Sudan'da dikkat çeken darbe süreci

30 yıldır iktidarda olan Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir, 11 Nisan'da askeri darbeyle devrildi. Peki Sudan'daki askeri darbe sürecinde neler yaşandı? Ömer El Beşir nasıl devrildi? Bundan sonraki süreçte neler yaşanabilir? Detaylar haberimizde...

DÜNYA 21.04.2019, 11:14 29.04.2019, 15:04
Sudan'da dikkat çeken darbe süreci

11 Nisan günü, 30 yıldır iktidarda olan General Ömer El Beşir, kendisinin sağ kolu olan Savunma Bakanı ve Başkan Yardımcısı General Ahmed Avad bin Avf tarafından devrildi. El Beşir’in devrilmesi, Aralık ayından bu yana Sudan’ın başkenti Hartum’da ve diğer büyük şehirlerin sokaklarında gösterilere devam eden protestocuların zaferi olarak karşılandı. Bununla birlikte, birçok protestocu Sudan’ın askeri liderliğinin üstlendiği belirsiz iktidar geçişine karşı temkinli olmaya devam ediyor.

Bin Avf, 11 Nisan’da El Beşir’in devrildiğini ilan ettiği açıklamasında, Anayasa’nın askıya alındığını, olağanüstü hal ilan edildiğini ve başkanlık ettiği geçici bir askeri konsey kurulduğunu da duyurdu. Prostestocular tarafından tüm rejimin ortadan kaldırılması çağrısı yapılınca, bu açıklamadan yalnızca iki gün sonra Bin Avf istifa etti.

General Abdulfettah el-Burhan meclis başkanlığına ve General Muhammed Hamdan Daklu da başkan yardımcılığına atandı. Aynı zamanda, Ulusal İstihbarat ve Güvenlik Servisi Başkanı General Salih Abdullah istifasını sundu.

Peki, Sudan rejimindeki tüm bu değişikliklerin anlamı nedir ve Sudan’ın demokratik sivil yönetim için mücadelesi bunlardan nasıl etkilenecek?

Ömer El Beşir nasıl devrildi?

Geçtiğimiz birkaç yıl boyunca, El-Beşir iktidarını sağlamlaştırmak ve başkanlığına karşı olası bir komployu önlemek için her şeyi yaptığı açık bir şekilde ortadaydı. Dış politikada rejimin güvenliğini güvence altına alacak herhangi biriyle temas kurmaya çalışıyordu. ABD, Ekim 2017’de yaptırımlarını hafifletse de El Beşir’in istifa etmesi yönündeki talebini açıkça belirtti. Böyle olunca El Beşir, Kremlin’in desteğini almak için Rusya’yı ziyaret etti. Diğer bir yandan da desteklerini güvence altına almak için Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye ile de görüşmeye devam etti.

Ülkesinde ise geçtiğimiz birkaç yıl içinde bir dizi değişikliğe girişti. Bu süreçte, Sudan reijimi içerisindeki farklı fraksiyonları, güvenlik sektörü ve milislerin içerisindeki önemli komutanları uzaklaştırmayı başardı. Ayrıca kendisini Sudan’daki bütün siyasi partilerin üzerinde milli bir figür olarak ilan ettiğinde iktidardaki Milli Kongre Partisi (NCP) üyeleri tarafından tepki çekti.

En önemlisi, El Beşir’in kendi halkını yabancılaştırması oldu. Uzun bir süre boyunca etnik kartı oynadı ve Sudan halkını bölmeye çalıştı. Bunun yanında Darfur, Güney Kordofan ve Mavi Nil’deki yıkıcı savaşları da meşrulaştırma çabasına girişti. Aralık ayında halkın öfkesi bir kez daha alevlendi ve toplumun her kesiminden ve farklı etnik kökenlere sahip insanlar, ekonominin bozulmasına neden olan ve halkı para kazanmak için mücadele etmek zorunda bırakan rejimi protesto etmek için sokaklara çıktılar.

Darbeden korkan El Beşir, Darfur bölgesindeki çatışmalara dahil olduğu için ABD’nin yaptırım listesinde bulunan Bin Avf ve Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından suçlanan Ahmed Harun’u kendisine yakın tutmak istedi. Sudan sokakları baskıyı artırdığında, Bin Avf başkan yardımcılığına atanırken, Ahmed Harun da Milli Kongre Partisi başkanlığına getirildi.

Potestocular, orta ve alt düzey subayların ve askerlerin dostluğunu kazanmayı başardıklarında, El Beşir’in kaderi belli oldu. 8 Nisan’da Ulusal İstihbarat ve Güvenlik Servisi güçleri, Hartum’daki Başkomutanlık Karargahı’nın önünde oturanlara saldırmış ve bazı askerler de olaya müdahale ederek protestocuları korumaya almışlardı. Sudan Başkanı ve ona sadık olanlar, oturma eylemi yapan protestocuları kuvvet kullanarak uzaklaştırmayı planlamışlardı. Ordunun alt kademelerinde yaşanabilecek ayaklanmadan korkarak, üst rütbeli subaylar da bu planı desteklemedi. Daha da önemlisi, Ulusal İstihbarat ve Güvenlik Servisi Başkanı General Salih Abdullah’ın bu kritik noktada taraf değiştirdiği ve kanlı bir bastırmaya karşı çıktığı yönünde spekülasyonlar var.

Sudan halkı tarafından küçümsenen Salih Abdullah, başlangıçta El Beşir’in saf dışı bıraktığı isimlerden biriydi. 2009 yılında Ulusal İstihbarat ve Güvenlik Servisi’ndeki başkanlık görevinden alınan Salih Abdullah, başkanın ulusal güvenlik danışmanı oldu ve 2011 yılında bu görevinden de alındı. ABD istihbarat teşkilatları için Sudan’da bir temas noktası olan Salih Abdullah, ertesi yıl başkana karşı darbe planlamakla suçlandı ve bir yıl hapis cezasına çarptırıldı. Her ne kadar politik olarak rehabilite edilse ve 2018’de eski konumuna geri getirilse de, kesinlikle El Beşir’e karşı düşmanlık beslemeye devam etti. Bununla birlikte, onların başkanı yerinden etmek konusundaki fikir biriği, iktidardan vazgeçmeye istekli oldukları ya da yerine geçecek kişi konusunda net bir anlaşmaya vardıkları anlamına gelmiyordu.

Siyasi hırslar çatışmaya devam ederken, bir yandan da dış güçler müdahalesini sürdürdü. Bu sırada General Bin Avf, El Beşir’in görevden alınmasını güvenceye alma ve rejim içerisindeki statüskoyu koruma görevlerini üstlendi fakat Bin Avf etkileyici bir lider değildi ve ordu saflarında kendisine pek de saygı duyulmuyordu. Ayrıca, 2007’de Darfur’u adeta cehenneme çeviren Janjaweed milislerini görevlendirdiği ve savaş suçları işleyen silahlı kuvvetleri komuta ettiği için kötü bir üne sahip oldu. Ne Sudan halkı ne de uluslararası aktörler tarafından geçici bir lider olarak kabul edilmediği açıktı.

Bin Avf’ın istifası, Sudan’daki protesto hareketinin bir başka zaferi olarak görülebilse de, Abdulfettah el-Burhan’ın askeri konsey başkanı olarak atanması ve Muhammed Hamdan Daklu’nun vekil olarak görevlendirilmesi, derin devlet ve yabancı destekçilerinin protestocuların taleplerine boyun eğmeye hazır olmadığını ve sivil yönetime yumuşak bir geçiş yapılmasına izin verdiklerini gösteriyor.

El Burhan ve Hamdan Daklu’nun yükselişi

General el-Burhan, Sudan Kara Kuvvetleri’nin komutanıdır ve ordunun alt kademelerinde popüleriteye sahip olduğuna inanılmaktadır. Bazı muhalif gruplar onu daha kabul edilebilir görüyor çünkü onun İslamcı olmadığı düşünülüyor. Ancak, kendisi de karmaşık bir geçmişe sahip. El Burhan, kara kuvvetlerinde bir subay olarak, Güney Darfur ve Güney Sudan’da görev aldı. 2000’lerde, Janjaweed milislerinin alt grubu olan Sınır Muhafızlarında komutanlık görevini üstlendi.

Darfur’da halk, El Burhan’ın askeri konsey başkanı olarak atanmasındaki öfkesini dile getirdi ve onun komutasında Sınır Muhafızlarının insanları öldürdüğünü ve zorla yerinden ettiğini iddia etti. Ayrıca El Burhan, İslamcı ideolojiye sahip paramiliter bir örgüt olarak El Beşir tarafından 1989 yılında oluşturulan ve 1990’larda Güney Sudan’da savaşan Halk Savunma Kuvvetlerini destekliyor gibi görünmektedir.

Geçtiğimiz birkaç gün boyunca, El Burhan’ın Halk Savunma Kuvvetlerine hitap ederek, onların Sudan ordusunun ‘meşru oğulları’ olduğu ve herhangi bir koşulda dağılmalarına izin vermeyeceğine dair açıklamalarda bulunduğu bir video sosyal medyada oldukça yankı uyandırdı.

General el-Burhan, Suudi liderliğindeki koalisyon ile birlikte Yemen’de savaşmak üzere Sudan’ın silahlı kuvvetlerini ve milislerini görevlendirmekle sorumluydu. Bu yüzden körfezdeki üst düzey askeri yetkililere yakın olduğu söyleniyor.

El Burhan’ın yardımcısı Hamdan Daklu da benzer bir geçmişe sahip. Hamdan Daklu, 2000’lerin ortalarında Darfur’daki Sınır Muhafızlarının Fut-8 taburunun komutanı olarak görev yaptı ve orada askerlerinin maaşlarını ödeyemeyen orduya karşı çıkan isyana öncülük etti. Sonunda Hartum ile arayı düzeltti ve 2013 yılında eski Janjaweed milislerini içine alan paramiliter Hızlı Destek Güçlerinin (RSF) başına getirildi. Bu hamle, El Beşir tarafından, kendisini eleştiren Janjaweed lideri Şeyh Musa Hilal’I cezalandırmak için tasarlandı.

Ancak daha yakın bir zamanda, Hamdan Daklu’ya tam olarak güvenmeyen el-Beşir, paramiliter gücün sıkı kontrol altında olmasını sağlamak için kendisine sadık olanlardan bazılarını Hızlı Destek Güçlerine atamaya başladı. Hamdan Daklu’nun, 2017’de devlet bakanlığı görevinden alınan ve Riyad’a taşındıktan sonra Suudi Dışişleri Bakanlığına danışman olarak atanan Taha el-Hüseyin’le yakın ilişki içerisinde olduğu söyleniyordu.

Protestolar patlak verdiğinden beri Hamdan Daklu, kamuoyunda yaptığı açıklamalara dikkat ederek büyük bir siyasi zeka ve fırsatçılık sergiledi. Kendisini ve milislerini barışçıl protestolara yönelik her türlü şiddet eyleminden uzaklaştırdı ve Sudan halkının taleplerini desteklediğini ve insan haklarına saygı duyduğunu belirtti. Ancak geçiş konseyinin başkan yardımcısı olarak atanması sosyal medyada öfkeye yol açtı ve bu hamle, milislerinin sivil halka karşı suç işlediği Darfur, Mavi Nil ve Güney Kordofan’daki insanlar tarafından şiddetle reddedildi.

Hamdan Daklu, Yemen’deki savaş çabalarına da dahil oluyor gibi görünüyor. 2017 yılında Şeyh Hilal, onu ve El Beşir’in eski başkan yardımcısı Hassabo Abdulrahman’ı Sudan savaşçılarının Yemen’de konuşlandırılması karşılığında Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından teklif edilen parayı çalmakla suçladı.

Bu iki generalin Darfur ve Yemen’deki savaşlarda oynadığı rollerin bağlantılı olması tesadüf değil. Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan askeri konseyi tanıma konusunda hızlanırken, Afrika Birliği ve Avrupa Birliği bunu reddetti. General Hamdan Daklu, buna karşılık olarak Sudan askerlerinin Yemen’de Suudi liderliğindeki koalisyona olan bağlılığını sürdüreceğini duyurdu.

Sudan’da şimdi ne olacak?

Hiç şüphe yok ki, el-Beşir’in devrilmesi ve ona yakın olan grupların uzaklaştırılması Sudan’daki protestocular için oldukça iyi bir gelişme ancak şu anda olan şey, Ekim 1964 ve Nisan 1985’teki gibi tam anlamıyla bir devrim değil. General El Burhan’ın uzlaştırmacı bir tavra sahip olduğu ve görünüşte özgürlük, barış ve adalet gibi popüler talepleri kabul ettiği doğru. Ayrıca eski rejimin kökünü kazıyacağı, yolsuzlukla mücadele edeceği ve adalet arayışında olacağı konusunda birtakım sözler de verdi. Yine de onun gerçek niyeti konusunda çok fazla şüphe var.

Yeni geçici askeri konseyin eski rejimin bir kuklası olduğu, sadece zaman kazanmak ve statükonun sürekliliğini sağlamak için oluşturulduğu konusunda şüpheler mevcut.

Şimdiye dek, El Beşir de dahil olmak üzere eski rejime ait figürlerin kaderinin ne olacağı ve askeri konseyin derin devlet, güvenlik güçleri ve mali güçlerle nasıl baş edeceği netleşmedi.

Aynı zamanda rejimin içindeki gerilimler de devam etmekte. Sudan askeri akademisinden mezun olmayan milis komutanı Hamdan Daklu’nun devlet içerisinde böyle bir pozisyona atanması şok edici bir örnek olmakla birlikte Sudan siyasetinde zararlı bir rol oynayabilir. Bu durum Sudan ordusunun zayıflığını ve Sudan devlet kurumlarının çöküşünü gösterirken, rejimin farklı grupları içerisindeki gerilimleri tetikleyebilir ve devleti daha da istikrarsız bir hale getirebilir.

Bu arada, popüler muhalefetin jenerasyon olarak ya da ideolojik, coğrafi ve etnik çizgiler boyunca parçalanabileceği konusunda da gerçek korkular var. Gençler ve geleneksel siyasi güçler arasında, askeri konseyle nasıl başa çıkılacağı ve hangi siyasi önceliklerin yerine getirilmesi gerektiği konusunda bir belirsizlik ortaya çıkmaya başladı. Bu tür bölünmeler, tam anlamıyla bir karşı-devrim yürütmek için askeri konsey ve eski rejim tarafından kullanılabilir.

Pek çok bölgesel güç, Sudan'da temeli atılacak olan demokrasiyi görmekle ilgilenmiyor ve barışçıl demokratik bir geçişi baltalamak için ne gerekiyorsa yapmaya hazır.

Ayrıca, Sudan halkı da, eğer değişiklik yakında gerçekleşmezse ülkelerinin kaosa sürükleneceği ve topyekun savaşa girebileceğinden korkuyorlar.

Sudan’ın bağımsızlık sonrası dönemi, 1964 Ekim Devrimi, 1985 Nisan Ayaklanması ve Güney Sudan’ın ayrılmasından çıkarılacak çok ders var. Popüler protesto hareketi, geçmişin hatalarını tekrar etmemek, ulusal birliği amaçlamak, tüm etnik gruplar için eşit vatandaşlık ve uzlaşma sağlamak için eşsiz bir fırsata sahip.

Yorumlar (0)