Nöroadalet: Beyin dalgaları ceza davalarında kullanılabilir mi?

Gelişen teknoloji her geçen gün hayatımızın yeni alanlarına dokunmaya devam ediyor. Nöroloji alanında çalışmalar gerçekleştiren bilim insanları yeni bir yalan tespit yöntemi geliştirdi. Bir kişinin bahsi geçen konu ile ilgili bilgisi olup olmadığını tespit edebilen bu yöntem beynin sırlarını ortaya çıkarıyor. Peki, bu tespit yöntemi tam olarak nasıl çalışıyor? Yalan tespit yöntemleri ceza davalarında kullanılabilir mi? Hepsi ve daha fazlası haberin ayrıntısında yer alıyor…

BİLİM-TEKNOLOJİ 06.07.2022, 23:42 12.07.2022, 14:35
Nöroadalet: Beyin dalgaları ceza davalarında kullanılabilir mi?

Suç mahalini inceleyen ekipler olay yerinde araştırılan durum ile ilgili yeterince kanıt ya da delil bulamadıklarında başvuracakları ilk yer görgü tanıkları oluyor. Görgü tanığı verdiği ifadede tanık olduğu olay hakkında gözlemlerini anlatırken olay hakkındaki sorulara da yanıt verir. Böylelikle kanıtın yeterli olmadığı durumlarda olay hakkında daha fazla bilgi edinilir. Görgü tanıklarının verdiği ifadeler olayı aydınlatma ve haklı ile haksızı ayırt etmede oldukça önemli olsa da kesin bir doğruluğu yoktur. Bu durum hayatı mahkeme kararına bağlı bir insanın hayatını tamamen değiştirebilir.

42 yıl haksız yere hapis yattıktan sonra aklandı

Amerikalı Kevin Strickland, üçlü cinayetten haksız yere hüküm giymesinin ardından için 2021 yılında tam 42 yıl hapis yattıktan sonra aklandı. 1978 yılında görülen davada bir görgü tanığı Strickland aleyhine şahitlik yapmıştı. Görgü tanığı daha sonra polisin kendisine Strickland aleyhinde tanıklık yapması için baskı yaptığını ve ifadesini geri almaya çalıştığını ancak başarısız olduğunu söyledi. Strickland’ın aradan geçen 42 yılın ardından masum olduğu anlaşılsa da Amerikalı vatandaşın hayatının büyük bir bölümü hapiste geçti.

Amerikalı Kevin Stricklan 1978 yılında görülen davada üçlü cinayetten haksız yere hüküm giydikten sonra 2021 yılında tam 42 yıl hapis yattıktan sonra aklandı.

Yanlış ifadeler hatalı mahkumiyetlere neden olabilir

Dünyanın dört bir yanında emniyet güçleri görgü tanıklarının ifadelerindeki tutarsızlıklar ve suç mahallerinde yeterli miktarda fiziksel ipuçlarının bulunmaması ile mücadele ediyor. Görgü tanıklarının verdiği yanlış ifadelerin hatalı mahkumiyetlere neden olduğunu gösteren çok sayıda kanıt var. Amerika Birleşik Devletleri'nde emniyet güçleri olay yerlerinin yalnızca %15'inde fiziksel kanıt toplayabiliyor. Bu durum davalarda görgü tanığı ifadesi gibi fiziksel olmayan kanıtları son derece önemli kılmaktadır.

Yeni bir yalan tespit yöntemi keşfedildi

Ancak Strickland gibi haksız yere uzun yıllar hapis yattıktan sonra aklanan görgü tanığı mağdurları, yenilikçi teknoloji sayesinde hapis cezalarından kurtulabilir. Northwestern Üniversitesi'nde profesör olan Peter Rosenfeld tarafından geliştirilen Karmaşık Deneme Protokolü (CTP), P300 olarak bilinen belirli bir beyin dalgasını analiz ederek görgü tanıklarının yalan söyleyip söylemediğini belirleyebiliyor. Yeni geliştirilen bu teknik, bir tanığın veya şüphelinin bir suçla ilgili, yalnızca o kişi ve yetkililer tarafından bilinen önemli bilgileri tanıyıp tanımadığını belirlemek için kullanılabilir. Kısaca ifade etmek gerekirse ifadesi alınan kişinin konuyla gerçekten ilgisi olup olmadığı bu teknik ile saptanabilir. Bu sayede hukukta konuyla ilgisi olmayan ve yalancı şahitlik yapan kişilerin de önüne geçilerek yalancı şahitlik yapan görgü tanıkları için önlemler alınabilir. Peki, sistem tam olarak nasıl çalışıyor?

Bir konu hakkında gerçekten bilgi sahibi misiniz?

Hepimiz sosyal bir ortamda ismimizin geçmesiyle dikkatimizin dağıldığını fark etmişizdir. Bu refleks, belirli bir sesin veya görüntünün bir tehdit olup olmadığını tespit etmemizi sağlamak için beynimizin en derinliklerine kadar işlemiştir. Bu istemsiz tepki, yalancı şahitlik yapan görgü tanıklarını tespit etmek için kullanılabilecek mekanizmaların başında yer alıyor. P300, bir kişinin kafa derisine elektrotlar yerleştirilerek algılanabilen elektriksel bir beyin dalgasıdır. Bir kişiye yeni ve anlamlı bir bilgi verildikten yaklaşık 300 ila 600 milisaniye sonra beyin dalgalarını grafiksel olarak gösteren elektroensefalogramda (EEG) pozitif veya negatif bir sapma yaşanıyor. Bu sapma grafikte aşağı veya yukarıya bakan bir eğri olarak görülebilir. Bu reaksiyon, tanıma hafızası olarak bilinen bir olgunun güvenilir bir parametresi olarak kabul ediliyor. Tanıma hafızası bir kişinin başka bir kişinin adını, herhangi çikolatanın tatlı tadını veya bir sanatçının sesini tanıyıp tanımadığını gösterebilir.

Solda "masum" olan ve konu hakkında bilgisi olmayan bir kişinin beyin dalgası yer alırken sağ tarafta ise konu hakkında bilgi sahibi olan ve "suçlu" olarak kategorilendirilen bir kişinin beyin dalgası yer alıyor. "Suçlu" olan grupta beyin dalgalarındaki sıçrama net bir şekilde görülebiliyor.

Dört farklı ülkede birçok deneye konu oldu

CTP tekniğinin arkasındaki mantığı anlamak oldukça kolaydır. Bir tanığa veya şüpheliye, soruşturması yapılan konuyla ilgisiz bilgilerin yanında konuyla ilgili karıştırılmış çok önemli bir bilgi sunulur. Araştırmacılar, kafa derisine bağlı elektrotlar aracılığıyla ifadesi alınan kişinin beyin aktivitesini analiz eder. Ardından, olayla ilgili önemli bilgiyi, örneğin saldırganın veya silahın yüzünü, konuyla alakasız bilgilerle kıyaslayarak şüphelinin konu hakkında bilgi sahibi olup olmadığını belirlemek için istatistiksel bir hesaplama kullanırlar. CTP yöntemi şimdiye kadar laboratuvar ortamında, genellikle genç, sağlıklı, üniversite eğitimli yetişkinlerle kontrollü koşullar altında test edildi. Yöntem ayrıca dört farklı ülkede yer alan laboratuvarda düzinelerce deneye de konu oldu. Deneylerde sahte hırsızlık ve sahte terör gibi farklı senaryolar kullanıldı.

Beyinden kanıt elde etmek

Hindistan, ABD ve Yeni Zelanda'da CTP tekniğine benzer diğer yöntemler daha önce de davalarda kullanılmıştı. Ancak davalarda kullanmadan önce bu metodolojilerle daha bağımsız çalışmalar yapılması gerekiyor. CTP hakkında daha fazla araştırma ile bu hafıza tespit tekniğinin birkaç yıl içinde Birleşik Krallık mahkemelerinde kullanılması oldukça olası. Resmi görüşmeden önce bir şüpheli veya görgü tanığı üzerinde test yapmak, bir cinayet silahını veya suçlunun yüzünü tanıyıp tanımadıklarını doğrulayabilir. Testin sonuçları daha sonra görgü tanığının güvenilirliklerini değerlendirmek için kullanılabilir. CTP ve beyin dalgası analizlerini kullanılarak gerçekleştirilen fotoğraflı kimlik tespitlerinin yukarıda bahsedilen hukuk hatalarını önleyip önleyemeyeceğini bilmek henüz imkansız. Ancak devam eden araştırmalardan elde edilen ön bulgular, CTP'nin emniyet güçleri için oldukça yararlı olabileceğini ve sorgu memurlarının, şüphelilerin ve görgü tanıklarının beyninden kanıt elde etmesine olanak tanıyabileceğini gösteriyor.

Kötü amaçlar için kullanılabilir

Tüm bu olumlu özelliklerin yanı sıra bilimde sıklıkla olduğu gibi önemli bir teknolojik gelişme kötü amaçlar için de kullanılabilir. Örneğin önemli bilgilerin yanlışlıkla kamuya açıklanması bu kötü amaçlardan biri olabilir. Ya da beyin dalgası analizinden elde edilen kanıtlara dayanan bir suçla suçlanan biri, tanığın yüzünü televizyondan ya da gazeteden tanıdığını ve böylece testin verdiği cevapları çarpıttığını iddia edebilir. Mahkemeler, bilimsel bulguların yorumlanması konusunda önemli tartışmaların olduğu durumlarda teknolojinin dahil olduğu kanıtları kabul etmekte isteksiz bir tavır sergiliyor. Ancak ABD'de yakın zamanda yapılan bir araştırma, son yıllarda bu tür “zihin okuma” teknolojisinin doğruluğunun arttığını gösteriyor.

Klasik yalan tespit yöntemlerinden oldukça farklı

Yanlış beyanları veya gizli bilgileri tespit etmek için büyük ölçüde değişen birçok yöntem var. Örneğin, geleneksel yalan tespit makineleri “eşinizi öldürdünüz mü?” gibi doğrudan sorulara karşılık değişen nabız, kan basıncı, göz bebeği büyümesi ve derideki ter tepkisi gibi fizyolojik tepkilerin ölçülmesine dayanıyor. Öte yandan fMRI yaklaşımı ise yalan söyleyince aktif olan beyin bölgeleri için beyin taramalarını kullanıyor. Ancak ABD'li araştırmacılar tarafından kullanılan teknolojiler, beyinde depolanan bilginin detaylarını ortaya çıkardığı için standart yalan tespit cihazlarından oldukça farklıdır. Örneğin bu tekniklerle çalınan bir değerli eşyanın nerede çalındığı ve hırsızlığı gerçekleştirmek için ne tür aletlerin kullanıldığı bilgisi saptanabilir. Ancak bu teknolojilerden birisinin bir suçla ilgili gizli bilgiyi ortaya çıkarabildiğini kabul etsek bile bu teknoloji hukuk sisteminde kullanılabilir miyiz?

Bilgiyi elde etmek suçluluğu kanıtlamaz

Tanıma hafızası gibi kanıtlar henüz İngiliz ve Amerikan mahkemeleri tarafından kabul görmüyor. Ancak benzer kanıtlar Hindistan da dahil olmak üzere diğer bölgeler de delil olarak kabul edilebiliyor. Aditi Sharma davasında mahkeme, Sharma'nın beyin tepkilerinin eski nişanlısının cinayetine karıştığına dair kanıtlar gösterdiğini fark etti. Sorgu memurları, suçla ilgili ve ilgisiz ifadeleri okuduktan sonra, kadının verdiği yanıtlardan yola çıkarak, eşini arsenikle zehirlemeyi planladığına ve cinayeti gerçekleştirmek için arsenik satın aldığına dair bulgular elde ettiler. Dava ilk başta oldukça tartışma yarattı. Sharma başlangıçta mahkum edilirken, bu karar daha sonra bozuldu. Bununla birlikte, Hindistan Yüksek Mahkemesi, test edilen kişinin özgürce rıza göstermesi halinde bu tür kanıtların kullanılma olasılığının olduğunu söyledi. İnsanların, diğer insanları korumak veya yasadışı ilişkileri gizlemek gibi nedenlerle, bir suçla ilgili gerçeklere ilişkin bilgileri bilerek gizleyebileceğini unutmamalıyız. Bilgiyi gizlemenin bu sebeplerinin suçla hiçbir ilgisi olmayabilir. Bir suçla ilgili bilgiye sahip olabilirsiniz, ancak bu suçlu olduğunuzu göstermeyebilir. Test bilgiyi elde etmek için kullanılabilir, suçluluğu kanıtlamaz.

Nihai karar tüm kanıtların gücüne bağlı

ABD'de, beyin temelli kanıtların jürileri gereğinden fazla etkileyip etkilemediği ve davaların adil sonucuna zarar verip vermediği konusunda araştırmalar gerçekleştirildi. Araştırmacılar nörobilimsel kanıtların duruşmaları olumsuz etkileyebileceği yönündeki endişelerinin abartılabileceğini buldular. Deneylerde sahte jüri üyeleri, ister suçlu bilgisini göstersin ister suç hakkında kişinin herhangi bir bilgisinin olmadığını göstersin, beyin temelli kanıtların varlığından etkilendiler. Ancak sahte jüri üyeleri olayı işleme nedeni veya motivasyon gibi diğer kanıtlara daha çok önem veriyordu. Bu durum sinirbilimsel kanıtların mahkemede sunulduğu ortamın önemini gösteriyor. Nörobilimsel kanıtlar davayı desteklemeye yardımcı olabilir, ancak nihai karar göz önüne alınan tüm kanıtların gücüne bağlı. Hiçbir durumda, sinirbilimsel kanıtların kullanımı tek başına sonucun belirleyicisi değildi. Bununla birlikte verilen bazı kararlarda oldukça önemliydi.

Adalet mahremiyete üstün gelecek mi?

Beyin okuma teknolojileri günden güne gelişiyor, ancak tamamen doğruyu gösteriyor olsalar bile bu, bu tür teknolojilerin otomatik olarak mahkemede izin verileceği veya verilmesi gerektiği anlamına gelmez. Toplum, yasa koyucular ve mahkemeler, anılarımızın özel kalmasına izin verilmesi gerekip gerekmediğine veya adaletin mahremiyet hususlarına üstün gelip gelmeyeceğine karar vermek zorunda kalacak. En içteki düşüncelerimiz her zaman özel olarak görüldü; onları emniyet güçlerine ve adalete teslim etmeye hazır mıyız?

HABERNEDİYOR.COM | TAYFUR BAL - ÖZEL HABER

Yorumlar (0)