Muhammed Rıza Şah neden devrildi?

Muhammed Rıza Şah’ın devrilmesiyle sonuçlanan İran İslam Devrimi’nin üzerinden 40 yıl geçti. Ayetullah Humeyni, sürgün hayatından sonra 1 Şubat 1979 tarihinde ülkesine dönerek İslam Cumhuriyeti’ni kurdu. Peki Muhammed Rıza Şah’ın devrilmesine yol açan gelişmeler neydi? Detaylar haberimizde…

DÜNYA 29.04.2019, 10:12 29.04.2019, 15:01
Muhammed Rıza Şah neden devrildi?

 Muhammed Rıza Şah krizinin kökenleri temel olarak iki bakımdan incelenebilir: Siyasi diktatörlük ve ekonomik kalkınma programı Bu iki faktör, Şah rejiminin 1979 yılında neden son bulduğunu açıklamaya yardımcı oluyor.

Siyasi diktatörlük

Muhammed Rıza Şah, ABD destekli ordusunu kullanarak Pehlevi Hanedanlığına karşı çıkan tüm bağımsız ve demokratik güçleri sistematik bir şekilde baskı altına alıyordu. Pehlevi hanedanlığı, 1906’daki anayasal mücadelenin geçici olarak kazandırmış olduğu temel anayasal özgürlüklere olanak sağlamıyordu. Şah, ülkesini kontrol altına almak için silahlı kuvvetlere güveniyordu. Babası Rıza Şah’ın döneminde bu diktatörlük, kısmen daha otonom olarak algılanıyordu. O dönemde yabancı güçlerden açık bir destek görülmüyordu. Önemsiz denilebilecek sayıda yabancı danışman vardı.

Fakat Muhammed Rıza Şah dönemindeki ordu 10 kat daha büyüktü ve binlerce ABD personelini bünyesinde barındırıyordu. Şah rejimi ve ABD arasındaki bağlantı dikkate değerdi.

İran’da yeraltı muhalefeti 1960’lı yıllarda ve 1970’lerin başlarında devam etmekteydi. Öğrenciler  greve gittiler ve gösteriler düzenlediler. Neredeyse tamamen yükseköğrenim çevresinden oluşan küçük bir gerilla hareketi, bankalara ve karakollara saldırı başlattı ve bazı önde gelen devlet görevlilerine suikast düzenledi. Şah’ın buna tepkisi oldukça sertti.

Gizli polis teşkilatı SAVAK, İran yaşamının tüm kesimlerine yayılarak gelişti ve düzenli bir sorgulama aracı haline geldi. 1970’lerin ortalarında en az 10 bin siyasi mahkûm vardı. Uluslararası Af Örgütü gibi insan hakları örgütleri, İran rejiminin insan hakları ihlallerini ve siyasi mahkûmlara uyguladığı işkenceleri duyurdular. Böylece, İran’da mevcut olan huzursuzluk bir anlamda ortaya çıkmıştı.

Başkan Carter, 1977’de yemin ettiğinde ABD hükümeti Şah rejimini liberalleştirmek için Şah’a baskı yapmaya başladı. Şah, ABD’den silah almaya devam ediyordu. Washington’la olan ilişkisini tehlikeye atmak istemeyen Şah, polis kontrollerini gevşetti, siyasi muhaliflerin davalarıyla ilgili reformlar getirdi ve yaklaşık 300 siyasi tutukluyu serbest bıraktı. Rejim politikalarındaki bu küçük değişiklikler, muhalefetin sesini yükseltmesine yol açtı. Halk, ülkenin siyasi ve kültürel hayatından neredeyse hiç memnun değildi.

Basın, SAVAK tarafından gönderilen düzenli genelgelere dayanarak sansürlendi. Bu genelgeler, basında hangi konulardan bahsedilmeyeceği ve hangi konulara öncelik verileceği konusundaki hususları belirledi. Neredeyse her gün önemli gazetelerin kapaklarında kraliyet ailesinin bir üyesinin fotoğrafı görülüyordu. Ülkenin tüm süreli yayınlarının yüzde 90’ından fazlası, rejimin seçilmiş birkaç medya organında dikkati toplamak amacıyla kapatıldı.

Entelektüel ve kültürel yaşam, yasaklar nedeniyle sekteye uğradı. Ülkelerindeki durumdan bıkmış olan mesleki orta sınıfın birçok üyesi, yüksek maaş tekliflerini reddetti ve mezun olduktan sonra ülkelerinde çalışma fikrine olumsuz bakmaya başladı.

Protestolar, ilk önce kentlerde yaşayan meslek sahibi sınıf ve yeni laik üniversitelerin öğrencileri arasında başladı. Toplumun geleneksel kesimi, yani pazar esnafı ve dini okullardan gelen öğrenciler de onlara katıldı. Protestocular, profesyonel dernekler ve öğrenci örgütleri kurdu, rejimin insan haklarına karşı uygulamalarını kınadı, basın ve toplantı özgürlüğü için broşürler bastırdı ve manifestolar dağıtmaya başladı.

Ekonomik kalkınma programı neler getirdi?

Ekonomik kalkınma programı, Şah tarafından İran’ın monarşik sistemini ve kapitalist karakterini güçlendirmek için bilinçli bir şekilde tasarlandı. Şah, farkında olmadan bu programla kendi sonunu getirecekti. Bu programın hayati bir parçası petroldü. İran, 1965 yılında 522 milyon dolardan, 1975’te 20 bin 500 milyon dolara yükselen yıllık petrol geliri ile önemli miktarda sermaye kazandı. Bu kalkınma programı, ekonominin bu sermaye ile dönüşümünü amaçlıyordu.

1973-8 yılları için hazırlan Beş Yıllık Kalkınma Planı, 1973 tarihindeki OPEC petrol fiyatları ile ödeneğini ikiye katlayarak 35 milyar dolardan 70 milyar dolara çıkardı. 1970’lerin ortasına kadar on yıl boyunca sanayi sektörü, üretimini yılda ortalama yüzde 15 oranında artırdı. Kişi başına düşen milli gelir, 2 bin 500 dolar seviyesine yükseldi. Şah, bu paranın tüm askeri teçhizatları satın alabilmek için olanak sağlayacağını düşündü. Ayrıca, İran’ın ‘Büyük Medeniyet’ olarak adlandırdığı şeye doğru ilerlemesine yardımcı olacak fon sağlanacaktı.

Her şeye rağmen, bu kalkınma programı oldukça yetersizdi. 1960’ların başındaki toprak reformu bazı toprakları yeniden dağıtıyordu. Bu durum, her yıl üretimi yüzde 2’den fazla artırmadı ve gıda talebi yüzde 15 oranında artmıştı.

Kırsal kesimde durgunluk yaşanıyordu 

Kırsal kesimdeki bu durgunluğun iki önemli etkisi vardı. Öncelikle gıda ithalatının artması gerekiyordu. İran, 1970’lerin ortalarına kadar toplam talebin dörtte biri olacak şekilde 1,5 milyon ton buğday ithal ediyordu. Durgunluğun ikinci etkisi ise, şehir dışında yaşayan nüfusa yeterli istihdam sağlanamamasıdır. Çünkü, tarımsal üretim uygun şekilde organize edilmemiş ve desteklenmemiştir. Sonuç olarak kasabalara milyonlarca insan akın etti. Kırsal nüfusun yarısı topraksız işçi oldu ve sosyal anlamda dışlandılar.

Sanayi, üretim açısından büyümesine rağmen, oldukça etkisiz bir sektör olarak kaldı ve hem yüksek gümrük duvarları hem de petrol sektöründeki sübvansiyonlar nedeniyle yapay olarak güvende tutulabildi. İran sanayi malları, dünya pazarı fiyatlarından ortalama yüzde 30-50 oranında daha yüksek maliyetlere sahipti.

1973 yılında petrol patlaması gerçekleştikten sonra, vasıflı işgücü sıkıntısı ortaya çıktı ve bazı sanayi işçilerinin maaşları yılda yüzde 50 oranında yükseldi. En önemlisi de, İran’da önemli bir sanayi sektörü gelişemedi, çünkü petrol patlamasından dolayı büyük bir iç talep ortaya çıkmıştı. İran’ın petrol hariç ihracatı, toplam ihracat kazançlarının yalnızca yüzde 4’ünü oluşturuyordu. Bunun yalnızca yüzde 1’i modern sanayi sektörüne aitti.

Özellikle petrol fiyatlarının yükselmesinden sonraki çalkantılı yıllarda, limanlardaki gecikmeler nedeniyle önemli miktarda ithal ürün kaybedildi.

İki kesim arasındaki uçurum açıldı

Askeri harcamalar resmi olarak bütçenin yüzde 25’ini oluşturuyordu ancak gerçek rakamın yüzde 35’e yakın olduğu biliniyordu. Çok büyük bir yolsuzluk mevcutu. Bu da Tahran’ın kuzeyinde yaşayan ve yurtdışında 100 binden fazla evi olan zengin İranlıların lüks yaşam tarzlarından açıkça belli oluyordu.

1978’in sonlarına kadar ciddi bir döviz denetimi yapılmamıştı. Bu nedenle siyasi koşullar uygun olmadığında önemli miktarda sermaye kaçışı meydana geldi. 1977’de sermaye kaçışının 2 milyar dolar olduğu ve petrol gelirinin yüzde 10’u olduğu tahmin edildi. Bir önceki rejime bağlı olan bireyler, 1978’in son aylarında 2,3 milyar dolar kadar sermaye kaçırdı. Şah, bu sermaye kaçışının baş aktörüydü. Bu eşitsizliğin belirtileri Tahran’da kendisini gösterdi. Milyonlarca insan, yaşamını Tahran’ın güneyindeki fakir bölgelerde sürdürdü ve birçok aile gelirlerinin yüzde 70’ini kira için kullanmak zorunda kaldı.

Şehrin kuzeyi lüks villalarla doluyken hükümet, düşük gelirli konut sağlamak için çaba göstermedi. Petrol patlaması yaşandıktan sonra, gelir eşitsizliği iyice artmaya başladı. Kent nüfusunun çoğunun yaşam kalitesi artmış olsa da zengin ve fakir halkın arasındaki uçurum giderek genişliyordu.

Tarım gibi büyük sorunlar çözülememişti. Ayrıca, kentsel yaşam koşulları ve enflasyon daha da kötüye gidiyordu. İran’daki petrol patlaması, yurtdışından gelen gelirin yükselişine bağlıydı. 

Ekonominin tüm alanlarında sıkıntı vardı. Ülkede ve ithal edilen malların fiyatlarında büyük bir enflasyon vardı. Bu da ekonomik alanda gerçek bir duraklamaya yol açtı. İlk ciddi işsizlik sorunu ortaya çıktı. İnsanlar yanlış yönetimin ve sosyal sorunların farkında olmaya başladı.

Siyasi diktatörlük ve ekonomik kalkınma programları, Şah’ın sonunu getirecek bir devrime neden oldu. Küçük bir protesto hareketiyle başlayan tepkiler, 1979 yılında Muhammed Rıza Şah liderliğindeki monarşinin devrilmesi ve Ayetullah Humeyni’nin liderliğinde İslam Cumhuriyetinin kurulmasıyla sonuçlanan büyük bir devrime dönüştü.

Yorumlar (0)