Doç. Dr. Akçay: ‘‘Kültürel diplomasi, dünyanın gönlünün ve aklının anahtarıdır”

2000’li yıllardan itibaren iç politikada olduğu gibi dış politikada da söz sahibi olan Türkiye, diplomasi alanında büyük çapta değişimlere imza attı. Bu kapsamda ‘‘Kültürel Diplomasi’’ gün geçtikçe daha da önem kazandı. Kültürel Diplomasi alanında yapılan çalışmalar ile köklü Türk kültürünün, küreselleşen dünyada kabul görmesi ve tanınması oldukça önemlidir. Peki, kültürel diplomasi nedir? Uluslararası ilişkilere yeni bir boyut kazandırır mı? Bu konuda yapılan çalışmalar nelerdir? Uluslararası arenada Türk kültürü nasıl tanıtılmalıdır? ‘‘Kültürel Diplomasi’’ hakkında bilinmesi gereken her şeyi Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Turizm Fakültesi Turizm Rehberliği Bölüm Başkanı Doç. Dr. Tuna AKÇAY ile röportajımızda konuştuk.

KÜLTÜR-SANAT 31.08.2022, 23:14 02.09.2022, 11:07
Doç. Dr. Akçay: ‘‘Kültürel diplomasi, dünyanın gönlünün ve aklının anahtarıdır”

Türkiye, milli kültürel değerlerini dünya ülkelerine tanıtmak, paylaşmak ve kültürel iş birliği gerçekleştirmek amacıyla kültürel diplomasi alanında önemli çalışmalar yürütmektedir. Bundan dolayı da kültürel diplomasi konusu, Türk dış politikasının yükselen değeri olarak öne çıkmaktır. Kadim Türk kültürünün, tüm dünya ülkeleri tarafından tanınması ve bilinmesi için yürütülen çalışmalarsa oldukça önemlidir. ‘‘Kültürel Diplomasi’’ konusunda merak ettiğimiz tüm soruları Doç. Dr. Tuna AKÇAY yanıtladı ve bu alanda yürüttüğü çalışmalarından bahsetti. Detaylar röportajımızda…

Dış politika çalışmaları kapsamında, kültürel diplomasinin büyük etkisi olduğunu duyuyoruz. Peki, kültürel diplomasi nedir?

Kültürel diplomasi, kamu diplomasisi çatısı altında yer alan ve etkin bir şekilde uluslararası alanda kullanılan bir diplomasi türüdür. Çağın diplomasi uygulamalarına ilişkin yapılan tanımlamaların ortak bir bileşeni olarak dikkat çeken kamu diplomasisi kavramı, ülkelerin ulusal ve uluslararası kamuoyuna yönelik bakış açılarını içermektedir. Kamu diplomasisinin temel amacı; kamuoylarını anlamak, empati kurmak ve onları etkilemektir. Kamu diplomasisi, aynı zamanda stratejik bir iletişim pratiğidir ve kamuoyunun anlaşılması, bilgilendirilmesi ve etkilenmesi faaliyetlerinin toplamını ifade etmektedir.

Fiilî olarak kamu diplomasisi, olağan dışı durumlarda afet yardımları, burslar, değişim programları, askerî diyaloglar, seminerler ve konferanslar, yayıncılık faaliyetleri vb. dâhil olmak üzere hem devlet hem de devlet dışı aktörler tarafından kullanılan bir dizi tamamlayıcı önlemi içerir. Stratejik olarak yönetildiğinde, politik bir yönü de bulunan bu önlemler, tutarlı bir küresel itibar olarak anlaşılabilecek bir ulus markasının oluşmasına katkıda bulunabilir.

Kültürel diplomasi; dil, din ve tarihsellik de dâhil olmak üzere bir toplum tarafından kolektif kimliğin yaratılması ve sürdürülmesi için inşa edilen her şeyi kapsayan kültürü ifade etmektedir. Kültürel diplomasiyi kullanan ülke, kendisine karşı bir hayranlık veya takdir uyandırmak için kültür ve değerlerinin yumuşak güç potansiyelini en üst düzeye çıkarmaya çalışır.

Kültürel diplomasi, ortak değerlere dayalı anlaşmalar tasarlamak ve tesis etmek amacıyla dünya ulusları arasındaki iletişim ve etkileşim düzeyini iyileştirme girişimi olarak da tanımlanabilir

Hangi kültürel ögeler ve çalışmalar kültürel diplomasi alanına dahildir?

Örneğin, yabancı ülkelerdeki kültürel faaliyetlere sponsorluk, yurt dışında kültürel içerikli konferanslar düzenlemek, festivaller ve sergiler organize etmek gibi uygulamalar da kültürel diplomasi çerçevesinde değerlendirilebilir.

‘‘Kamu diplomasimizin etkin ama kültürel diplomasimizi eksik buluyorum’’

Tuna Hocam, bu alanda çalışmalar yürüten biri olarak, Türkiye’nin kültürel diplomasi çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye 2000li yıllara kadar kültürel diplomasiden habersiz politika geliştirmiştir. Sadece Özal zamanındaki TİKA faaliyetleri bu durum için istisna oluşturabilir. Türkiye, kendi sıkıntılarından dışarıya karşı bir politika üretmeyecek bir konumdaydı. Ancak Türkiye’nin ülke topraklarının dışında da bir bakiyesi olduğunu mevcut iktidar çok iyi bir şekilde anladı. Türkiye eğer bir güç olacaksa mutlaka geçmiş bakiyesi ile birlikte hareket ederek bir global güç olabilirdi. Bu stratejinin gerçekleştirilmesi için Sert Güç ve Yumuşak Güç koordineli bir şekilde ilerlemeliydi. Şu an ki Ak Parti iktidarı bu durumu inişli çıkışlı bir şekilde kurdu ve kurguladı. Sert Güç denen askeri taraf savunma sanayi ürünlerinin geliştirilmesi ile milli ve yerli hale geldi ve bu da diplomasinin elini kuvvetlendirdi. Lakin gezi olayları ile birlikte başlayan yıkma, yıldırma ve mevcut gücü törpüleme girişimleri ile Türkiye inişli çıkışlı bir kamu diplomasisi yürütebildi. Şunu net bir şekilde söyleyebilirim; Gezi olayları sonrasındaki süreçlerin bir tanesini başka bir ülke yaşasa ayakta durması ya da iktidarın ayakta tutunabilmesi imkansızdır. Ancak güçlü, inatçı bir tutum ile ülkemiz bugünlere kadar geldi. Kamu ya da kültürel diplomasi için pax yani sulh süreci olması gereklidir. Yunus Emre Enstitüsü, TİKA, Yurtdışı Türkler Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve başkanlık sistemi ile İletişim Başkanlığı ülkemizin yumuşak gücünü ayakta tutmaya proaktif bir politika ile etkin olmaya çalışmaktadır. Elbette bunun daha da gelişmesi gerekir. Önerilerimiz vardır ve uygulanmaya hazırdır. Ben özetle; kamu diplomasimizin etkin ama kültürel diplomasimizi eksik buluyorum.

Akçay: ‘‘Kültürel diplomasi, yabancıların gönlünün ve aklının bir nevi anahtarı rolünü üstlenmektedir’’

Kültürel diplomasi, uluslararası sorunların çözümünde etkili midir?

Diplomasi iletişim demektir aslında. İletişiminizi sıcak ve yumuşak bir havada yapmak istiyorsanız mutlaka kültürel diplomasinizi etkin tutmanız gerekir. Ben yıllarca yurtdışında kültürel diplomasi faaliyetlerini hem sahada hem de masada yaşadım. Şunu tecrübe ile sabit şekilde gördüm; eğer bilim ve sanat ile bir programınız varsa halkın ve yöneticilerin gönlünde çok daha rahat kabul görüyorsunuz. Yani kültürel diplomasi, yabancıların gönlünün ve aklının bir nevi anahtarı rolünü üstlenmektedir. Nasip olur anılarımı yazacağım bir kitapta nasıl gönüllere hitap ettiğimi somut ve örneklerle anlatacağım.

Bir tane örnek verecek olursam Rus uçağının düşürülmesinden sonra Rusya’da ilk Türk etkinliğini kültürel diplomasi perspektifinde Kazan’da “Anadolu Sevdası” başlıklı kardeşlik mesajları ile dolu bir fotoğraf sergisi ve konuşması ile gerçekleştirdim. Orada provokasyon yapmak isteyenlere inat Rus medyası bizden yana tavır alıp işte Anadolu Kardeşliği diye manşet attılar. Tatar kardeşlerimizin Rus yanlısı genlerine Türk muhabbeti ekledik, Türkiye’nin güzelliklerini zerk ettik. Hala bizimle muhabbet içinde olan Rus ve Tatar dostlarımız var. Hepsi tek bir etkinlikle gerçekleşti. Yani bu tip diplomatik organizasyonlar için de sadece iyi bir sanatçı olmak yetmiyor. Bazı küresel oyunları ve yeni gelişen iletişim dilini de bilmek gerekiyor.

Uluslararası sorunlar elbette sert güçle daha hızlı çözülebilir ama bu kalıcı olmayabilir. Hatta başka sorunları beraberinde getirir. Örneğin Filistin’deki zalimliğin fotoğraf sergisini açtığınızda başkentlere götürdüğünüzde istediğiniz yönde bir algının oluşmasına katkı sağlayabilirsiniz. Gözün iktidarı döneminde gözlerin önüne sermek önemli bir stratejidir. Bu da kültürel diplomasinin bir kalemidir.

‘‘Dünya var olduğu günden bu yana, hiç bu kadar yoğun görsellerin kuşatması altında kalmamıştır’’

Kültürel diplomasi ile sahip olduğumuz kültürel değerleri, diğer yabancı toplumlara tanıtmayı ve yabancı ülkelerin de kültürlerini tanımayı hedefliyoruz. Peki, bunun için önce öz kültürümüzü tanımamız önemli değil mi? Kendi kültürümüzü yeterince tanıyor muyuz?

Dünya var olduğu günden bu yana, hiç bu kadar yoğun görsellerin kuşatması altında kalmamıştır. Hiç kuşkusuz bunun temel nedenleri arasında, teknolojinin baş döndüren hızdaki gelişimiyle, kitle iletişim araçları ve kişisel bilgisayarların gelişimi bulunmaktadır. Gerek modern toplumlarda, gerekse gelişmekte olan ülkelerde kitle iletişim araçlarının aralıksız iletiler yaydığı ve bu iletilerin ekonomik, kültürel, toplumsal yaşam içinde yadsınamaz bir rolü olduğu herkes tarafından kabul edilen bir görüştür. Bu araçların kendine özgü söylem yapısıyla birçok sosyal ve kültürel akımları algısal anlamda yönettiği de bilinmektedir. Globalleşen dünyada mesafelerin artık hiçbir anlamı kalmazken, özellikle metropollerde yaşayan insanların en büyük sıkıntısı zaman. İnsanların alışkanlıkları da gelişen teknolojilerle birlikte her geçen gün değişiyor. Çoğu insan gazete almayıp gazetesini akıllı telefonları üzerinden okurken, haberin fotoğrafına göz atıyor ve videosunu izlemeyi tercih ediyor. Hal böyle olunca hem bilgiye kolay ulaşma ihtiyacımızda hem de biraz hoşça vakit geçirmek istediğimiz zamanlarda ihtiyacımız olan tek şey internet. Artık global dünyada sosyal medyayı kullanan herkes bir muhabir, herkes bir haberci, herkes bir potansiyel paylaşımcı haline gelmiştir. Çünkü herkes geniş kitlelere kendini ifade edebiliyor ve cep telefonları sayesinde fotoğraf çekebiliyor. Artık gizlilik kavramı yeni dünya ile birlikte ortadan kalkmaya başlamıştır. Sosyal medyada aktif olarak var olan kişilerin artık insanları etkilediği bir etki alanı vardır. Çünkü yeni nesil, bir kimlik oluşturmak yerine kendisine yakın ifadeleri benimsemekte, onların görüşleri, görselleri ile kendince tanımlamalar yapmakta ve bu doğrultuda karakterini geliştirmektedir.

Akçay: ‘‘Neslimiz global tehditlerle karşı karşıyadır!’’

Bu durum bize kesinlikle iç diplomasi işini de düşündürmektedir. Algılarımızı pozitif bir şekilde yönetmek de devletimizin bir görevi olmalıdır. Kimse özgürlük şu veya bu demesin. Devlet tehditleri görür ve gerekeni yapar. Neslimiz global tehditlerle karşı karşıyadır. Bu yüzden iç diplomasi de ayrıca yürütülmelidir hatta bunun için de bir kurum iletişim başkanlığında şarttır.

Diplomasi, halkların, sivil yapıya sahip örgütlerin, bilim insanlarının ve sanatçıların aktör olarak dâhil oldukları bir sürece dönüşmüştür’’

Kültürel diplomasi çalışmalarına gençler nasıl dahil edilebilir?

Diplomasi, günümüzde sadece devletlerin ve diplomatların dış politikada istediği sonuca ulaşabilmesi için yürüttüğü resmî bir görev olmaktan çıkmış, halkların, sivil yapıya sahip örgütlerin, bilim insanlarının ve sanatçılarının aktör olarak dâhil oldukları bir sürece dönüşmüştür. Bana kimse gel kültürel diplomasi faaliyeti yap demedi. Herkes genci yaşlısı ülkesine fayda sağlayacağı meziyetini bir kültürel diplomasi diline dönüştürebilir. Bu yüzden ilk aşama kamu ve kültürel diplomasinin ne olduğunun farkına varmak, daha sonra da kendi uzmanlık alanlarını adapte edip bir diplomasi dili oluşturmak gerekir. Elbette gençler bunun İletişim fakültelerine girebilirler.

Akçay: ‘‘Nesil neredeyse devlet orada olmalı ve kontrol edip, yönetmelidir’’

Kültürel diplomasi ile yeni medya (sosyal medya) ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dediğim gibi diplomasi iletişim demektir. İletişimi sağlayacak her türlü portal kültürel diplomasinin aracıdır. Geçmişte sosyal medyanın ilk zamanlarında devletimizin bir organına ülkemizin resmi sosyal hesaplarının olması gerektiğine dair bir başvuru yapmıştım. El cevap devlet ciddiyeti ile bağdaşmıyor denmişti. Şimdi ise Tiktok hesapları bile var birçok siyasetçinin. Bu doğrultuda her türlü yerde devlet aktif zamana uygun bir şekilde yer almalıdır. 365 güne yayılan kültürel etkinliklerle dolu bir strateji oluşturmalıdır.

Örneğin ben sosyal medyayı aktif kullanırım orada paylaştığım fotoğraflar sayesinde Köln Belediye başkanlığı, Makedonya Cumhurbaşkanı ya da Tataristan devlet başkanlığı gibi birçok yurtdışı fırsatını yakalamışımdır. Sosyal medyayı yararlı bir şekilde kullanmak gerekir. Nesil neredeyse devlet orada olmalı ve kontrol edip, yönetmelidir.

Akçay: ‘‘Tecrübemi ülkem için harcamak istiyorum’’

Kültürel diplomasi alanında sizin de önemli çalışmalarınız olduğunu biliyorum. Bunlardan biri de dünyayı dolaşacak olan bir Türkiye sergisi. Detaylardan bahseder misiniz?

Ben fotoğraf sanatı ile alınabilecek bütün önemli ödüllere kavuştum. Lakin bunların hepsi kişisel başarılardı. Artık toplumu ayağa kaldıracak organizasyonlarda yer almak ve tecrübemi egomu şişirmeye değil ülkem için harcamak istiyorum. Bu doğrultuda 10 yıla yakındır plan yapıyorum, kurguluyorum ve inşallah uygulamak nasip olur. Fotoğraf sanatı açısından biz Anadolu fotoğrafçılarını temsil ediyoruz. Bu bir akım ve tezlere makalelere konu olmuş bir akım.

Ben bu misyonu diplomasi diline dönüştürüp, Avrasya Fotoğrafçılar Birliği’ni kurmak istiyorum. Artık bunu yapmazsam kendimi sanat açısından başarılı saymayacağım. Türk devletleri ile Balkan milletlerini aynı zamanda geçmişte bizimle bağ kurmuş bakiyemiz olan toplulukların da içinde olduğu bir sanatsal birlik kurmak istiyorum. Bir Kerkük Türk’ünün kurduğu bir fotoğraf derneği ile proje üretmek, bir Türk dünyası albümü çıkartmak, Osmanlı’dan kalan mirası, gönül bağını sanatsal anlamda birleştirmek istiyorum.

Bu yol için sanatı tepeye çıkartmak ve farkındalığı arttırmak için “Cennetten Bir Köşe TÜRKİYE” başlıklı bir fotoğraf sergisi planladık. Yunus Emre Enstitüsü Zagrep Şubesi’nin organizasyonluğunda sergimizin ilk durağı Hırvatistan olacak. Bu sergiyi ülkemizin anlatımında kullanılan bir sergiye dönüştüreceğiz. Bu güzel eserleri inşallah dünyanın birçok yerinde sergileyeceğiz. Türkiye’nin 1 numaralı yerinde de bir lansman yapıp yeni projelerimizi orada açıklayacağız yakın bir zamanda inşallah.

‘‘Dijital Arkeoloji Anabilim Dalı’nı kurduğumuzda yeni dünyaya daha adapte olmuş, daha teknik arkeologları yetiştireceğiz.’’

Birde sizin üzerinizde çalıştığınız ‘‘Dijital Arkeoloji’’ projeniz var. Oldukça dikkat çekici olan bu proje, küresel diplomasinin ulaşılabilirliği açısından da oldukça önemli olmalı. Bu proje nasıl ortaya çıktı ve şu an hangi aşamada?

Dijital Arkeoloji kısaca arkeoloji bilimi ile teknolojinin buluştuğu bir ortam olarak söylenebilir. Arkeoloji biliminin yöntemlerini kolaylaştıracak, hızlandıracak ve daha etkin hale getirip dünyanın gözüne sunacak bir stratejidir dijital arkeoloji. Ben Almanya’da doktora yaparken dijital dünya kelimeleri moda olmaya başlamıştı. Almanlar hemen buna refleks geliştirdiler bu kavramı Bilişim Arkeolojisi diye kurguladılar. Ben de oradayken bu anlayışın eğitimlerine katıldım. Bunu ülkeme nasıl adapte ederimi 2009 yılında düşünmeye başladım. Ülkeme döndüğüm 2012 yılında ise dillendirmeye başladım. Lakin sen bilim değil film peşindesin diyerek kesip attılar. Ülkemizde unvansız maalesef bir şey yapılmıyor ben de doçent olana kadar beklemek zorunda kaldım. Düşünün nasıl bir zaman kaybı. Daha sonra 1. Arkeoloji Şurası kapsamında oluşturulan Dijital Arkeoloji Komisyonu’nun başkanlığına getirildim. Bir akademisyen ekip kurduk ve 1 yıl boyunca çalıştık. İnşallah Dijital Arkeoloji Anabilim Dalı’nı kurduğumuzda yeni dünyaya daha adapte olmuş, daha teknik arkeologları yetiştireceğiz.

Dijital Arkeolojiyi sadece kavramlar üzerinde değil örneklerle de anlatmak isterim. Örneğin; kaçakçılık en büyük sıkıntımız. Antik kentlerimiz köstebek yuvası halinde. Bunun önüne geçebilmek için; Bekçi DİJA’lar üreteceğiz. İnsansız hava araçları otonom sistemle nasıl terörist tespit ediliyorsa dağın başındaki ücra alanlardaki antik kentlerimizi de bu şekilde koruyacaklar. Aynı zamanda yine sadece arkeologların ihtiyaçlarına yönelik uzaktan algılama yöntemlerini yapay zeka ile birlikte kullanan Arkeo DİJA üreteceğiz. O kadar kafamızda iş fikri var ki yapılsa ikinci bir gururumuz BAYKAR gibi olacağımıza eminim. Bu yol için de öğrencilerimi maddi anlamda destekleyebilmek için TEKNOKENT’te bir şirket planlıyoruz. Allah niyetimizi biliyor, akıbetimiz de aynı paralelde olsun.

Akçay: ‘‘Ülkeme hizmet etmek için bilim ve sanatı bir aracı olarak kullanıyorum’’

Tuna Hocam, sizin ‘‘Bilim ve sanat ülkeme hizmet etme aracıdır’’ diyerek bahsettiğiniz bir ilkeniz var. Bu anlamda küresel diplomasi konusunda neler yapmak istiyorsunuz?

Şimdi şöyle bir algı var. Ben bilimimi yaparım ister insana dokunsun ister dokunmasın ya da sanatımı yaparım isteyen beğensin isteyen beğenmesin. Benim algımda Allah bana insana dokunmayan ne bir sanat ne de bir bilim nasip etsin. O yüzden ülkeme hizmet etmek için ben bilim ve sanatı bir aracı olarak kullanıyorum. Yani bunlar bir araç amaç insanlık ve ülkemizdir. İnsanlar bunun bazen farkında bile değiller. Yıllar önce araç dedik diye bizi çok topa tuttular ama inatla bu üslubumuzu devam ettirdik. Başkalarının kulaklarına göre ağız olmak, doğrulardan vazgeçmek bizim tarzımız değil. Vatanına bağlı ilhamını bu sevgiden alanları eleştirmek yerine ya da onlara bir kimlik yapıştırıp yıpratmak yerine destek olup bu iyi niyeti görmek çok daha insanca bir tavırdır. Benim bu ilkem üretme kaynağım kimse suyun kaynağını kapatmak için uğraşmasın. O deliği kapatırsın ama su yolunu bulur.

Ben ülkemizin kültürel diplomasinin en tepesinde yer almak istiyorum. Kendi kuracağım bir kurumu yönetip ülkeme kültürel anamda yön vermek istiyorum. Neden kendi kurduğum diyorum çünkü artık zaman kaybetmekten bıktım da o yüzden. Şu kısa dünya yolculuğumuzda zaman kaybı en büyük en büyük kayıptır.

‘‘Arkeoloji keşfetmenin en güzel mecrasıdır’’

Son olarak cevabını çok merak ettiğim bir soru sormak istiyorum. Hem bir arkeolog hem de bir Anadolu fotoğrafçısı olarak yaptığınız kazılarda geçmişe tanık olurken, çektiğiniz fotoğraflarla da geleceğe geçmişten izler bırakmak nasıl bir duygu?

Mesleğimi çok seviyorum. Arkeoloji keşfetmenin en güzel mecrasıdır. Binlerce yıldır toprak altında kalmış kim bilir kimin eline en son değmiş bir eseri aldığınızda geçmişle bir bağ kuruyorsunuz. Ya da bir mezarı açtığınızda seni anlamaya çalışıyorum diyorsunuz o da belki sizi anlıyor ve mutlu oluyor. Çünkü insanların hepsi mezarlarını geleceğe kalmak için yapmışlardır. Biz de onları anlayarak geleceğe taşıyoruz. Çocuklarım olduğundan beri bebek çocuk mezarlarına ayrı bir üzülüyorum. Yani mesleğim çok güzel bir meslek. Toprakla yapılan her meslek gibi. Toprak Allah’ın lütfu gibi birçok sır barındırıyor içinde. Bizde o sırları çözmeye çalışıyoruz.

Akçay: ‘‘Ağaç, kitap, görsel, iyilik ve evlat bu dünyaya bırakmak istediklerim inşallah nasip olur’’

Fotoğrafa da zaten mesleğim sayesinde başladım. Arkeoloji bir belgeleme işidir aslında. Fotoğraf ile belgelerken etrafımda Ayşe teyze, Mehmet amcayı görünce objektifimi gönlümdeki Anadolu ve Türkiye sevdası nedeniyle onlara çevirdim. 22 senedir gördüğüm estetik ve kültürel değerleri karelemeye çalışıyorum. Ben gideceğim ama eserlerim kalacak. Ağaç, kitap, görsel, iyilik ve evlat bu dünyaya bırakmak istediklerim inşallah nasip olur.

HABERNEDİYOR.COM / KÜBRA ÖZGÜ - ÖZEL HABER

Yorumlar (0)