Asgari ücretli sayısında Avrupa'da birinciyiz

Bugün işçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşan asgari Ücret Tespit Komisyonu yaklaşık 7 milyon kişiyi ilgilendiren gelecek dönemin asgari ücretini belirlemek için saat 14.00’te toplantı alıyor. Bugün hepimize oldukça olağan gelen asgari ücret ne zamandan beri var, tam olarak ne, artması her zaman iyi bir şey mi?

GÜNDEM 02.12.2019, 15:03 02.12.2019, 15:41
Asgari ücretli sayısında Avrupa'da birinciyiz

Peki asgari ücret tam olarak nedir? 

Asgari ücret işverenlerin işçilere ödeyebileceği en düşük ücreti ifade ediyor. Dünyada asgari ücretin ilk olarak uygulanmaya başladığı ülke ise 1894 yılında Yeni Zelanda oluyor. Ardından gelen Avustralya 1896’da önce yaklaşık 6 endüstride, 1904’te 150 endüstriyi kapsayacak şekilde genişletiyor. İngiltere’de ise 1909 yılında Ticaret Kurulları Yasası ile  kanunen uygulanabilir asgari ücret kriterleri getirmenin önü açılıyordu. 

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde de hukukî çerçeve ve zemini olan asgari ücrete dair 23.maddede bahsi geçen çerçeve; insan onuruna yaraşır bir ömrü yaşamayı sağlayacak gerekirse sosyal yardım ve koruma önlemleri ile desteklenen adil ve olanaklı koşulları yaratacak bir ücretin herkesin hakkı olduğunu ifade ediyor. 

Türkiye ise asgari ücret kervanına hukukî düzlemde 1936 tarihli İş Kanunu ile katılsa da tam olarak uygulanması 1951’i buluyordu. 1967 yılına dek asgari ücret mahalli komisyonlarca uygulandı ve bu tarihten itibaren bugün saat 14.00’te toplantı alacak olan asgari Ücret Tespit Komisyonu ücretleri belirlemeye başladı. Beş devlet, beş işçi ve beş işveren temsilcisi ile oluşturulan kurulda kararlar oy çokluğuyla alınıyor. İşverenlerin temsilcisi TİSK ve işçilerin temsilcisi ise en yüksek üye sayısına sahip olan Türk-İş olarak biliniyor. 

Türkiye’nin imzası yok

Ücretlerin belirlenmesinde işçi ve işverenler arasındaki sorunlu başlıklardan bir tanesi asgari ücretler belirlenirken aile kriterinin göz önünde bulundurulmaması olarak karşımıza çıkıyor.  Asgari Ücret Yönetmeliği ücretlerin bir işçinin bir iş günü karşılığında temel ve sosyal ihtiyaçlardan kaynaklı giderleri göz önüne alınarak bunları karşılamasına yetecek düzeyde ücret belirlenmesini öngörüyor. Buradaki sorun ise bir işçinin ücreti olarak belirlenen ücretin 2018 verilerine göre hanehalkı büyüklüğü yüzde 3,4 olan ve kadınların istihdama katılım oranı oldukça düşük olan ülkemizde yalnızca bir işçinin ihtiyaçları üzerinden değerlendirme yapılması olarak karşımıza çıkıyor. 

Nitekim evrensel düzlemde en düşük ücretin standartlarını belirleyen Dünya Çalışma Örgütü(ILO)’nün asgari ücretin belirlenmesine yönelik 131 sayılı sözleşmesi ve Avrupa Sosyal Şartının(ESC) 4’üncü madde 1’inci fıkrası “aile ihtiyaçları kriterini” bir şart ve esas olarak ortaya koyuyor. Türkiye’nin ise ülkenin iktisadi ve toplumsal yapısını göz önüne alınmasını gerektiren ILO sözleşmesinde imzası bulunmazken ESC’nin ilgili madde ve fıkrasında çekincesi bulunuyor.

TÜRK-İŞ’in 2019 Kasım ayı itibariyle yaptığı araştırmanın sonuçları da bahsi geçen maddelere konulan çekincenin yansımalarını ortaya koyuyor. Araştırmaya göre evli olmayan ve çocuksuz bir işçinin tek başına yaşama maliyeti 2578 TL olarak hesaplanıyor. Dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı ise yaklaşık 6900 TL olarak karşımıza çıkıyor. Yoksulluk sınırı giyim, konut, ulaşım, eğitim, sağlık gibi temel giderler hesaplanarak hesaplanıyor. Yine aynı şekilde dört kişilik bir ailenin başka hiçbir gideri ele almadan yalnızca gıda harcaması yaparak yaşayabilmesinin sınırı olan açlık sınırı 2102 TL olarak hesaplanıyor. 


   
Ülkemizdeki asgari ücretli çalışan sayısının ise Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından son yayınlanan verilere göre 2017 yılında yaklaşık 7,5 milyon, bugün itibariyle ise tahmini 8 milyonu aşan bir nüfusu kapsadığını söylemek mümkün görünüyor. asgari ücretli nüfusun toplam işgücüne oranı anlamında Avrupa Birliği ülkeleri arasında en yüksek asgari ücretli nüfus oranı DİSK-AR’ın yayınladığı 2019 asgari Ücret Raporuna göre yüzde 43’le Türkiye’de bulunuyor.



Asgari ücretler çalışanların oranının bu denli fazla olarak belirtildiği ülkemizin OECD ülkeleri arasında satın alma gücü bakımından asgari ücretin karşılığına baktığımız zaman oldukça gerilerde olduğumuz ortaya çıkıyor. Nitekim uzun zamandır krizle mücadele eden Yunanistan ile oldukça yakın seyreden oranlar başka bir soruna işaret ediyor olabilir.

Rapora göre asgari ücret kapsamındaki işçi sayısının Avrupa ülkelerinde bu denli düşük seyretmesinin sebebi Toplu İş Sözleşme(TİS) kapsamlarının geniş olması olarak belirtiliyor.

TİS’in kapsamının genişlediği ülkelerde sendikalar sayesinde varılan toplu iş sözleşmeleri vasıtasıyla sendikasız işçiler de genel olarak daha yüksek ücretlere kavuşabiliyorken TİS kapsamı düştüğü ölçüde asgari ücretli çalışan oranı artış gösteriyor. Raporda verilen örneklere göre TİS kapsamı Fransa’da yüzde 98, Belçika’da 96 iken asgari ücretin kapsamı sırasıyla yüzde 8,4 ve 0,4 olarak kaydediliyor.

2017 verilerine göre TİS kapsamı ülkemizde yüzde 7,3 seviyesinde seyrediyor. Bu durumda da asgari ücret kapsamındaki nüfus istihdam edilenler arasında oldukça artmaya başlıyor. 2017 verilerine bakarak asgari ücret  ve civarında (+%10) alanlar şu an işgücünün yüzde 56’sına tekabül ediyor. Nitekim önceden belirlenmiş olan 2020 TL asgari ücretin yüzde 10’u fazlasını alarak yaşayanlar dahi basitçe yaşama maliyeti olarak belirlenmiş olan ücreti kazanamıyor yani kısacası yaşayamıyor. 

Yukarıdaki tabloda ortaya çıkan durum çalışan nüfusun yüzde 60’a yakın bir oranının- ki buradaki oranlar 2017 baz alınarak sağlanıyor- ancak yaşamasına yetebilecek oranda para kazandığını, 10 milyona yakın bir nüfusun karşı karşıya kaldığı bu gerçeğe karşın artan şüpheli büyüme oranları kazanılan gelirin dağıtımında açık bir adaletsizlik olduğunu ortaya koyuyor. 10 milyonları ilgilendiren bu konuda atılması gereken adımların başında görüldüğü üzere Toplu İş Sözleşmeleri'nin getirilmesi, bunun zeminin olulşması için de sendikalaşmanın artması gerekliliği yatıyor. Nitekim DİSK-AR raporuna göre 2015 yılından beri 102 dolar kadar değer kaybeden asgari ücrete artış gerçekleşirken bunun genel bir toplumsal belirleyici olduğu ve kitleleri yoksulluğun pençesine attığının da hatınalnması gerekiyor. Basında çıkan yüzde 15 düzeyindeki tahminler uzmanlar tarafından tüm bu verielr değerlendirildiğinde oldukça yetersiz kalıyor.  

Habernediyor.com/ Umur Gerenli
 


 
 

Yorumlar (0)