ABD'nin yaptırım tasarılarının dış politikaya etkisi

Ermeni Soykırımı’nı resmî olarak tanınmasını talep eden yasa tasarısı bugün gündemi en çok meşgul eden konulardan bir tanesi oldu. Peki bir anda ortaya çıkan tasarı "yok hükmünde" mi?

GÜNDEM 31.10.2019, 12:10 31.10.2019, 12:19
ABD'nin yaptırım tasarılarının dış politikaya etkisi

Amerika’da Temsilciler Meclisi’nde 405 evet ve 11 hayır oyuyla kabul edilen tasarının henüz siyasî bir hükmü olmadığı belirtiliyor. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri çift meclisli sisteme sahip ve tasarının Senato’dan da kabul alıp daha sonra Başkan Donald Trump tarafından kabul edilmesi gerekiyor. Eğer Senato’dan da geçmesinin ardından Başkan Trump onaylamaz ve veto ederse tasarı tekrar meclise dönüp meclisin 3’te 2’sinin olumlu oyunu almak zorunda kalıyor. 

Konuya Türkiye’den ve siyasîlerden gelen çeşitli tepkiler kararın tanınmadığı yönünde şekillendi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklamasının vurgusu tasarının Barış Pınarı Harekâtı sebebiyle dile getirildiği şeklinde oldu. Attığı tweet’te “…Tarihi siyasete alet edenlerin bu utanç verici kararı; Hükümetimizin ve Halkımızın gözünde yok hükmündedir!” diyen Çavuşoğlu’nun açıklamaları gerçeğin bir kısmını ifade ediyor olsa da tamamını anlatmıyor denilebilir. 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise “ABD’nin kararını tanımıyoruz” şeklinde bir açıklama yaparken Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın müttefiklik vurgusu ve İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un “sahadaki gerçeklerden kopma” değerlendirmesi oldukça önem arz ediyor.

Bu açıklamalar ABD-Türkiye ilişkileri ve ABD iç siyaseti bağlamında ele alındığında ortaya daha farklı bir tablo çıkıyor. 

ABD-Türkiye ilişkileri 

Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilerde bir süredir gerginlikler ve kopuşlar olduğunu söylemek zaten çoğu kişi için zor görünmüyordu. Barış Pınarı Harekâtı sürecinde ve öncesinde ABD’nin müttefik olarak YPG/PYD’yi seçmiş olması, Türkiye’ye karşı daha harekâtın başında uygulanan yaptırımlar, Doğu Akdeniz’de şimdi arka planda kalmış gerginlikler, S-400 krizi sonucu Türkiye’nin F-35 programından çıkartılması hatta NATO’dan çıkmasının gündeme gelmesi derinleşen çatlaklara ve kırılmalara işaret ediyordu.

Pek çok yorumcu Türkiye ve ABD ilişkilerinin operasyondan operasyona bir düzeye indirgendiğini eski “müttefiklik” zamanlarındaki kurumlar arası temasların azaldığına vurgu yapıyordu. Son dönemlerde is buna ek olarak diplomatik ilişkilerin artık Cumhurbaşkanı ve Başkan ikilisi arasındaki görüşmelerle sınırlı kalması, askerî ve kamu diplomasisi anlamında da var olan ortaklıkları azaltmış hatta bitmiş olarak gösteriyor. 

Barış PınarıHarekâtı sürecinde ABD’nin terörist YPG lideri Mazlum Kobani’den “general” olarak bahsetmesi, Mazlum Kobani’ye vize verilmesini gündeme getirmesi gibi diplomatik ataklar da Suriye özelinde Türkiye’nin yumuşak karnını bulmaya yönelik hamleler olarak belirleniyor. Bunlara ek olarak yıllardır gündemde olan Ermeni Soykırım tasarısıyla ilgili artık açıkça bir direncin kalmadığı ve Amerika’nın Türkiye’yi gözden çıkarttığına ilişkin yorumlar da mevcut ve yaptırım tasarısıyla beraber Ermeni Soykırımı Tasarısı’nın Türkiye’yi dünyada yalnızlaştırma politikası olarak kullanmanın amaçlandığı görülüyor. 

Yeni müttefik Rusya mı?

Cuma günü Suriye’de Rusya ile ortak harekât yapacağı basına yansıyan Türkiye’nin ABD tarafından algıladığı bu derinleşen krizin dış politikada yeni bir eksen tanımlamasına sebep olup olmayacağı ise merak konusu olarak kalıyor. İlk olarak Suriye’de aradığı desteği NATO’daki müttefikinden bulamayan Türkiye için son mutabakatla beraber Rusya ile arasında bir YPG sayfası açıldı. Bu sayfa bölgeden çekilen ABD’nin boşluğunu Türkiye lehine dolduran bir yeni müttefik anlamına gelebilir. Nitekim Türkiye ve Rusya ilişkileri bölge özelinde Astana sürecinde daha da gelişmiş ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne yönelik ortak kaygı dile getirilmişti.  Ayrıca bölge siyasetinin geleceğine karar verecek geçiş döneminin önemli gündemi anayasa komisyonu başlığında da iki ülke de ortak çalışma iradesi gösteriyor. 

ABD-Türkiye ilişkilerinde yaşanan bu kopuş Rusya açısından da artık bir Akdeniz ülkesi gibi Ortadoğu siyaseti yürüten Rusya için mevzisini genişletme fırsatı doğurabilir.
Hem Suriye ve Doğu Akdeniz gibi başlıklar hem buralarda güttüğü politikalarda Batı’nın tarihsel muhalifleri İran ve Rusya ile daha sıcak temasların bulunması, Türkiye’nin Batı cephesinin artık ‘yok hükmünde’ olabileceğine dair yorumlara sebebiyet veriyor. Uzmanlar tarafından artık ne ABD ne AB’yle ilişkilerde neredeyse organik bir bağ kalmadığına dikkat çekiliyor. 
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda ABD’nin Rusya’yla beraber Barış Pınarı Harekâtına kınama kararına karşı çıkarak vetoyla engellemesi ve El Bağdadi’nin öldürülmesiyle sonuçlanan operasyonda Türk hava sahasının kullanımına izin verilmesi olumlu bir gelişme olarak görülüyor olsa da Türkiye’de yoğun tepkiyle karşılaşacağı bilinerek tasarının öne sürülmesinin başka sebepleri de olabileceğine dikkat çekiliyor.

ABD iç siyaseti

Trump’ın Kongre’ye danışmadan Erdoğan’ı görüşmeye çağırmış olması, ABD’nin Suriye’nin kuzeyinden neredeyse tüm kuvvetlerini sorgusuz sualsiz çekmesi ve müttefiki YPG’yi yalnız bırakması sonrası iç politikada oldukça kan kaybettiği biliniyor. Öte yandan eski ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın oğlu Hunter Biden’ın üzerinde politik gücünü kötüye kullandığı iddiaları kaynaklı “azil süreci”yle de dolu olan kişisel gündemi farklı yorumlara sebep oluyor.

 Temsilciler Meclisi’nin hem Demokratlar hem Cumhuriyetçilerle ortak bir çoğunluk sayesinde çıkarttığı karar ve Joe Biden’ın “Soykırım Tasarısının” onaylanması karşısında “memnuniyet duyduğunu”  söylemesi Trump’ın hamlelerini kısıtlama çabası olarak da görülüyor.  Nitekim Trump Türkiye’ye yönelik ilk yaptırımları da kaldırmış ve ateşkesi kalıcı hale getirme çağrısı yapmıştı. Bu noktalar göz önüne alındığında Kongrenin iç siyasete yönelik bir hamlesi de olabileceği görülüyor. 

Deutsche Welle’ye konuşan Prof.Dr.İlhan Uzgel’in yorumu ise bu hamlelelerin azil süreciyle uğraşan Trump’ın Erdoğan’ı koruma kapasitesini düşürmeye yönelik olduğu yönünde. Bunun yanında Trump’ın yol haritasında en büyük engel Euronews Türkçe’ye konuşan Alman Marshall Fonu Ankara ofis direktörü Özgür Ünlühisarcıklı tarafından “Başkan Trump siyasi sermayesinden yemeyi göze alırsa bu tasarıları henüz kendi masasına gelmeden akamete uğratabilir” şeklinde konuşuyor.Ancak bu tavrın net yorumu hem Trump’ı hamlesiz bırakmak hem de ABD meclisinin Türkiye’yi gözden çıkarttığı yönünde yorumlanıyor. 

Yorumlar (0)