İklim değişikliği haberleri 110 yıldır yapılıyor! Artık değişmeye hazır mıyız?

Günümüzde pek çok insan teknik detaylarına hakim olmasa da iklim değişikliğinin etkileri ve gelecekte oluşturacağı tehlikeler hakkında az da olsa fikir sahibi. Özellikle son yıllarda iklim değişikliğine yönelik medyada yer alan haberlerin bu bilinçlenme düzeyine oldukça katkı sağladığı düşünülüyor. Ancak iklim değişikliğine yönelik bakış açısı her zaman bu şekilde değildi. Tarih boyunca bilim insanları, kamuoyu ve hükümetler iklim değişikliğine farklı sebeplerden ötürü farklı bakış açıları ile yaklaştı. Bazen savaş nedeniyle iklim değişikliği arka plana itilirken bazen de yeterince inandırıcı olmadığı düşünülüp dalga geçildi. İklim değişikliğine bakışın tarih boyunca nasıl değiştiği haberin ayrıntısında yer alıyor.

BİLİM-TEKNOLOJİ 18.08.2022, 19:53 22.08.2022, 11:54
İklim değişikliği haberleri 110 yıldır yapılıyor! Artık değişmeye hazır mıyız?

İklim değişikliği üzerine özellikle son 20 yılda yapılan araştırma ve haberler insanların bu konuda giderek daha bilinçli olmasını sağladı. 50 yıl öncesine kıyasla insanlar iklim değişikliğinin ve küresel sıcaklıkların artmasının dünyayı nasıl etkilediğini, pek çok türün yaşamını nasıl tehlikeye soktuğunu, buzulları ve genel olarak dünyamızın ekosistemini nasıl değiştirdiğini artık çok daha iyi biliyor. Bunda elbette hükümetlerin özellikle 1990'lı yıllardan itibaren ortaklaşa hareket ederek sera gazı salınımlarını azaltmaya yönelik işbirliği içinde adımlar atmalarının ve bu konuda bazı yaptırımlar uygulamalarının da bir etkisi var. Ancak bu durum her zaman böyle değildi. İklim değişikliğine yönelik bu görece hassasiyet sadece son yıllarda oluşmuş bir durum. Öte yandan iklim değişikliği ve sera gazının dünyayı nasıl etkilediği konusu uzun bir zamandır araştırılıyor ve bilimin diğer dalları düşünüldüğünde iklim değişikliğinin etkileri görece yakın bir tarihte anlaşıldı.

Her şey 110 yıl önce yayımlanan bir makale ile başladı

14 Ağustos 1912'de küçük bir Yeni Zelanda gazetesi, küresel kömür kullanımının gezegenimizin sıcaklığını etkilediğini bildiren kısa bir makale yayınladı. 110 yıl öncesine ait bu makale bu günlerde oldukça popüler hale geldi. Birçok site ve gazete her yıl ağustos ayında iklim biliminin ve küresel ısınmanın ilk tespitlerinden biri olarak bu makaleyi paylaşıyorlar. Öte yandan 110 yıl önce yayımlanan ilk iklim makalesi aslında New South Wales madencilik dergisinde yayımlanan bir makalenin yeniden basımıydı. Peki bu makale ve iklim hakkındaki araştırmalar nasıl ortaya çıktı? Ve makaledeki uyarıların dünya tarafından duyulması ve vurgulanan etkileri azalmak için harekete geçmek neden bu kadar uzun sürdü?

İklim değişikliğinin temel bilimi 150 yıldır biliniyor

Amerikalı bilim insanı ve kadın hakları savunucusu Eunice Foote, Birleşik Krallık araştırmacısı John Tyndall'ın benzer sonuçları yayınlamasından birkaç yıl önce, 1856'da sera etkisini gösteren ilk kişi olarak artık geniş çapta itibar görüyordu. İlkel deneyleri karbondioksit ve su buharının ısıyı emebildiğini ve bu ısının büyütüldüğünde dünyanın sıcaklığını etkileyebileceğini gösteriyordu. Bu nedenle sera gazları ile Dünya'nın sıcaklığı arasındaki ilişkiyi en az 150 yıldır biliyoruz. Kırk yıl sonra, İsveçli bilim insanı Svente Arrhenius, atmosferdeki karbondioksit miktarını iki katına çıkarırsak Dünya'nın sıcaklığının ne kadar değişeceğini tahmin etmek için bazı temel hesaplamalar yaptı. O zamanlar, karbondioksit seviyeleri milyon hava molekülü başına 295 parça civarındaydı. Bu yıl milyonda 421 parçaya ulaştık. Bu rakamlar sanayi öncesi döneme göre %50'den bile daha fazla. Bu durum yıllar içerisinde dünyanın geçmişte bilim insanlarının tahmin ettiğinden ne kadar öteye gidebileceğini gözler önüne seriyor. Günümüzdeki pek çok hesaplama da geleceğe yönelik tahminler ile yapılıyor ancak bu örnekte de görüldüğü gibi dünya üzerinde yaptığımız bu tahminler ve dolayısıyla oluşturduğumuz hesaplamalar gerçekleşecek olaylardan çok daha iyimser olabilir. Arrhenius, karbondioksitin ikiye katlanması ile dünyadaki sıcaklıkların 5 derece daha yükseleceğini tahmin ediyordu. Bu, neyse ki, modern hesaplamalardan daha yüksek, ancak gelişmiş bir bilgisayar modeli kullanmadığı düşünüldüğünde günümüzdeki değerlerden çok da uzak değil. O zamanlar Arrhenius, küresel ısınmadan ziyade yeni bir buzul çağına girmekten daha çok endişeliydi, ancak 1900'lerde yaptığı çalışmalarla insanları kömürün yanması nedeniyle dünyanın yavaş yavaş ısındığı haberleriyle şaşırtıyordu.

Uzun bir süre ciddiye alınmadı

1912 yılında yayımlanan makale, muhtemelen Popular Mechanics dergisinden Arrhenius ve diğerlerinin çalışmalarından alınan dört sayfalık bir yayına dayanıyordu. İklim savunucuları bunun gibi makalelere işaret edip iklim değişikliğini bildiğimizi söylediğinde, bu, Arrhenius'un fikirlerinin genellikle saçma olarak kabul edildiği gerçeğini gözden kaçırıyor. Yani o dönemlerde pek çok insan onları ciddiye almıyor ve vurgulanan tehlikelerin gerçek olamayacak kadar hayal ürünü olduğunu düşünüyorlardı. Bununla birlikte, karbondioksitin aslında bir sera gazı olarak ne kadar verimli olduğu konusunda görüşler de vardı. Birinci Dünya Savaşı başladığında, konu ilgi görmemeye başladı. Zira çıkan savaş nedeniyle özellikle Avrupa'da bir kargaşa hakimdi ve insanlar ve devletler sera gazlarının dünyaya etkisini ve küresel sonuçlarını düşünmek yerine ekonomik olarak büyüme, yeni topraklar elde etme, sömürgecilik faaliyetlerini genişletme ve genel olarak daha çok zenginlik peşindeydi. Okuma oranları da günümüze göre oldukça düşük olduğu için devletlerden ziyade halkın bu konuda pek bir fikri yoktu. Bu dönemde ayrıca petrol de yükselmeye başladı ve 1900'de yeni gelişen ABD otomobil pazarının üçte birine sahip olan elektrikli otomobiller gibi gelecek vaat eden teknolojileri fosil yakıtlı teknolojik gelişmeler ve askeri hedefler geride bıraktı. İnsanlar gelecekte tüm gezegeni etkileyebilecek sera gazı salınımlarının etkilerini göz ardı etti.

İki savaşın arasında yapılan gözlemler

İnsan kaynaklı iklim değişikliğinin yeniden su yüzüne çıkması 1930'lara kadar gerçekleşmedi. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra pek çok ulus devletler kurulmuş ve dünya uzun bir sürenin ardından geçici de olsa bir barış dönemine girmişti. Bunda elbette birçok ülkenin Birinci Dünya Savaşı'ndan ağır darbeler alarak dönmesi ve ekonomilerinin ve ordularının savaş nedeniyle oldukça zayıflamış olmasının da bir etkisi vardı. Bu yıllarda İngiliz mühendis Guy Callendar, dünyanın dört bir yanından hava durumu gözlemlerini bir araya getirdi ve sıcaklıkların çoktan arttığını fark etti. Callendar, bir ısınma eğilimini açıkça belirleyip bunu atmosferdeki karbondioksitteki değişikliklerle ilişkilendiren ilk kişi olmakla kalmadı, aynı zamanda bir başka güçlü sera gazı olan su buharına kıyasla karbondioksitin önemini de ortaya koydu. Tıpkı 1912 yılında yayımlanan makale gibi, Callendar da ilk çalışmalarından sonraki 80 yıl içinde göreceğimiz ısınma oranını hafife aldı. 2000 yılına kadar dünyanın sadece 0,39 derece daha sıcak olacağını tahmin ediyordu ancak bu tahminleri 2 katının üzerine çıktı zira 2000 yılındaki sıcaklıklar küresel anlamda 1 derece artmıştı. Bununla birlikte bu çalışmalar yoğun bilimsel tartışmalara yol açan araştırmacıların dikkatini çekti. Ancak 1930'ların sonunda dünya bir kez daha savaşa girdi. Callendar'ın keşifleri geride bırakılarak dünyanın dikkati savaşlara ve yeniden yapılanmaya hızla geri döndü.

Soğuk Savaş’ta ısınan dünya

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından dünya Soğuk Savaş dönemine girdi. Bu dönemde ülkeler arasındaki askeri savaşlar yerine dünya iki kutuba bölünmüş bir gezegene dönüşmüştü. 1957 yılında bilim insanları, Dünya'nın, kutuplarının ve atmosferinin yoğun bir şekilde araştırıldığı Uluslararası Jeofizik Yılı için çalışmalara başladı. Bu çalışmalar sayesinde insan kaynaklı sera gazlarındaki istikrarlı artışları izleyen atmosferik izleme istasyonlarının oluşturulmasına olanak sağladı. Aynı zamanda, petrol şirketleri işlerinin Dünya üzerinde yarattığı etkinin farkına varıyordu. Savaş sonrası bu on yıllar boyunca, iklim üzerinde çok az siyasi kutuplaşma yaşandı. Margaret Thatcher İngiltere Başbakanı olduğu dönemde küresel ısınmayı açık bir tehdit olarak gördüğünü açıkladı. 1988'de NASA bilim insanı James Hansen, küresel ısınmanın çoktan geldiğini iddia ederek ABD Kongresi'ne açıklamalarda bulundu.

Terk edilemeyen alışkanlıklar

Küresel iklim değişikliği ve sera gazlarının artışı ile ilgili momentum gittikçe büyüyordu. Artık pek çok yönetici ve insan bu konuda daha bilinçli hale gelmiş ve artan tehlikeler nedeniyle bilimsel araştırmalarda da bir artış yaşanmıştı. Pek çok korumacı, ozon tabakasındaki büyüyen deliğin üstesinden gelmek için ozon tabakasına zarar veren maddelerin kullanımını az çok durduran Montreal Protokolü'ne destek verdi. Peki, iklim değişikliğini durdurmak için de aynısı yapılabildi mi? Şu anda da bildiğimiz gibi bu anlamda yeterli düzeyde adımlar atılmadı. Bir kimyasal sınıfını aşamalı olarak kaldırmak bu olayın sadece bir kısmını oluşturuyordu. Ancak modern dünyanın üzerine kurulduğu fosil yakıtlardan kendimizi vazgeçirmek çok daha güçtü. Zira yaklaşık bir yüzyıldır insanların şekillendiği bazı alışkanlıklar vardı. Araçların çalışma sistemi fabrikaların işleme sistemi ve özellikle üretim anlamında yapılan faaliyetlerdeki alışkanlıkların çoğu sera gazı salınımlarını artıracak şekilde şekillenmişti.

İklim değişikliğine karşı şüphecilik gecikmeyi de beraberinde getirdi

İklim değişikliği, dünyanın dört bir yanındaki muhafazakar iş yanlısı partilerin iklim şüpheciliğini benimsemesiyle siyasallaştı. Küresel medya kapsamına genellikle “denge” çıkarlarına şüpheyle yaklaşanlar da dahil oldu. Bu da, birçok insanı, bilimin her zamankinden daha kesin ve endişe verici hale geldiği sırada bu konunun ciddiyeti hakkında daha az hassas olmaya yönlendirdi. Bu şüphecilik daha sonra iklim değişikliği adına atılacak adımlarda gecikmeleri de beraberinde getirdi. Sera gazlarını azaltmayı amaçlayan 1992 Kyoto Protokolü'nün onaylanması 2005 yılına kadar sürdü. Bilim ve bilim insanlarının kendileri saldırıya uğradı. Çok geçmeden, ezici bilimsel kanıtları sorgulayan genellikle fosil yakıt çıkarları tarafından finanse edilen yüksek seslerle kısır bir mücadele başladı. Ne yazık ki gezegen için bu gürültülü çabalar iklim değişikliğine yönelik yapılacak eylemleri yavaşlattı. Bilimi kabul etmeyi reddeden insanlar, aşırı şiddetli doğal afetler ve yoğunlaşan sıcak hava dalgaları ile iklim değişikliği artmaya devam ederken bile fosil yakıt endüstrisini en az on yıl daha satın aldı. Doğal olarak 1990'lı ve 2000'li yıllarda özellikle dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olan Çin ekonomisinin de oldukça büyümesi ile beraber atılacak adımlar ertelendi ve küresel sıcaklıklar oldukça artış gösterdi.

Harekete geçmek için en iyi zaman

Belki de harekete geçmek için en iyi zaman insanların toplu halde iklim değişikliğinin farkına vardığı 1912 yılıydı. Ancak çıkan savaş ve ekonomik bunalımlar gezegenimiz adına duyulan endişeleri bastırdı. En nihayetinde yaşam güvencesi ve refahın yeterli düzeyde olmadığı bir ortamda insanların küresel çıkarlar yerine günlük hayatlarına odaklanmaları anlaşılabilir. Bütün bunlar bir kenara belki de bir sonraki en iyi zaman şimdi olabilir. Onlarca yıllık aksilikten sonra, iklim bilimi ve sosyal hareketler artık oldukça güçlü ve iklim değişikliğinin etkilerine ilişkin yapılan çağırılar günümüzde her zamankinden daha güçlü. Bilim şüphelerin zamanla ortadan kalkmasına yardımcı olabilir. 1990'daki ilk Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli raporu, küresel ısınmanın "büyük ölçüde doğal değişkenlikten kaynaklanabileceğini" belirtirken, 2021'deki son rapor, insanların "kesinlikle atmosferi, okyanusu ve toprağı ısıttığını" belirtiyor. Daha önce şüpheci olan medya kuruluşlarında bile değişiklik yaşandı ve mayıs ayındaki federal seçimlerde de görüldüğü gibi, kamuoyu artık gezegenden yana. Ulusal ve uluslararası iklim politikaları her zamankinden daha güçlü ve yapılacak daha çok şey olmasına rağmen, nihayet hükümet, iş dünyası ve kamuoyunun aynı yönde hareket ettiği görülüyor. 110. yıl önce yayımlanan bu kısa makalenin yıldönümünü, yapmamız gereken değişiklikler için bir hatırlatma olarak kullanabiliriz.

HABERNEDİYOR.COM | TAYFUR BAL – ÖZEL HABER

Yorumlar (0)