırdığı ‘’Baklava Alayı Geleneği’’ adında bir adet de vardır. Bu adet yaklaşık olarak 18. Yüzyıl sonlarına dek devam etmiştir. Her Ramazan ayında Yeniçeri Ocağı askerleri için dönemin Padişahlar özel olarak baklavalar yaptırmıştır. 



Özellikle İstanbul’da Camiler Mahyalarla süslenirdi. Farsça’ dan dilimizde geçmiş olan ‘’Mah’’ sözcüğünden türetilmiştir. Mah, kelime anlamı olarak ay demektir. Mahya ise ‘’aylık ‘’ anlamındadır. Cami minareleri arasına işlenen süslü aydınlatmaların bir ay boyunca kalmasından dolayı türetilmiştir. 

Müslüman olmayan birçok kişi, Ramazan ayında dükkanlarını kapatırlardı. Müslüman olan kişiler de çalışma saatlerini namaz ve iftar saatlerine göre ayarladıkları için genellikle gündüzleri sokaklar bomboş olurdu. Fakat geceleri ise çeşitli yerlerde yapılan gösteriler sayesinde boş sokaklar tekrar insan kaynardı.  İftar ve sahur vakitleri arasında ‘’Hacivat- Karagöz, Ortaoyunu, Meddah vs.’’ gibi oyunlar oynanır, çeşitli gösteriler düzenlenirdi. Özellikle İstanbul’un Fatih ilçesi Ramazan ayında eğlence ve kültürün en aktif olarak sürdürüldüğü yerdir.


4-    CERRE ÇIKMAK



Osmanlı Devleti’nde medreselerdeki yaz tatili, üç aylara göre ayarlanmaktaydı.  Kutsal olan bu üç aylardaki tatile ise ‘’Cerre Çıkmak’’ adı verilmiştir. Arapça bir kelime olan ‘’Cerr’’ Türkçe olarak ‘’çekilme ‘’ anlamına gelmektedir.  Cerre Çıkmak ise; tüm yıl boyunca  medreselerde eğitim gören erkek öğrencilerin hem kendi bilgilerini unutmamak ve pekiştirmek hem de halkı bilgilendirmek ve aydınlatmak için üç ay boyunca Osmanlı’nın farklı bölgelerine gönderilmesine denilmektedir. Bugünkü anlamıyla ise öğrencilerin staj yapmak amacıyla devletin farklı yerlerine gönderilmeleri diyebiliriz. 

5-    HIRKA-İ SAADET MERASİMİ



Hırka-i Saadet, Hz. Muhammed’in geniş kollu keçi kılından yapılmış olan hırkasına verilmiş olan isimdir. Hırka-i Saadet günümüzde de Topkapı Sarayı’nda Hırka-i Saadet dairesinde tutulmaktadır. 



Hırka-i Saadet Merasimi ise Ramazan ayının 12. Gününde gerçekleşmektedir. O gün, Kutsal emanetlerin bulunduğu oda temizlenir, önce gül suları ile yıkanır ardından ise odada öd ağacı ve amber tütsü olarak yakılırdı.  Hırka-i Saadet Merasiminde, Padişah odada bulunan devlet görevlilerinin önünde Hırka-i Saadeti bulunduğu gümüş sandığın içerisinden çıkarırdı. 


6-    ZİMEM DEFTERİ



Zimem defteri aslında günümüzde çok nadir de olsa bazı yerlerde uygulanan ‘’askıda’’ uygulamasını hatırlatmaktadır.  Zimem defteri aslında bakkallardaki kara kaplı alacak defterinin ta kendisidir. Ramazan ayında gelir durumu çok iyi olan insanlar esnaf dükkanlarına gider ve zimem defterine kayıtlı olan tüm borçları kapatırlardı. Ne defterdeki kişi, borcu kimin ödediğini bilirdi, ne de borcu ödeyen kişi kimin borcunu ödediğini…

Tabii tüm defteri kapatamayanlar da oluyordu. Mesela gelir durumu çok iyi olmasa da yine de orta halli birisi bir esnafın dükkanına gidip, ilk 20 kişinin ya da ilk 10 kişinin vs. borcunu kapatabiliyordu. Böylece küçük büyük demeden toplum birbiriyle yardımlaşıyordu. 

7-    MESLEK GRUPLARININ YARDIMLARI



Ramazan ayında sadece gıda ya da para yardımı yapılmazdı. Meslek sahipleri, meslekleri dahilinde ücretsiz olarak çalışırlardı. Örneğin bir berber ücretsiz olarak durumu olmayanların saç kesimlerini yapardı, ya da giysi satıcısı olan biri, ücretsiz olarak durumu olmayanları giydirirdi. Bu tarz yardımlaşmalar Osmanlı toplumda içselleştirilmiştir. 


8-    DİŞ KİRASI

Günümüzde dişle alakalı olarak çocuklardaki ‘’diş buğdayı ‘’geleneği devam etse de Osmanlı döneminde ‘’diş kirası’’ geleneği sürdürülmekteydi. İftar vaktinde durumu olmayan kimseler, maddi durumu iyi olanların kapılarını çalardı. Ev sahibi bu durumu garipsemez ya da gelen kişiyi geri çevirmez ve onu ‘’ Tanrı misafiri’’ görerek bir sofra da ona açardı. İftardan sonra ev sahibi, gelen konuklarına ‘diş kirası’ adı altında hediyeler verirdi. Bu hediyeler ev sahibinin ya da gelen konukların maddi durumlarına göre değişirdi. Örneğin maddi durumu iyi olmayan kişilere altın, gümüş akçe vs. değerli hediyeler verilirdi. 

9-    SARI ÇİÇEKLER



Ramazan ayında Müslüman olmayanların mahallerinde davulcuların davul çalmaları yasaklanırdı. Peki ya Müslüman olup oruç tutmayanların ya da hastası- çocuğu olanların evleri için ne yapılacaktı?  Şöyle ki; davulcular girdikleri mahallelerde ilk önce evlerin pencerelerini kol açan eder, eğer ki pencerelerin önünde ‘’sarı çiçekler’’ yoksa davullarını çalarlardı. 

Sarı çiçekler; ‘’Bu evde hasta var, sokakta ses yapmayın, hastayı rahatsız etmeyin.’’ anlamına gelmektedir. Bu sayede davulcular, sarı çiçeksiz pencerelerin çevrelerinde davul çalarlarken, sarı çiçekli pencere olan sokağa girmezlerdi. 


10-    ARİFE ÇİÇEKLERİ



‘’Arife çiçekleri’’,  bir çiçek türünün adı gibi dursa da aslında çocuklara verilen bir isimdir. Ramazan Bayramı yaklaştıkça çocuklara bayramlık alınırdı. Arife günü ise çocuklar bayramlıklarını giyer ve sokaklarda dolaşır, oynarlardı. Çocuklara ‘’ Arife Çiçekleri’’ denilmesinin sebebi budur. 
 

11-    RAMAZAN AYININ TATLILARI- ŞERBETLERİ



Güllaç, oldukça hafif olduğu için Ramazan aylarında çokça tercih edilen bir tatlı olmuştur. Günümüzde bu gelenek devam etse de gün geçtikçe Güllaç tüketiminin azaldığını söyleyebiliriz. 
Osmanlı döneminde Ramazan aylarında sıklıkla yapılan Güllaç, üç İhlas ve bir Fatiha duası okunduktan sonra pişirmeye başlanırdı. Hafif bir tatlı olmasının yanı sıra üzerine nar taneleri serpildiği için eve bolluk ve bereket getirmesi amacıyla da tüketilmekteydi. 
Şerbetler de o dönemlerde en az yemekler kadar önemliydi. Bugün birçok markette bulunabilen Osmanlı şerbeti adıyla satılan birçok şerbet, o dönemlerde ferahlık ve sağlık için bol bol tüketilmekteydi.

Yorumlar (0)