DSP lideri Önder Aksakal: "Siyasi bir işgalin altındayız!

Gündemi değerlendiren bir basın toplantısı gerçekleştiren Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Önder Aksakal, iktidara ve muhalefete yönelik eleştirilerde bulundu ve “Gerçekten milletin aklıyla alay eden bir siyasi işgalin altındayız!” açıklamasını yaptı.

GÜNDEM 02.06.2022, 16:31 02.06.2022, 19:05
DSP lideri Önder Aksakal: "Siyasi bir işgalin altındayız!

Basın toplantısı düzenleyen Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Önder Aksakal, gelişmeleri, Türkiye ve dünya gündemini değerlendirdi. 

Kuzey Irak operasyonu: “Allah ayaklarına taş değdirmesin”

Aksakal açıklamalarına, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Irak’ın kuzeyine düzenlediği operasyona değinerek başladı ve şunları söyledi:

“Saygıdeğer basın mensupları, değerli arkadaşlarım;

Kuzey Irak topraklarında Silahlı Kuvvetlerimizin gerçekleştirdiği Pençe – Kilit operasyonunda kahpe saldırılarda ve tuzaklarla şehit düşen mehmetçiklerimizi bir defa daha minnetle ve rahmetle anıyorum. Mekânları cennet, ruhları şâd olsun. Yakınlarına ve ailelerine sabır ve metanet diliyorum. Milletimizin başı sağolsun. Aynı kapsamda Türk Silahlı Kuvvetlerimizin gerçekleştirdiği terörle mücadelesinin Suriye topraklarında yuvalanmış PKK/PYD/KCK üyelerinin tasfiyesi hedefiyle planladığı geniş kapsamlı harekât faaliyetlerinin başarılı neticeleneceği konusunda şüphemiz yoktur, bu yolda canını siper eden bütün evlatlarımıza, kardeşlerimize gayret-kuvvet diliyorum, Allah askerlerimizin ayaklarına taş değdirmesin diyorum. Bu gelişmelerin 2002 senesinden beri ABD öncülüğü ve himayesinde kararlılıkla devam ettirilen “Büyük Ortadoğu Projesi”nin çerçevesinde gerçekleştiğini, esasen adalet, hak, hukuk denilen kavramları iğdiş eden bu durumun, bu küresel emperyalist sistem olduğunu da kesin olarak biliyoruz. Çünkü biz, Demokratik Sol Parti olarak bire bir bu saldırılara maruz kalmışız, bu projelere destek vermediğimiz için parlamentodan ve iktidardan uzaklaştırılmışız. Bunun aksini iddia eden kim olursa olsun, en hafif tabiriyle bu sistemin payandasıdır. Yanlışıyla ve doğrusuyla 20 senedir bir “tek parti iktidarları” dönemini yaşıyoruz. Bu sebeple bugünkü her çeşit problemin birinci derecede müsebbibi ve muhatabı tabii ki Ak Parti’dir. Ekonomide özellikle ortaya çıkan gelişmeler, toplumsal hayatın karşı karşıya kaldığı sıkıntılar, fukaralığın, yoksulluğun kıyas götürmez düzeye ulaşması, devletin bozulan mali yapısını sistematik ve sürekli zamlarla dengelemeye çalışmasının ardından beliren kesif bir çözümsüzlük duygusu, milletin ruh halini esir almıştır. Bu oldukça tehlikelidir.”

“Yüzlerce defa feryat ediyoruz: Millet aç!”

Ekonomik problemlere ilişkin eleştirilerde bulunan Aksakal, sözlerine şöyle devam etti:

“Her vesileyle ifade ettiğimiz ve genel olarak makul de karşıladığımız gibi bütün dünyanın yaşadığı Covid-19 salgının katmerleştirdiği üretimsizliğin etkilerinin, Türkiye ekonomisine de dayanılmaz baskılar yarattığı ortada olsa bile tarımsal üretimden vazgeçilme stratejilerinin ve yanlış ekonomi politikalarının devamında ısrar edilmesi bugünkü görüntünün gerçek sebebidir. Çözüm yoluna ilişkin en demokratik ve etkili argümanın, seçimlerin yenilenmesi olduğu izahtan varestedir. Fakat gerek bu konuyu devamlı bir şekilde gündemde tutmanın her gün aynı meseleyi tartışmanın pratikte bir yararı olmadığı gerçeği de önümüzde duruyor. Topluma dayatılmış olan klasikleşmiş ittifak yapılarının, devamlı olarak birbirlerine karşı aday belirleme zorlamasına gitmeleri veya erken seçim kararı verilmesi konusundaki çağrıları gündemin hakiki görüntüsünü tamamen perdeleme ve dikkatleri dağınık bir şekilde tutma çabalarının tezahürüdür. Yüzlerce defa buradan feryat ediyoruz! Millet aç! Bir ülkede, ihtiyaç maddelerine, akaryakıt başta olmak üzere insanların zorunlu hayat koşullarını direkt olarak etkileyen hizmetlere her gün zam yapılır mı? İzan, insaf bunun neresinde?”

“Sevaplar bile yurt dışında daha ucuz”

Önder Aksakal, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İktidar 20 yıldır uyguladığı beton ekonomisinin, şu an içine düşmüş olduğu badireden nasıl kurtulacağını bilemez duruma gelmiş, tavsiye ettiğimiz reçetelere gözlerini kapamış, ilettiğimiz önerilere kulaklarını tıkamış, ekonomiyi günlük politikalarla ayakta tutmaya çalışıyor. Muhalefet ise buna karşın sabah akşam beş çayı gerçekleştiriyor, bu memleketin tek eksiği olarak değerlendirdikleri ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ çemberinden çıkamıyor.

Öte yandan milletin perişanlığı da bu süreçte devam ediyor. Asgari ücret 4.253 TL, ev kiraları 10.000 ve açlık sınırı 6.500 lira! Diyanet İşleri Başkanı, kurban kesim bedeli açıklıyor, yurt dışında 1.800 TL, yurt içinde 2.250 lira. Gerçekten milletin aklıyla alay eden siyasi işgalin altındayız! Bu vesileyle bir kez daha seslenmek istiyorum; Ey Diyanet İşleri Başkanı! Bildirdiğiniz rakamlara bakılırsa yurt dışında sevaplar bile daha ucuz! Bunun tam aksi olması gerekmiyor mu? Benim vatandaşımın, kurbanını kendi ülkesinde kesmesi, kendi topraklarında ibadetini gerçekleştirmesi, ibadetin manevi hazzını yuvasında veya evinde yaşaması değil midir önemli olan?

Fakat sizin hesaplarınız, anlattığımız kriterlerle ne yazık ki hiçbir zaman örtüşmedi. Sözüm ona siz, farklı ülkelerdeki Müslüman fakir toplumlara ilişkin bir yardım (!) ismi altında başka işlerin koordinatörlüğünü aksatmadan sürdürüyorsunuz. Fakat unutmayın ki, bu dünyada pas geçtiğiniz adalet ve hukuk diğer dünyada Allah'ın adaleti şeklinde yakanıza yapışacaktır. Tabii buna gerçekten inancınız varsa!”

“Vatan yoksa ekmek yoktur”

Aksakal’ın açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:

“Değerli Basın mensupları;

Ülkemizin, ekonomideki bu problemleri yaşamasının haricinde biraz önce de dikkat çektiğim bölgesel yapılanma projesinin, yeni küresel paylaşım politikalarının dayattığı, üniter yapımızın karşı karşıya kaldığı tehlikenin de gözden uzak tutulmaması lazım gelmektedir. Bizim esasen DSP olarak sorunlar listesinde öncelediğimiz de bu meseledir. 

Evet; ekonomideki daralma, işsizlik, üretimsizlik, alım gücündeki sıkıntılar hepsi birbirinden mühim konular ancak vatan yoksa ekmek de yoktur! 620 senelik bir imparatorluğun dağıtılmasının ardından kanlarımızla sulayarak tekrar ebedi vatanımıza dönüştürdüğümüz bu toprakların, Atatürk’ün ortaya koyduğu Cumhuriyet ilkeleri başta olmak üzere bütün birikimlerine, kazanımlarına ve değerlerine sahip çıkmak bizim en önemli vazifemizdir. Kirli planlara ve küresel saldırılara karşı milletçe dik duruş gösterebilirsek kolaylıkla, ekonomide ortaya çıkan manipülatif saldırıların üstesinden gelebiliriz. Bu sebeple başta terörle mücadele olmak üzere, küresel paylaşım savaşına karşı aktif ve etkin rol üstlenmek zorundayız. Bu da yalnızca hükümetin değil bütün siyasi kurumların birliği ile bir mânâ kazanır.

Bugün Türkiye, her hâl ve kârda güney sınırlarımızda kurulmaya çalışılan terör koridorunu yok etmek zorundadır. Devleti yönettiğimiz süreçlerde DSP olarak, bu stratejiyi uygulamaya almıştık. Bu nedenle hükümeti, Ak Parti’ye sıfır terörle devrettik. 

Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” şeklinde ortaya koyduğu dış politika tavrını, bölge merkezli dış politika stratejisine çeviren DSP politikalarına ihtiyaç vardır.

Tüm bunların haricinde belki de en önemli güncel konuların başında gelmekte olan, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya başvurusu konusunda Türkiye olarak güvenilir ve ciddi bir duruş sergilenmesi ihtiyacı milletimizin en bariz beklentisidir. Gerekçe olarak ifade ettiğimiz, terör unsurlarını kollayan ve koruyan yalnızca bu iki devlet değildir. ABD, bunların başında ilk sırada gelmektedir ve NATO’nun belirleyici aktörüdür. Bu konuyla ilgili de açık bir duruş sergilenmesi lazım. Sayın Cumhurbaşkanı’nın ‘Görevde olduğum süre boyunca Finlandiya ve İsveç NATO üyesi olamaz” tepkisi değerli olmakla beraber, geçmişte Alman gazeteci Deniz Yücel ve Rahip Brunson için sarf ettiği lafların ardından yaşananları da akıllara getirdiğini anımsatmak isterim.”

Yunanistan tepkisi: “Yunanistan boş heveslere yataklık yapmaktadır”

“Değerli basın mensupları, değerli arkadaşlarım,

Yunanistan’la ilişkiler meselesinde de kritik bir dönemin eşiğinde olduğumuzu anlıyoruz.  Ukrayna ve Rusya savaşıyla birlikte gün yüzüne çıkan küresel paylaşım mücadelesinin, Türkiye’yi de hedefine alan gizli planlarının kapsamında bulunan son aşamada ne yazık ki ülkemiz topraklarının da paylaşımı hevesi yer almaktadır. Bu nedenledir ki, daha şimdiden ABD, yakın coğrafyamızda askeri yığınaklar yapmıştır, hazırlıklara şimdiden girişmiştir. Bu anlamsız ve boş hevese Yunanistan da yataklık ve ev sahipliği yapmaktadır! Türkiye, bu duruma asla kayıtsız kalamaz, kalmamalıdır.  Öyle görülüyor ki, Yunanistan bir hafıza kaybı geçiriyor, maziyi unutma malûliyeti yaşamaktadır. Gerektiğinde Türk milleti, tarihi tekerrürü anımsatmakta ve yaşatmakta en ufak tereddüt göstermeyecektir. Bu anlamda Demokratik Sol Parti olarak bizim, öncelikli kalıcı ve etkin çözüm önerimiz şudur; Türkiye hemen KKTC’nin tanınması meselesini gündemin ilk maddesi yapmalıdır ve NATO’ya başvuru yapan Finlandiya ve İsveç’in bu isteklerine olumlu cevap vermek için şart olarak koştuğu konularına yanına KKTC’yi tanıma koşulunu da dahil etmelidir. Onlar adına bu da bir samimiyet testi olacaktır.”

“10 soru 10 cevap parodisi”

“Resmen olmasa da artık bir seçim süreci ortaya çıkmıştır” diyen Aksakal, sözlerine şöyle devam etti:

“Değerli basın mensupları,

Geçen hafta da ifade ettiğim gibi ana muhalefet ve iktidar partileri bir “miting yarışı” şeklinde siyasi peşreve başlamış haldeler. Resmen olmasa bile artık zımnen bir seçim süreci ortaya çıkmıştır. Bugün de “10 soru, 10 cevap” parodisiyle karşı karşıyayız. Bu “cambaza bak” oyununa tüm medya da sponsor olmuş, resmen bir oyalama misyonunu yerine getirmektedir. Öyle görülüyor ki, bundan sonraki süreçte karşılıklı olarak mevcut ittifakların kurguladıkları oyunların bertaraf edilmesi adın, u ittifakların “yok saydığı” toplumsal kesimlerin temsilcisi olan yapılar, yeni stratejilerini ve senaryolarını daha somut ve anlaşılır bir biçimde ortaya koyacaklardır. 20 senelik bir tek parti yönetiminin halkı ve ülkeyi bugün getirdiği aşama, iktidar partisi mensuplarının da açık bir şekilde kabulüyle problemli bir noktadır. Elbette bunun çözümü de problemi yaratandan beklenmeyecektir. İktidarın karşısında esasen en etkili siyasi yapı olarak muhalefetin, güncel ismiyle Millet İttifakını teşkil eden hakim yapıların tutarlı bir duruş gösterememesi ciddi bir problemdir. Örneğin; topluma güven vermesi için açıklanan on maddelik ilkelerde, bilimin koordinesinde bir devlet kurulması yoksa; Cumhuriyetin en temel ilkesi halkçılık, milliyetçilik, devletçilik ilkelerine programda yer verilmemiş, ittifak üyelerinin büyük bölümünün “küreselci” görüntü vermesine, küreselcilerin güdümünde bir politika takip edeceğine ve ulus devlet anlayışının dışlanmasına işaret ediyorsa; son dönemlerde her geçen gün artan doğa katliamını engelleyecek, küresel ısınmaya son verecek ilkeler görmezden geliniyorsa, kırk yamalı bohça durumuna gelmiş eğitim sisteminin düzene nasıl sokulacağına ilişkin tek bir ilke öngörülmemişse artık sözün bittiği yerdeyiz anlamına gelmektedir." 

CHP’ye Demirtaş tepkisi: “Ne yaman çelişkidir!”

Demirtaş üzerinden CHP’ye eleştirilerde bulunan Aksakal, şunları söyledi:

“Bir ana muhalefet partisi, eğer terörle organik bağını ve iltisakını inkâr etmeyen siyasi figürlere ve yapılara, sırf iktidar karşıtlığı için şirin görünme çabasında oluyorsa başka ne diyebiliriz? Terör örgütü başının heykelini dikmeyi vaad etmeyi düşünce suçu çerçevesinde ele alıp, sanıklarını “serbest bırakma” vaadini açıklayarak, bu zihniyette olan insanlara kendilerine katılma çağrısı yapıyorsa, gerçek anlamda Cumhuriyetçi ve Atatürkçü, Cumhuriyet ilkelerine bağlı hiçbir vatan evlâdı, kimse kusura bakmasın bu çağrıya olumlu cevap vermeyecektir. Bizim hakikaten anlamakta zorluk çektiğimiz ve asıl yadırgadığımız bir konu daha vardır ki; iktidar karşısında bir ittifak bloğunu oluşturan altılı masa üyelerinin, böylesi mühim bir meselede üç maymunu oynamalarıdır. Ne yaman çelişkidir ki; bir yandan Demirtaş gibi terör örgütü PKK’nın siyasi figürlerini serbest bırakma vaadinde bulunacaksınız, diğer yandan milliyetçiliği ön plana alıp HDP’yi PKK ile yan yana getireceksiniz, hatta cezaevinin hükümlü sakini ve terör destekçisi Demirtaş’ın fırça attığı mektubu karşısında süt dökmüş kediye döneceksiniz. Bu yaşananları, gerçekten ibretle ve hayretler içerisinde izliyoruz. Açık bir şekilde, o mektubun son kısmında yer alan ifadelere söylenecek bir söz bulamadığımı da sizlere belirtmek isterim. Bu mektubun muhatapları, karşılıklı olarak Cumhurbaşkanıyla “10 soru, 10 cevap” oynayacakları yerde; hasretle kendisini kucaklamak için gün saydıkları terör destekçisi Demirtaş’ın sorduğu tek soruyu yanıtlasınlar, problem çözülür. Şahıs ne sormuş? ‘Tek bir soruyla bitireyim. Şu perişan durumdaki on milyonlara bakıp, hiç mi utanmıyorsunuz?’ Bugünkü Türkiye’nin içler acısı siyasi manzarası işte bu şekilde…

“İlkelerimizden taviz vermeyiz”

Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Önder Aksakal, açıklamalarını şu sözlerle bitirdi:

“Değerli basın mensupları, değerli arkadaşlarım;

Demokratik Sol Parti olarak asla ve asla ilkelerimizden taviz veremeyiz, Anayasamızın ilk 4 maddesinde yer almış, kadim devlet yapımızın tartışma konusu yapılmasına asla müsaade edemeyiz. Demokratik Solculara Bülent Ecevit’in en önemli vasiyetlerinden biri bölücü siyaset yapıları ve teröre karşı dik duruş gösterilmesidir. Bu konu, asil Türk milletinin ve bizim kırmızı çizgimizdir. Şunu söylemeliyim ki; önümüzdeki dönemde samimiyetle bu kırmızı çizginin kararlı savunucusu olarak bilinen siyasi yapılar, yeni bir yol arayışına yanıt verecek kapsamlı bir çalışmayı milletin değerlendirmesine sunacaktır. Demokratik Sol Pati bu çalışmada ve gerektiğinde önünde bulunmaktan da asla çekinmeyecektir.”

Yorumlar (0)