Türk bilim insanlarının rotası Kuzey Kutbu

Antarktika seferlerini başarıyla tamamlayan Türk bilim insanları, ilk Türk Arktik Bilimsel Seferi'ni gerçekleştirerek araştırma rotalarına Kuzey Kutbu'nu da ekledi.

BİLİM-TEKNOLOJİ 06.08.2019, 17:00 06.08.2019, 17:02
Türk bilim insanlarının rotası Kuzey Kutbu

Türk bilim insanları, Antarktika'da yaptıkları çalışmalarla adından söz ettirmeye devam ediyor. İlk Türk Arktik Bilimsel Seferi'ni gerçekleştiren Türk bilim insanları, güney kutbunun ardından bilimsel araştırmalarına Kuzey Kutbu'nu da dahil etti.

Antarktika seferlerinin ardından Türk bilim insanları, araştırma rotalarına Arktik Okyanusu'nu da ekledi. İlk Türk Arktik Bilimsel Seferi, İTÜ Kutup Araştırmaları Uyg-Ar Merkezi öncülüğünde bir ekiple Türkiye İş Bankası sponsorluğunda temmuzda ayında yapıldı.

İlk Türk Arktik Bilimsel Seferi'ne Doç. Dr. Burcu Özsoy öncülük etti. Özsoy, söz konusu sefere ve Arktik bölgesinde yaptıkları çalışmalara ilişkin soruları yanıtladı.

Minimum ayak iziyle maksimum verimde bilim hedefleniyor

Kutup bölgelerinin dünyanın en zorlu coğrafya ve iklimine sahip alanları olduğunu vurgulayan Özsoy, tüm zorluklarına rağmen bu bölgelere gitmenin ve araştırma yapmanın bir insanın hayatında yaşayabileceği en güzel anlardan biri olduğunu ifade etti. 

Özsoy, seferdeki ana amaçlarının minimum ayak iziyle maksimum verimde bilim yapmak olduğuna dikkat çekerek, "Sefere 7 bilim insanı katıldı ve hepsi canını dişine takarak çalıştı. Gün ışığından 24 saat faydalanılan bölgede, Türkiye'nin çeşitli kurum ve kuruluşlarından 41 katılımcının 14 araştırma projesi için çalışmalar yürütüldü." dedi.

İklim değişikliği ve çevre kirliliği konuları çalışıldı 

Arktik Okyanusu'na ulaşmak için ilk olarak Norveç'in başkenti Oslo'ya gittiklerini belirten Özsoy, buradan Norveç egemenliğindeki Svalbard Takımadaları'nda bulunan Longyearbyen'a ulaştıklarını söyledi. 

Özsoy, burada kiraladıkları gemiye yerleştiklerini ve seferin tamamında gemide kaldıklarını bildirdi. 

Burada bilim insanlarının özellikle iklim değişikliğinin ekosistem üzerine etkileri ve çevre kirliliği konularında çalışmalar yaptığını ifade eden Özsoy, şunları söyledi:

"Mikroplastik örneklemeleri, pasif örnekleyicilerle kalıcı organik kirleticilerin belirlenmesi, yakıt kirlilikleri ve kaynaklarının belirlenmesi, plankton tür ve dağılımları, deniz buzu gözlemleri ve uydu verileri ile korelasyonu, hava kalite ölçümleri gibi projelere ek olarak lise öğrencileri tarafından üretilen meteorolojik ve atmosferik ölçüm istasyonunun fizibilite çalışmaları da yapıldı. Havanın hiç kararmaması fizyolojik olarak bizleri etkilese de bu durumu avantaja çevirip daha uzun çalışma ve seyir saatlerine sahip olduk."

"Kuzey ve güney kutup bölgeleri, iki farklı gezegen gibi"

Özsoy, küçük bir yaşam alanında geçirilen sürenin seferin en zorlayıcı yanlarından biri olduğuna işaret ederek, "Kısıtlı imkanlar sebebiyle gemideki suyun çok tasarruflu kullanılması için sefer süresince sadece bir gün, o da bir üs ziyaretimizde duş alabildik. Tabii ki herkes alışık olduğu düzenden, bu bilinmezliğe ve mahrumiyete geldiğinde zorlanıyor." diye konuştu.

Arktik bölgesinin Antarktika'dan farklı olduğunu söyleyen Özsoy, kuzey ve güney kutup bölgelerinin iki farklı gezegen gibi olduğunu aktardı.

Özsoy, Antarktika'nın bembeyaz buzullardan oluşan kocaman bir kıta olduğuna dikkat çekerek, "Arktikte çalışma bölgemiz olan Svalbard Adası ve çevresinde eriyen buzullar ve onların getirdiği çamurla kahverengi olmuş deniz, buzul yarıkları ve hepsinden öte azalan deniz buzları vardı. Antarktika'da sayısı binlerle ifade edilen penguen kolonilerini bulunurken Arktik bölgesinde nesli avcılık ve doğal yaşam alanlarının azalması nedeniyle azalan kutup ayıları vardı. Güney Okyanusu'nda sürekli görmeye alıştığımız balinaların bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda olması da dikkatimi en çok çeken hususlardandı." ifadelerini kullandı. 

"Antartika, dünyadaki tatlı suyun yüzde 70'ini barındırıyor"

Güney ve kuzey kutup bölgelerine gerçekleştirilen seferlerin Türkiye için önem taşıdığını vurgulayan Özsoy, bu bölgelerin iklim, doğal kaynaklar ve jeopolitik konumlarıyla değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. 

Antarktika'nın dünyadaki tatlı suyun yüzde 70'ini ve daha birçok doğal kaynağı barındırdığını kaydeden Özsoy, şunları söyledi:

"Arktik Okyanusu ise dünyanın en sığ okyanusu. İklimin temelini oluşturan akıntıların ve okyanus besin zincirinin başladığı bölgeler. Ayrıca küresel iklim değişikliğiyle birlikte deniz buzundan açılan bölgelerde doğal kaynaklar ve canlı kaynakları kullanılırken, açılan yeni ticaret rotaları da gelecek yıllarda daha popüler olacak. Türkiye olarak hem küresel iklim değişikliğini takip etmek ve gelecek politikalarımızı belirlemek hem de dünyada güçlü bir devlet olarak her iki kutup bölgesinde de fiziki varlığımızın sağlanması lehimize olacaktır."

"Arktik bölgesinde buzullar eriyor"

İklim değişikliğinin Arktik bölgesine etkisine de değinen Özsoy, Türkiye'nin yaklaşık 17 katı büyüklüğünde bir yüzölçümüne sahip olan Arktik Okyanusu'nda, yalnızca son yüzyılda Türkiye yüzölçümünün yaklaşık 4 katı büyüklüğünde bir buzun yok olduğunun hesaplandığını söyledi. 

Özsoy, 1979'dan beri yapılan ölçümlerin Arktik Okyanusu'ndaki deniz buzu alanının 40 yıl içindeki en düşük üçüncü değeri 2018 yılında yakaladığını belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:

"Maalesef 2019'daki erime oranı, bir önceki yılda görülen erime rekorunu gölgede bıraktı. 2012'de alınan veriler bugüne kadar toplanmış en düşük deniz buzu miktarı rekorunu kırarken, 2019 yılı değerleri 2012 yılı değerlerinin de altında. Bölgedeki iklim değişikliği etkilerinin artması, yeryüzünün ısı makinaları gibi çalışan atmosfer ve okyanuslardaki dengenin değişme potansiyeli ve sera gazı salınımındaki artışlar, bizlere yaşadığımız yüzyılın ilk yarısına kadar bunların çok ciddi sonuçlar doğuracağına işaret ediyor."

Yorumlar (0)