Küreselleşmeye inat: Kimlikli sanat!'

Günümüzde her alanda karşımıza çıkan ‘‘Dijitalleşme’’ kavramı kültür ve sanat dünyasının da kapılarını araladı. Küreselleşmeyle birlikte tek düze kültür anlayışının dünya vatandaşları tarafından benimsenmeye başladığı ise yadsınamaz bir gerçek. O halde üzerinde durmamız gereken en önemli konulardan biride kendi kültürümüzü dijitalleştirmek olmalıdır. Zira şu an ki dijital dünya atmosferine batı tipi kültürün hakim olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız. Peki Türk kültürünü dijital dünyada daha nasıl etkin kılabiliriz? Kültürel dijitalleşme alanında hangi çalışmalar yapılabilir? Sanal uygarlık mümkün mü? İşte tüm konuları ve daha fazlasını Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Turizm Fakültesi Turizm Rehberliği Bölüm Başkanı Doç. Dr. Tuna AKÇAY ile konuştuk.

KÜLTÜR-SANAT 30.11.2022, 13:30 30.11.2022, 15:09
Küreselleşmeye inat: Kimlikli sanat!'

Özellikle son yıllarda hayatın her alanında dijital dünyaya bir göç söz konusu. Pandemi dönemi ile birlikte sanal ortamlarda verilen konserler, sanal müze gezileri, konferanslar ve daha birçok etkinlik kültür varlıklarının da dijital dünyaya geçiş yapmasına olanak sağladı. Peki dijital dünyada şekillenmeye başlayan kültür alanında neler yapılmalı? Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Turizm Fakültesi Turizm Rehberliği Bölüm Başkanı Doç. Dr. Tuna AKÇAY ile bu ay ki röportajımızda ‘kültürel dijitalleşmeyi ve homojenleşmeyi’’ konuştuk. Detaylar röportajda…

Tuna Hocam, her alanda dijitalleşme çalışmaları için adım atılırken kültür varlıklarının dijital dünyaya aktarılmasını pandemi süreci zorunlu kıldı gibi oldu. Siz bir değerlendirme yaptığınız da kültürel anlamda dijital dünyadaki çalışmaların ilerleme sürecini nasıl buluyorsunuz?

Artık yeni çağ ile karşı karşıyayız. Yeni yorumların, yeni düşüncelerin, yeni stratejilerin gündemde olduğu bir çağdayız. Bu çağ sistematik olarak karşımıza çıkartıldı ve yeni nesil ile baş başa bırakıldı. Aslında bu bir zorunluluk sürecidir. Buradaki mesele bunu iyi yönetebilmektir. Eğer iyi yönetemezsek başkası yönetecek ve kontrolün dışında bazı olumsuzluklarla karşı karşıya kalacağız. Örneğin bu kontrolü sağlayabilmemiz için en önemli adım bir “DİJİTAL ANAYASA” yazılmasıdır. Bizim de bu anayasaya desteğimiz olabilir. Neden anayasa diyorum? Çünkü gerçek evrende yaşıyoruz ve onun bir anayasası var. Bir de artık sanal alem, sanal evrenler var. Bu evrenlerde yaşayanlar için mutlaka sürekli değişken hali olan bir anayasa gerekir. Bu dijital dünya belli ki önümüzdeki yüzyılları kapsayacaktır. Proaktif stratejileri şimdiden senaryolar haline getirip uygulamanın yoluna bakmamız lazım. Devletimizin İletişim Başkanlığı harika bir kurum. Çok başarılı işler yapıyorlar. Tabii ki bu değişken süreçte her daim iyinin de iyisi oluyor. Bizim de önsezilerimiz var bunu uygulayacak da devletimizdir. Dijitalleşmede kültürel boyut, çok önemli bir yer kaplıyor. Artık yumuşak güç denen kavramın yürütüldüğü evren dijital dünyadır. Türk kültürünün garp rüzgarlarına kapılmaması için TÜRK RÜZGARINI dijital dünyada estirmemiz gerekiyor.

‘‘Dijital platformlarda ‘Dijital ordumuz’ ile var olmamız gerekiyor!” 

Dijital dünyada hakim olan küresel kültürde şu an için batı tipi kültürün hakim olduğunu görüyoruz. Bu durumun daha doğrusu dayatmanın kültürel bir standartlaşmaya, melezleşmeye neden olacağını düşünüyor musunuz?

Batı tipini gündemimizden çıkarmamız için ‘‘Türk tipi kültürel dijitalleşme”yi ön plana çıkartmalıyız. Dijital dünyanın yapı taşlarına alternatifler üretip baba yiğitleri ön plana çıkarmamız gerekir. Neden bizim dünyaca meşhur bir browserımız yok? Bunun gibi örnekleri çoğaltabilirim. APP stratejisi diye bir bütçe ayrılması gerekir. Dünyaya bu şekilde yayılabilirsiniz. Oyun sektörü, fotoğraf sektörü, harita sektörü, arama motoru sektörü, sosyal medya sektörü gibi dijital platformlarda “Dijital ordumuz” ile var olmamız gerekiyor. Acun Ilıcalı’yı armudun sapı üzümün çöpü diyerek eleştirebilirsiniz ama EXXEN gibi bir platformu yarattı ve gelecek vadediyor. Tabi içeriklerini biraz daha kültürel noktaya ulaştırması gerekir. Örneğin Sakkara'nın Sırları diye bir belgesel Netflix’te yayınlandı. Ekrana yapıştık. Lakin Anadolu’da bu hikâyelerden yüzlerce var. Şunu tekrarlamayalım. Hani ABD yapımı uyduruk hikayelerinden ABD film sektörü yumuşak bir güç olmuş, bizim gerçek hikayeler geri planda kalmıştı ve biz bunu on yıllardır söyledik durduk. Şimdi önümüze bir fırsat daha geldi. Bu fırsatı bari es geçmeyelim. Özetle BATI TİPİ’ni gündemden silmek için dijital TÜRK TİPİ’ni kurgulamamız gerekir.

Akçay: “Küreselleşmeye inat kimlikli sanat” sloganımızı kılavuz edinmeliyiz.

Kültürel küreselleşme aynı zamanda kültürel homojenleşmeye de neden olmakta öyle değil mi? Bu anlamda Türk kültürünün dijital dünyaya aktarılması için atılması gereken adımlar neler olmalı?

Öncelikle “Kimlikli sanat” kavramını gündeme getirmek gerekir. Türk kültürü kendine has özellikleri olan dünyaya “Töre” kavramını armağan eden bir kültürdür. Nasıl Roma’da “pietas” yani etik kavramı varsa, Türklerde de “Töre” kavramı vardır. Bir hümanizma çemberi içinde olan bu kavramı her anlamda vurgulamamız gerekir. Uyduruk hurafeler Türk Töresi’ne zarar veriyor öncelikle onları ayıklamamız gerekir. Kimlikli sanat kavramı ile Türk Töresi’ni buluşturup tüm dünyaya örnek olacak bir projeleri, marka organizasyonlarla gitmemiz gerekiyor. Dijital dünyanın temsil edildiği her alanda TÜRK TİPİ organizasyonları önce Anadolu’da sonra da gönül coğrafyamızda organize etmemiz lazım. Kültürel tekçilikten uzak durmamız için “Küreselleşmeye inat kimlikli sanat” sloganımızı bir kılavuz edinmeliyiz.

‘‘Türk kültürel değerlerini ön plana çıkartmak için fotoğraf çekiyorum’’

Dijital kültür alanında birçok önemli çalışma yaptığınızı biliyoruz. Hem gençlerle iç içe olan bir öğretim üyesi olarak hem de fotoğraf sanatçısı olarak sizce gençlerin konuya bakış açısı nasıl? Ya da nasıl olmalı? Onlara düşen görev ve sorumluluklar neler?

Ben daha önceki röportajlarımda da belirttiğim gibi Türk kültürel değerlerini ön plana çıkartmak için fotoğraf çekiyor, dijital dünyada düşünsel bakış açımla yayınlıyorum. Görsel ve söz birleşince çok daha etkili oluyor. Z kuşağı eğitimi artık ayrı kurgulanmalıdır. Artık uzun metinlerden ziyade ekran üzerinden görseller videolar çok daha etkili oluyor. O yüzden de gençlerimizi eğitirken mutlaka görselleşmeye önem vermemiz gerekiyor. Bu görselleri arttırmak için de video, sinema, belgeselcilik, fotoğrafçılık ve fotoğraf sanatı ön plana çıkıyor. Bu tip üniversitedeki bölümlere daha fazla yoğunlaşmak ve buradan mezun olan öğrencilere iş fırsatlarını arttırmamız devletin bir görevi olmalıdır. Gençler fotoğrafı seviyor, çünkü fotoğraf çekmek basitleşti. Tabi telefondan her fotoğraf çeken fotoğraf sanatçısı olmuyor. Ama herkes artık potansiyel bir haberci konumuna geldi. Bir patlama oluyor patlama görüntülerini bir vatandaştan görebiliyoruz. Reklamlar artık sosyal medya üzerinden daha etkili, ekranlar, medya bunlar yükselen değerlerdir. O yüzden bu stratejiyi yürütecek ve kontrol altında tutacak devletin bir ayrı birimi olması gerekiyor. İsmini ne koyarsanız koyun. Ama ülkemizin dijital anlamda kültürel faaliyetlerini yönetecek bir birimin başkanlık biriminde olması lazım.

Akçay: ‘‘Ben dijital sanatların başlangıç tarihiyim, bizzat içinde yaşayan kişiyim’’

Kültürel dijitalleşme alanında erken davranan isimlerden biri de sizsiniz. Duygu dünyanızı ve hayata bakış açınızı yansıttığınız birçok çektiğiniz fotoğrafı dijital dünyaya aktardınız. Peki kültürel dijitalleşmenin gereğini nasıl ön gördünüz?

2002’lerde lisans döneminden ev arkadaşım Bayram yaz için ABD’ye gitmişti ve oradan dijital fotoğraf makinesi almıştı. İnanılmaz ilgimi çekmişti. Biz de sonra arkeolog olacağız öğrenci gezilerimizi belgeleyelim diye Türkiye’ye ilk gelen dijital fotoğraf makinelerini borç harç aldık. Yaptığımız gezilerde de dijital olarak fotoğraflar çektik. Hala CD’lerde durur. Ben o zamanlar çok düşündüm. Bu dünyanın büyüyeceğini ucuzlayan fotoğrafçılık üretiminin insanlığa yayılacağına ön gördüm. Çünkü işin içindeydim. Dijital fotoğrafçılığın ilk oluştuğu dönemde biz Anadolu fotoğrafçılığını temsil ediyor, ülkemizde Batı sanatını devam ettirenlerle tatlı bir rekabet haline giriyorduk. 2005-2009 yıllarında fotoğraf sitelerinde bu dijital mücadele yoğun bir şekilde devam etti. Facebook çıkınca gruplar ön plana çıktı ve daha sonra Instagram hakimiyeti başladı. Yani ben dijital sanatların başlangıcının tarihiyim bizzat içinde yaşayan kişiyim. Bunun gelişeceğini görmemek imkansızdı.

‘‘Dijital arkeoloji, bilimi daha iyi anlamak ve anlatmak için insanlığa hizmet etme arzusu ile doğmuştur’’

Kültürel dijitalleşme alanında atılan bazı önemli adımlarda oldu. Bunlardan biri sanal müze gezileriydi. Fakat siz bu kadarla yetinmeyip ‘‘Dijital arkeoloji’’ alanında kuvvetli bir adım attınız. Bu proje nasıl başladı, nasıl gelişti?

Dijital Çağ’da örnekleri gün geçtikçe artan “Dijital beşerî bilimler” ya da “Dijital miras” anlayışı arkeolojinin de dijitalleşeceğini, sanal evrenlere taşınacağını ve bilime yardımcı teknolojilerin üretilip gündeme sıklıkla geleceğini bizlere açık bir şekilde göstermektedir. Aslına bakılırsa hemen hemen bütün sektörler “Dijital dönüşüm” ve “Dijitalleşme” süreçlerinden ya bugün ya da yarın mutlaka geçecektir. Asıl mesele; bu sürece strateji ihraç eden bir aktör olarak mı dahil olacağız yoksa verilen oyunu oynayan ithal eden bir oyuncu mu olacağız! Bu doğrultuda yeni dünya düzenine, gereksinimlerine uygun bilim dünyasını inşa etmek, geçmişten beri biriken arkeolojinin kronik sorunlarına çözüm olabilmek için “Dijital arkeoloji stratejisi eylem planı” muhakkak kurumsal bir yapı ile ilerlemeli, örneklerini ve projelerini arttırmalıdır.

Eskinin bilimsel alışkanlıklarını değiştirmenin zor bir süreç olduğu aşikardır. Lakin değişimin de zamanın getirdiği bir mecburiyet olduğu da unutulmamalıdır. Daly ve Evans, dijital arkeolojiyi; arkeolojik bilimsel çalışmaları destekleyen, geçmişi daha iyi keşfetmek, anlamak ve sunmak için kullanılan bir araç olarak tanımlar. Dijital arkeolojinin bu noktada herhangi gizli bir gündemi, ekol oluşturma isteği ya da düşünsel kuramsal bir öneri olmak gibi hedefi yoktur. Dijital arkeoloji, bilimi daha iyi anlamak ve anlatmak için zamanın getirdiği koşullarla insanlığa hizmet etme arzusu ile doğmuştur.

Dijital arkeolojinin ülkemizde ses getirmesi için resmî kurumların üzerine düşen görevler var mı?

Bilim gibi toplumsal bir çalışmanın bireysellik çerçevesinde sıkışıp kalması kabul edilemez durumdur. Bu noktada dijital arkeolojinin strateji ve teknoloji üretip bunu bilim insanlarına sunacak herhangi özel girişim dışında bir müessesesi bulunmamaktadır. Zamanın aile şirketlerinde görülen müesseseleşememe problemi dijital arkeoloji için de geçerli olabilir. Herhangi bir kurumsal ve yasalarla sabit bir yapının olmaması arkeolojinin geleceği olan bu çalışmanın akamete uğramasına neden olacaktır. Bu problem belki de en önemli sıkıntı olarak karşımızda durmaktadır.

En önemli sorunlardan biri de müesseseleşememe problemidir. Kurumsal bir alt yapı olmadan, resmi bir kabul görmeden yapılan her türlü çaba sürdürülemezdir. Bu doğrultuda “Dijital Arkeoloji Anabilim Dalı”, “Dijital Arkeoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi”, teknokentte merkeze bağlı bir üretim şirketi, bu oluşumun temel ihtiyaçlarındandır. Özellikle yüksek lisans ve doktora konularının dijital arkeoloji perspektifinde olması ve bu anabilim dalından yetişecek öğrencilerin geleceğin akademik nesli olması geleceğe arkeolojinin taşınması açısından en önemli durumlardandır. Bunun yanında yukarıda da belirttiğimiz üzere ekipman ve malzeme tedariğindeki zorluklar her kazının bu teknik imkanlara kolay ulaşamayacağı anlamına gelmektedir. Bu çerçevede “Restorasyon ve Konservasyon Bölge Laboratuvarı” gibi “Dijital Arkeoloji Bölge Bürolarının” bakanlığımız nezdinde kurulması önemli bir eksikliği giderecek, birçok kazı dijital arkeolojinin imkanlarından yararlanabilecektir. Böylelikle arkeologlara yeni istihdam imkanları da yaratılabilecektir. Yukarıda bahsedilen kurumlara sahip dijital arkeoloji stratejisi, ülkemiz için bir yumuşak güç haline rahatlıkla gelebilir ve ülke kültür diplomasisi safında önemli bir aktör olarak mücadeleye destek verebilir.

Akçay: ‘‘Sanal evreni dolduracak bilimsel ve sanatsal görseller üretmek zorundayız’’

Tuna Hocam, son olarak yapılan ve yapılacak olan kültürel dijitalleşme çalışmaları ile sanal bir uygarlık kurmak mümkün mü?

Devletimiz milli bir sanal evren kurma aşamasında. Biz de bu sanal evreni dolduracak bilimsel ve sanatsal görseller üretmek zorundayız. Jorge Jesus Türk futboluna şunu armağan etmiştir. Standart bir taktik yoktur. Artık bizlerin standart taktiği olmamalıdır. Duruma göre genel stratejimizden kimliğimizden ayrılmadan taktiklerimizi değiştirmeliyiz. Konfor çemberlerimizi kırıp standarttın makbul olmadığı bir çalışma alanı oluşturmalıyız.

HABERNEDİYOR.COM / KÜBRA ÖZGÜ - ÖZEL HABER

Yorumlar (0)