İnsan hayatı arılara mı bağlı?

Nobel Ödülü sahibi ünlü fizikçi Albert Einstein’ın, insan hayatının devamının arılara bağlı olduğunu belirterek, arılar ölürse insanların da 4 yıl içerisinde yok olacağını söylediği biliniyor. Peki, arıların insanlar için önemi nedir?

BİLİM-TEKNOLOJİ 29.04.2019, 14:09 29.04.2019, 14:52
İnsan hayatı arılara mı bağlı?

Alman fizikçi Albert Einstein, arılar olmazsa çiçeklerde döllenme olmayacağını ve döllenme olmadan bitkiler, hayvanlar ve insanların da olmayacağını ifade etmiş. Son zamanlarda da toplu arı ölümleri haberlere konu olmaya başladı. Bu ölümlerin sebepleri uzmanlar tarafından araştırılıyor. Gelin önce bildiğimiz hatalara değinelim, sonra da arılar hakkında yapılan araştırmalardan elde edilen bilgilere bir göz atalım.

Meyvelerin, sebzelerin, çiçeklerin ve çiftlik hayvanları için besin olan yonca gibi ekinlerin en önemli polen taşıyıcısı arılardır. Dünyadaki tüm tahıl üretiminin üçte birinden fazlası arıların polen taşımasına bağlı. Arılar bunu bilinçli bir şekilde yapmıyor, sadece beslenebilmek için yapıyor. Arılar ihtiyaç duydukları proteini polenden alıyor. Karbonhidratı da çiçeğin özsuyundan. Yani arılar çiçeklerden beslenirler.

Fakat biz, o çiçeklere böcek öldürücü ilaçlar veriyoruz. Bu ilaçların hiçbiri masum kimyasallar değil. Çiçeğe gelen arı, bu ilaca maruz kalıyor ve sonra yuvasını bulamadan ölüyor. Biz arıların besinlerini zehirliyor ve onları öldürüyoruz. Buna engel olabilmek için yapacağımız tek ve en önemli şey ise çiçek dikmek. Bu basit adımla arıların besinlerini onlara geri vermiş olacağız ve onlar da polen taşıyarak bizim besinlerimizin kalitesini artıracak.

Arı araştırmalarından elde edilen bilgiler:

20 bin farklı arı türü var.

Arılar kendi aralarında çeşitli ritmik hareketlerle iletişim kurar. Bilim adamları buna “arıların dansı” diyor. Arılarla ilgili 11 farklı ses tanımlandı ve bazı sesler belli faaliyetlerle ilişkilendirildi.

Arılar saniye 250 kez kanat çırpabilir. Bunu genelde kovanı soğutmak için yapılır. Tehlikeli durumlarda arılar daha yüksek sesle vızıldar. Kraliçe arılar çeşitli seslere sahip.

Arılar koku alabilir. Koku aracılığıyla birbirlerini tanıyabilirler. Vızıltılar arıların göğsünden geliyor kanatlarından değil.

İşbirliği içinde çalışan arıların bir kilo bal üretebilmeleri için 4 milyon çiçekten bitki özü toplamaları gerekiyor.

Kovanı işçi arılar, kraliçe arı ve erkek arılar oluşturur. Bir kovan 90 bin kadar arıya ev sahipliği yapabilir. Bal arılarının işçileri yaklaşık 1.5 ay yaşarlar, erkek arı 6 ay kadar, kraliçe arı 4 yıl kadar yaşar. İşçi arılar yaklaşık 6 ay süren hayatlarında yalnızca çay kaşığının 12’de biri kadar bal yapabilir.

Erkek bal arılarının tek yaşama amacı kraliçe arıyla çiftleşebilmektir.

Yapılan araştırmalar sonucu, arıların mavi rengi ve insan yüzlerini ayırt edebildikleri keşfedildi.

Bal bozulmayan tek gıdadır.

Birinci Dünya Savaşı sırasında bal, askerlerin yaralarını iyileştirmek için merhem olarak kullanıldı. Çünkü bal nemi emerek yaraların daha kolay ve çabuk iyileşmesini sağlar.

Bilinen en eski arı

Melittosphex burmensis bilinen en eski arı türüdür. Bu arı türü, 2006 yılında Oregon Devlet Üniversitesi’nde zooloji uzmanı olarak görev yapan George Poinar tarafından milyon yıllar öncesinden kalma bir samankapan içerisinde bulundu. Myanmar’ın kuzeyindeki Hukawng Vadisi’nde bir madende bulunan samankapanın 100 milyon yıl önceki Tebeşir Dönemine (Mesozoik Dönem) ait olduğuna inanılıyor.

Arıların petek formunda 2 bileşik ve 3 basit gözleri bulunuyor. Basit gözlerin her biri binlerce ufak üniteden oluşuyor. Bileşik göz, ana arıda 3 bin tane, işçi arıda 4 bin tane, erkek arıda ise 8 bin taneden daha fazla basit gözün birleşmesinden meydana geliyor.

Bal arıları polenleri toplanmış çiçeği, diğer arıların bir daha uğramaması için elektriksel bir alanla kaplar. Bu izleri görüp algılayan arılar bu çiçeğe uğramaz.

Arılar yaşlandıkça akıllanıyorlar.

Arılar hastalanabiliyorlar ancak hastalıklarını kovandaki diğer arılara bulaştırmıyorlar. Çünkü arılar virüs kaptıklarında yön duygularını yitirip yuvalarını bulamıyorlar ve tek başına ölüyorlar.

Alman bilim adamları yaptıkları araştırmalarla arıların yön bulabilmek için bir tür haritadan faydalandığı belirlendi. Yani arılar doğadaki işaretleri akıllarında tutarak haritalandırıyor.

3 bin 400 arı uzayda

1984 yılında NASA tarafından Space Shuttle Challenger görevi yürütüldü. Arı çalışmalarının belki de en geniş kapsamlı deneyleri olarak kabul edilen bu çalışmada, uzay gemi içerisinde, arıların muhafaza edildiği iki adet modüle yer verildi. Bu modüllerin her birinde 3 bin 400 adet işçi arı ve bir tane kraliçe arı yer aldı.

Çalışma sonrası tutulan kayıtlarda, uzaydaki ilk gün arılarının bazılarının kaçmaya çalıştığı ama oda duvarını geçemediği ifade edildi. Yerçekimsiz bir ortamda ilk defa bulunan arılar için bu şaşırtıcı bir durum değildi aslında. Zira insanlar da ilk etapta ayak uyduramıyor.

İşin garip yanı, 7 günlük görevin sonunda arılar “yerçekimsiz ortama adapte olmayı başardılar.” Bu mucizevi bir olay. Anlaşılan o ki arılar, deneyimle yoluyla ne yapmaları gerektiğini öğrenebiliyorlar. Hatta bu süre zarfında, arılar bal peteği yapmayı bile başardı. Bununla birlikte, kraliçe arı toplamda 30 kez yumurtladı.

Yorumlar (0)