Atatürk son günlerini nasıl geçirdi?

Mustafa Kemal Atatürk'ü aramızdan ayrılışının 82. yıl dönümünde saygı, rahmet ve minnetle anıyoruz. Bu haberde Atamızın son aylarını nasıl geçirdiği ve vefatının ardından cenaze törenine ilişkin bilinmeyen detayları sizlerle paylaşacağız.

GÜNDEM 10.11.2020, 07:15 10.11.2020, 09:44
Atatürk son günlerini nasıl geçirdi?

Bugün 10 Kasım 2019. Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk günümüzden 82 yıl önce aramızdan ayrıldı. Onun bize armağan ettiği Cumhuriyet’in ışığında durmaksızın ileri gitmeye çalışıyoruz. Bugün Atamızın ölüm yıl dönümünde hayatının son demlerine ilişkin az bilinen detayları sizlerle paylaşacağız.

Atamız son zamanlarını nasıl geçirdi?

Atamızın sağlığının kötüye gidişine ilişkin belirtiler aslında 1937 senesinden itibaren kendini göstermeye başlamıştı. 1938 yıllarının başlarında halsizlik ve iştahsızlık şikâyetleri hissediyor, burun kanamalarını güçlükle durdurabiliyordu. Söz konusu kaşıntıların köşkteki karıncalar tarafından meydana geldiği iddia edilerek köşk ilaçlandı. Atamızsa özel bir tedavi amacıyla Yalova’ya gitti. Gittiği termal otelde 22 Ocak 1938’de Dr. Nihat Reşat Belger tarafından Atatürk muayene edildi ve karaciğerinde siroz hastalığı teşhisi konuldu. Doktor Nihat Reşat Belger Atatürk’e sıkı bir perhiz programı uygulaması yönünde uyarılarda bulunarak bir süre daha tedavisini sürdürdü fakat 1 Şubat 1938 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk tedavisini yarıda bırakarak Bursa’ya geçti.

Yurt dışından doktor getirilmesi teklifini önce reddetti

Atamızın sağlık durumunun daha da kötüye gitmesi dönemin Başbakanı Celal Bayar’ı da endişelendirdi ve Avrupa’dan iki doktorun Türkiye’ye getirilmesini istedi. Atatürk o dönemlerde Hatay sorunu sebebiyle hastalığının dışarıda duyulmasının iyi olmayacağını düşünerek bu öneriyi kabul etmedi ama Türk doktorların daha detaylı olarak tetkik yapılması hususundaki teklifini ise kabul etti.

Tüm doktorların ortak kanaati: Siroz hastalığı!

6 Mart 1938 tarihinde beş doktor Çankaya Köşkü’nde Atatürk’e detaylı bir sağlık incelemesi yaptılar ve aylar önce Yalova’da Doktor Belger’in koyduğu teşhisi yinelediler. Atatürk’e sağlığına çok dikkat etmesi gerektiğini söyleyerek yoğun çalışma temposunu da acilen düşürmesi gerektiği önerisinde bulundular. Bu sırada Paris'ten dönemin Başbakanı Celal Bayar’ın da tavsiyesiyle Dr. Fissinger geldi ve siroz hastalığı teşhisini yineledi. Atatürk hastalığın kesin teşhisinin ardından çok daha dikkatli bir şekilde doktorların tavsiyelerini uygulamaya başladı.

Dr. Noel Fissenger’ın Atatürk’e şu sözleri söyleyerek hastalığı konusunda ciddi bir uyarıda bulunduğu bilinmektedir: "Efendim, büyük savaşlar kazanmış olabilirsiniz ancak bu olayda vaka sizsiniz ve ben de sizin komutanınızım, lütfen bu hususu unutmayınız."

Atatürk ‘Avrupa’ endişesinde haklıydı

Atatürk’ün sağlık durumuna ilişkin Paris’ten doktor getirilmesi kendisinin endişelendiği üzere Avrupa tarafında geniş yankı buldu. Atamızın yaşamını kaybedeceği ve mirasının kime bırakılacağı konusundaki iddialar dünya basınının öncelikli gündem maddesiyken Atatürk iyi olduğunu herkese göstermek üzere 19 Mayıs 1938 tarihinde Ankara stadyumunda halkla buluştu. İşte bu Atamızın Ankaralılarla son buluşmasıydı. Bu ziyaretin ardından Ankara Stadyumu’nun adı 19 Mayıs Stadyumu olarak değiştirildi.

Hatay ziyareti

Atatürk aynı gün törenin ardından Hatay Sorununa ilişkin önce Mersin’e ardından Adana’ya gitti. Askeri geçit törenlerine katılarak hakkındaki iddialara karşı ordunun başında olduğunun mesajını verdi. Bu törenler dış basının Atamız hakkındaki olumsuz haberlerini engelledi. Fakat durum gitgide daha da kötü bir hal alıyordu. Atatürk 26 Mayıs 1938 tarihinde son kez Ankara’dan ayrılarak İstanbul’a geldi.

İstanbul’dan 1 Haziran 1938 tarihinde Savarona Yatı’na geçen Atatürk 25 Temmuz 1938 tarihine kadar orada kaldı. Yazın ise tekrar Dolmabahçe Sarayı’na döndü.

Atatürk vasiyetini nasıl paylaştı?

Atatürk vasiyetini 5 Eylül 1938 tarihinde yazdı ve mal varlığının tamamını birtakım şartlarla birlikte kurucusu olduğu Cumhuriyet Halk Partisi’ne bıraktı. Bununla birlikte manevi çocukları, kız kardeşi ve İsmet İnönü’nün çocuklarına da para yardımının yapılması konusunda talimat verdi. Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu’na da belirli oranlarda yardım yapılmasını söyledi.

Tarihler 6 Eylül 1938’i gösterdiğinde Fransız Doktor Fissenger tekrar İstanbul’a geldi. Atamızın karnındaki biriken su miktarı iyice artış göstermişti. Bundan dolayı karnından yaklaşık 6 litreye yakın su tahliye edildi. Dönemin başbakanı Celal Bayar, Dolmabahçe Sarayı’na gelerek dört yıllık bir ekonomik plan sunumu yaptı. Atatürk Türkiye’nin önündeki projeleri gerçekleştirmesi için yalnızca 3 yılı olduğunu bu sürenin ardından bir dünya savaşı çıkacağını öngördü.

Cumhuriyetin 15. yıl kutlamalarına katılamadı

Atatürk’ün hastalığının ilerlemesiyle birlikte karnındaki su yeniden toplanmaya başladı. 1938’in Ekim’inde yeniden karnından su alma işlemi yapıldı. 16 Ekim 1938 tarihinde ise Atatürk ağır bir komaya girdi. Bir hafta sonra komadan çıktı ama Atatürk 29 Ekim tarihindeki cumhuriyetin on beşinci yıl kutlamalarına ise çok istemesine rağmen sağlık durumlarından ötürü katılım gösteremedi.

Ata’nın son anları…

Atamızın son anlarını ise bizzat yanında bulunan Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak şöyle anlatıyor:

”Saat 18.00’den sonra yanından ayrılıp, günlük işlerimle meşgul olmak üzere büroma inmiştim; çok geçmeden fenalaştığını telefonla bildirdiler (saat 18.55). Telaşla hususî daireye koştum; yatak odasının iç içe olan iki kapısı arasındaki boşlukta Ali Kılıç duruyordu. Odaya girdiğim zaman Atatürk’ü şu vaziyette gördüm: Yatağın ortasında, iki elini yanlarına dayamış, oturuyor ve mütemadiyen öğürerek: “Allah kahretsin” diye söyleniyordu; ara sıra da hizmetçilerin tuttukları tasa koyu kahverengi bir mayi (pıhtılaşmış kan) çıkarıyordu.

Nöbetçi Doktor Abrevaya ile o sırada yetişen Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp kendisine yine bir taraftan bazı ilaçlar enjekte etmeye, bir taraftan da buz parçaları yutturmaya başladılar; bir aralık sağında bulunan tuvalet masası üzerindeki saate baktı; her halde iyi göremiyordu ki bana sordu:

“Saat kaç?..”

Cevap verdim: “7.00 Efendim.”

Aynı suali bir iki defa daha tekrar etti, aynı cevabı verdim. Biraz sükûnet bulunca yatağa yatırdık; başucuna sokuldum:

“Biraz rahat ettiniz değil mi efendim?..” diye sordum.

“Evet!..” dedi.

Arkamdan Neşet Ömer İrdelp yanaşıp rica etti: “Dilinizi çıkarır mısınız efendim?..”

Dilini ancak yarısına kadar çıkardı; Dr. İrdelp tekrar seslendi: “Lütfen biraz daha uzatınız!..” Nafile!.. Artık söyleneni anlayamıyordu; dilini uzatacağı yerde tekrar tamamen çekti; başını biraz sağa çevirerek Dr. İrdelp’e dikkatle baktı ve "Aleykümselam" dedi; son sözü bu oldu ve ikinci ponksiyondan tam 30 saat sonra komaya girdi”

9 Kasım günü ve gecesindeki ağır koma durumu devam etti ve Atamız 10 Kasım 1938’de Dolmabahçe Sarayı’nda saat 9’u 5 geçe yaşamını yitirdi.

10 Kasım 1938: Saat 09.05! Saatler durdu!

Atamızın vefat haberiyle birlikte tüm Türkiye adeta yasa boğuldu. Atatürk yalnızca ülkemizin değil yüzyılın evrensel kahramanı, Türklüğe bir armağandı. Onun yaşamını kaybetmesinin ardından kutlu hatırasını Türk gençliğine emanet ederek sonsuz bir yolculuğa çıktı.

Atamızın naaşı ilk olarak 16 Kasım 1938’de Dolmabahçe Sarayı’ndaki bir törenle katafalka koyuldu. İstanbul halkı Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün önünden saygıyla geçti.

Cenaze töreni ise 19 Kasım 1938’de Dolmabahçe Sarayı’nda kıldırıldı. Aynı gün sayısız kalabalıkla cenazesi Yavuz Zırhlısı ile İzmit’e ve oradan da aynı günün akşamında 20.30’da Ankara’ya uğurlandı.

Ertesi gün Ankara’da devlet erkanı tarafından karşılanan cenaze Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde hazırlanan bir katafalka konuldu.

Ankara halkı da Atasına son kez saygı duruşunda bulundu. 21 Kasım 1938 tarihinde yabancı devletlerin de katıldığı görülmüş en büyük cenaze töreni ile Atamızın naaşı Ankara Etnografya Müzesi’nde bulunan geçici kabre yerleştirildi.

Aynı günün akşamında dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Atatürk üzerine bir radyo konuşması gerçekleştirdi.

Anıtkabir’in yani Atamızın ebedi istirahatgahının yapımı ise 1944 senesinde başladı.

10 yıl süren yapım aşaması ile tamamlanabilen Anıtkabir’e Atatürk’ün cenazesi, Atatürk’ün vefatından 15 yıl geçtikten sonra 10 Kasım 1953’te Etnografya Müzesi’nden alınarak getirildi.

Ve Atamıza son selâm…

11 Kasım 1938: Manşetler ne yazdı?

Atatürk’ün yaşamını yitirmesinden sonraki gün gazete manşetleri de tamamıyla bu büyük yasa ayrılmıştı.

Gazeteci Zekeriya Sertel, Tan Gazetesinde 11 Kasım 1938’de şu ifadeleri kullandı:

“Ölüm denilen zalim kuvvet içimizden en büyüğümüzü, en çok sevdiğimizi de aldı.”

Ulus Gazetesi ise 11 Kasım’da “Kurtarıcını ve büyük evladını kaybettin. Türk milleti sen sağ ol!” manşetini attı.

Son Posta gazetesi “Türk milleti Ulu Şefini, insanlık büyük evladını kaybetti” cümlesiyle çıktı.

Akşam Gazetesi, Atamızın vefatını, “Bütün memleket matem içinde. Atatürk bu sabah dokuzu beş geçe gözlerini dünyaya kapadı” şeklinde duyurdu.

Cumhuriyet Gazetesi, “Büyük milli matemimiz” manşetini attı.

Son Telgraf ise şöyle yazdı: “Memleket büyük, hududsuz ve ölçüsüz bir teessür içinde bulunuyor.”

Yeni Sabah, “Bu milletin ruhunu en iyi Atatürk anladı” dedi.

HABERNEDİYOR.COM/BURAK KAYA

Yorumlar (0)