Suriyeli sığınmacılar işçi değil mi?

Türkiye’nin 2011 senesinden beri süregiden gündemi olan Suriyeliler meselesi artık başka boyutlarını da düşünmeyi gerektiriyor ve gün geçtikçe akademinin de dikkatini çeken bir inceleme alanı haline geliyor.

EMEK-SENDİKA 01.12.2019, 18:02 01.12.2019, 18:05
Suriyeli sığınmacılar işçi değil mi?

Türk Sosyal Bilimler Derneği’nin önderliğinde gerçekleşen 16.Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi’nin oturum başlıklarından biri de Şebnem Oğuz’un “Durgun Artı Nüfus” Olarak Göçmen Emeği: Türkiye’deki Suriyeli İşçilere Dair Politik Çıkarımlar” başlıklı bildirisi idi.
Bildiri özelinde Oğuz’un odak noktası Suriyeli sığınmacıların ülkemizde emekçileşmesi aşamasında ülkemizdeki durumlarının hangi kavramlarla değerlendirilmesi gerektiği üzerineydi. 

Prekarya ne demek?

Günümüz iş ve emek piyasasının gözde kavramlarından prekarya sosyal bilimlerle içli dışlı olanların aşina olmaya başladığı bir konsept olarak yeni bir toplumsal  sınıfa işaret ediyor. İngiliz sosyal bilimci Guy Standing tarafından ortaya atılan kavram Latince precario güvencesiz, tekinsiz, belirsiz gibi anlamları karşılıyor. Prekarya olarak çalışmak geleceği ipotek altına alınmış olmak anlamına geliyor. Günümüzde iyice yaygınlaşan esnek, güvencesiz, parça başı, birikim geliştirememe durumunda kalacak şekilde yaygınlaşan çalışma formu prekarya kavramıyla ifade ediliyor. Sürekli iş değiştirerek, iş ile ve diğer işçilerle bağ kuramadan, her an işini kaybetme tehlikesiyle çalışan bu insanlar yoksul, geleceksiz ve güvencesiz yaşamanın mücessimleşmiş hali olarak karşımızda duruyorlar.

Sığınmacılar prekarya mı?

Oğuz ise bu kategorik tanımlamaya girmesi oldukça muhtemel olan artık dünü ve bugünü olmayan Suriyeli mültecilerin tam olarak bu tanımlamaya girmediği iddiasında bulunuyor. Standing’in bu kavramsallaştırmasının göçmen, kadın ve etnik azınlık emeğini kapsadığını savlayan argümana karşı Oğuz, Marx’ın göreli artı nüfus teorisinden mülhem bir şekilde yerli ve sığınmacı işçilerin esasında aynı toplumsal sınıf içinde ele alınması gerekliliğine vurgu yapıyor.

Oğuz’un göreli artı nüfusun bir alt kategorisi olan ve literatürde İngilizcesi reserve army of labor olarak geçip Türkçeye yedek işgücü ordusu olarak geçen tabire vurgusu sermayenin kendisini genişletmesi için ihtiyaç duyulan nüfustan daha fazlası anlamına geliyor. 

Yedek işgücü ordusu esasında dört temel bileşenden oluşuyor. 

Bu farklı başlıklarda saklı artı nüfus olarak tanımlanan nüfus daha çok tarım sektöründe çalışan ve sanayileşmeyle beraber işçileşmeye başlayan bir toplumsal katmana işaret ediyor. Akıcı artı nüfus her ne kadar olumlu bir anlama sahip gibi görünse de bu akışkanlık elde tutulamazlıkla eşdeğer bir anlamda ele alınınca daha net kavranıyor. Kronik işsiz, işe girse dahi toplu işten çıkarmalarla işsiz kalan, dönemlik işler bulsa dahi sermaye ihtiyaç duyunca işe girip zamanın çoğunu işsiz ve iş arayarak geçiren kitleye karşılık geliyor. Durgun artı nüfus ise emek piyasasında yer alıyor olsa dahi düzensiz, güvencesiz iş ortamında işçilerin ortalama yaşama biçimlerinden daha da kötü durumda olan toplumsal tabakaya karşılık geliyor. Yoksul artı nüfus ise çalışamayacak durumda olan kesimlere karşılık geliyor. 

Oldukça karışık gibi görünen bu kavramsallaştırmanın temelinde ise yerli ve sığınmacı emekçilerin benzer şartlara ve koşullara maruz kaldığının altını çizmek bulunuyor. Bu sayede durgun artı nüfus içinde ele alınan Suriyeli sığınmacı emekçilerle yerli işçiler arasında “işler onlara gidiyor çok ucuza çalışıyorlar” suçlamasından doğabilecek kırılmanın önüne geçmek amaçlanıyor. Nitekim Suriyeliler esasında yerli işçinin çalışmak istemeyeceği düzensiz ve güvencesiz işlerde, kayıtdışı bir şekilde ve sömürüye açık bir düzende çalıştırılıyor. Bunun da ötesinde neoliberal kapitalist ekonomi yapısının içinde emekçi nüfusun bu şekilde bir haritalandırması sığınmacılar ülke dışına çıkartılsa dahi emekçi nüfusun başka bir bölümünün kuşkusuz durgun artı nüfusa doğru akmak zorunda kalacağını da gözler önüne seriyor. 

Bu bildirinin açıklayarak işaret ettiği bir başka mühim sonuç ise hukukî olarak hala askıda bir durumları olan sığınmacıların “misafir” kaldığı, politik haklardan yoksun bir şekilde yaşamına devam ettiği ölçüde güvencesiz işlerde kalmaya mahkum olup, düşük ücrete maruz kalarak krizdeki sermayenin işgücü maliyetini düşürmesine fayda sağladığını gösteriyor.   


Habernediyor.com/ Umur Gerenli

Yorumlar (0)