PISA illüzyon olabilir mi?

Dün çıkan haberlere göre Uluslararası Eğitim Değerlendirme Testi olarak bilinen PISA testinde Türkiye 2003’ten beri geleneği bozmadı ve OECD ortalamasının altında kaldı. Peki PISA bir başarı ölçme illüzyonu olabilir mi?

EĞİTİM 04.12.2019, 18:00 06.12.2019, 09:50
PISA illüzyon olabilir mi?

Üç yılda bir yapılan PISA adlı eğitim değerlendirme testinde ülkemiz 2006’dan 2012’ye kadar artan bir grafik çizerek OECD ortalamasına yaklaşıyordu. 2012’de sert bir düşüş yaşandı ve görünen o ki 2015’ten 2018’e ufak bir artışla 37 OECD ülkesi arasında Türkiye 31.sırada yer alıyor. 

2018’de gerçekleşen artışın geriye doğru takibi yapıldığında üst düzeyde yeterlilik gösteren öğrenci oranında 2012’deki yüzde 4,3’e göre 2018’de yüzde 3,3’e ulaşmış olunuyor. Artış 2015’te yüzde 0,6’dan gerçekleştiği için rahatlıkla hala 2012 seviyesi yakalanamamış durumda olduğu ve sonuçların lanse edildiği gibi iyi olmadığı görülebiliyor. Bu bağlamda eğitim sistemimizin eksik ve ihtiyaçları üzerine, her bakanla beraber değişen sınav ve müfredatlara, eğitime ayrılan bütçenin artması gerektiğine, eleştirel ve sorgulayıcı düşünme becerisi açıkça düşük nesillerin siyasi ve ekonomik dönüşüm yaratma kapasitesinin çolaklığına ilişkin pek çok tartışma yürütülmesi mümkün görünüyor. Ancak PISA gibi uluslararası testlere dair dünya genelinde başka bir eleştiri mevcut. 

Kansas Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Yong Zhao’nun küreselleşme ve teknolojinin eğitimi ne şekilde etkilediğine yönelik araştırmaları, 30 kitabı ve 100’ü aşkın makalesi bulunuyor. Yong’un “Tahribatın 20 Yılı: PISA’ya Karşı Eleştirilerin Bir Sentezi” başlıklı makalesinin ilk kısmından derlediği eleştiriler şu şekilde ifadesini buluyor.

Yong diyor ki

PISA çok usta bir sihirbaz. Başarılı bir şekilde eğitim kalitesi illüzyonu yarattı ve bunu bütün dünyaya pazarladı. 2018 yılında 79 ülke üç yılda bir yapılan bu testin eğitim sistemlerini, öğretmenlerin verimini, öğrencilerin kapasitesini ve toplumların geleceğini en doğru şekilde ölçebildiğine inançla bu sihir gösterisinde yerini aldı. 

PISA’nın eğitim dünyasındaki efsunlu gücü küstah iddiaları ve başarılı pazarlamasından kaynaklanıyor. Bu başarının başlangıcı evrensel gelecek kaygısına dokunmasından ileri geliyor. İnsanlar tabii olarak gelecek konusunda kaygılı olmaya meyilliler ve yarının en azından bugünden iyi olmasa da bugün kadar iyi olmasını umuyorlar. Aileler çocuklarının iyi bir hayat yaşamasını, politikacılar toplumlarının daha müreffeh bir ekonomi inşa etmek için ihtiyaç duyduğu insanlara sahip olup olmadığını, kamu gençlerin başarılı olup geleceğin toplumunu inşa edip edemeyeceğini bilmek istiyor.      

PISA ailelerin, siyasilerin ve toplumların kaygı ve arzularını zekice sömürüyor. Bunu şu üç soruyla yapıyor:

-Genç yetişkinler gelecekteki mücadelelere ne kadar hazır?
-Fikirlerini tahlil etme, aktarma ve muhakeme yetenekleri var mı?
-Hayat boyu öğrenmeye devam etme kabiliyetleri var mı?

Bu sorular 1999 yılında PISA belgeleri ilk kez dünyaya sunulduğundan beri her raporun başında  tekrarlanıyor. Belge daha sonrasında açık olanı gözler önüne seriyor ve diyor ki: “Aileler, öğrencileri toplum ve eğitimciler bu soruların cevaplarını bilmek zorundadır” Tahmin edilebileceği gibi ardından falcı rolüne bürünüp şu iddiada bulunuyor:

PISA zorunlu eğitimlerinin sonuna gelmiş 15 yaş öğrencilerinin modern topluma katılmak için gerekli anahtar bilgi ve yeteneklere sahip olup olmadıklarını değerlendirir. Değerlendirme yalnızca öğrencinin bilgiyi hatırlayıp hatırlayamadığını değil, hem okul içi hem okul dışı yaşamda öğrendiklerini kullanarak tahmin yürütme, alışkın olunmayan durumlarda bu bilgileri uygulama, becerilerini de ölçüyor. Bu yaklaşım modern ekonomilerin bireyleri yalnızca bir şeyler bildiği için değil, bildikleriyle ne yapabildiğine göre ödüllendirdiği gerçeğini ortaya koyuyor.

Bu iddia PISA’yı yalnızca kaygı giderici bir araç olarak önermenin yanında onu bu amacın aracı yapıyor çünkü bu durum teste muadilleri karşısında üstünlük sağlıyor. PISA’nın uluslararası bir test olarak geçmişi oldukça kısa. Ancak her girişimci firmanın yapması gerektiği gibi kendinden öncekileri yıkmak için önerdiği şey farklı ve daha iyi olmak zorunda. PISA’nın vaadi de tam olarak daha iyi ve farklı bir değerlendirme.

PISA’dan öncesinde 1960 yılından beri bu tarz testleri yürüten Uluslararası Eğitimsel Başarı Değerlendirme Birliği’nin yaptığı araştırmalar müfredatlara ve katılımcı ülkeler arasında ortak olan kısımlara odaklanıyordu. PISA ise bu ‘kısıt’ı müfredatlara bakmaksızın “gelecekte ihtiyaç duyulacak beceriler nelerdir sorusunu sorarak aşıyordu. Bir diğer deyişle PISA diğer uluslararası araştırmaların amaçlanan müfredatlar içinde ne kadar başarılı olduğunu ölçüyor ve okul müfredatlar gelecekte gençleri neler beklediğini gözden kaçırıyor olabilirdi.

Bunun da ötesinde PISA’nın iddiası yalnızca gençlerin geleceğe hazır olup olmadığını açıklamaya değil, ayrıca eğitim sistemin verimliliğini de tespit etmeye de yardımcı olduğu yönündeydi.

Ancak PISA’nın başarısını üzerine inşa ettiği bu iddia ciddi biçimde sarsıldı. İlk olarak PISA’nın gerçekten de modern ekonomilerin ihtiyaç duyduğu becerileri ölçtüğüne dair kanıtların bir doğrulaması mevcut değil. İkinci olarak iddiaları tek taraflı ve Batı-merkezli bir bakış açısının tüm dünyaya dayatması. Son olarak da eğitimin amacını çarpıtıyor. 

Yong; PISA’nın farklı olduğunu iddia ettiği testlerden esasında farklı olmadığını ve pek çoğuyla paralel sonuçlar verdiğini ortaya koyuyor. Ayrıca modern toplumlar için gerekli becerileri ölçtüğü iddiası da Yong’a göre tamamen temelsiz.PISA raporunun ekonomik büyümeyle kurduğu ilişkiyi eleştiren Yong, test sonuçları ve ekonomik büyüme arasında ilişkiyi karşılaştıran aynı metot ve veri setini kullanan araştırmaların sonuçlarına göre bu ilişkinin en iyi ihtimalle belirsiz en kötü ihtimalle şüpheli olduğunu belirtiyor. Bu bağlamda da PISA’nın diğer uluslararası testlerden farklı bir ölçüm yaptığı iddiasının bir yalan olduğunu iddia ediyor.

Yong’un ikinci eleştirisi PISA’nın tek ve Batı-merkezli bir ölçüm yöntemi olduğu ve esas olarak gelişmiş OECD ülkelerine hizmet etmek için kullanıldığı yönünde. 

Son iddiası ise PISA’nın eğitimi amacından saptırdığı yönünde şekillenen Yong, eğitimin amaçlarından biri gençleri ekonomiye katılmaları için hazırlamak olsa dahi bunun tek sorumluluğu olmaması gerektiğine yönelik şekilleniyor. 

Sonuç olarak PISA’nın kendini eğitimde kaliteyi, gelecek dünyanın modern ekonomilerinin ihtiyaç duyduğu yetenek ve becerileri ölçen bir illüzyon olduğunun altını çizen Yong, bu evrensel homojenleşme ve otoriter eğitim sistemlerine yönelik övgüyle biten PISA sonucu değerlendirmelerinin bu tip sistemlerin olumsuz sonuçlarını görmezden geldiğini ifade ediyor.


 


 
 

Yorumlar (0)