Yüksek yargıda 'Can Atalay' gerilimi

Yargıtay 3'üncü Ceza Dairesi, TİP'ten (Türkiye İşçi Partisi) vekil seçilen Gezi Parkı davası sanığı Can Atalay ile ilgili AYM (Anayasa Mahkemesi) tarafından verilen ihlal kararına dair incelemesinde, "Türkiye'de AYM yalnızca yasaları iptal edip yasama organının alanına müdahalede bulunmamakta; ayrıca, bazen yasa koyucuymuş gibi davranarak Anayasa'ya göre aralarında üstlük astlık ilişkisi olmayan yüksek mahkemeler üzerinde de süper temyiz mahkemesi olarak adeta vesayet makamı gibi davranmaktadır." saptamasında bulundu.

GÜNDEM 08.11.2023, 20:30 topcu
Yüksek yargıda 'Can Atalay' gerilimi

AYM'nin Atalay ile ilgili ihlal kararının akabinde dosyanın gönderildiği Yargıtay 3'üncü Ceza Dairesi incelemesini bitirdi.

Daire, Atalay hakkında AYM'nin verdiği ihlal kararına riayet edilmemesi, Can Atalay'ın vekilliğinin düşürülmesine dönük işlemlere başlanması için karar örneğinin Meclis'e gönderilmesi ve ihlal kararı veren AYM mensupları hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulması yönünde karar verdi.

Yargıtay 3'üncü Ceza Dairesinin kararında, AYM'nin, Can Atalay'ın siyasi faaliyette bulunma ve seçilme temel hakkının ihlal edildiğine dönük kararla, adli yargı merciince gerçekleştirilen yargısal çalışmaların hepten hükümsüz sayılarak yerindeliğinin denetlendiği kaydedildi.

Can Atalay'ın, 'anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı işlenen suçlar'a dair TCK'nın ( Türk Ceza Kanunu) 312'nci maddesi çerçevesinde hüküm giydiğine dikkat çekilen kararda, şu ifadelere yer verildi:

"'Temel hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılamaması' başlıklı Anayasa'nın 14'üncü maddesinde kötüye kullanma biçiminde kabul edilen faaliyetler; devletin milleti ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğünü bozma, insan haklarına dayanan laik ve demokratik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı hedefleyen faaliyetlerde bulunma ve kişilerin veyahut devletin, Anayasa ile tanınan temel hak ve özgürlüklerinin yok edilmesini veyahut Anayasa'da bildirilen çok daha geniş biçimde sınırlandırılmasını hedefleyen bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak biçimde değerlendirme olarak düzenlenmiştir.

Anayasa koyucu, suçlardan hangilerinin Anayasa'nın 14'üncü maddesi çerçevesine gireceğine dair somut bir nitelemede bulunmamış, bunun çerçevesinin belirlenmesini bilinçli bir tercihin ürünü olarak kovuşturma ve tahkikat makamlarına bırakmıştır. Bu doğrultuda, Anayasa koyucunun iradesinin, devletin ve bu minvalde yürütme organının varlığını ortadan kaldırmaya dönük bir faaliyette bulunulduğu durumda vekilin dokunulmazlıktan faydalanmayı sürdürmemesi gerektiği yönünde olduğu izahtan varestedir."

AYM'nin, Anayasa normunun uygulanmasını bireysel müracaat yoluyla ortadan kaldıracak veyahut işlevsiz duruma getirecek biçimde bir karar vermesinin hukuken asla mümkün olmadığı kaydedilen kararda, şöyle denildi:

"Aksi durumda Türkiye Cumhuriyeti'nin milleti ve devletiyle bölünmez bütünlüğüne kasteden, birçok kanlı terör eylemi ile ilişkilendirilen ve haklarında mutlak terör suçlarından kovuşturma ve tahkikat bulunup, an itibarıyla yakalanamayan ve kırmızı bültenle aranan Ali Ekber Doğan, Sabri Ok, Duran Kalkan, Murat Karayılan, Cemil Bayık, Ekrem Dumanlı, Adil Öksüz, Recep Uzunallı, Şerif Ali Tekalan, Fethullah Gülen ve bunlar gibi sanık ya da zanlıların vekil seçilmelerinin, yemin edip göreve başlamalarının ve Meclis'e girmelerinin önü açılır ki bu durumun hukuk açısından isabetli olduğunu savunmanın izahı kabil olduğunu ifade etmek asla mümkün değildir."



"AYM'nin kendisine yetkisini aşacak biçimde mana yüklediği anlaşılmıştır"

AYM'nin, 'Yargıtay gibi yüksek bir mahkemenin aldığı kararı her türlü hukuka aykırılık problemi yönünden inceleyebilecek olan bir süper temyiz makamı olmadığı' vurgulanan kararda, "Temyiz mahkemesi olan Yargıtay 3'üncü Ceza Dairesinin kararını, tekrar yargılama görüntüsü altında dosyanın esasına da girerek adeta bozmak suretiyle kendisine yasal dayanaktan uzak, yasal yetkilerini aşacak ve gereğinden fazla biçimde mana yüklediği görülmüştür." saptamasına yer verildi.

AYM'nin Atalay hakkındaki ihlal kararında, Leyla Güven ve Ömer Faruk Gergerlioğlu kararlarına atıf yapıldığı anımsatılan kararda, "Vekil dokunulmazlığı bakımından Anayasa'nın 14'üncü maddesinin hangi suçları kapsadığının yasal ya da anayasal düzenleme dışında yargısal bir değerlendirmeyle belirlenmesinin ciddi sorunlara sebep olacağı kaydedilirken, kendisinin daha evvelden yargısal aktivizm neticesinde vermiş olduğu ve toplumda 'üniversitelere başörtü yasağı' olarak da bilinen, bizce de kabul edilmeyen bir kararını gerekçe göstermesi tarafımızca dikkat çekici bulunmuş ve bir ironi olarak yorumlanmıştır." denildi. 



"Tehdit etme boyutuna değin işi vardırmıştır"


AYM'nin kararında, 'yargı organlarının Anayasa'nın 14'üncü maddesine hangi suçların gireceğini değerlendirmelerinin sağlıklı olmayacağını, muhakkak yasal ya da anayasal düzenleme gerçekleştirilmesinin gerektiğini' kaydettiği aktarılan kararda, şu yorumlarda bulunuldu:

"AYM'nin, bugüne değin hem norm denetimi kararlarında hem de kendisine sonradan tali görev olarak verilen bireysel müracaat kararlarında, yasal veyahut anayasal bir yetkisi olmamasına karşın hiçbir organ tarafından denetlenmiyor olmanın vermiş olduğu rahatlıkla da içtihat yoluyla anayasal yetkisini kötüyü kullanmak ve artırmak suretiyle kendisinin, daha evvelden norm denetimi görevi esnasında sıklıkla ifade edilen yasama organı üzerinde vesayet organı olduğuna dönük eleştirilerin, bireysel müracaata dair yetkinin verilmesi üzerine yüksek mahkemeler dahil bütün yargı üzerinde de ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Hatta gelinen noktada AYM, hükümlü Atalay'a dönük vermiş olduğu ihlal kararında, doktrinde dahi tartışmalı bir husus olmasına ve yasal bir dayanağı olmamasına karşın, 'AYM kararlarının objektif işlevinden' söz ederek, kararı veren Yargıtay 3'üncü Ceza Dairesi mensuplarını 'ihmal suçunu işlemişlerdir' biçiminde tehdit etme boyutuna değin işi vardırmıştır.

Bugüne değin pek çok terör örgütü veyahut mensubu tarafından hem görsel ve yazılı basın hem de sosyal medya üzerinden ya da birinci derece yargılamaları veyahut temyiz incelemesi esnasında gönderilen dilekçelerle devamlı olarak tehdit edilen Yargıtay 3'üncü Ceza Dairesi mensuplarının, bir de AYM tarafından tehdit edilmesi de manidar ve esef verici bulunmuştur. Türkiye'de AYM yalnızca yasaları iptal edip yasama organının alanına müdahalede bulunmamakta; ayrıca, bazen yasa koyucuymuş gibi davranarak Anayasa'ya göre aralarında üstlük astlık ilişkisi olmayan yüksek mahkemeler üzerinde de süper temyiz mahkemesi olarak adeta vesayet makamı gibi davranmaktadır."



"Suç duyurusunda bulunulmuştur"


Can Atalay hakkındaki hükmün kesinleştiği anımsatılan Yargıtay 3'üncü Ceza Dairesinin kararında, AYM'nin ihlal kararına riayet edilmemesi kararlaştırıldı.

AYM'nin bu hususta inceleme yetkisinin olmadığı kararda, vekilliğinin düşürülmesine dönük işlemlere başlanması için karar örneğinin Meclis'e gönderilmesine, ayrıca 'kendisine verilen yetkileri yasal olmayacak biçimde aşarak hak ihlalinin kabulü yönünde oy veren ilgili AYM mensupları hakkında gereğinin ifa ve takdiri için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına' hükmedildi. 



Davanın geçmişi

İstanbul 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesi, Atalay'ın Gezi Parkı davası çerçevesinde "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini tamamen ortadan kaldırmaya girişimine yardım' suçundan 18 sene hapisle cezalandırılması ve bahse konu suçtan tutuklanması yönünde karar vermişti.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi, yerel mahkemenin aldığı kararı hukuka uygun görmüştü.

Sanık Can Atalay, 14 Mayıs 2023'teki 28'inci Dönem Milletvekili Genel Seçimi'nde Türkiye İşçi Partisi'nden Hatay vekili seçilmiş, bu durum üzerine avukatları 'vekil seçilmesi sebebiyle hakkındaki yargılamanın durması ve serbest bırakılması' istemiyle Yargıtay'a müracaatta bulunmuştu.

Yargıtay 3'üncü Ceza Dairesi ise istemin reddine hükmetmişti.

Bu durum üzerine Can Atalay'ın avukatları vekil seçilerek yasama dokunulmazlığı elde eden başvurucunun yargılamada durma kararı isteminin reddedilerek yargılamaya devam edilmesi sebebiyle 'siyasi faaliyette bulunma ve seçilme' hakkının, tahliye isteminin reddedilmesi sebebiyle de 'kişi güvenliği ve özgürlüğü' hakkının ihlal edildiğini iddia ederek AYM'ye bireysel müracaatta bulunmuştu.

Müracaatın akabinde süreç devam ederken Yargıtay 3'üncü Ceza Dairesi, Gezi Parkı davasında Atalay'a verilen 18 sene hapis cezasını onamıştı.

AYM ise 25 Ekim 2023'te Atalay'ın 'siyasi faaliyette bulunma ve seçilme' ile 'kişi güvenliği ve özgürlüğü' hakkının ihlal edildiğine oy çokluğuyla hükmetmişti. Dosyayı detaylı bir şekilde inceleyen 14 mensuptan beşi bu karara muhalif kalmış, Can Atalay'ın haklarının ihlal edilmediğini belirtmişti.

AYM, tekrar yargılama ve tahliye için kararını İstanbul 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesine iletmişti. Mahkeme ise ihlal kararının, yerel mahkeme tarafından verilen karara dair olmadığı gerekçesiyle dosyayı Yargıtay 3'üncü Ceza Dairesine göndermişti. 

Yorumlar (0)