Rumlara rest çekti! İş birliği yapmazsanız...

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, KKTC'nin Rum tarafına bulunduğu 'hidrokarbonlar konusunda ortak komite kurulması' önerisinin hayata geçmemesi durumunda, KKTC'nin Türkiye Petrolleri'ne ruhsat verdiği alanlardaki faaliyetlerini bir değişiklik olmadan kararlılıkla sürdüreceklerini açıkladı.

GÜNDEM 14.07.2019, 13:54 14.07.2019, 14:13
Rumlara rest çekti! İş birliği yapmazsanız...

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, KKTC'nin Rum tarafına bulunduğu 'hidrokarbonlar konusunda ortak komite kurulması' önerisine ilişkin, "Kıbrıs Rum tarafı Ada'nın eşit ortağı Kıbrıs Türkleriyle hidrokarbon kaynakları konusunda müşterek karar alma mekanizması içeren bir iş birliğine girmedikçe, 13 Temmuz önerinizin öngördüğü şekilde bir iş birliği mekanizması kurulmadığı sürece KKTC'nin Türkiye Petrolleri'ne ruhsat verdiği alanlarda faaliyetlerimizi bir değişiklik olmadan kararlılıkla sürdüreceğiz." ifadesini kullandı. 

Bakan Çavuşoğlu, Kıbrıs Postası için özel bir makale kaleme aldı. Çavuşoğlu, makalesinde Kıbrıs sorununda yaşanan son gelişmeler, Rumlarla gerçekleştirilen müzakere süreci ve Doğu Akdeniz meselesini ele aldı. 

Çavuşoğlu, 1960 Anlaşmaları ile Kıbrıs Cumhuriyeti'nin, Kıbrıslı Türklerle Rumlar arasında siyasi eşitlik temelinde ortaklığa dayanarak kurulduğunu ancak 1963 yılında Kıbrıslı Rumlar tarafından şiddet kullanılarak gasp edilmesinin üzerinden yarım asırdan fazla zaman geçtiğini ifade etti. 

"Kıbrıs Rum tarafı, Kıbrıslı Türklerle iktidarı paylaşmayı reddediyor"

Kıbrıs Rum tarafının uzlaşmaz tutumu sebebiyle, 1968'den beri Birleşmiş Milletler (BM) himayesinde gerçekleştirilen müzakere süreçlerinden sonuç alınamadığını anımsatan Çavuşoğlu, "Kapsamlı çözüm müzakere süreçlerinin son ayağı olan Kıbrıs Konferansı'nın Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin sergiledikleri yapıcı yaklaşıma rağmen Temmuz 2017'de Crans-Montana'da sonuca ulaşılamadan kapanmasıyla birlikte son müzakere süreci de başarılı olamadı. Müzakerelerin sonuçsuz kalmasının esas sebebi Kıbrıs Rum tarafının Kıbrıslı Türklerle iktidarı paylaşmayı reddetmesidir." değerlendirmesinde bulundu.

Çavuşoğlu, Kıbrıs Konferansı'nın sona ermesinden bu yana Rum tarafının bu zihniyetinde herhangi bir değişiklik yaşanmadığını gördüklerine dikkat çekerek, Kıbrıslı Rum liderin kendisini halen üniter bir devletin başı, azınlıklara hak bahşeden bir lider olarak gördüğü ve Kıbrıs Türk tarafının siyasi eşitliğini kabul etmekten uzak bir tutum sergilediğini kaydetti.

"İki toplumlu federasyon hedefine yönelik müzakereler sonuçsuz kaldı"

"Türkiye olarak, müzakerelerin, 2017 yılında Kıbrıs Konferansı'nın sonuçsuz bir şekilde sona erdiği noktadan devam edemeyeceğini söylüyorduk. Müzakerelerin yeniden başlayabilmesi için neyin, hangi hedef doğrultusunda, hangi modaliteler çerçevesinde müzakere edileceğinin önceden belirlenmesi gerektiğini vurguluyorduk." ifadelerini kullanan Çavuşoğlu, şöyle devam etti:

"Son 50 yıldır iki kesimli, iki toplumlu federasyon hedefine yönelik müzakereler sonuçsuz kaldı. Ucu açık, vizyonu ve amacı belli olmayan yeni bir egzersize girilmesine, sırf müzakere etmek için müzakerelere başlanmasını yararlı görmüyoruz. Türk tarafı olarak, hiçbir çözüm yöntemini dışlamıyor, herhangi bir çözüm yöntemini de dayatmıyoruz. Tüm seçeneklerin masada olması gerektiğini savunuyoruz. Bizim için çözüm modelinin adından ziyade mühim olan, çözümün Kıbrıs Türklerinin siyasi eşitliğini ve karar alma mekanizmalarına etkin katılımını ayrıca refah ve güvenliğini garanti altına alacak düzenlemeleri içermesidir."

Çavuşoğlu, bundan sonra yeni bir müzakere süreci başlayacaksa, Ada'daki iki tarafın ortak bir vizyona sahip, ortak bir zeminde müzakereye hazır olduklarının önceden doğrulanmasının gerekliliğine işaret ederek, Rum tarafının geçmiş uzlaşmalardan geri adım attığı ve Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini reddettiği mevcut ortamda, böyle bir ortak zeminin bulunduğunu söylemenin güç olduğunu ifade etti. 

"Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, kendisini Ada'nın tek sahibi görüyor"

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin AB üyeliğinin tüm nimetlerinden faydalandığını ve kendisini Ada'nın tek sahibi gördüğüne dikkat çeken Çavuşoğlu, Rum tarafının Ada'nın ortak sahibi Kıbrıslı Türklerle siyasi eşitlik temelinde güç paylaşımına yanaşmadığı gibi, Ada'nın doğal zenginliklerini de paylaşmak istemediğini dile getirdi. 

Çavuşoğlu, "Güney Kıbrıs Rum yönetimi Doğu Akdeniz'deki tek taraflı hidrokarbon faaliyetleriyle Kıbrıslı Türklerin doğal kaynaklar üzerindeki asli haklarını hiçe saymakta ayrıca Türkiye'nin BM nezdinde kayda geçirilmiş bulunan kıta sahanlığında uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını da ihlal etmektedir." ifadesini kullandı. 

"Kıbrıs Türklerinin hidrokarbon kaynakları konusunda yaptığı öneri isabetlidir" 

Bakan Çavuşoğlu, Ada'nın ortak zenginlikleri üzerinde herhangi bir karar alınırken, Kıbrıs Türklerinin de bu kararların alındığı mekanizmalara dahil edilmeleri gerektiğini en başından bu yana vurguladıklarını bildirerek, şunları kaydetti:

"Kıbrıs Türk makamlarının 2011 ve 2012 yıllarında yapmış oldukları iş birliği önerilerini Rum tarafı geri çevirmiştir. Üstelik Güney Kıbrıs Rum yönetimi maalesef, hidrokarbon konusunu, Kıbrıs Türkleriyle paylaşması ve birlikte karar alması gereken bir unsur olarak görmemekte; Kıbrıs Türklerinin haklarını çözümden sonra vermek üzere korumaya aldığını iddia etmektedir. Rum tarafı Ada'nın zenginliklerini şimdi pazarlarken ve gelir elde etmeye başlarken, Kıbrıs Türklerinin bu haklardan yararlanmalarını kendilerinin engellediği çözümden sonraya bırakması ne bizim ne de Kıbrıs Türklerinin kabul edeceği bir durumdur. 

Bu nedenle Kıbrıs Türklerinin hidrokarbon kaynakları konusunda 13 Temmuz 2019 tarihinde yaptığı öneri son derece isabetli ve zamanlı olmuştur. Tam destek verdiğimiz bu öneri, Kıbrıs Türklerinin ve Kıbrıslı Rumların, Ada'nın eşit ortakları olarak, eşit haklara sahip oldukları hidrokarbon kaynakları konusunda, gelir paylaşımı dahil iş birliği yapmalarını ve bu kaynaklardan eş zamanlı olarak birlikte yararlanmalarını öngörmektedir. Bu önerinin hayata geçirilmesi, yeni bir iş birliği dönemi başlatacak, bölgesel barış, istikrar ve iş birliğinin gelişimine katkıda bulunacak ve Kıbrıs meselesinin çözümü için de uygun bir zemin yaratacaktır."

Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon sorununun iki boyutu bulunduğuna işaret eden Çavuşoğlu, birinin Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin kıta sahanlığı haklarının savunulması, diğerinin ise Kıbrıs meselesi olduğunu dile getirdi. 

"Fatih sondaj gemimiz Türk kıta sahanlığı dahilinde çalışıyor"

Bakan Çavuşoğlu, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de en uzun kıyıya sahip ülke olarak kendi kıta sahanlığındaki hak ve çıkarlarını kararlı şekilde koruduğunu ve bu hususun Kıbrıs meselesiyle doğrudan ilişkilendirilmesinin doğru olmadığını vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Nitekim kendi kıta sahanlığımız içinde, Hükümetimizin 2009 ve 2012 yıllarında Türkiye Petrolleri'ne verdiği ruhsat sahalarında -ki bu alanlardaki kıta sahanlığı haklarımızı coğrafi ve hukuki anlamda 2004'ten bu yana BM nezdinde kayda geçirmiş durumdayız- arama ve sondaj faaliyetlerine kararlılıkla devam ediyoruz. Halihazırda Fatih sondaj gemimiz Türk kıta sahanlığı dahilinde çalışıyor. Güney Kıbrıs Rum yönetiminin her platformda adeta yaygara koparttığını, 'Türkiye benim MEB'i ihlal ediyor' diye temelsiz şikayetlerde bulunduğunu görüyoruz. Neden temelsiz? Çünkü Fatih'in sondaj yaptığı yerle ilgili Kıbrıs Adası ile Türkiye arasında deniz yetki alanı, bir sınırlandırma anlaşmasıyla belirlenmiş değil. Dolayısıyla bu alan için 'Güney Kıbrıs Rum yönetimi MEB'i gibi bir tanımlama yapmak hukuken mümkün değil. Türkiye'nin bu konudaki yaklaşımı uluslararası hukuka uygundur. 

Deniz hukukunda, sınırlandırma yapılırken, eğer adaların mevcudiyeti hakkaniyetli sınırlandırmaya zarar veriyorsa, bunlara kıta sahanlığı ve MEB yaratma bakımından ana karalara kıyasla sınırlı, hatta bazı durumlarda sıfır etki dahi verilebilir. Otomatik eşit uzaklık gibi yöntem uluslararası hukukta kesinlikle yoktur. Bu konudaki yazılı uluslararası hukuk ve uluslararası yargı içtihadı hakkaniyetli sınırlandırmayı temel ilke olarak benimsemiştir. Sınırlandırmanın yöntemi de ya üçüncü tarafların hakkını ihlal etmeyen ikili anlaşmalar yapmak ya da bu konuyu uluslararası yargıya taşımak şeklindedir. Örneğin, Güney Kıbrıs Rum yönetiminin Mısır ile yaptığı anlaşma ülkemiz bakımından Kıbrıs meselesi nedeniyle geçersiz olduğu gibi, deniz hukuku bakımından da Türkiye'nin kıta sahanlığını ihlal ettiği için hükümsüzdür. Ada'nın batısında ancak Kıbrıs sorunu çözüldükten sonra ve Türkiye'nin muhatap olabileceği bir devlet tesis edildikten sonra sınırlandırma konusu da tabiatıyla görüşülecektir."

"KKTC'nin Türkiye Petrolleri'ne ruhsat verdiği alanlarda faaliyetlerimizi sürdüreceğiz"

Meselenin ikinci boyutunun, Ada'nın ortak sahibi olan Kıbrıs Türklerinin, Kıbrıs Adası etrafındaki asli haklarının uluslararası hukuka uygun olarak korunmasıyla ilgili olduğuna dikkat çeken Çavuşoğlu, bu konuda da KKTC'yi kararlı bir şekilde desteklediklerini ifade etti. 

Çavuşoğlu, makalesinde şu ifadelere yer verdi:

"2011'de KKTC Hükümeti'nin Türkiye Petrolleri'ne ruhsat verdiği alanlardaki faaliyetlerimiz bu kapsamdadır. Halihazırda Yavuz sondaj gemimiz ile Barbaros Hayreddin Paşa sismik gemimizin faaliyetleri bu alandadır. Özetle, Türkiye olarak öteden beri kuvvetle vurguladığımız tüm adımları sahada birer birer eyleme dönüştürüyoruz. Böylece, Rum tarafının Kıbrıs Türklerini dışlayarak ısrarla sürdürdükleri tek taraflı hidrokarbon faaliyetlerine sahada fiili adımlarla yanıt veriyoruz. Türkiye bu ilkeli ve kararlı duruşunu sürdürecektir. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanımızın da her vesileyle ifade ettiği üzere, Kıbrıs Türklerinin meşru hak ve çıkarlarının çiğnenmesine asla izin vermeyeceğiz." 

Bakan Çavuşoğlu makalesinde, "Kıbrıs Rum tarafı Ada'nın eşit ortağı Kıbrıs Türkleriyle hidrokarbon kaynakları konusunda müşterek karar alma mekanizması içeren bir iş birliğine girmedikçe, 13 Temmuz önerinizin öngördüğü şekilde bir iş birliği mekanizması kurulmadığı sürece KKTC'nin Türkiye Petrolleri'ne ruhsat verdiği alanlarda faaliyetlerimizi bir değişiklik olmadan kararlılıkla sürdüreceğiz." değerlendirmesinde bulundu.

"Türkiye, tarihi ve jeopolitik açıdan bölgenin istikrarı için anahtar konumdadır"    

Doğu Akdeniz bölgesinde barış ve istikrardan yana olduklarını vurgulayan Çavuşoğlu, Akdeniz'de en uzun kıyı şeridine sahip Türkiye'nin tarihi ve jeopolitik açıdan bölgenin istikrarı ve güvenliği için anahtar konumda olduğunu belirtti.

Çavuşoğlu, bölgede Türkiye'yi dışlamaya yönelik ortaklık ve iş birliği arayışlarının başarısız olmaya mahkum olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:

"Bunu esasen bölgenin gerçeklerinin ve uluslararası hukukun doğal bir sonucu olarak görmek gerekir. Ada'daki statükonun devamından Kıbrıs Türk tarafının mağdur olduğu açıktır. Biz, Kıbrıs Rum halkınca reddedilen Annan Planı'nı kabul ederek çözüm yolunda her türlü gayreti sarf etmiş, kendisinden beklenen tüm fedakarlıkları göstermiş, olumlu ve yapıcı tutumunu 2017 Temmuz ayında Crans-Montana'da sona eren Kıbrıs Konferansı'nda da ortaya koymuş bulunan Kıbrıs Türklerinin çözümsüzlüğün bedelini ödemelerine müsaade etmeyeceğiz. Türkiye, Kıbrıs Türkünü hiçbir zaman yalnız bırakmamış, hak ve çıkarlarını korumak için her türlü çabayı göstermiştir. Bundan sonra da gerektiğinde hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacaktır."

Yorumlar (0)