Vekâlet savaşlarının arka bahçesi: Afganistan

Taliban'ın Ortadoğu'da ABD ile rekabet halinde bulunan Rusya ve İran ile görüşme haberleri medyada yer alırken Afganistan'ın Ortadoğu'daki rolü ne ifade ediyor.

GÜNDEM 19.09.2019, 17:52 20.09.2019, 17:41
Vekâlet savaşlarının arka bahçesi: Afganistan

Taliban ve Amerika’nın Afgan hükümeti müdahil edilmeden yürüttüğü görüşmelerin askıya alınması haberlerinden birkaç gün sonra Taliban ve Moskova arasında gerçekleşen toplantıda Rusya, ABD-Taliban müzakerelerinin yeniden başlatılmasının önemini vurguladı ve Taliban da diyalogu yenilemeye istekli olduğunu söyledi. Taliban’ın İran hükümetiyle görüştüğü de geçen gün İran Dış işleri Bakanlığı sözcüsü Abbas Musavi tarafından da onaylanmıştı.

Peki Ortadoğu coğrafyasındaki pek çok aktörün stratejik hedeflerinin yansımalarına doğrudan veya dolaylı sahne olan Afganistan’la İran ve diğer aktörlerin ilişkileri bölgedeki istikrar açısından ne ifade ediyor?  

İran Afganistan

İran’ın Afganistan politikası genelde “karışık” ve “çelişkili” olarak nitelendirilse de küresel, bölgesel gelişmeleri göz önüne alarak dönüşen dinamik bir tutuma sahip olduğu biliniyor. 

İran Afganistan ilişkilerini şekillendiren temel faktörler Şii İslamcılığı ve milliyetçilik gibi ideolojik tutumlar haricinde, bölgede ABD ve Suudi Arabistan varlığına karşı olma, kendi etki alanını genişletme, enerji ve ticareti önceleyen politikalar olarak sıralanabilir.

Afganistan’ın son 30-35 yıllık çatışma dolu tarihini esas alan farklı araştırmaların verilerine göre, İran’ın çıkarlarını gerçekleştirme amacıyla bu ülkede gerçekleştirdiği doğrudan harcamaların miktarı 1 trilyon ABD Doları’nı geçmiş bulunuyor. Ayrıca Tahran, Afgan diplomatlar için düzenlenen eğitim kurslarını finanse etmek, sınır kontrol noktaları kurmak, uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele etmek ve Afgan ordusunun iyileştirmesine yardım gibi konularda da açıktan destek sağlıyor.

Öte yandan Suriye’nin ise İran açısından tek Arap müttefiki olduğu biliniyor. İran-Hizbullah arasında köprü niteliği taşıması açısından Suriye’nin özel bir önemi olduğunu belirten Doç. Dr. Dilek Yiğit, İran’ın Suriye’de Esad rejiminin devamlılığını sağlamak isterken, Suriye krizinin diğer devletler ile olan ilişkilerine etkileri ile de yüzleşeceğini ve bu devletlerden birinin de Afganistan olduğunu belirtiyor.

İran’ın Afganistan’daki politikalarının bir amacının da kendi güvenliğini sağlamak ve son yıllarda doğu komşusunun toprakları üzerinden kendisine yönelik yükselen tehdit DEAŞ’ı durdurmaya yönelik politikalar olduğu herkesçe uzlaşılan başlıklar arasında.

İran-Taliban

İran’ın en önemli sorunlarının başında, Afganistan’da gücü hala kırılamayan, günümüzde Afganistan ülkesinin %40’dan fazlasını kontrol altında tutan Taliban’ın geldiği biliniyor. 

Taliban’a karşıt bir tutumda olduğu bilinen İran’ın bu tutumunun esneklik arz ettiği de değinilmesi gereken bir detay olarak karşımıza çıkıyor. Nitekim Obama’dan beri devam eden “Önce Amerika” sloganında somutlaşan yalnızlaşma politikası dönüştü ve şu an Amerika’nın Afganistan’dan  çekilmesi halinde oluşacak mevcut riskleri göz önüne alarak çekilme fikrini bir kenara koymuş olduğu biliniyor. Bu noktada İran ve Taliban’ın Amerika karşıtlığı zemininde yakınlaşmasının söz konusu olabileceği belirtiliyor.
Taliban’la iletişimi kuvvetlendiren bir diğer etkenin ise DEAŞ tehlikesi olduğu söyleniyor. Taliban ve DEAŞ, siyasi ve ideolojik açıdan Afganistan’da ikiz kardeş niteliğinde olmalarına rağmençıkar çatışmaları iki tarafı birbirine rakip hale getiriyor. Suriye’de de Şiilere saldıran, İran’ın müttefiki Esad ile çatışan DEAŞ, İran’ı ve İran’ın Şii nüfusunu hedef göstererek, İran’daki Sünni azınlığa yönelik propaganda faaliyetleri yürütüyor.

İran, Afgan sınırında Taliban’ın DEAŞ’ı engelleyerek yeni topraklar ele geçirmesini önlemeyi ve kuzeydeki Kunduz ilinden güneyindeki Helmand bölgesine kadar bir çeşit tampon bölge oluşturmayı planlıyor. Konu bazında İran’ın, Taliban’a destek vererek “kötünün iyisi” tercihiyle bir çözüm yolu izleyeceği şeklinde yorumlar yapılıyor. Çünkü İran DEAŞ’ın Afganistan’a yerleşmesinden ABD’yi sorumlu tutarken ABD’nin IŞİD militanlarına Afganistan’a gelmeleri ve yerleşmeleri için yardım ettiğini iddia ediyor.

İran-ABD

ABD’nin öngörülebilir gelecekte Afganistan’dan çekilmeyeceğinin anlaşılmış olması nedeniyle, İran açısından, ABD düşman sıralamasında Taliban’ın önüne geçmiştir denebilir. İran ABD’nin Afganistan’da süregelen askeri varlığını, İran’ın Afganistan üzerinde etki kurmasını engellemeye, İran’ın en büyük bölgesel rakibi ve aynı zamanda ABD’nin müttefiki Suudi Arabistan’a Afganistan üzerinden etki alanı yaratmaya, en önemlisi İran’daki rejimi değiştirmeye yönelik çevreleme politikası olarak okumaktadır. İşte bu çevreleme politikası İran’da “varoluşsal tehdit” olarak tanımlanıyor.

Samuel Brannen’in 2019’un ikinci yarısı için yaptığı uluslararası güvenlik risk tahmininde 5 noktadan ilk sıraya koyduğu İran-ABD gerilimidir. Kendisi bir stratejik planlamacı olan ve hükümet ya da şirketler gibi kurumlara karar alma sürecinde danışmanlık sunan Brannen 2019’un küresel ölçekte en riskli alanlarından birine Amerika-İran ilişklilerini koymuştur. İran’ın, ABD’nin yaptırım politikasına göre pozisyonunu sertleştirip tırmandırma siyasetinden çekinmediğini gösteren adımlar, uluslararası haber ajanslarının manşetini oluşturmuştur. Bu tutum bir ABD insansız hava aracının düşürülmesi, İngiliz tankerine el konulması, ABD müttefiki Körfez ülkelerinin petrol alt yapılarına saldırı gibi birçok örnekte kendisini göstermektedir. Bu tarz tırmandırma girişimleri karşısında ABD’nin doğrudan sıcak bir çatışmaya girme ya da girmeme tercihi ise Körfez bölgesinde Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler nezdinde ABD güvenlik şemsiyesine karşı bakış açılarının belirlenmesinde önemli rol oynuyor. Üstelik önceki süreçte de ön koşulsuz görüşme teklifi ısrarla ABD’den gelmesine rağmen İran somut adımlar görmeden adım atmayarak kilidin anahtarını elinde tutan pozisyonunu korumaktaydı. Bu durum, Suudi Arabistan’ın Aramco petrol rafinerisinin vurularak petrol arzında ciddi riskler doğmasında olduğu gibi her an cari uluslararası sistemi sarsacak bir kriz doğurma potansiyeline sahiptir. Nitekim editörlerimizden Turgut Başer’de yaptığı haberde de Yemen krizi üzerinden gerçekleşen gerginliği irdeliyor.

Foreign Policy yazarlarından Steven A.Cook İranın ve bölgedeki  diğer ABD muhaliflerinin - Trump'ın yüksek sesle konuşup boş tehditler savurduğunu düşünmek için her türlü nedeni olduğunu ifade ediyor. Cook, İranlılar (saldırıların sorumlusu onlarsa), son 70 yılda ABD’nin Ortadoğu’daki yatırımının gerekçesini test ediyorlar. Eğer Trump askeri olarak cevap vermiyorsa, Birleşik Devletler toplanmalı ve eve gitmeli yorumunda bulunuyor. 

Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Araştırma Görevlisi Nuh Uçgan ise gelinen noktada ABD, 2015 Nükleer Anlaşmasındaki ilişkiler durumuna dönmeden, yani yaptırımlarını sonlandırmadan İran’ın ABD ile pazarlık ihtimalini seçenek dışı görüyor. ABD’nin mevcut yönetiminin de böyle bir adımı atma ihtimalinin oldukça düşük olduğunu belirten Uçgan, 2020 ABD Başkanlık seçimlerinde Demokrat bir adayın kazanmasını dilemek dışında bir seçenek kalmadığı ifadesinde bulunuyor.

ABD müttefiki Suudi Arabistan

Uzmanlar tarafından İran ve Suudi Arabistan arasında diplomatik ilişkileri irdelerken 1929 yılından günümüze dek takip edilen süreci İran Devrimine kadar ve Devrim sonrası olarak ikiye ayırmak gerektiği belirtiliyor.  İran Devrimine kadar olan süreçte her iki devletin de dış politikada stratejik öncelikleri birbirleri olmamıştı. İran Devrimi sonrası aşamada ise İran- Suudi Arabistan ilişkileri gerilmeye başladı. Bu gerginliğin nedeni İran Devriminin Batı karşıtı ve monarşi karşıtı niteliklerinin ve Şii ideolojisinin Suudi Arabistan tarafından varoluşsal tehdit olarak görülmesi olduğu söyleniyor. Şii ideolojisi Suudi Arabistan’ın Vahabi ideolojisine bir meydan okuma olarak görülüyor. İran’ın Batı ve Amerika karşıtlığı Suudi Arabistan’ı bölgede Batı’nın vekili olarak değerlendiriyor. Bu koşullarda İran ve Suudi Arabistan birbirlerini kendi çıkarlarına ve bölgesel barış ve istikrara tehdit olarak nitelendiren bölgesel rakipler olarak algılıyor.

Dolayısıyla bölge, siyasi ve askeri kontrolü ele geçirmek için rekabet içinde olan İran ve Suudi Arabistan’ın vekâlet savaşı alanına dönmüş görünüyor. Afganistan da bu vekâletler savaşı alanının bir parçası olarak resmediliyor. İran ve Suudi Arabistan Afganistan’ın kendi etki alanları içinde olmasını sağlamaya ya da en azından karşıt-gücün etki alanı içine girmesini önlemeye çalışırken kaçınılmaz olarak her iki devlet de Afganistan iç siyasetine müdahil oluyor.  Afganistan’da Sünni nüfus Suudi Arabistan için, Şii nüfus ise İran için Afganistan’ın içişlerine karışma imkânı veren araçlar olarak algılanıyor.

Son durum ne?

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo Perşembe günü yaptığı açıklamada, ABD’nin Afganistan’daki bir enerji altyapısı projesi için ayrılan paradan hazineye yaklaşık 100 milyon dolar geri döneceğini ve şeffaflık eksikliği nedeniyle ülkeye planlanan yardımda 60 milyon dolar kesinti olacağını söyledi.

Pompeo açıklmasında altyapı projesinin tamamlanacağını ancak bunun bütçe dışı mekanizmalarla gerçekleştirileceğini ifade etti. Bunun sebebini ise Afganistan’ın ABD hükümet kaynaklarını şeffaf bir şekilde yönetememesi olduğunu sözlerine ekledi. “Afgan Devleti'nde yaşanan yolsuzluklar ve finansal yanlış yönetim nedeniyle ABD Hükümeti, büyük bir enerji altyapısı projesi için tasarlanan yaklaşık 100 milyon doları ABD Hazinesine döndürüyor” dedi.

Yemen krizinin yanında büyük stratejik hamlelerin vekâlet savaşlarıyla Afganistan’da da yaşandığı bilinirken, Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin ilerleyen dönemde nasıl bir ilerleme kaydedeceği halen merak konusu. 
 

Yorumlar (0)