Suriyeliler Yazı Dizisi: Gerçekler ve Yalanlar -1-

Suriye meselesinde Türkiye'nin algısı ve Suriyelilerin gerçekleri bu yazı dizisinde...

GÜNDEM 09.09.2019, 14:26 09.09.2019, 18:00
Suriyeliler Yazı Dizisi: Gerçekler ve Yalanlar -1-

1954 yılında ortaya "Robbers Cave Deneyi" olarak çıkan bir araştırmada benzer ailelerden gelen bir grup çocuk yaz kampına alınır ve rasgele iki gruba ayrılır. Gruplardan birine ‘Eagles’ ismi verilirken diğer grup ‘Rattlers’ olarak anılmaya başlanır. İlk aşamada birbirinden habersiz olan çocuklar ilerleyen süreçte kendi grup içi kültürlerini, norm ve ilişki kurma biçimlerini geliştirip, kendi içlerinde birbirleriyle arkadaşlık bağları geliştirip kenetlenirler. Gruplar karşı karşıya getirilip birbirleriyle yarışmaya, maç yapmaya başladığı noktada ise ilk gerilim kıvılcımları ortaya çıkar. Yapılan bir beyzbol maçında kaybeden taraf galip tarafça aşağılandığında gerginlikler büyür ve müsabakalar yapıldıkça önyargılar katılaşmaya, düşmanca tavırlar daha yoğun görülmeye başlar. Fiziksel saldırılar ortaya çıkınca deney durdurulur ve grup birbirinden ayrılır.

Deney sonucuna bakıldığında hayali bile olsa grupların arasında bir ayrım yaratmak, grup mensupları kendi normlarını üretip onun üzerinden birbirini tanımaya başladığı anda parmak şıklatmak kadar basittir.

Bu rekabetin toplumlar ve topluluklar arasında günlük hayattaki görünümü de “kaynaklara” ulaşma noktasında karşımıza çıkar. Klasik iktisat tanımıyla “kısıtlı kaynakların sonsuz ihtiyaçlara” dağılımı aşamasında her birey emeği ölçüsünde rekabet eder. Bu rekabette kaynaklardan yararlanma konusunda gruplar arasında bir eşitsizlik ya da haksızlık algısı varsa kuşkusuz gerginliğe dönüşür. Bu algının yaratılmasında medyanın rolü asla yadsınamaz.

Niyeti, okuyucularına Suriye meselesinde gerçekleri ve yalanları objektif biçimde dökmek olan bu yazı dizisinin bir niyeti de deneydeki basit gruplaşma mantığının bugün Türkiye halkını Suriyeliler konusunda nasıl şekillendirdiğini yüzeysel de olsa okuyuculara sezdirebilmek.

Suriyeliler, mültecilik, sığınmacılık ve yasal statüleri

Mülteci ile sığınmacı arasındaki temel nüans, ülkelerinden ırk, din, kimlik, savaş, sosyal konum benzeri sebeplerle başka bir ülkeye sığınma talebinde bulunan iki grubun kabul durumu arasındaki farktır. Kişiye, sığındığı ülke tarafından kabul edilmiş ise mülteci, henüz soruşturma durumunda ise sığınmacı statütüsü verilmektedir.

İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, Türkiye'de kayıtlı Suriyeli insanlar için "Geçici Korumamız Altındaki Suriyeliler" ifadesini kullanıyor.
Göç İdaresine göre, Suriyelilere sağlanan koruma uluslararası literatüre göre “geçici koruma” olarak tanınıyor.
Geçici Koruma Yönetmeliği çerçevesinde sağlanan geçici koruma kapsamında ise "sınırları açma, geri göndermeme ve gelenlerin temel ve acil ihtiyaçlarının karşılanması" unsurlarının yerine getirilmesi gerekiyor.
Geçici koruma, "ülkesinden zorla ayrılan ve geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak veya bu kitlesel akın döneminde bireysel olarak sınırları geçen ve uluslararası koruma talebi bireysel olarak değerlendirmeye alınamayan yabancılara sağlanan koruma" olarak tanımlanıyor.

Sadece Avrupalılar mülteci

1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi ve 1967 tarihli Ek Protokolüne göre Türkiye sadece Avrupa ülkelerinden gelen ve ırkı, dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri nedeniyle kovuşturma korkusu ile iltica isteğinde bulunanlara mülteci statüsü veriliyor.
Kaynak: BMMYK (2017), “Türkiye’deki Suriyeli Mülteciler Hakkında Sık Sorulan Sorular”

Toplum Algısı

Peki ülkemizde Suriyelilere yönelik toplum algısının nasıl olduğu sorusunun bir cevabı var mı? Bilgi Üniversitesi'nin 2018 Mart ayında yayımladığı araştırma verilerine göre genel politik algı yüzde 86 oranında Suriyelilerin savaştan sonra ülkelerine geri gitmeleri gerektiği yönünde.

İyi Parti seçmeninin yüzde 94 ile bu söylemde başı çektiği görülüyor. Araştırmaya göre Suriyelilerin vatandaşlık hakkı almasına karşı olanların oranı da yüzde 80 seviyelerinde.
Sosyal mesafe bağlamındaki veriler ise halkın yüzde 72’sinin Suriyeli bir komşu istemediğini işaret ediyor.
Bu verilerle paralel şekilde sosyal ortamlarda Suriyelilerle konuşan ya da muhabbet edenlerin oranı da yüzde 16 gibi düşük bir seviyede kalıyor.

“Peki bu algının gerçeklik payı var mı?” sorusunun cevabı ise yazı dizimizin devam yazılarında...

Yorumlar (0)