Joker ve Avrupa'da İslamofobi

Son günlerin ünlü filmi Joker’in Fransa’daki gösteriminde yaşanan panik, İslamofobi ve terör İslam ilişkisi üstüne düşündürücü bir nitelik taşıyor.

GÜNDEM 29.10.2019, 17:45 29.10.2019, 23:11
Joker ve Avrupa'da İslamofobi

Paris’te, Avrupa’nın en bilinen en kozmopolit şehirlerinden birinde, bir sinema salonunda izleyicilerden birinin “Allahu Ekber” diye bağırdığı ve ardından zanlı hakkında soruşturma başlatıldığı kaydedildi.

Olay nasıl gerçekleşti?

Euronews’in aktardığı haberin detaylarında görgü tanıklarının ifadelerinde filmi izlemeye gelen iki kişinin filmin politik olduğu yönünde sesli eleştiriler yaptığı kaydediliyor.  

Ardından diğer izleyiciler sessiz olmaları yönünde çağrılar yapınca şüpheli izleyicilerden biri ayağa kalkıp ellerini göğsüne koyarak “Allahu Ekber” diye bağırıyor ve bunun terör saldırısı olduğunu düşünen yüzlerce kişi çıkış kapılarına ulaşmak için panikle koşmaya başlıyor. 
Büyük korkuya yol açan zanlının evinde gözaltına alındığı belirtilirken olayın hemen ardından kaçmayı başardığı kaydediliyor. Filmin gösteriminin yapıldığı Grand Rex sineması yetkilileri filmin konusu sebebiyle başka salonlarda da benzer vakaların yaşandığını vurguluyor. 

Joker’in konusu ne?

Ünlü oyuncu Joaquin Phoenix’in başrolde olduğu film toplumsal sistem tarafından dışlanan ve ezilen bir karakterin sisteme karşı tepki göstererek isyan etmesi ve ardından bireysel inisiyatifiyle adaleti şiddet yoluyla tesis etmesini konu ediniyor. Ana karakter Arthur Fleck’in zamanla ünlü süper
kahraman “Batman”in sevilen rakibi ve antogonist bir karakter olan Joker’e dönüşmesi anlatılıyor.  

İnsanlar neden “Allahuekber” denilince korkup kaçtı?

Bu durum İslamofobi kelimesiyle kavramsallaştırılıyor. Kelime 1997 yılında Batı toplumlarında Müslüman karşıtı ırkçı ve ayrımcı söylemi tanımlamak için kullanıldıktan sonra  popülerleşmeye başladı. Din kaynaklı nefret oldukça fazla karşılaşılan ve tarihte oldukça fazla ülkede ve toplumda gözlemlenmiş bir sosyolojik gerçek olarak beliriyor. İlk akla gelebilecek örneklerden olarak yüzyıllar boyunca Avrupa’da Katolik ve Protestanlar arasında süren savaşlar, Haçlı Seferleri vb sayılabileceği gibi İslam tarihinde mezhep savaşları ve akla gelebilecek pek çok örnek sıralanabilir. 
Spesifik olarak İslamofobi üzerine inceleme yaparsak son dönemlerde Amerika Birleşik Devletleri’nin yaptığı operasyonla öldürülen El-Bağdadi’nin önderlik ettiği örgüt DAEŞ’in faaliyetleri birinci sorumlu olarak gösteriliyor. Takvim yaprakları biraz daha milenyumun ilk zamanlarına doğru çevrildiğinde ABD’nin Ortadoğu politikasında müdahaleci tavrında belirleyici bir etkisi de olan 11 Eylül El-Kaide saldırısının güçlü politik pazarlaması da önemli bir etken olarak ön plana çıkıyor. Bunun yanında El-Kaide’nin İspanya, Fransa, Britanya ve Almanya’da gerçekleştirdiği kanlı eylemler ve bunun medya vasıtasıyla Ortadoğu’ya müdahaleleri daha meşru gösterme amaçlı pazarlanması da Avrupa toplumlarında içkin bir Müslüman karşıtlığına zemin hazırlıyor.

Başka bir etken Ortadoğu’da yaşanan sosyal, siyasal ve ekonomik bağlamda karışık günlerin neticesinde Avrupa’ya doğru artan sığınmacı, mülteci ve göçmen sayısında artış olarak görünüyor. Tüm bu tabloya ek olarak dünya genelinde yaşanan ekonomik durgunluğun politikacılar tarafından göçmen karşıtı söylemlerle arka plana atılmaya çalışılması da Avrupa’da daha önce de bahsedilen aşırı-sağ ve popülist politikaların yükselmesine sebebiyet verdi.  Ancak bu söylem elbette ki gerçeği tam manasıyla yansıtmıyor zira Müslüman nüfus Avrupa’da 2016 verilerine göre yüzde 4,9, Amerika’da ise 2017 itibariyle yüzde 1,1 olarak kaydediliyor.

Tüm bunlara ek olarak İslamofobi Endüstrisi’nin de çalışmaları göz önünde bulundurulursa 2013-15 seneleri arasında Korkuyla Yüzleşmek başlığıyla yayınlanan ve İslamofobi’nin Amerika’daki etkilerini inceleyen bir araştırmaya göre İslamofobik kuruluşların en azından 205 milyon dolar miktarında bir kaynağa erişim sağlayabildiği kaydedilmiş. 

Medyanın rolünün altını çizmek gerekirse de 416Labs tarafından yapılan bir araştırmaya göre son 25 yıl içinde New York Times İslam ve Müslümanları kokain ve kanserden çok daha fazla olumsuz bir biçimde haberleştirmiş.

Bu örnekler de İslamofobi’nin batı toplumları için bireysellikten kurumsallığa doğru kemikleşen bir yapı arz ettiği ve batılı toplumların bilinç dünyasını şekillendirdiği şeklinde yorumlanıyor.

Fransa’da güncel İslamofobi’nin sayısal görünümü

Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfının yaptığı son araştırma ve yayınladığı rapor oldukça ses getirmişti. Avrupa İslamofobi Raporu ismiyle yayınlanan raporda fazlasıyla dikkat çekici veriler var ancak yukarıdaki olayın yaşandığı ülkeye, Fransa’ya gidersek karşımıza şu sayılar çıkıyor.
2017 yılında 446 İslamofobik vaka belgelenmiş durumda ve 2018 senesinde bu sayı 676 olarak kaydediliyor. 676 vakanın 20’si fiziksel saldırı şeklinde gerçekleşirken 568 vaka ayrımcılık ve 88 vaka ise nefret suçu olarak tanımlanıyor. 



Fransa’da eski Başbakan François Fillon döneminde verilen bir kararla 2011 yılından beri herhangi bir kamusal alanda kadınların burka giymesi yasak ve bu da kimi uzmanlarca yukarıda bahsi geçen kurumsallığın bir görünümü olarak kaydediliyor. 

Kofi Annan ne demişti?

İslamofobi’ye dürüstçe bir bakışın politik bağlamdan ayrılamayacağını ifade eden eski Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, 7 Kasım 2004’te yaptığı bir konuşmada kolonyalizmi ve Batı emperyalizminin dolaylı veya dolaysız etkilerinin de bu tartışmada hesaba katılması gerekliliğini belirtiyordu. Ona göre “dünyanın en güzel dinlerinden, medeniyetlerinden ve kültürlerinden biri  olan İslam’ın takipçisi Müslümanların adaletsizlik algısı ve güceniklik hissi küçümsenmemeliydi. Bu nefretin Ortadoğu’da bir türlü çözülmeyen sorunlar sebebiyle büyüyen çelişki ve çatışmalar sebebiyle ortaya çıktığını söyleyen Annan, bunun farkına varılamaması halinde pek çok masum insanın ayrımcılığa, aşağılanmaya maruz kalarak bunun uluslararası barış, güvenlik ve kalkınmaya zarar vereceğini söylüyordu.

Yorumlar (0)