ABD'nin yaptırımları, Türkiye için ne ifade ediyor?

ABD Temsilciler Meclisi'nin 30 Ekim'de geçirdiği Türkiye'ye yaptırım kararı, Türkiye cephesinden büyük tepki topladı. Peki, ABD şu ana kadar Türkiye ile yaşadığı gerginliklerde ne gibi adımlar attı, Ekim ortasında Barış Pınarı Harekâtı sürecinde neler yaşandı ve Türkiye-ABD ticari ilişkileri büyük bir yaptırımdan nasıl etkilenebilir? Ayrıntılar inceleme dosyamızda...

GÜNDEM 31.10.2019, 10:46 31.10.2019, 11:22
ABD'nin yaptırımları, Türkiye için ne ifade ediyor?

ABD Temsilciler Meclisi, Ermeni soykırımı iddialarını kabul eden karardan hemen sonra Türkiye’nin düzenlediği Barış Pınarı Harekâtı’na yönelik çok tartışmalı bir yasa tasarısını onayladı. Yasa tasarısı, harekâtın ilk günlerinde ABD Başkanı Donald Trump’ın Türkiye’ye yönelttiği yaptırım tehditlerine oldukça benziyor.

ABD Temsilciler Meclisi, 30 Ekim günü hangi kararları verdi?

30 Ekim günü ise ABD Temsilciler Meclisi, Türkiye’den oldukça tepki çekecek iki önemli karar aldı. 1915 ve 1917 yılları arasında yaşandığı tartışılan Ermeni soykırımı iddialarını kabul ettiği kararını 405 onaya karşı 11 retle veren Temsilciler Meclisi, bu kararın hemen ardından ABD Başkanı Trump’ı Türkiye’ye yaptırımlar uygulaması yönünde karar alması için çağrı yapan bir yasa tasarısı geçirdi.

Temsilciler Meclisi’nin 403 onaya karşı 16 ret oyuyla geçirdiği bu yasa tasarısında Türkiye’ye silah satışının durdurulması, üst düzey Türk yetkililerinin ABD’deki mal varlıklarının dondurulması ve büyük Türk bankalarına ceza verilmesi gibi yaptırım önerileri bulunuyor.

İlk yaptırımlar sürecinde neler yaşanmıştı?

Suriye’nin kuzeyinde güvenli bir bölge oluşturarak hem terör devleti kurulmasını engellemek hem de her geçen gün nüfusu artan Suriyeli mültecilerin anavatanlarına geri dönüşlerini sağlamak için düzenlenen Barış Pınarı harekâtı, ABD Trump’ın haberdar edilmesine ve ülkesinin müdahale etmeyeceği kararıyla birlikte bir nevi “onay” alınmasına rağmen, ABD’de büyük tepki uyandırmıştı. Ekim ayının ortasında başlayan bu “tehdit kervanına” ABD Başkanı Trump başta olmak üzere Senatör Lindsey Graham, ABD Hazine Bakanı Steven Mnuchin ve birçok Amerikalı siyasetçi katılmıştı.

Yaptırımların hakkında “oldukça büyük” ve “Türk ekonomisini yerle bir edici” olacağına dair iddialar her gün ortaya atılıyordu, ancak uygulamaya konulan tek gerçek yaptırım, Türkiye ve ABD arasındaki çelik ticaretine yönelik gümrük vergisinin artırılmasıydı. Ek olarak, ABD Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında yürütülen ve iki ülke arasındaki ticaret hacmini 100 milyar dolara çıkarması planlanan görüşmelerin dondurulmasına karar vermişti. Yaptırımlarda muhtemel olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dâhil olduğu çeşitli Türk yetkililere ABD’ye giriş yasağı ve ABD’deki mal varlıklarının dondurulması gibi önlemler de yer alıyordu, ancak yürürlüğe konulmadı.

ABD’de Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, Senato Çoğunluk Lideri Mitch McConnell ve önde gelen senatörlerden Lindsey Graham’ı bir araya getirebilecek kadar büyük bir endişeye sebep olan harekât ve önlem olarak alınan yaptırımlar, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’in başkanlığındaki ABD delegasyonuyla varılan mutabakat sonrasında aniden kaldırılmıştı.


ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi

Başkan Trump, yaptırımların kaldırılması kararının ardından gerek rakibi Demokrat Partililer, gerekse kendi partisi olan Cumhuriyetçilerden büyük tepki görmüştü. Tepkinin ardında ABD’nin bölgedeki “en önemli müttefiki” olarak görülen ve Türkiye tarafından terör örgütü olarak kabul edilen PKK/PYD/YPG’nin “terk edilmesi” var.

İkinci “yaptırım dalgası” neler içeriyor?

ABD Temsilciler Meclisi’nin hızlıca tartışarak kabul ettiği bu yasa tasarısının, bir önceki yaptırım tehditlerinden daha geniş kapsamlı olması oldukça dikkat çekici. Yaptırım önerileri arasında Türkiye’ye silah satışının durdurulması, üst düzey Türk yetkililerinin ABD’deki mal varlıklarının dondurulması ve büyük Türk bankalarına ceza verilmesi gibi yaptırım önerileri bulunuyor.

Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesinin Demokrat Başkanı ve iki partinin ortak teklifiyle gelen yasa tasarısının sponsorlarından Eliot Engel, yaptırımlar hakkında “Hedefe odaklı ve akıllı yaptırımlar, Erdoğan’ı askeri harekâttan caydırabilir, Suriyeli Kürt topluluklara uyguladığı şiddeti kesebilir ve Suriye’den çekilmesini sağlayabilir” şeklinde konuştu. Engel, “Başkan Trump, Erdoğan’ın bölgedeki istikrarı bozan ve uluslararası güvenliği tehdit eden bu iğrenç saldırıdan zararsız çıkmasına izin verdi. Hem Başkan Trump hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan, kuzeydoğu Suriye’deki felaketten sorumlular; ikisi de hesap vermeli” ifadelerini kullanarak ABD’deki kanun koyucuların, Suriye’deki harekâta bakışı ve kendi ülkelerinin konumu hakkında oldukça sert bir değerlendirmede bulundu. Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı’nın bu ifadeleri, eğer Senato tarafından ve son olarak Donald Trump’ın da onayını gerektiren yaptırım tasarısının ne kadar ciddi olduğunu ortaya koyuyor.


Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Eliot Engel

Amerikan Senatosu, yaptırım hakkında ne düşünüyor?

Cumhuriyetçi Senatör ve Başkan Trump’ın Suriye politikalarının sert bir eleştirmeni Lindsey Graham, Senato’ya benzer içerikli bir teklif getirdiğini belirterek “Türkiye’nin Suriye işgaline yönelik harika bir iki partili müdahale” ifadelerini kullandı. Graham, Temsilciler Meclisi tarafından onaylanan yasa tasarısını bir ‘davaya’ benzeterek Senato’nun “bu davayı devralmasını ve ABD’nin müttefikleri sorunlarla boğuşurken ülkesinin kenarda oturup izlemeyeceği hakkında Türkiye’nin su götürmez bir şekilde bilgilendirilmesi gerektiğini” savundu.


Senatör Lindsey Graham

Amerikan Senatosu, Türkiye’ye yaptırım uygulanması konusunda hâlihazırda fikir birliğine sahip. ABD’yi ilgilendiren birçok konuda kesinlikle ortak bir nokta bulamayan Senato’nun, Türkiye’nin meşru temellere dayandırarak yürüttüğü bu harekâta karşı bu denli bir birliktelik sergilemesi ise oldukça dikkat çekici.

Temsilciler Meclisi’nin geçirdiği yasa teklifi, S-400 alım sürecinde yaşanan krizde de adı çokça duyulan ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası’nın (Countering America's Adversaries Through Sanctions Act/CAATSA) kullanılmasını öneriyor. Başkan Trump, S-400 alımı üzerinden yaşanan tartışma sürecinde CAATSA’yı kullanmamıştı, ancak bu sefer her iki kamaranın da talep ettiği bir önleme ne tepki vereceği henüz bilinmiyor.

ABD’nin yaptırımlar konusundaki genel politikası

ABD, çeşitli konularda anlaşamadığı ülkeleri “yola getirmek” için yaptırım uygulama seçeneğini çok sık kullanıyor. Özellikle Başkan Trump döneminde kullanımı artan yaptırımlar, Trump tarafından daha önceden herhangi bir haber vermeksizin veya karşı tarafla – hatta kendi ülkesinde dış politikayla ilgilenen uzmanlarla – görüşerek uzlaşma seçeneği tekrar denenmeden bir anda uygulanıyor. Yaptırımların ardından Başkan Trump, oldukça ‘erdemli’ bir şekilde birebir görüşme talebinde bulunuyor. Bunun Türkiye’ye de uygulandığını S-400 krizi ve Barış Pınarı Harekâtı’nın başlamasıyla uygulanan ilk yaptırımlardan hemen sonra gözlemledik.


İran'a uygulanan yaptırımları imzalayan ABD Başkanı Donald Trump

Ekim ayındaki yaptırımlarda Başkan Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la birebir görüşmemiş olsa da en güvendiği ikinci kişi olan Başkan Yardımcısı Mike Pence’i Türkiye’ye yolladı ve Cumhurbaşkanı’yla 13 Kasım’da Washington’da bir görüşme ayarladı. Her iki durum da, Trump’ın yaptırımlar konusundaki tutumunu destekler nitelikte örnekler teşkil ediyor. Türkiye’nin yaptırımlar açıklandıktan sonraki taviz vermez tutumu da, Türk yöneticilerin ABD’nin genel tutumunu bildiğini ve “doğru zamanı” beklediğini gösteriyor.

ABD-Türkiye ticaret verileri, yaptırımların ciddiyetine ışık tutuyor

ABD Ticaret Temsilciliği Ofisi’nin Türkiye’yle ticarete yönelik verileri, iki ülkenin küresel ticarette birbirleri için önemli ortaklar olduğunu, fakat ikili – yani doğrudan – ticarette ABD’nin yaptırımlarının beklenen etkiyi yaratıp yaratamayacağını sorgulatır nitelikte olduğunu gösteriyor.

ABD’nin Türkiye’yle mal ve hizmet ticareti, 2017’de 24 milyar dolar olarak gözüküyor. ABD’nin Türkiye’ye ihracatı 12,7 milyar dolar, Türkiye’den ithalatı ise 11,2 milyar dolar. Türkiye ve ABD arasındaki ikili mal ticaretine bakacak olursak Türkiye, 20,5 milyar dolarlık ticaret hacmiyle ABD’nin 32. en büyük ticaret ortağı olarak görülüyor. Türkiye ve ABD arasındaki hizmet ticareti ise 2017 yılında 4,8 milyar dolarda kaldı. Bu miktarın 3 milyar doları Türkiye adına ithalat, 1,8 milyar doları ise ihracat olarak gözüküyor. ABD ve Türkiye’nin diğer ticari ortaklarıyla olan ticaret hacimlerine bakılırsa bu miktar, doğrudan ticarete uygulanan bir yaptırımı nispeten etkisiz kılabilecek nitelikte.

Türkiye adına ABD pazarı, 2018 yılında 10,3 milyar dolarlık bir değere ulaştı. Türkiye’nin ABD’ye ihracatı 1,2 milyar dolarlık makine sektörü, 1,1 milyar dolarlık otomotiv sektörü, 1 milyar dolarlık tarım sektörü, 591 milyar dolarlık halı ve tekstil sektörü, 559 milyon dolarlık demir ve çelik sektörü ve 535 milyon dolarlık diğer özel sektörler olarak bölünüyor.

ABD’nin Türkiye’ye doğrudan yabancı yatırımı, 2017 yılında kıyasla düşük sayılabilecek 4,3 milyar dolarda kaldı, fakat 2016 yılına göre %10,7 civarında bir artış göstermişti. Türkiye’nin ABD’ye doğrudan yabancı yatırımı ise 2 milyar dolar olarak belirtiliyor.

Bu istatistikleri göz önüne alacak olursak, ABD ve Türkiye arasındaki ticari bağlantılar, Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki kadar geniş kapsamlı ve yoğun değil, yani muhtemel bir yaptırım dalgası iddia edildiği gibi Türkiye’yi “çökertecek” kadar kuvvetli olmayabilir; ancak Türkiye, her hâlükârda ABD gibi bir ortağı tarafından uygulanan büyük bir yaptırımı kaldırabilecek durumda da değil. İki yıldır %40 civarında değer kaybeden Türk lirası ve beklenen büyüme değerlerini gösteremeyen Türk ekonomisi, daha yeni iyileşme sinyalleri verirken ağır bir ABD yaptırımıyla karşı karşıya kalırsa çok daha zor bir duruma düşebilir. Bu duruma ek olarak Türk bankalarına uygulanacak bir “dolar” yaptırımı, yani küresel ekonominin ortak para birimine Türk ekonomisinin erişiminin zorlaştırılması, Türkiye’yi doğrudan ekonomik ilişkilerin durdurulmasından daha zor bir duruma sokabilir.

Yeni bir “Kıbrıs ambargosu” uygulanabilir mi?


1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'ndaki Türk askeri

İki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin kayda değer boyutu, 1974 yılındaki Kıbrıs Harekâtı’ndan sonra uygulanan topyekûn bir ambargonun benzerinin uygulanmasını zorlaştırabilir, zira Türkiye’nin ABD ekonomisine ihtiyacı olduğu kadar, ABD’nin de Türk pazarına ihtiyacı 1974 yılından bu yana oldukça arttı. Bu duruma ek olarak Türkiye’nin – küreselleşmeyle birlikte değerini nispeten kaybetmiş olsa da – önemli jeopolitik konumu, ABD’nin Kafkas ve Orta Doğu pazarlarına erişmesini kolaylaştırır nitelikte; ABD böyle stratejik öneme sahip bir ticaret ağı noktasını tek celsede koparmasını engelleyebilir.

ABD, aynı zamanda Türkiye’yle bağlarını koparması üzerine 80 milyon insanı barındıran ve gelişmeye hızla devam eden bir ülkenin pazarını, muhtemel Rus ve Çin müdahalesine açık hâle getirmek istemeyebilir. Böylelikle ABD, Türkiye’yle ticaret bağlarını zayıflatmakla birlikte tamamen koparmaktan ziyade kilit alanlarda devam ettirmeyi tercih edebilir ve Avrupa Birliği’ni, kendi yarattığı boşluğu doldurmaya – AB’yle yeni yeni giriştiği ticaret gerginliğinde bir koz olarak kullanarak – teşvik edebilir.

Sonuç: Türkiye, ABD’nin yaptırım tehditlerinden korkmalı mı?

Türkiye ve ABD arasındaki ticaret gerginliği, özellikle Türkiye cephesinde “ekonomimiz nasıl etkilenecek” sorusunun ortaya çıkmasına sebep oluyor. Türk yetkililer ve Türk halkı bu soruyu sormakta oldukça haklı; ABD, Türkiye’nin her alanda kilit bir partneri ve dünya üzerindeki en büyük ekonomik güce sahip ülke konumunda. Türkiye'nin böylesi bir ülkeyle – 1952 yılından beri gitgide yakınlaşan ilişkileri göz ardı etsek bile – ekonomik, siyasi ve ticari bağlarını koparması her iki ülke adına önemli bir kayıp sayılabilir.

Türkiye, daha önce ABD’yle yaşadığı gerginliklerden görece en az zararla çıkmayı bilecek kadar iyi siyasi manevra yapabiliyor, ancak Türkiye yönetiminin düştüğü en büyük hata, ABD’yle olan ilişkilerini Trump yönetimi ve Trump’ın kendisiyle kısıtlı tutmak olarak gözüküyor. ABD’de asıl kanun koyucular olan Temsilciler Meclisi ve ABD Senatosu’yla da yürütülmesi gereken ilişki dinamikleri göz ardı ediliyor gibi gözüküyor; bunun sonucu olarak da gerek Temsilciler Meclisi’nde gerekse Senato’da Türkiye aleyhine bu denli büyük bir kararın alınması, ABD’de her konuda birbiriyle mücadele eden iki partiyi bir araya getirebiliyor ve yasa tasarısının hızla geçmesine neden oluyor.


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Donald Trump

ABD’nin “ihtişamlı ve korkutucu” yaptırım gücüyle önümüzdeki günlerde karşı karşıya kalacak gibi gözüken Türkiye’nin önünde ya beklemek ya da ABD’nin taleplerini kabul ederek harekâtı tamamen durdurup Suriye’den çekilmek dışında bir alternatif yok gibi gözüküyor. Yaptırımları bekleyip sonuçların kabulü, Türk ekonomisinde geri dönüşü çok uzun zaman alabilecek etkiler bırakabilir; öte yandan Suriye’deki harekâtın terk edilip kazanımların bırakılması ise, Türkiye’nin en büyük korkusu olan bir “terör devleti”nin oluşmasına yol açabilir. Böylesi zor bir çıkmazda kalan Türkiye’nin şu ana kadar verdiği tepki, ABD Temsilciler Meclisi’nin kararını devletin ve siyasetin tüm mevkilerindeki kişilerle kınamak ve yasa tasarısının geri çekilmesini talep etmek oldu. Önümüzdeki günlerde ise ne yapılacağı hâlâ büyük merak konusu.

habernediyor.com

Yorumlar (0)